İNCİ   SÖZLER

 

Divan-ı Kebir’den:

Niyazî-i Mısrî hazretleri,

Cemali zahir olsa tez celali yakalar anı

Görürsün birgül açılsa yanında har olur peyda

Bu sırdandır ki bir kamil zuhür etse bu alemde

Kimi ikrar eder anı, kimi inkar olur peyda

**"Hallac-ı Mansur ve Bayezid-i Bistamî gibi bazı velîler ilahî aşk ile coştukları zamanlar, bazen öyle sözler söylerler ki, bu sözler şekil üzerinde kalan ve dinin hakikatına erişemeyen, dini taklidden tahkike götüremeyen bazı kişiler tarafından şeriata aykırı görülmüştür. Ve bu yüzden "Ben Hakk'ım" diyen Hallac-ı Mansur asıldığı gibi, kendinde Hakk'ı bulan Seyyid Nesîmî'nin de derisi yüzülmüştür.

**Hz. Mevlana bir başka beytinde de şöyle buyuruyor:

"Beni yokluktan var eden, beni yaratan her an beni söyletmededir. Sonunda beni söyleten kerem buyurdu, bütün söylediğim sözler 0 oldu." (Divan-ı Kebîr, IV/ 1809)

**Hakk'tan sayılamayacak kadar lütuflar, ihsanlar; 

Senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar, kusurlar.  (c. I, 3)

** Benzim safran gibi sarardı. Boynum büküldü, çene düştü. Beden mezarında sıkıştım kaldım. Ey ruhu darlıktan kurtaran, rahata kavuşturan! Gel, beni benden, beni bedenden kurtar!

**Düğünümüz dünyaya kutlu olsun!  (c.I, 31)

**Gölge bazen nürun yanında olur, bazen de onda yok olur. (c.1,41)

**" Molla Camî hazretlerinin Türkçe'ye manzum olarak tercüme edilen şu kıt'ası, anlaşılması anlatılması zor olan bu beyti açıklamaktadır:

"Ben bilmez idim gizli ayan hep sen imişsin,
 Canlarda ve tenlerde nihayet hep sen imişsin, .
 Alemde nişan isteridim ben sana senden, 
Gördüm ki bu alemde nişan hep sen imişsin."

** Zavallısın, boş yere neyi arıyorsun? Sanki sen eşeğe binmişsin de, şundan bundan; "Eşek nerede?" diye soruyorsun.

** Seni görmediğimiz halde, nasıl oluyor da seni seviyoruz? (c.l, 115)

**• "Şütür" kelimesinin Türkçe'de karşılığı "deve"dir. Onun arkasında koşup duran yavrusunun adı da ne olabilir? Ona da "deve yavrusu" derler.

• Bizler de kaza ve kaderin oğullarıyız. Herkesin anası kaza ve kaderdirHepimiz çocuklar gibi kaza ve kaderin peşinde koşup duruyoruz.

• Ondan süt emmekteyiz. Onun arkasında uçmadayız. 0 ister doğuya, isterse batıya koşsun, isterse göğe yükselsin; biz hep onun peşindeyiz, onunla beraberiz

• Yolculuk davulu çalınıyor. Haydi, Hakk'ın inayetine, lütfuna güvenerek,O nun bizi koruyacağına emin olarak yola çıkalım.

• Şehirde de, çölde de, o ay yüzlünün, o güzelin yol arkadaşıyız. Canlar, o ay yüzlü sevgiliye kul olsun, köle olsun.0 can padişahının ruhları çekip götürdüğü yolun sonunda, son konağında neler var neler? Şehir de orada, ev bark da orada. Cenab-ı Hakk'ın "Gel!",, ruhları çağırdığı yer de orada, dünyada sürgün edildiğimiz yer de orada

.• Biz ona yöneldikten, orası bize kıble olduktan sonra yol kısalır, çöl kaybolur her tarafımız yeşilliklerle, selvilerle, bağlarla, bahçelerle dolar.

• Yolumuzu kesmek isteyen dağ bile saygı ile eğilir, yerlere serilir, bize yol verir. "Ey hakîkat madenine, aşk diyarına doğru yol alanlar, merhaba! Hoş geldiniz!" der.

