SON SANİYE.7-12-2003
El Kaide: İstanbul saldırılarına karışmadık
Basın yayın kuruluşlarına bugün gönderilen ve El Kaide adına olduğu savunulan bir bildiride, ''İstanbul'daki saldırılara karışmadık'' iddiası yer aldı.
Bildiride, ''El Kaide, hiçbir zaman masum sivillere yönelik bir eyleme girişmemiştir. El Kaide, ne 11 Eylül saldırılarına, ne Endonezya'nın Bali adasındaki, ne Tunus ve Kazablanka'daki, ne Riyad'daki ve en son da İstanbul'daki hiç bir saldırıya karışmamıştır'' denildi.
|
||
Harun Odabaşı - h.odabasi@aksiyon.com.tr |
||
Bin Ladin kirinden İslâmı kurtarmak Amerikalılardan, İngilizlerden, Fransızlardan, Ruslardan, Danimarkalılardan önce Müslümanların görevidir. Ya Müslüman terörü tabirindeki aşağılamayı kabul edecekler veya Bin Ladin, Hizbullah gibi kirlerden ve paslardan temizlenmek için vaziyet alacaklar.
|
AKSİYON.7-12-2003
Prof. Dr. Bekir Karlığa |
|
|
|
|
Terör en çok dine zarar verir
|
Mustafa ÖZCAN |
|
Suriye boyutu |
İstanbul saldırılarının dış boyutları tartışılıyor. Elbette iç boyutları olan bir hadisenin dış boyutları da olabilir. Ama bu dış boyut hangi boyuttadır, o tartışma konusudur. Dış boyutun hedef saptırma amacı da olabilir. İstanbul hadiselerinin esrarengiz boyutları var. Sözgelimi, yönlendiricilerden birisi olduğu varsayılan Yusuf Polat gibiler ekibi ölüme gönderirken kendileri arkadan pişmanlık yasasına başvuruyorlar? Dolayısıyla burada eylemcilerin ideolojisiyle yönlendiricilerin veya arkasındakilerin stratejisi farklılaşıyor. İstanbul saldırılarında temayüz eden kilit isim Azad Ekinci olarak görülüyor. İşte bu kilit ismin şahsiyeti ve iç ve dış bağlantıları (varsa) çok önemli. O ve yönlendirici grup ele geçirilmedikten sonra faillerin kişiliği hiçbir ehemmiyet arz etmiyor. Azmettiricilerin ve onların da arkasındaki muharrik unsurun veya fikrî müdirin keşfedilmesi lâzım. Yusuf Polat İran’a giderken Azad Ekinci’nin de arkadaşlarıyla birlikte kapağı Suriye’ye atmaları çok ilginç! Olayın bir ilginç boyutu daha: Suriye’de paketlenerek Türkiye’ye gönderilenlerin olayın kenarında olmaları. Sadece Hilmi Tuğluoğlu’nun Ekinci ile belli belirsiz bir irtibatı olduğu anlaşılıyor. Diğer 22 kişinin ne olayla, ne faillerle, ne de Tuğluoğlu ile bir alâkası var. Tuğluoğlu zaten kendisiyle birlikte Suriye’den getirilen diğer kişileri tanımadığını söylemiştir. Tuğluoğlu’nun medreselerle de hiçbir irtibatı yok. Oraya gideli zaten 2 ay olmuş. Bırakın medreselerin terör yuvası olması, faillerin ucundan bucağından geçtikleri bir yer değil. Hele Suriye gibi bir ülkede medreselerin teröre bulaşması inanılır gibi değil. Bunlar en hafif tabiriyle ham iftiralardır. Suriye Başmüftüsü Ahmet Küftaro’nun Ebu’n Nur külliyesi rejimle içli dışlıdır. Dolayısıyla Cumhuriyet gazetesinin göstermeye çalıştığı gibi medreselerin ne İhvan’la, ne de Suriye rejimiyle ters olan fikriyatla alâkası vardır. Adı geçen Fethü’l İslâm medresesi veya koleji de öyledir. Adı geçen medresenin kurucusu Salih Ferfur’un oğullarından Abdullatif Ferfur bir numaralı rejim taraftarı ve İhvan düşmanıdır. Rejimin el altındaki adamlardan birisidir. Bu durumu, Hişam Kabbani-Pentagon ilişkilerine de benzetebiliriz. Binaenaleyh Semih İdiz’in Akşam’da ‘Yeni Hama’lar olmasın diye bizimle işbirliği yapıyorlar’ tarzındaki mantık yürütmesi tek kelimeyle uçuk bir iddiadır. *** Şu zaman zarfında Suriye için en önemli mesele içbütünlüktür. İçeride cepheler açmak değildir. Bundan dolayı İslâmî faaliyetlerin daha da önünü açmaktadır. Başka çaresi de yoktur. İdeolojik açıdan farklı baksa da stratejik açıdan buna mahkûmdur. En azından dış tehdidin arttığı şu zaman diliminde. İşin Suriye boyutunda kilit ismin Suriye’ye gitmesi ve teslim alınanlar arasında olmaması ilginç. Bununla birlikte, Suriye’den getirilenlerden tek gözaltına alınan Hilmi Tuğluoğlu’nın anlattıkları daha da ilginç. Ankara’da emniyette Suriyelilerin kendisiyle pazarlık yaptıklarını eğer olayla bağlantısı varsa koruma teklif ettiklerini ileri sürmüştür. Türkiye’ye teslim edilecek bir adamla böylesine bir pazarlık garip ve tuhaf kaçmaktadır. Suriyeliler yataklık konusunda