PLANLAMA HATASI
"Tecrübenin bir dikeni, bir tarla dolusu uyarıdan daha değerlidir." James Russel Lowell
Sayın şantiye şefim; geçirmiş olduğum iş kazasından dolayı hazırlamış olduğum tutanağa "planlama hatası" diye yazmıştım. Bunu yeterli görmeyerek ayrıntılı anlatmamı istemişsiniz. Şu anda hastanede yatmama sebep olan hadiseler aynen aşağıda anlattım gibi olmuştur: Bildiğiniz gibi ben bir duvar ustasıyım. İnşaatın altıncı katındaki işimi bitirdiğim zaman biraz tuğla artmıştı. Yaklaşık 250 kg kadar olduğunu tahmin ettiğim bu tuğlaları aşağıya indirmek gerekiyordu. Aşağı indim ve bir varil buldum. Ona sağlam bir ip bağlayarak altıncı kata çıktım. İpi bir çıkrıktan geçirip ucunu aşağıya saldım. Tekrar aşağıya indim ve ipi çekerek varili altıncı kata çıkardım. İpin ucunu sağlam bir yere bağlayıp tekrar yukarı çıktım. Bütün tuğlaları varile doldurdum ve daha sonra aşağı indim. Daha önce bağladığım ipin ucunu çözdüm. İpi çözmemle birlikte birden kendimi havalarda buldum. Nasıl bulmayayım? Ben yaklaşık 70 kiloyum. Varil ise içindekiler ile birlikte 250 kilo. Dolayısıyla 250 kiloluk varil süratle aşağıya düşerken beni yukarı çekti. Heyecan ve şaşkınlıktan ipi bırakmayı akıl edemedim. Yolun yarısında dolu varille çarpıştık. Sağ iki kaburgamın bu sırada kırıldığını sanıyorum. Tam yukarı çıkınca, iki parmağım iple beraber çıkrığa sıkıştı. Parmaklarım da bu sırada kırıldı. Bu esnada yere çarpan varilin dibi çıktı ve tuğlalar etrafa saçıldı. Varil hafifleyince, bu sefer ben aşağı inmeye, varil de yukarı çıkmaya başladı ve yolun yarısında yine varille çarpıştık. Sol bacağımın kavalkemiği de bu sırada kırıldı. Can havli ile ipi bırakmayı akıl ettim. Başımı yukarı kaldırdığımda boş varilin süratle üzerime geldiğini gördüm. Kafatasımın da böyle çatladığını sanıyorum. Bayılmışım, gözümü hastanede açtım. Cenab-ı Hakk'ın tüm kullarını böyle görünmez kazalardan korumasını diler, hürmetle ellerinizden öperim.
FOTOĞRAF ŞAKASINDAN GERÇEĞE
"Ya hayır söyle, ya sus" Hadis-i Şerif
Dil, Allah'ın ademoğluna bahşettiği en büyük nimetlerden biridir. Fakat insan bu nimeti kullanmadan önce çok düşünmeli, maksadını ifade ederken ağzından çıkanlara özen göstermelidir. Çünkü insanın ağzından çıkan sözler dua yerine geçip insanı o ifadenin anlamı çerçevesinde bir neticeye mahkum edebilir. Tıpkı anlatılan ibretli hadisede olduğu gibi: Yaz sezonunda arkadaşlarıyla birlikte Bozcaada'da tatil yapan Gökşin Özbek, burada bir hurda araba görünce, hemen aklına bir espri geldi. Genç adam, arabanın içine girip sağ arka koltuğuna oturdu ve ölmüş gibi poz vererek fotoğrafını çektirdi. Gökşin, tatil dönüşünde bu fotoğrafı arkadaşlarına gösterip şaka yapacak ve "Trafik kazası geçirdim ve öldüm. Bakın bu da ölümümün fotoğrafı... Ben aslında bir hortlağım." diyecekti. (...) Tatil bitti ve Gökşin memleketine döndü. Kısa bir süre sonra gelen Ramazan bayramı vesilesi ile Gökşin ailesi İzmir'e gitmeye karar verdiler. Otomobili Gökşin'in babası kullanıyordu. Manisa-Kırkağaç girişinde bir süre mola veren aile, biraz dinlendikten sonra tekrar yola koyuldular. Yola çıkalı henüz birkaç dakika olmuştu ki, önlerine aniden bir yaya fırladı. Baba Hikmet Bey, direksiyonu kırdı ama yayaya çarpmayı engelleyemedi. Kazanın etkisiyle Hikmet Bey direksiyon hakimiyetini kaybetti. Ön cam patladı ve araba dört takla atarak bir hendeğe yuvarlandı. Gökşin, tıpkı 7 ay önce şaka olsun diye çektirdiği fotoğraftaki gibi, arabanın arka koltuğunda oturuyordu. Görüntüsü de, fotoğraftakine çok benziyordu; bir farkla...! Bu şaka değil, Bu şaka değil, gerçek bir görüntüydü ve kan ile renklenmişti. Fotoğraf şakası ne yazık ki, gerçek olmuştu.
