İLLE-İ GAYE

 

            Her şeyin oluşumunda,eşyanın yaratılışında bir gaye,hedef,proğram,proje,tasarım amaçlanmıştır.Herşey bir şeyi oluştururken,tüm kâinat bir netice olan insanı oluşturmakta ve onun etrafında dönmektedir.Kâinatın merkezi noktasında insan vardır.

Vazifeye terettüb eden maslahatlar, semereler, faidelerdir ki; ona "ille-i gaiye" denilir.”[1]

 

            “Hilkat-i kâinatın bir netice-i a'zamı, ubudiyet-i insaniyedir ve rububiyet-i İlahiyeye karşı iman ve itaatla mukabeledir. Halbuki ehl-i küfür ve dalalet ise, küfürdeki inkârıyla, mevcudatın ille-i gayeleri ve sebeb-i bekaları olan o netice-i a'zamı reddettikleri için, umum mahlukatın hukukuna bir nevi tecavüz olduğu gibi, umum masnuatın âyinelerinde cilveleri tezahür eden ve masnuatın kıymetlerini, âyinedarlık cihetinde âlî eden esma-i İlahiyenin cilvelerini inkâr ettikleri camid, fâni, manasız bir mahluk menzilesinde gösterdiğinden, umum mahlukatın hukukuna karşı bir nevi tahkirdir.”[2]

            Kâinatın neticesi insan ve insanın neticesi ise ibadettir..şükürdür.

            “Ubudiyet, emr-i İlahîye ve rıza-yı İlahîye bakar. Ubudiyetin dâîsi emr-i İlahî ve neticesi rıza-yı Hak'tır. Semeratı ve fevaidi, uhreviyedir. Fakat ille-i gaiye olmamak, hem kasden istenilmemek şartıyla, dünyaya ait faideler ve kendi kendine terettüb eden ve istenilmeyerek verilen semereler, ubudiyete münafî olmaz. Belki zaîfler için müşevvik ve müreccih hükmüne geçerler. Eğer o dünyaya ait faideler ve menfaatlar; o ubudiyete, o virde veya o zikre illet veya illetin bir cüz'ü olsa; o ubudiyeti kısmen ibtal eder. Belki o hasiyetli virdi akîm bırakır, netice vermez.”[3]

            Ubudiyet ise sırf Allah emrettiği ve de rızası için yapılır.Diğer sebebler gaye olmaksızın teşvik edici birer sebetirler.

            “Yirmidokuzuncu hassasında denilmiştir ki; kâinatın neticesi hayat olduğu gibi; hayatın neticesi olan şükür ve ibadet dahi, kâinatın sebeb-i hilkati ve ille-i gaiyesi ve maksud neticesidir. Evet bu kâinatın Sâni'-i Hayy-ı Kayyum'u bu kadar hadsiz enva'-ı nimetiyle kendini zîhayatlara bildirip sevdirdiğine mukabil, elbette zîhayatlardan o nimetlere karşı teşekkür ve sevdirmesine mukabil sevmelerini ve kıymetdar san'atlarına mukabil medh ü sena etmelerini ve evamir-i Rabbaniyesine karşı itaat ve ubudiyetle mukabele edilmelerini ister.”[4]

            Şeker fabrikasından maksad şeker üretmektir.Şekerin dışındaki posası değildir.Alemden kasıt da şükür olup,onun dışındakiler birer posadırlar.

            Evet zahire bakılırsa insan bir zerre hükmündedir. Fakat insanın taşıdığı ruha, kafasına taktığı akla, kalbinde beslediği istidadlara nazaran bu âlem-i şehadet dardır, istiab edemez. Ancak o ruhun arzularını ve o aklın fikirlerini ve o istidadların meyillerini tatmin ve temin edecek, âlem-i âhirettir. Ve keza istifade hususunda müzahame, mümanaa ve tecezzi yoktur; bir küllînin cüz'iyatına nisbeti gibidir. Nasılki bir küllî bütün cüz'iyatında mevcud olduğu halde, ne o küllîde tecezzi ve inkısam olur ve ne de cüz'iyatında müzahame ve müdafaa olur. Küre-i Arz'dan da binlerce müstefid olsa, ne aralarında bir müzahame olur ve ne Küre-i Arz'da bir noksaniyet peyda olur. Yalnız insanın indallah kerameti olduğu için, âlem-i şehadetin yaratılışında insan, ille-i gaiye menzilesinde gösterilmiştir. Ve insanın hatırı için, bütün enva'a bir umumî ziyafet verilmiştir. Bu ise, bütün âlemin faideleri insana münhasır olup başkalara hiçbir faidesi yoktur demek değildir.”[5]

            Diğer varlıklar insanın sayesinde ve insana hürmeten istifade etmektedirler..onlar gaye değillerdir.Ancak faydasız da değillerdir.

