KÂFİR OLARAK OTURDU,MÜSLÜMAN OLARAK KALKTI
Bağdat’ta İmam-ı Âzam hazretlerinin davetli bulunduğu bir sofrada bir de gayr-ı Müslim vardı.İmam-ı Âzamın güzel adetlerindendi;sofra esnasında yalnız yemekle meşgul olmaz;aynı zamanda yemeğin hakkını vermek için insanı düşündürecek çok faydalı yemek sohbetleri de yapardı.
Bir çok yerde sofra adabı ile ilgili olarak pek yanlış bir telakki vardır.Sofranın başında küskün küskün oturmayı ve konuşmamayı adeta sofra adabındanmış gibi zannederler.Halbuki adab kitaplarımızda hususan ev sahibimizin sofrada konuşması,latifeler yapması misafirlerinin daha emniyetli yiyip içmeleri için teşvik edilmiştir.Yeter ki konuşurken dikkatli olunsun,karşımızdakilere yemek kırıntıları sıçratılmasın.
İmam-ı Âzam sofrada adeti veçhile nimetlere dikkat çekiyor,bakınız,sofradaki bu nimetlerin hepsinin kaynağı,hava,su ve toprak olduğu halde,her birisinin rengi,tadı,kokusu başka başkadır.Bu nimetleri yerken,bunların hakiki sahibi ve sanatkârı olan Cenâb-ı Mevlayı düşünerek vücudumuzun muhtaç olduğu gıdaları bizim için yaratan Allahımıza şükretmeyi unutmayacağız.Esasen,yemeğe başlarken,besmele çekmek,yemek esnasında böyle şeyleri düşünmek,sonunda elhamdülillah demek,nimetlere karşı bir şükür borcumuzdur.Çocuklarımızı buna alıştırmalıyız.Çocuklara ayrıca nasibten,rızıktan bahsedilmeli.Cenâb-ı Hakkın bizi yaratırken nasibimizi,rızkımızı da takdir buyurduğunu,bize düşen şeyin onu elde etmek için Allahın verdiği akıl,fikir ve bedeni hücü kullanmak olduğunu,anlamaktır.
Dünyada nasibimizi elde etmek için çalışıp çabalamamız emrolunmuştur.Fakat bu nimetlerin daha güzelleri cennette hiçbir çalışma yapmadan bize Cenâb-ı Mevlamızın kudretinden ihsan olunacaktır.Orada yemek içmeyi,aklımızdan geçirdiğimiz her şey hemen önümüzde bulunacaktır.nasibsiz bir lokma yenemez.Hiç bir kimse de nasibini alamadan dünyadan ayrılmaz.Fakat biz,çalışıp,helalinden nasibimizi kazanmakla mükellefiz.
İnsanın bir yerde yiyeceği ekmeği,içeceği suyu kendisini çeker götürür.Elimizde olmayarak ille de onu bulur,yeriz ve içeriz.”Bakınız,bugün nasibimiz bizi buraya çekip getirdi.”deriz.
Herkes gibi gayr-ı Müslim de İmam-ı Âzamın sohbetini dinliyordu.Artık sabrı taşmaya başladı.İmam-ı Âzamam dönerek:”Ya İmam!Siz de her şeyi,her meseleyi kendi dini zaviyenizden izah etmeye kalkışırsınız.Nasib rızık da nedir?Ben böyle şeylere inanmam.Bunları akla da uygun bulmam.Buraya geldik,buradaki yemekleri yiyiyoruz,gelmesek,evimizdekini yerdik.”
İmam-ı Âzam soğukkanlılığını muhafaza ederek,”iyi ya,işte nasibimiz olduğu için,bizi buraya çekti,getirdi.Hatta buraya gelmiş olmamız bile yetmez.”nasibimiz değilse,kopardığımız lokmayı ağzımıza götüremeyiz,ağzımıza götürsek yutmayız.”Bunun üzerine,kâfir büsbütün kızdı,sinirlendi ve alel acele bir lokma ekmek koparıp İmam-ı Âzam’a doğru döndü:”İşte bu lokmayı kopardım,yiyeceğim.Bunu yememe hangi kuvvet engel olabilir?”Fakat o bunu söylerken,bir taraftan İmam-ı Âzama sert sert bakıyor,öbür taraftan lokmayı tuttuğu eli titriyordu.Büyük imam:”Evet”dedi.”İmanla ve ısrarla söylüyorum,nasibiniz değilse,siz bu lokmayı yutamıyacaksınız.”Gayrı müslimin eli titremekte iken,oralarda dolaşmakta olan bir kedi bu lokmanın kendisine tutulduğunu zannetti ve onun elinden kapıp uzaklaştı.Böylece kedi imam-ı Âzamın imdadına yetişmiş oldu.
Gayrı Müslim bu manzara karşısında neye uğradığını şaşırır,kolu kırılmış gibi”Pat”diye dizinin üzerine düşer.Kısa bir müddet şaşkınlaşıp kalır.Sonra kendine gelince şöyle der,”Ya imam!Şimdi anladım ki sizin her sözünüz haktır,bizim her itirazımız ise bu kabil inattan başka bir şey değildir.Şu anda Müslüman olmaya karar verdim.Fakat sofranın sonunu beklemeye tahammülüm yoktur.Ne olursun bana hemen telkini yap”der.”Peki sen de sofradan sonra hemen boy abdestini alırsın”der ve kelime-i şehadet getirir.Böylece İmam-ı Âzam hazretlerinin sofrasına kâfir olarak oturan kimseler Müslüman olarak kalkarlar.Cenâb-ı Hakkın bizi de bu büyüklerimiz gibi başkalarının hidayetlerine vesile kılmasını dileriz.”(Sohbetler-Hatıralar-kitabından)