KİMDİR AYDIN
Evet kimdir Aydın?
Başbakanın doğuda terörün tekrar giderek artması üzerine bir kısım aydınla bir araya gelmesi üzerine bir tartışma başlatıldı.
O Başbakanla görüşenler aydın kimseler miydi?Değilse kimlerdir aydın?Aydının ölçüsü nedir?
Bir asırdan fazla devam eden ve ettirilen Şark ve Kürt meselesi sürekli çözümsüzlük içerisinde çözüm aranmıştır.Kürtler Vadisi çok bulanık,bu ise avamdan değil,dıştan ve okumuş mahreçli kesimden kaynaklanmaktadır.Tıpkı alevi kesimde de olduğu gibi..Yeni hesaplar öğreniliyor olsa gerek.
Beni çok düşündürmüştü,daha öncede dikkatimi çekmişti.Adalet bakanlığının önüne bomba koyan gencin babası Adalet Bakanı Cemil Çiçekten özür diledi ve gazetecilere ise sitemini ve feryadını şöyle dile getirerek bir hakikatı itiraf etmiş oldu;”Benim oğlumu üniversite,okullar böyle yaptı…”
Aydınlığın ölçüsü Üniversite okumaksa,bu ve bunun gibi öğrencilerin hangi aydınlanma ile aydınlanıyor ve aydınlatıyorlardı.
Yaşadığımız kriz döneminin gerçek aktör ve bankalarının içini boşaltanlar hep aydın geçinen,radyosu,televizyonu,gazetesi,yanında çalışan yüzlerce aydını olan kimselerdi.
Acaba aydınların artışı,karanlık işleride mi arttırıyor ve kolaylaştırıyordu?
Gariban insan neden cebine beş kuruşun girmesinden çekinirken,bunlar katrilyonları yani develeri hörgücüyle beraber yutuyorlardı?
Yine şahit olduğum şöyle bir düşündürücü olayla karşılaşmıştım.
Emekli bir sınıf öğretmeni,bir müdür muavini arkadaşı ziyarete gelmişdi.Konuşma sırasında kendisinin solcu olduğunu söyleyen bu aydınımız!!,yıllarca kandırıldığından,aldatıldığından,kendi sırtlarından bir çok kimsenin köşeyi dönüp kendilerini de piyon olarak kullandıklarını itiraf etti.
Önemli olmakla beraber,kendisinin aldatılmışlığı veya kaybedişi beni o kadar ilgilendirmedi.Çünki 30 yıl hala uyanamayıp yeni uyanarak aldatıldığını söyleyen bir insan günah çokartmaya çalışmaktan başka bir şey yapmıyor,vicdanını rahatlatmaya çalışıyordu.
Beni asıl ilgilendiren;Peki,ya senin 25 yıl boyunca aldattıkların?Onların hesabı ne olacak?Onlar da senin gibi kaybettikleri gibi,onların bir de aileleri var,oradaki görünen menfi etkileri ve bu insanlar ileride bir aile kuracaklar ve ailelerinde yapacakları ve oluşturacakları olumsuzluklar nasıl kapanacaktı.
Bu aydındı!O halde her öğretmen aydın mıdır?
Sık sık halk arasında söylenen bir söz vardır.Üç ayda kabak bile yetişmezken yetmişin sonlarında Bülent Ecevitin üç ayda kendi fikirdaşlarını öğretmen yapması,topluma bir aydın kesin m mi kazandırdı?Yoksa aydınlığı sulandırdı mı?
Elbette her kasada çürük meyve olur.Ancak bazı kasalarda çürük olmayan pek zor bulunursa bu durum düşündürür.
-Ehl-i
diller arasında aradım, kıldım talep
Her hüner makbul
imiş; illâ edep illâ edep!”
-Edep
bir taç imiş nûr-ı Huda'dan;
Giy o tâcı, emin ol her belâdan.
Edepledir kemal-i âdem,
Edepledir nizam-ı âlem.
-Edep
ehli keremden hâlî olmaz
Edepsiz okuyanlar âlim olmaz”
Kandırıldık!!Az mı kandırdık,oyaladık.Kandırdık!!!
Aydın kanan ve kandırılan olur mu?Aydın aydınlanarak aydınlatan kimsedir.Kendi aydınlanmamış kimse aydın sözüne layık mıdır?
Cemil Meriç:”Her tarih bir tahriftir.”der.Bizde bugün kalemle,kelamla,kendi haline terk ederek bunu yapmaktayız.
Bu ne kadar bir aydınlıktır.
Daha önce de yazmıştım.-Karanlıktaki Aydınlar- ve –Edib ve Yazarlarımız- başlığında..
