İMAM – HATİBLER ÜZERİNE
Sapla samanın birbirine karıştırıldığı,buğdayla arpanın aynı harmanda harmanlandığı,oyunların oynanıp oyuncuların sürekli değiştirildiği bir dönemde yaşamaktayız.
İmam-Hatibler tarihçe olarak;Rasulullahın Erkamın evinde başlattığı,Suffe ehliyle devam eden,Nizamu’l Mülk zamanında Nizamiye medreseleriyle sistemleşen,Fatih Sultan Mehmet döneminde Sahn-ı Saman yani sekizli eğitim sistemleriyle küllileşerek bir statü kazanan,Selçuklu ve Osmanlı döneminde medreselerin deruhte ettikleri görevleri sınırlı da olsa İmam-Hatibler devam ettirmektedirler.
Bu yönüyle İmam-Hatiblere eskinin medresesi nazarıyla bakılabilir.
1913 yılında”Islah-ı medaris”yani medreselerin ıslah ve düzenlemesi adıyla İmam ve Hatib yetiştirilmeye başlanmıştır.
Ancak 1924 yılında eğitimin birleştirilmesi amacıyla “Tevhid-i Tedrisat Kanunu”yla medreseler kapatılmış,430 sayılı kanunun 4.maddesi gereğince 29 merkezde,ilkokula dayalı olarak İmam-Hatib mektebleri açılmıştır.
Burada okutulacak dersler ise şu şekilde belirtilmiştir:
Kur’an-ı Kerim,Tefsir,hadis,İlmi Tevhid,Din dersler,Musiki,Arabça,Hitabet ve irşad,Ahlak,malumat-ı vataniye,Türkçe,Türk Edebiyatı,Tarih,Coğrafya,Hesap,Hendese,Hayvanat,Nebatat(Botanik),Ruhiyat,Fizik,Kimya,Tabakat,Hıfzısıhha,Yazı,Terbiye-i Bedeniye…
1923-24 eğitim ve öğretim yılında medreselerin öğrencileri de 2258 öğrenciyle devam etmiştir.
Aradaki tüm bocalamalar,iniş ve çıkışlardan sonra ilk olarak,1950’deki bir nebze demokratik ve özgür bir ortamın oluşmasıyla ilk olarak ortaokul seviyesinde Türkiyenin 7 ilinde 13-Ekim-1951 tarih,601 sayılı karar ve Tevhid-i Tedrisat kanununun 4.maddesi gereğince İmam-Hatibler açılmıştır.
İlk mezun verdiği 1954-55 yılından itibaren de 3 yıllık lise bölümleri de açılmıştır.
İmam-Hatiblerde meslek ağırlığı % 40,kültür derslerinin ağırlığı ise % 60’dır.
1959 yılında İstanbul’da Yüksek İslam Enstitüsü açılmıştır.
1982 yılında İlahiyata dönüştürülene kadar bu okullara sadece imam-hatib mezunları alınmıştır.
İmam-Hatib okullarını halk yapmış,yapılmasında halk öncü olmuştur.
1950 yılındaki bir araştırmaya göre 400 binanın 263’ünü dernek ve vakıflar,38’ini devlet-millet işbirliğiyle,22’si ise,hazineden geçici olarak imam-hatiblere verilmiştir.
İlk olarak 27-Ekim-1965 yılında dönemin başbakanı olan Süleyman Demirel hükümetinde yüksek öğretimin yolu açık tutulmuştur.
1971 yılında orta kısımları kapatılmış,lise bölümü 4 yıl olmuştur.
Bu okulların siyasetin arenası olduğunu söyleyen yine siyasiler,kendileri bu okulları siyasetlerinin bir aracı olarak kullanmış,oyları uğruna bu okulların dolayısıyla milletin harcanmasına ön ayak olmuşlardır,yaptıkları ayak oyunlarıyla…
Bu durum 1976’dan 1997 yılına kadar istikrarlı bir gelişme göstermiştir.
1985-86 yıllarında İstanbul Beykozda Anadolu İmam-Hatib lisesi açılmış,1989 yılında ise İngilizce bölümüne de geçilmiştir.
28 Şubat 1997 ihtilali yani bir kısmı siyasilerin,Tüsiad-ın ve Milli Güvenlik Kurulunun ortak hareketiyle Kur’an kursları,inançlı kesimin harcanmasıyla beraber imam-hatibler hedef tahtası seçilmiş ve orta kısmı tekrar kapatılmıştır.Sadece İlahiyata girme ile sınırlandırılmıştır.Bu ise yüksek puanlarla aldığından dolayı girilip kazanılması imkansız hale getirilmiş,bazı ilahiyatların statüsü değiştirilmiştir.
1933-1949 yılları arası dini öğretimin yapılmadığı,adeta fetret döneminin yaşandığı bir boşluk dönemidir.Dinin her yönüyle yasaklandığı,camilerin kapatılıp Kur’an öğreniminin yasaklandığı jandarma korkusuyla sürdürülen karanlık bir dönemdir.
Fıtri olan din ihtiyacı verilmediğinden halk kendi imkanlarıyla bazen hurafelere saparak manevi açlığı yaşadığı tam bir vahşet dönemidir.
İmam-Hatibler milli birlik ve beraberlik,manevi ihtiyacın karşılandığı yerler olması hasebiyle halk tarafından büyük bir teveccühle karşılanmış hatta kız çocuklarını okutmayan büyük bir kesim dini tedrisat vermesi sebebiyle bu okullara aşırı derecede çocuklarını göndermek üzere yarışmışlar,okula kabul edilmeleri için bir çok tanıdıklarını devreye koymuşlardır.