• Yolumuzun kılavuzu, öncüsü o olunca, yol üstündeki taşlar, ayaklarımız incinmesin diye ipek gibi yumuşak bir hale gelir.

• Bedenin hakîkat yolunda topal oluşundan, gönlün de hızlı gidişindendir ki, Allah sırrı bedenden zuhür etmez de, onun vefası, mürüvveti hep gönülden belirir.

• 0 beden nerededir ki, can ile aynı renge bulanmıştır? Can padişahına su kesilmiştir, toprak olmuştur, balçık olmuştur da cana gönlünde yer vermiştir.

• Canlar bile böyle bir bedeni görünce şaşırıp kalırlar da; "Şu kara toprağa bak!" derler. "Bizi bile geçti. Padişah oldu, veli kesildi ve herkes kendine uydu.

• Biz bu balçıktan yaratılmış varlıktan bunu hiç ummuyorduk, kusurlarını görüp onu çekiştirip duruyorduk. Ey onda bunda kusur arayan kişi. Hiçbir insanı hor görme, hangi millette, hangi dinde olursa olsun, insanda, onun bir emaneti vardır. însan onun aynasıdır.

• Susuz topraklar, bizim yüzümüzden yeşersin. Çimenler bizim yüzümüzden bitsin  biz su gibi gülün içinde, reyhanın içinde gizlenerek yola düştük, akıp gidiyoruz.

• Toprak elsiz ayaksızdır Çok ıstırap çekmiştir. Ayak altında çiğnenmektedir bütün bunlara karşılık hiç şikayet etmez; susar oturur. Susuzluktan ciğeri kavrulduğu içindir ki, çaylar, dereler, ırmaklar ona acırlar da, hıç durmadan koşa koşa akar giderler.

•Bostanlar bitkileri, çiçekleri bağırlarına basmışlardır. Onlara dadılık etmedeler,onlara durmadan su vermedeler, onların yavrularına, bitki çocuklarına şefkatle bakmadalar.

• İşte bizi bu çekişler "can şehrinden" çekti, aldı, yüz binlerce menziller konaklara uğratarak bu alem-i fenaya, yani dünyaya getirdi.

• Biz bu dünyada yaşamaya başladığımızdan beri yine can şehrinden gizli açık elçiler gelmede; "Gel, yakınlarına dön, yakınlarına ulaş!" diye bizi çağırmakta.

• "Bu fanî dünyada yeni dostlar edindiniz, bizi bıraktınız, bizi unuttunuz. Bu dünya nimetleri ile oyalanıyorsunuz. Belki de durumunuzdan memnunsunuz Ama, biz sizsiz edemiyoruz. Halimiz hoş değil." diye elçiler can şehrinden böyle haberler getirmedeler.

• Ey hoca! Senin bu dünyadaki mahzunluğun, kederin, sebebini bir türlü bulamadığın iç sıkıntıların, senden evvel giden, seni özleyen dostlarının akrabalarının ah edişlerindendir. Hiç düşünmüyor musun? Bu dünyada kime candan bağlandınsa, kimi dost edindinse seni bırakıp gitti.

• Üzülme, sus; şikayet de etme! Onların himmetleri, sevgileri seninledir, Senin belalardan, felaketlerden kurtulman da onların himmetlerinden, onların tesirlerindendir

***Küllî nefisten cüz'î nefsimiz ayrıldı. "înin" emriyle ötelerden, yücelerde yeryüzüne indirildi, sürüldü.

"Cenab-ı Hakk, Hz. Adem ile Havva validemize cennetten çıkıp yeryüzüne inmeleri münasebeti ile "İnin" diye hitap etmişti. (Bakara Suresi, 2/36) 

• Cennetten kovulan insan, bedenden kopan kesik bir ele döndü. îşinden gücünden oldu. Küçük bir et parçası gibi kediye lokma haline geldi. Bu, insan için ne felakettir? Ne aşağıdır? Cenneti kaybetmek ne büyük talihsizliktir

• Hz. Adem cennette iken öyle güçlüydü ki, onun elinde bütün aslanların pençeleri kırılmıştı. Dünyaya sürülünce, bedenden kopmuş bir el haline geldi, Kaza ve kader onu kedilerin pençelerine düşürdü. Şimdi, kediler o et parçasını o tarafa bu tarafa çekip duruyorlar.