Kendisi için -Aduvvullah Cevdet- yani -Allah düşmanı Cevdet-denilen ve ateist olup,İngiliz sevdalısı olan Abdullah Cevdet,bu milletin ıslahı için;"Bu millet adam olmayacak. Bu milleti adam etmek için Batı’dan damızlık erkek getirmek gerek’ diyebilecek kadar alçalan bu insan aydın! mıdır ?
Cumhuriyet dönemi Aydınları ! yaralıdır..şaibelidir..
Her edib yazardır fakat her yazar edib değildir…
Yazarın aydın olması hele şimdiki zamanda bir tartışmayı götürür.Zira o kimse neyi yazıyor,nasıl yazıyor,niçin yazıyor,kimin adına yazıyor?
Kalemşör silahşörden daha tehlikelidir.Silahşörün öldürmesiyle şehid olarak ölmek bile vardır.Fakat kalemin ve kelamın öldürdükleri sadece bu kısa hayatını değil,ebedi hayatını da kaybetmektedirler.
Şöhret ve meşhur olma uğruna yazanlar,kaybedenlerin kayıp ücretidir.Bu şöhret onlara çok pahalıya mal olmuştur.Almadan vermez,oda çok şeyini…
Ağaçların cinsini de meyveleri göstermez mi?Yazarların aydınlığını gösteren de onun ortaya koyduğu ve istifade edilen eseridir.
Aydın boş olmayan,dolu olan kimsedir.
Boş başak dik durur,boş insan dikleşir.Dikleşen yazar,ilmi ve bilgiyi hazmetmemiş kimsedir.
Aydın bugününü düşünen kimse değildir.Yarına yazan,bugünü yorumlayan kimsedir.
Aydın kimdir?Seven,sevdiren,sevilen…bilgiyi hazmederek sunan..donanımlı…
Aydınlatmayı kendisine vecibe bilen insandır aydın.
Tebliğ ve anlatma farzı kifayedir.Hele hele bu kişi bu işe ehil olursa ona farzı ayın olur.
Aydın düşünen kimsedir. Konfüçyüs’ün deyimiyle:"Düşünmeden öğrenmek, zaman yitirmektir. Bir şeyi öğrenmeden düşünce ileri sürmek, tehlikelidir."
Aydın haliyle de kâliyle de örnek olan kimsedir.Zira,İlmin efdali hal ilmidir.Amelin efdali hıfzı haldir.Hıfzı hal ise;Kişinin hayatını,ömrünü boşu boşuna geçirmeyip, Allah’ın rızası yolunda sarfetmesidir.
-İstanbulda,Sahil kenarında kitap okurken,Vanlı çaycı o kadar insan içinde beni kitap okur görünce hem şaşırmış hem de ilgi gösterip,görmediği bir durumla karşılaşınca,belkide yapamadığı bir eksikliği görmenin memnuniyetini dillerinden ve ikram ettiği çaydan dökmeye başlamıştı.Oysa böyle bir yerde hiç okunmaz mıydı?
Acaba bu çaydı böyle bir hale ve görünüme hasretmeydi.Böyle bir toplum mu arıyordu?
1970’lere gittiğimizde,bizim zamanımızdaki imkanlar kısıtlıydı,kitap bulma ve alma imkânı yoktu.Şimdi ise iternet yoluyla veya evdeki az da hi olsa mevcutlarla ve ulaşım kolaylığıyla elde edilebilmektedir.Ancak elde etmeye çalışanların kıtlığı yaşanmaktadır.
Şimdi ise ilgimiz ve ilgilendiklerimiz ise tamamen farklılaşmış,kolay aydın olmanın,her şeyin kolayını elde etmenin yollarını aramaktayız.Bu mudur aydın,bu mudur aydınların aydınlattıkları?
Evvela,Anlamayı anlamalı..öğrenmeyi öğrenmeli…Aydınlarımız anlamayı anlamadı,öğrenmeyi öğretmediler.
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz,
Görünür şahsı rütbe-i eserinde…
Oysa bir düşünürün dediği gibi:”Büyük ve üstün insan' yalnızca doğruluğu, küçük insansa yalnızca çıkarını düşünür."
İşte yüzlerce aydın geçinen aydınlarımızdan bir tanesi."Doğa dışında bizi yöneten, düşünü ve davranışlarımızdan sorumlu bir gücün bulunamayacağını" iddia etmekte, sonra da hemen "yaşamın tek hücreden başlayıp değişmeler ve evrim ile bugünkü çeşitlenme aşamasına vardığını" ileri sürmektedir.[1]
Ve bu insanlar üniversitelerde görev yapmış,dine yabancılaşmışlardır.