CHURCHİLL VE HİSS-İ KABLEL VUK'U
İkinci Dünya Savaşı'nın bütün şiddetiyle devam ettiği barut kokulu dehşet günlerinin birinde İngiliz Başbakanı Winston Churchill ülkesinin sivil savunma güçlerine moral vermeye gidecekti. Şöförü, Başbakanın hareketi için arabanın başında hazır bekliyordu. Churchill kapıdan gözükünce şöför, onun binmesi için her zamanki gibi arabanın sol arka kapısını açtı. Churchill hayatında ilk ve son olarak açık kapıyı bırakıp arabanın öteki kapısından bindi. Şöför, Churchill'in hiç alışık olmadığı bu garip davranışına bir anlam veremedi. Arabayı çalıştırdı ve gidecekleri yere doğru yola çıktı. Makam arabası yola çıktıktan kısa süre sonra süratle bir geçitten geçerken bir bomba patladı ve arabanın iki tekerleği havaya fırladı. Oldukça kilolu olan Başbakanın ağırlığı sayesinde araba devrilmeden az bir sendeleme ile dengesini buldu. Böylece Churchill ve söförü ölümden kılpayı kurtuldular. Patlamadan sonra Churchill'e, makam arabasına niçin her zaman aynı kapıdan bindiği halde o gün bir anda vazgeçip öteki kapıdan bindiği sorulduğunda İngiliz Başbakanı, "İçimden bir ses 'Dur, arabanın öbür yanına geç ve oradan bin' dedi. Ben de öyle yaptım." diye cevap verdi
İKİZ HAYATLAR - İKİZ BULUŞLAR
"Hep isabet edene, hiç tesadüf denir mi! " Selahaddin Şimşek
İkisi de 1865 yılında doğdu. Yedi yaşına bastıklarında ikisi de kimya deneyleriyle haşır neşir olmaya başlamışlardı. Biri Amerika'da diğeri Fransa'da doğan bu iki çocuk, 15 yaşlarında aynı kitabı buldular ve ikisi de bu kitabın etkisinde kaldı. Henri Sainte ve Claire Deville tarafından yazılan bu kitap alüminyumdan bahsediyordu. Mucit karakterli bu iki çocuğun da kitaptan işaretlediği paragraf aynıydı. İkisi de üniversiteyi aynı yıl bitirdiler ve alüminyum ile ilgili o paragrafın düşündürdüğü, ilham verdiği deneylere giriştiler. Geçen zaman içinde - ayrıntısına girmeye gerek görmediğimiz - aynı deneyleri yaptılar. 23 Şubat 1896 tarihinde de aynı gün elektroliz yoluyla ucuz alüminyum elde etme metodunu buldular. İkisinin buluşlarını hayata geçirmek için ona para yatıracak zengin kimseler aradıkları süre 2 yıl. Aradıkları parayı da aynı hafta içinde buldular. Patent için ayrı ayrı müracaatları da aynı zamana rastladı. Ve işte bundan sonra birbirlerinin varlığından haberdar oldular. 1911'de New York'ta karşılaştılar ve birbirlerini uzun uzun süzdüler... Bunlardan birisi Charles Martin Hall, diğeri Paul Heroult'tu. Bu iki ilim adamı aynı yıl içinde (1914) öldü. İkisi de hemen hemen aynı hayatı yaşamıştı.