• Fakat Allah darda kalanlara, belalara uğrayanlara acıyanların en çok acıyanıdır. Bu sebepledir ki, ayrılık belasına uğramış, bedenden kopmuş elin bir damarı oynuyorsa, o, tekrar kavuşma ve buluşma ümidiyle oynar. Çünkü, netice binlerce kesik el, tekrar kavuşma ve buluşma saadetine ermişlerdir.

• Birbirinden ayrı düşmüş parçaları hoş bir şekilde birleştirmek, o padişahlar padişahı için zor değildir. Bu nasıl olur deme, bu işe şaşma! Çünkü, baksana,parça parça dumanlar onun eli ile birleşmiş, gökyüzü haline gelmiştir. 

**Zindanda Yüsuf gibi bir arkadaş bulan kişi zindandan çıkmak ister mi? (c.1, 164)

• Bedenim, beni ötelerden, ruh aleminden alıp kendi zindanına çekince, Hakk kapısına yakın olanlardan ayrıldım, yapayalnız, garip olarak kaldım.

• Beden zindanında ay yüzlü birisi bana yakınlık gösterdi. Benimle dost oldu fakat o, güzelliği ile beni büyüledi. Aklıma, fikrime binlerce sevda saldı.

• Herkes hapisten, beladan kurtuluş yolunu arar, ben aramam. Neden dışarıya çıkayım? Benim dışarıda ne işim var? Sevgilinin hayali burada, ben zindanda sevgili ile beraberim.

• Zindan köşesinden başka yerde, onunla yalnız kalamam. Balın gönlü ateşten başka bir şeyle, mumdan ayrılamaz, saf bir hale gelemez.

. Dostu Yüsuf gibi güzel olan kişi, zindandan kaçar mı? Zindanda durup dururken Allah'ın lütfu ile bağ, bahçe sahibi olan bir de Yüsuf bulan kişi hiç zindandan çıkmak ister mi?

**"Hz. İsa'nın bir küpü varmış. oraya atılan kumaslar çeşitli renklerde de olsa tek renk olarak çıkarmış. Bu "Allah boyası"dır. Allah'ın takdirine uymayı ifade eder. Bu beytte  Bakara suresinin138 çi ayetine işaret edilmektedir"

**"Yunus Emre hazretleri:

"Cennet cennet dedikleri birkaç evle birkaç huri îsteyene ver anları bana seni gerek seni!"diye buyurrnuştu. Alman mütefekkiri Pichte (1762-1819) de: "Bu dünyada ve öteki dünyada "hedefleri, istekleri zevk olan insanlar çok bayağı insanlardır." diye yazmıştır.

**Ben aşık olmak istiyorum ancak sarhoş olup aklı başından gitmiş biri olarak değilde,aklı başında biri olarak.uyanık aşık uyumayan gören hisseden farkında olan aşık.gözü kapalı değil,gören gözü açık aşık..aşk pilavını gözü açık olarak kaşıklayan aşık..

Bir yandan aç bir yandan hayretini arttırmış olarak…bir kere nuş edip bayılmadan,sürekli içip ayık olarak,doymadan kanmadan nefsi kandırmadan aza kanmadan çoğa yanmadan sürekli …sürekli…

**Aziz Hüdayi hazretleri:

"Zuhüru perde olmuştur zuhüra 
 Gözü olan delil ister mi nura?"

**Marifetname sahibi Erzurumlu îbrahim Hakkı hazretleri: "Musikî zahidin zühdünü, fasıkın fıskını artınr" buyurmaktadır. Yani müzik zahide manevî zevkleri verir, onu Hakk'a yaklaşır.. Zevkine düşkün insanı da içmeğe, şehevanî zevklere teşvik eder. Bu yüzdendir ki, eyhanelerde müzik olduğu gibi, eski tekkelerde de müsikî vardır.

**İnsanın değeri ne ile ölçülür; bilir misin? 
Aradığı şeyle! însan neyi ararsa ona layıktır.

*Kendi cinsinden olmayanla düşüp kalkan münafık sayılır!

 

*Ölümsüzlük suyunu içen ölmezken,o ki bir sudur.Marifet,muhabbet,resulüne bağlılık suyunu içen hiç yok olur mu?