Oysa okula kız çocuklarının dönüş kampanyalarının neticesiz ve sönük kalmasındaki sebeb halkın nabzının tutulmamasından ve bir makes bulamamasından kaynaklanmıştır.
1999 verilerine göre ise Diyanetin % 92’sini imam-hatib ve yüksek okul ve fakülte mezunları oluşturmaktadır.
2003 yılındaki verilere göre;920 bin civarındaki meslek okulu öğrencilerinin, İmam-Hatibler % 8-ini kapsamaktadır.1999-2000 yılında 600 okulda 134.224 öğrenci öğrenim görmüşken,bu durum bir yıl öncesine kadar azalmış,şimdilerde ise bir artışa doğru gitmektedir.
Sürekli hücum etmek için gündeme getirilen bu okullarda eğer bir yanlışlık ve eksiklik varsa,tashih ve tekmil edilmelidir.Tahrib ve imha ise milletin rağmına bir harekettir.Milletin rağmına yapılan bir harekette yıkılmaya ve sönmeye mahkumdur.
Hayatın maddi sıkıntısını çeken fakir halk,fakir olan çocuklarını bu okullara göndermekle manevi hizmeti de omuzlamaktadırlar.Başarılı da olmaktadırlar,bunca engellemelere rağmen…
Yıllardır siyasiler tarafından söylenip bir türlü fiiliyata geçmeyen;küçük yaştan itibaren öğrencilerin belli bir alana yönlendirilmelerinde meslek liselerinin sürdürülmesi hem gerekli olmakta,hem de bir şablon teşkil etmektedir.Talebe 4 sınıftan itibaren ele alınmalı hangi alanda bir kabiliyete sahibse o yönde yönlendirilmeye gidilmelidir.Böylece kaliteli elemanların olmasıyla hem işsizlik ve hem de yeni istihdam alanları oluşmuş olacaktır.
Başta imam-hatibler bahanesiyle meslek okullarına bu derece yüklenmek ne insafla ne insanlık ve vicdanla bağdaşan bir davranış değildir.
Eğer mesele halkın dini ihtiyacını gidermek ise;bu okulların orta bölümleri de açılmalı veya tüm okulların 4.sınıflarından itibaren Kur’an-ı Kerim dersleri ve seçme Arapça dersleri konulmalıdır.
Bu okullar halkdan bu kadar destek alırken,siyasilerin buna soğuk bakmalarının sebebi nedir?Siyasete alet edilmesimidir?Eğer öyleyse neden hepsi cezalandırılmaktadır?Suçlu bulunup o cezalandırılmalıdır…
Eğer kabiliyetli ve başarılı bir öğrenci iseler,ilahiyatın dışına çıkmasının ne gibi bir sakıncası olabilir?Yeterki kendisini isbat etmiş,başarısını göstermiş olsun…
Tüm okullara bakıldığında;üniversiteyi kazanma,birinci gelme,yarışmalarda önde gitme,terbiye ve ahlak gibi özelliklerde imam-hatib okullarının ciddiyet ve seviyeliliğini görmekteyiz.Böyle bir seviyeyi düşürmek,seviyesiz bir hareket olmaz mı?Kişi yaptığı işin yanlışlılığında geçmişte nasıl yargılanacağını şimdiden düşünmeli,lanetle değil,rahmetle anılmaya çalışmalıdır.Bugün idam edilmesine rağmen halkın gönlünde taht kuran Adnan Menderes rahmetle anılırken,onu idam edenler lanetle ve de nefretle anılmaktadırlar.Acaba biz neredeyiz?
Bu okullarda hem liselerin tüm dersleri okutulurken,ayriyeten ve fazladan meslek dersleri okutulmaktadır.İki yönlü bir başarıdır.İki defa takdire layık olmaktadırlar.
Genel olarak liseler aspirine benzerler.Bir yandan her derde deva iken,diğer yandan hiçbir derdi gidermemektedir.Karnı ağrıyan,başı ağrıyan,her türlü hastalıklarda kullanırız.Ancak bu geçici tedavi olup,köklü tedavi etmemektedir.
Eğer devlet bu okulları taşıyamıyorsa,özelleştirmeli,halkın malı ve desteği olan bu okulları halka teslim etmelidir.
İmam-Hatiblerdeki başarının bir sırrı da;kız ve erkek öğrencilerinin karma olarak bir arada bulunmamasıdır.Eğitime bir ciddiyet katmaktadır.Vaktini kızlarla uğraşmaya değil,derslerle uğraşmaya yönlendirmektedir.
Laiklik adına her türlü yolsuzluğu ve usulsüzlüğü yapanlar sürekli toplumu germekte,menfi harekete sebeb olmaktadırlar.
Oysa problemler gerginlik,hırçınlık,halkı düşman ilan etmekle değil,müsbet ve yapıcı hareketlerle çözülebilir.
Eğitimde de amaç;müsbeti yakalamak,eğitim seviyesini yükseltmektir.
Bu okulları problemli gösterenler,hem bu müsbet eğitimi baltalamaktalar,hem de problemi daha da çözümsüz hale getirmektedirler.
Tek çözüm tahrible değil,tashihledir.
Kendi kendimize kural koymasını bilmeyen bir toplum olduğumuzdan,kendimiz için başkaları tarafından kurallar konulmasını istiyor,zamanla da herkese ve her zamana uymayan o kurallardan haklı olarak feryad ediyoruz.
Şimdiye kadar hep bu çözümsüz kuralların içerisinde bocalamış durmuşuz…
13-10-2003
Mehmet ÖZÇELİK