Yıllardır
mart ayı içerisinde olan olaylar,yapılan senaryolar ile dert ayı olduğunu
göstermiştir.
Cinnet
getiren bir insanın belirli zamanlarda nöbetinin gelmeye başlaması gibi,devlet
içinde devlet olduğunu iddia edenlerin de ihtilal,ara rejim gibi nöbet
değişimleri depreşmektedir.
Ancak
bu da göstermektedir ki;bu durum nöbetin veya cinnet devrelerinin devreye
girmesi değil,bunun tamamıyla bir hayat modeli olarak
uygulanması,yaşanması,bizzat kendisinin cinnetlik olmasındandır.
70
yıldır gelmekte olan irtica,bir türlü hala gelmemekte,laiklik gitme
tehlikesiyle karşı karşıya olduğu halde,o da hala gitmemektedir! O halde
getirilmek istenen ne? Götürülmeye çalışılan ne?
Ortada
somut bir şey yokken kendi insanımızı cürmü meşhud durumuna koyup,imkânât ile
vukuatı karıştırarak manen rencide etmeye değer mi? İnsafa ve hukuka
sığıp,insanlıkla bağdaşır mı?
En
büyük bir sıkıntı da;ordunun devamlı siyasete çekilmeye çalışılmasıdır. Ve
ordunun bu işlerde ön plana çıkarılarak nüfuzundan istifade yoluna gitmektir.
Meclis
kararının ağırlıkla 1961’de Ali Fuat Başgil’in Cumhurbaşkanlığını istemesine
rağmen,ordunun bu konudaki muhalefetiyle taleblerini 25-Ekim-1961’de dile
getirip,Hava Kuvvetleri Komutanı İrfan Tansel’in direktifi ve açıklamasıyla
iradenin hangi yönde tezahür ettiği de görünmüş oldu:
-Cemal
Gürsel cumhurbaşkanlığına seçilecek.
-Yassı
ada suçlarının affı için teklif verilmeyecek.
-43
sayılı kanun tadil edilmeyecek ve yorumlanmayacak (Eminsu-lar kanunu) (Orduya
ilişkin kanunların istismar edilmemesi. Eminsu-larla ilgili) [1]
Ve
artık Cemal Gürsel-de tek partinin tek şefi olan İsmet İnönünün emrindeydi. Ona
tekmilinde:”Emrinizdeyim Paşam”[2]
diyordu.
Böylece
ara rejimin,kara ve yaralı rejimin temeli de atılmış oluyordu. İleride
yapılacaklar için kapı aralanmıştı.
Halk
gelişmeden,değişmeden ve ilerlemeden yanaydı. Ama bir değişiklik olmuyordu.
40-50 sene geçse de... Baştakiler aynı baş,aynı şeyleri söylüyor,aynı şeylere
sadâkatlarını gösteriyorlar,kendilerinde bir değişiklik olmuyordu. Halkın
gitmek istediğinin tersine gidiyorlardı.
Sadece
yapılan Doktor tavsiyesi gibi;on yılda bir antibiyotik kullanacaksın! Ta ki
sakinleşesin! Ondan sonra da hastalık devam ediyor,istikrar kayboluyordu. Acaba
gerçekten mi istikrar bozuluyordu,yoksa ihtilali meşrulaştırmak için bir sebeb
mi oluşturuluyordu?
Belli-belirsiz,dahili ve harici çevrelerce...
MİT-de
önemli görevler üstlenip daire başkanlığı görevine kadar gelmiş olan Mahir
Kaynak;olayın Avrupa ve Amerika taraftarlığı ve mücadelesi içerisinde cereyan
edip,onların bu cephede hükümranlık hareketleri içerisinde bizlerin hedef
tahtası olarak kullanmamız yönünde görüş belirtmektedir.[3]
Her
zaman ,her fatura millete çıkıyor ve çıkarılıyordu.
Milli
birlik komitesi üyelerinden Orhan Erkanlı ihtilal yapmayla iktidar olmanın
kolay olmadığını şöyle itiraf ediyordu:”Yahu ihtilal yapmak çok kolay;ama
devlet yönetmek çok zor...”[4]
CHP-li
Muhsin Batur AP-yi zayıflatmak,tek başına gelmesini engellemek için 12-Mart-tan
sonra Milli Nizam Partisinin kapanmasıyla İsviçre-ye giden Necmettin Erbakanı
getirterek MSP-yi 12-Martçı Muhsin Batur-un kurdurduğunu söyler.[5]
Yani
Erbakan-la başlayan tarihi serüvenin”9-Mart Baasçı cuntanın önderlerinden bir
Profesör ile,9-Martı tasfiye edip 12-Martı gerçekleştirenlerin İsviçreden getir
“diği[6]
söylenir.
Ancak
bunu Muhsin Batur ve İsmail Müftüoğlu tekzib[7]
eder,İ. Müftüoğlu ise;”MSP-yi 70 yılında Süleyman Arif Emre’nin genel başkan
olarak kurdurduğunu söyler.
12-Mart-1998
MEHMET
ÖZÇELİK