 

*Ebul beşer hz.adem,bütün varlıkların varlık tohumu onda saklı idi..ondan zürriyetine intikal etti.

*Gülün aslı, zevalsiz gül fidanı Mustafa(s.a.v.)'in terinden bitti, yetişti, lütfundan meydana geldi. 0 büyük varlığın yüzünden hilal halinde iken, bedir haline geldi.

*"Bazılarının mevzu saydıkları bir hadîse işaret var. Hadîs şöyle:

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: "Miraç gecesinde gökyüzüne çıktığım zaman terlemiştim. Ter damlalarım yeryüzüne düşünce, topraktan gül fıdanları bitti, yetişti. Kim benim kokumu koklamak isterse, kokumu almak isterse gülleri koklasın."

*• Mana evinde hepimiz sütle şeker gibi birbirimize karışmışız, birleşmişiz. Burada ise hepimiz birbirimize düşmanız, birbirimizle kavgalıyız. Dünya nimetleri için birbirimizle insafsızca çekişir dururuz.

*• Bir şeyden çok uzakta olan, o şeyi görmez. Bizse ona çok yakın olduğumuzdan ötürüdür ki onu göremiyoruz.

*"Kaf Süresi, 50/16. ayetinin meali şöyle: "Biz ona şah damarından daha yakınız."

*• Akıl der ki: "Ben onu dil dökerek, meth ü sena ederek kandırırım." Aşk der ki: "Sen sus, ben onu uğrunda can vererek aldatırım."

*• Can ise gönüle der ki: "Yürü git, beni de gülünç bir hale sokma, etrafındakileri de kendine güldürme! Ben onda bulunmayan, onun ihtiyacı olan şeyle onu kandırırım."

*• Ben bir marangozum: Yontup yaptığım merdiveni yedinci kat göğe dayadım da göklerin damına, yücelere çıktım, ötelere yükseldim.

*• Adama baktığın zaman onun hakîkatini gör! Onu, îblis gibi, su ve toprak görme, toprağın ötesindeki yüz binlerce gül bahçesini gör!

*• Sakın yanılma, bir kere daha balçığa girersem değişmem, neysem oyum. Çünkü ben yüzümü örttüğüm beden örtüsüne büründüğüm için utanmadayım

*• İblis Adem'in hakîkatini göremedi. Örtüsünü gördü de ondan yüz çevirdi. Hz. Adem ona; "Sen Hakk dergahından sürülmüşsün, kovulmuşsun, biz sürülmedik, kovulmadık." diye seslendi.

*• İblis secde etmedi ama meleklerin hepsi secde ettiler de; "Gönlümüz örtü altında bir güzele düştü.

*• Örtü altında öyle bir güzel var ki; güzelliği aklımızdan  başımızdan aldı da o güzelliğe karşı secdeye kapandık." dediler.

*• Boğazıma kadar tövbe etmek suçuna gömülmüşüm. Tövbeden o kadar canım yandı ki, eskiden ettiğim tövbelerden de şimdi tövbe ettim.

" Tövbe etmekten tövbe etmek ne demektir? Ariflere göre bir insanın: "Ben bu işi bir daha yapmayacağım." diye tövbe etmesi, o kişinin kendinde bir güç, bir varlık hissetmesi anla-mına gelir. Ey zavallı insan! Sen kimsin ki: "Ben bunu bir daha yapmayacağım." diyor-sun. Her şey Hakk'tan geldiğine göre, senin bir yapma gücün var mıdır? Tövbe etmekten tövbe etmek hali, bize ait değildir. Kamil insanlara aittir. Arifler, kamil insanlar, Hakk'ta fanî olduklan için, bıitiin isteklerinden, bütiin iradelerinden kurtulmuşlardır. Tamamıyla Hakk'a teslim olmuşlardır. Bizim gibi insanların yaptığı hatalardan tövbe etmesi, o suçu bir daha işlememek için ahitte bulunması ve Hakk'ın verdiği cüz'î iradeyi kullanması şart-tır. tnsanın işlediği giitidhlardan tövbe etmesi, Kur'an-ı Kerîm'in bir çok yerlerinde emre-dilmektedir. Peygamber Efendimizin bir çok hadîslerinde tövbe üzerinde durulmaktadır. Bu konu hassas bir konudur. Yanlış anlaşılmamalıdır. Peygamberler ve onlann varisleri olan gerçek veliler niçin geldiler? Hepsi de cüz'î iradelerimizi kullanarak imana gelmemizi, günahlardan arınmamızı emretmiyorlar mı?"