O halde aydın olmak,din düşmanı olmak demek midir?Aydın olmak için din düşmanı mı olmak gerek mektedir?
Üniversitelerimiz dünya üniversiteleri içerisinde bir proje üretememiş,kendisini isbat edememiştir.Buradakiler aydın mıdır,aydın mı üretmektedirler?Yoksa aydınlıklarını!göstermek için irtica ve başörtüsü yasaklarıyla karanlıklarını mı setretmektedirler?
Aydının olduğu yerde girmenin şartı nedir?Kamusal alan mı?
Kamusal alan tam bir yalan.Kamudan,kamuyu ihraç etmektir.Kamudan dışlananlar oda onlarca uyum içerisinde olmayanlarca…Fransada bir Yahudi Cumartesi imtihanının dinine aykırı olup,o günün bayram ve ibadet günü olmasından dolayı,başka güne alınması için müracaat ediyor ve de kabul ediliyor.
Başta Rusya ve tüm dünyada değişimler olurken bizde olmamasının en büyük sebebi;Rusyada yapılan icraatlar inkâra dayalı,batı ülkelerinde menfaata dayalı iken bizde münafıkane bir icraat olmasından kaynaklanmaktadır.
Dünya standartlarında aydının ölçüsü nedir?
İrtica irtifa kaybediyor.İrtica yaygarası,aydın geçinenlerin yüz karası ve maskesidir.Artık o da gittikçe düşüş kaybetmekte,sıkmaktadır.
Biri de mesela aydın olmayanlardan şöyle dese ve yapsa;Bu mağazaya rektör giremez,cumhurbaşkanı giremez,başı açıklar giremez ancak kapatarak girebilir.Yök başkanı hiç giremez.
Aydınların!ektikleri olur,biçerek…
-Kapsam alanı,kapsam dışı,bağlanamadı,bağlantı kurulamadı,bağlandı, meşgul, tekrar ara,arıyor,titreşim…
Aydınlarımız kapsam alanı dışındadırlar.Kapsamıyorlar,kapsanamıyorlar…
Allah ile olan iletişim de de aynı durumlar geçerlidir.Maddi bağlantı,manevi bağlantı ile orantılıdır.
Aydınlarımız ne maddi bağlantı yapabiliyor,ne de manevi…
Dinime dahleden bari müsülman olsa.Rahşan Ecevitin din elden gidiyor demesi gibi ki,oysa yıllarca engel olmalarını görmemekte ve düşünmemekteler.
Bunlar yıllrdır aydınları temsil ettiler..aydın!yetiştirdiler.
-Aydınlar,taşlar yerinden oynatılmalı,oynatmalı ta ki oynatmamalı…Ancak yollara taş koymaktan taşları oynatmaya vakit bulamadılar.
-Bir gol için 70 milyon gol diye bağırırken,Millet için,Allah için neden bağırmadılar,onlar bir gol atmak için kafayı çevirirken,milyonların bir asırdan fazla sıkıntı çekmesine karşı kafalarını çevirmediler,Allah için neden çevirme gayretine girmediler?
Düşündürücü olması için bir temsil getiriyorum;Karadenizli yaşlı bir amca tesbitinde,Tayyib taşı yanlış yere atii,Rabbim yukarda daşı düzelti…
Aydınlarımız hep taşı yanlış yere attılar,Allah her zaman düzeltmez…
Aydın kendisini kaybetmiş.Kendisini kaybeden aydın olamaz.Aydın kendisini aramalı,bulmalı…
Bazı yerlerde kayıp bürosu var.Adam kendisini kaybettiğini söylüyor.Nerede olduğunu bilmeyen veya telefon edip nerede olduğumu bilmiyorum demesi,insanların durumuda,aydınların Halide aynı,önce kendilerini kaybetmişler.Kendilerini bulsalar mesele hallolacak.
İşte aydınlık kayıp bürosudur veya öyle olması gerekmektedir.Kendisini kaybedenlerin kendilerini buldukları bir yerdir.
Yoksa,Gölge etme,başka ihsan etmez mi,diyor sunuz?
Aydın değil insanı,taşı,hayvanı bile terbiye eden kimsedir.Hiç olmazsa Nasreddin Hocadan ders almalılar.
Nasreddin Hoca Timurun huzurunda ayıya okuma öğretir.Kitabın arasına yaprak koyarak önce onu alıştırır.Sonra sonuna koymayıp homurdanmaya başlar ve bunun sebebini de ikinci cildi istemesine bağlar.