“Kur'an-ı Kerim usûl ittihaz ettiği îcaz ve ihtisara binaen, temsilâtın akibetini yani temsilâta terettüb eden dalalet ve hidayeti, ille-i gaiye menzilesinde göstermiştir. Evet dalalet ve hidayet, temsilâta illet olamaz. Eğer illet olsa, cebr olur. Ancak temsilâtın sebeb ve ille-i gaiyesi, cumhur-u avamı ikaz ve irşaddır.”[6]

Kur’an temsilatlar ile netice olan Hidayet ve dalalete işaretler etmektedir.Kâinatın neticesi de bu ikisidir.

            “Bu büyük dünya, insan için yaratılmıştır. Ve yaratılışında, insanın istifadesi ille-i gaiye olarak nazara alınmıştır. Halbuki Arz'dan pek büyük olan Zühal'in, meselâ beşeri faidelendiren, yalnız zîneti ve zaîf bir ziyasıdır. Bu cüz'î faide için ne suretle beşer ona ille-i gaiye olur?

            Elcevab: Bir faideyi takib eden adam, bütün fikrini, hayalini o faideye hasreder ve ondan maada birşeye bakmaz ve herşeye kendi hesabına bakar, kimseyi nazara almaz, hattâ kendisini ille-i gaiye zanneder. Binaenaleyh bu gibi adama karşı makam-ı imtinanda söylenilen o gibi kelâmlarda mübalağa yoktur. Evet binlerce hikmetler için yaratılan Zühal'in herbir hikmetinde binlerce cihetler ve herbir cihetinde binlerce istifade edenler bulunduğu halde, "Hilkatinde o adamın istifadesi, ille-i gaiyeden bir cüz' olarak düşünülmüştür" denilirse ne manii var? Çünki ille-i gaiye, daima basit birşeyden ibaret değildir.”[7]

            İlle-i gaiye;büyük,değerli,hülasa ve sonuçtur.

            “Hilkat şeceresinin semeresi insandır. Malûmdur ki, semere bütün eczanın en ekmeli ve kökten en uzağı olduğu için bütün eczanın hâsiyetlerini, meziyetlerini hâvidir. Ve keza hilkat-i âlemin ille-i gaiye hükmünde olan çekirdeği yine insandır.”[8]

            Kâinatı bir ağaç olarak tasavvur edecek olursak,insan onun meyvesidir.Zira ağaç meyvesi için dikilir.

            “Kezalik bu âlemi şu kadar zînetler ile, nakışlar ile tezyin eden Mâlik-ül Mülk, elbette ve elbette o hârika, antika, mu'cize manzaraları, zînetleri, seyircilerden, müşahidlerden, âşık ve müştaklardan, ârif dellâllardan hâlî bırakmayacaktır. İşte câmiiyeti dolayısıyla insan-ı kâmil, halk-ı eflake ille-i gaiye olduğu gibi, halk-ı kâinata da semere ve netice olmuştur.”[9]

            Kâinat ağacının en mükemmel meyvesi ise,Rasul-ü Ekremdir.

            Kâinatın zerreden güneş ve samanyoluna kadar her şey netice itibariyle Hayat-Rızık ve İnsan için yaratılmış olup,sonuçta ilk ikiside en mükemmel mânada insanda bulunmaktadır.

Mehmet   ÖZÇELİK  /  19-10-2005

 

 


 

[1] Mektubat.86.

[2] Lem’alar.83-84.

[3] Age.131-132,Mesnevi-i Nuriye.171.

[4] Age.332.

[5] İşarat-ül İ’caz.101.

[6] Age.163.

[7] Age.186-187.

[8] Mesnevi-i Nuriye.117.

[9] Age.189.