*• Sen vahdet denizinden ayrı düşmüş bir damla gibisin. Sen aslına nasıl ulaşacaksın? îşte oruç, sel gibi, yağmur gibi seni alır, denize ulaştırır.

*• "Kul e'uzü"leri, "Kul hüvallah"! neden birbirimizi sevmek için okumuyoruz?

*• Cercis gibi onun aşkı ile yüz kere şehit olur, yahut îshak gibi onun hançeri ile kesilir.  

Bir peygamber olan Cercis yetmiş kere şehit edildi. Her öldürülüşte Allah onu diriltti. İsmail'in (a.s.) değil de İbrahim(a.s.)'ın oğlu îshak'ı Allah'a kurban etmek istediğini yazanlar da var. 

*• "Ey balçığa bulanmış, kirlenmiş insan; şu tozdan, topraktan yıkan, temizlen!" diye ta yücelerden peygamberler eliyle lütuf ve merhamet suyu akıtılmıştır.

*• Sevgili ile aşık neye benzerler? Ezelde tanınan şaşılacak bir tanıdık ile ondan ayrı düşmüş bir gafil kişinin buluşmalarıdır. Helalayanla helalananın (=Yaratan ile yaratılanın) buluşmaları, zaten çok şaşılacak bir buluşmadır.

*Beden, dün balçıktan meydana gelmiş bir gölge varlık, ben ezelden gelmiş bir ölümsüzüm.

 

*Şirazlı merhum Hafız, gönül kırmanın büyük günah olduğunu anlatmak için;

"Kimsenin kalbini kırma da, ne yaparsan yap, bizim şeriatımızda bundan başka günah yoktur." dediği zaman, "Kalp kırma da ne günah işlersen işle!" manası çıkarılmamalıdır. Nitekim Cenab-ı Hakk'ın merhametini anlatmak için şairler bazı beyitler söylemişlerdir:  "Ne kadar mücrim isem kesmem ümit kereminden ki, O'dur bahr-ı muhit." (Ne kadar suçlu olursam olayım. Kereminden ümidi kesmem. Çünkü keremin okyanus gibidir.) 

                                              "Ger günahım güh-ı Kaf olsa ne gamdır ya Halîl?

                                               Rahmetin bahrına nisbet, 'innehu şey'ün kalîl.'" 

(Benim günahım Kaf dağı gibi çok olsa, senin merhamet denizine göre o çok az bir şeydir.)

*• Niçin ah ettiğimi, ah derdimi anlatacak bir mahrem, samîmi, çok yakın bir dost bulamıyorum? Ben de Hz. Ali gibi kuyuya ah ediyorum. 64

  64 Bir rivayete göre Peygamberimiz Hz. Ali'ye bazı sırlar söylemiş. Hz. Ali dayanamamış bu sırları bir kuyuya söylemiş. 0 kuyunun ağzında bulunan bir kamış bu sırları duymuş. Onu kesip ney yaptıkları zaman o gizli sırları feryad ederek etrafa yaymış. Bu beyitlerde Hz. Mevlana bu halk hikayesine işaret buyurmaktadır.

• Kuyu, benim ahımdan coşar da, ağzında kamış biter. 0 kamış da ney olur feryada başlar. Benim gönül sırlarımı etrafa yayar.

• Ey ney! Feryad etme, sus! Çünkü biz sana mahrem değiliz. Bu yüzdendir ki, kamıştaki şeker, bizden özür dilemede, kamıştan da özür dilemede

*Mevlana aşığı, Pakistanlı İkbal merhum bir beytinde şöyle demiş:

  "Hakk'ı inkar eden, hocanın nazarında kafirdir. Kendini inkar eden bana göre kafirin  kafiridir."

*Yahya b. Muaz hazretleri de; "Ben tövbeden sonra işlenen bir günahı, tövbeden evvel işlenmiş yetmiş günahtan daha çirkin görürüm." diye buyurmuşlardır.

 

 

MEHMET   ÖZÇELİK

27-04-2006