Bu durumu Timura söyleyerek hayvana bile okumayı öğrettiğini söyler.O ise anlamadım demesine karşı,elbette anlamazsın çünki sen ayı değilsin ki anlayasın.O kendi dilinde konuşmaktadır.
Aydınlarımız insanlara ne kadar okumasını,okuduğunu anlamasını,okuma sevgisini öğretmişlerdir.
Yoksa aydınlarımızın ortaya koyduğu bu okuma sistemindemidir asıl problem?
Aydın kendi zamanındakilere zemin hazırlamakla kalmayıp,yeni dünyaya gelenlere bile zemin hazırlayandır.
Zira;Yeni doğanları bekleyenler,karşılayanlar,onlar için hazırlık yapanlar olduğu gibi,aynı durum ölenlere de yapılmakta ve onları daha çok kimseler beklemektedirler.
Aydınlarımızı da! Bir gelecek beklemektedir!!!Nasıl???
Aydın,yağmurun ölü toprağı diriltmesi gibi,ölmüş ve uyuşmuş akılları dirilten kimsedir.
Hadislerde:“Ümmetimin meseli yağmur gibidir.İnsanların Evvelinden mi ahirinden mi faydalanacağı belli değildir.”
-“İnsanlara hakkı tavsiye eden alimin misali,nefsini unutup mahrum eden bu alim muma benzer.Kendini yakıp,insanları aydınlatır.”
-“İlminden istifade olunan bir alim,bin abidden hayırlıdır.”
-“Hakikat ilmini gizleyen kimseye her şey hatta öyleki denizdeki balık,gökteki kuş dahi lanet eder.”
Aydın kimse o kimsedir ki;-İnsanlığın kurtuluşu için su veremese de göz yaşı verebilen kimsedir…
Aydın kabuğunu kıran kimsedir.Aydınlarımız hala kabuklarında…
“Mevlevî Mevlânâ Celâleddin Rûmî (Müzzemmil sûresinin tefsirinde buna işaret edip diyor:
Peygamber’e bu yüzden “Ey kilimine bürünen, ey ürküp kaçan, kilimden çık!
Kilimine baş çekme, yüzünü örtme.. çünkü âlem şaşkın bir beden, sense bu âleme akılsın!
Kendine gel de dâvaya kalkışanlardan arlanıp gizlenme.. çünkü sende vahiy mumunun nurları var!
Kendine gel de geceleri kalk, çünkü ey Peygamber, mum geceleri ayakta durur!
Senin nurun olmadıkça aydın gün bile gecedir.. sana sığınmadıkça aslan bile tavşan kesilir!
Ey Mustafa! (sav), bu nur denizinde kaptanlık et.. çünkü sen ikinci Nuh’sun!
Akıllılara bir yol gösterici lazım.. hele yol, deniz yolu olursa!
Kalk da yolu vurulmuş kervan’a bak.. her yanda kaptan kesilmiş gulyabanileri gör!
Sen, vaktin Hızır’ısın, her geminin imdadına yetişen sensin.. Ruhullah gibi yalnız yürümeyi adet edinme!
Bu topluluğun önünde gökyüzündeki ışık gibisin, güneşe benziyorsun.. bunlardan gizlenmeye, halveti bezemeye kalkışma!
Halvet zamanı değil.. topluluğa gel! Ey Peygamber (sav), hidayet, Kafdağı’na benzer, sense Huma’sın!
Dolunay, gökyüzünde geceleri yürür.. köpeklerin sesi yüzünden yürüyüşünü bırakmaz.
Kınayanlar, senin dolunayına köpeklere benzerler.. sana karşı ürüyüp dururlar!
Bu köpekler, “Susun, dinleyin” emrine karşı sağırdırlar.. ahmaklıklarından senin dolunayına karşı havlayıp durmaktalar!
Ey şifa, hastayı terk etme.. sağıra kızıp körün sopasını bırakma!
Sen demedin mi ki “Körü, yolda tutup yeden, Allah’tan yüzlerce ecir alır, yüzlerce sevaba girer!
Kim bir körü kırk adım yederse günahları bağışlanır, doğru yolu bulur!”
Öyleyse bu kararsız cihandaki körleri katar katar yed!
Doğru yolu gösterenin işi budur; sen de doğru yolu gösterensin.. âhir zamanın yasına neşesin Sen!
Ey takva sahiplerinin imamı, bu hayallere kapılanları, yakîn makamına kadar götür!
Kim, gönlünden sana karşı bir hile, bir düzen düşünürse sonun boynunu ben vururum, sen tasalanma, neşelen, neşeli neşeli yürü!”[2]
Mehmet ÖZÇELİK
16-08-2005