kendilerini ele vermek için mesaj mı gönderiyorlar dersiniz? Olayın mantık örgüsünde boşluk var. Kilit isim Azad Ekinci’yi bunun için mi iade etmemişler dersiniz? Yoksa meselede başka boyutlar mı vardır? Başka bir boyutun hikâyesini de Ertuğrul Özkök inanmayarak da olsa yazmıştır. Esasen Hilmi Tuğluoğlu’nun aranan bazı isimlerle buluşacağı önceden biliniyordu. Suriye makamlarına, Tuğluoğlu apar topar yakalansın diye değil, temasları izlensin ve sanıklar iyice teşhis edildikten sonra Türkiye’ye gönderilsin diye talepte bulunulmuştu. Ama jandarma yetkilileri müdahil oldu; Tuğluoğlu’nun arananlarla buluşmasına imkân bırakılmadan üstelik ismi hiç geçmeyen öğrencilerle birlikte Türkiye’ye teslim edilmesi sağlandı. Bu rivayete göre demek oluyor ki Ekinci ve arkadaşlarının yakalanmasını istemeyen birileri operasyonu erkene aldırdı. İstanbul’da olayların akabinde valilikten önce jandarmanın olay mahallinde incelemeleri de tartışma konusu olmuştur. *** Anlatılanlarda bir başka garip nokta daha var. İstanbul saldırılarının kilit ismi olarak tebarüz eden Azad Ekinci’nin ilginç kişiliği. Bu kişilik problemli bir kişilik. Bir gazete tarafından ele geçirilen emniyet zabıtlarında Tuğluoğlu, Ekinci’nin kendisine cin çıkarmayı öğretmek istediğini aktarıyor. Tam da buradan iz sürerek fail zanlılarından Mesut Çubuk’un eşinin konuşmasına kulak verelim: “Böyle bir katliam yapan kişinin psikopat olması lâzım. Hâlâ Mesut böyle biri olamaz diye düşünüyorum...” Psikopatları kullanmak her zaman daha kolaydır. Bu bağlamda Bali zanlısı İmam Sumadra Türkiye, Hindistan ve Irak’a gökten beş bin asker gönderdiğini söylüyor. Acaba Endonezya’da da olayı yüklenmek ve İslâmî kesimleri karalamak için böyle bir psikopat mı buldular dersiniz? Bu bana, daha bir light olayı hatırlattı. 1980’li yıllarda Cumhuriyet gazetesi DPT’nin irtica yuvasına dönüştüğüne dair sık sık haberler yayınlıyordu. Turgut Özal bir gün dayanamayarak sözü edilen kişi hakkında ‘O bir üşütük ve üşütüğün irticası mı olurmuş’ dedi. O zat da 28 Şubat da ABD’ye gitti ve yeniden ülkeye avdet etti. Ama onun sırtından DPT irtica yuvası gösterilmeye çalışılmıştı. Şimdi de İstanbul saldırılarının ardından İslâmî camia topyekün bir şekilde hedef alınmıyor mu? Hedef başbakana kadar uzandı. Azad Ekinci ve arkadaşları Suriye’de olabilirler, ama Suriye’de olmaları hedef saptırmaya yönelik olmalıdır. Zira Kaide konusunda ABD ile en sıkı işbirliği yapan ülke Suriye’dir. Sonra Beşşar’ın El Kaide diye bir örgütün varlığına inanmadığı da bilinmektedir. Hatta Amerika el Kaide zanlısı Suriye asıllı bir Kanada vatandaşını işkence altında daha iyi sorgular diye Suriye makamlarına teslim etmiştir. Bütün bunlar tafsilatıyla bilinmektedir. Belki Ekinci’lerin Suriye’ye gitmeleri bir zamanlar Ertuğrul Kürkçü gibilerin gitmelerine benzetilebilir. Olayın sırrı Ekinci ve organizatör isimlerdedir. Onlar yakalanmayınca işin sırrı çözülemeyecek ve istifhamlar cevapsız kalacaktır. Buna rağmen birileri için olay yargısız infaz için bulunmaz fırsat. 07.12.2003 E-Posta: mustafaozcan@yeniasya.com.tr |
Abdülaziz Hatip-TERCÜMAN.7-12-2003 |
|
|
|
|
Müslümanların engin hoşgörüsünden örnekler |
Türkiye’yi yaşanmaz hale getirdiler
Eserinizle övünün(!)
Üniversite araştırması: Gençler geleceği yurt dışında görüp, ülkeyi terk ediyor.
n Gençler kaçıyor
Uludağ Üniversitesi’nin yaptığı bilimsel araştırma, gençlerimizin Türkiye’de okuma ve iş bulma imkânı bulamadığı için akın akın yurtdışına gittiğini ortaya koydu. Yurtdışına giden gençlerimizin ülkeden kaçma nedenlerinin başında ekonomik istikrarsızlık ve kriz geliyor.
n Suçlu yasakçı zihniyet
Gelecek kaygısı taşıyan gençler üniversite eğitimleri için yurtdışını tercih ediyorlar. Türkiye’de üniversite mezunlarının bile iş bulamadıklarına dikkat çeken gençler, yurtdışında eğitimlerini tamamladıktan sonra bile Türkiye’ye dönmeyi düşünmüyorlar. Üniversitelerdeki başörtüsü yasağı da gençlerin yurtdışına gitmeleri için önemli bir gerekçe oluşturuyor. Türkiye’yi yasakçı bir zihniyete mahkum edenler, aynı zamanda ülkemizi yaşanmaz bir hale de getirdiler.