Prof.
Dr. Ahmet Akgündüz,yapmış olduğu geniş araştırma ve tesbitlerinde
Harem,Köle,Câriye,Sultan gibi konularda:”Padişahın haremine dahil kadınlar,çok sıkı
bir disiplin altında yaşarlardı. Dairelerinde böyle yaşadıkları gibi,gezinti ve
göçlerde de bu hususlara çok dikkat ederlerdi.
Durum
böyle iken;bazı romanlarda,bilhassa son zamanlarda çevrilen filimlerde,kadın
efendi ve sultanların hayatlarını ifade etmek için onları açık saçık
göstermek,tarihi hakikata uyar mı? Bu hakikaten yaşanan bir tarihin akisleri
veya uydurma şekillerimidir? Bunun üzerinde insafla ve iz’anla durmak ve
düşünmek icab eder.
Biz
var olan bir tarihi milletimize yaşatmıyor,onu yıkıyor,tahrif ediyoruz. Bu
bakımdan kitleler üzerinde büyük tesirler yapan roman yazanlara ve film
çevirenlere biraz insaflı ve bilgili olmalarını tavsiye etmeyi,yerinde yapılmış
bir ikaz sayıyoruz.
Yerli
eserlerin noksan ve çok kere yanlış izahları,ne Harem teşkilatını,ne de Haremde
mevcut olan kadın efendi,ikbal,usta,kalfa ve cariyelerin hususiyetlerini,vazife
ve hayatlarını anlatacak durumda değildir.”[1]
Prof.
Akgündüz,özellikle en çok ithama maruz olan Padişah III. Murad hakkında böyle
bir iftiraya cevaben:”Halbuki III. Muradın sofi meşreb ve Farsça bir divanı
bulunacak kadar ve hele hele kendisine caiz olsalar bile,cariyelerin birbirine
haram olacaklarını bilecek kadar İslâmi ilimlere vukufu vardır. Ve bu
rezaletleri “Hünkar sofrasında” yaptıkları safsatasında bulunmak yani oralar
ki:” Duvarları Kur’an ayetleri ve Hadislerle dolu olan bir salondur. Burada bu
tür eğlencelerin yapıldığını iddia etmek,tamamen meseleyi bilmemek ve çarpıtmak
demektir.”[2]
Böyle
kutsal yerlerde en adi ve şahsiyetsizler dahi cesaret eder mi? Vicdan ve akıl
sahiplerine sorulur?
Bununla
da kalmayan Haremin”Hususi imamı var ve harem de bir de hususi mescid var.
Mescidin imamı var ve haremde beş vakit namazlar bu mescidde usulüne uygun bir
biçimde kadınlar ve erkeklerle beraber kılınıyor. Üçüncüsü terbiye ve eğitim
merkezi hüviyetidir. Her İslâmi aile gibi padişahın ailesinde de İslâmi bir
terbiye söz konusu.[3]
Yani
özetle:”Sarayda (Haremde) terbiye olmayanın terbiyesi olmaz.” Yani bu imkanlar
içerisinde olunmazsa daha nasıl olunsun? Oradakinin ki olmazsa,başkasının ki
nasıl olsun ve olabilsin?
Son
Sultan Sultan Reşad,Harem hocasına emrinde:”İbadetlerini tam olarak yerine
getirmeyen,İslâmi adaba aykırı hareket edene ekmeğim haram olsun”[4]diyenden
ve emsalinden sefâhet beklemek ancak sefihliktir.
İdris-i
Bitlisi III. Murada hitaben:” Padişahım,normal bir müslüman zina
yapar,başkasının namusuna bakarsa İslam hukukuna göre sabit olan cezası
verilir,zararı da kendisine olur. Ama senin durumun öyle değil. Eğer sen zina
işler,başkasının namusuna göz dikersen bütün memleket berbad olur. Bu sebeble
Kur’an-ı Kerim dört tane hür kadını nikahlı olarak aldıktan sonra sırf bu haram
işe girmeyesiniz diye ayrıca ilaveten cariye imkanını tanımıştır."[5]
En
fazla cariyenin olduğu söylenilen dönem olan I. Mahmud döneminde 468 tane
bulunmaktadır. Bu konuda Akgündüz’e:”Rahmetli Özal’ın özellikle merak edip bana
sorduğu konuların başında Harem geliyor. Zaten rahmetlinin teşvikiyle başladım
bu kitaba.
Bana
Harem mevzuunu sormuştu. Ben de cevaben:”Cumhurbaşkanım,önümüzde yediğimiz çay
ve pasta çok güzel olmuş,hanımefendinin eline sağlık”dedim,güldü,”Bizim aşçılar
iyidir.”dedi,”Hanımefendi temizliği de iyi yapmış”dedim. Bunun üzerine sayın
Özal,”Bunları hanımefendi yapmıyor. Köşkte kadın ve erkek hizmetçiler
var.”dedi. “Kaç tane”dedim,”Yüze yakındır”dedi.
“Çok
özür dileyerek soruyorum. Siz yüze yakın hizmetçinizle karı koca hayatı yaşıyor
musunuz?”dedim,rahmetli acı bir tebessümden sonra,”Hiç anlatma anladım harem
mevzuunu”demişti.
Harem
iki bölümden müteşekkildir. Haremin birinci grubu sadece erkek personelin
girebildiği yer,daha sonra üç dört kapı daha var,kızlar ağasının girebildiği
bölüm. İlk bölümdekiler sarayın dışarıdan yapılacak hizmetlerini görüyorlar.
Ondan sonra asıl Haremin kapısı var. Kapının üzerine:”Ey iman
edenler,birisinden izin almadıkça evinden içeriye girmeyiniz.”[6]
ayetinin yazıldığı levha var. Bu kapıdan ancak mahrem olan erkek girebiliyor.
Yani bizim kendi evimiz,yatak odamız gibi. Ve burada cariyeler var. Bu
cariyeler iki kısım;infitah hakkı bulunan yani yalnızca emeğinden
yararlanılanlar ve Padişah eşleri. Mesela Yavuz Sultan Selimin üç tane hanımı
var.[7]
Menfi
manaya çekilen:”İç oğlan” konusunda da Akgündüz bunun yani”Oğlan kelimesinin
evlat anlamında kullanıldığını”[8]
Yine:” İç sarayda çalışan genç görevlilere denmektedir.”[9]
Normal
bir insan bile evlenmek üzere evine alacağı kimseyi gözü kapalı olarak
almazken,geniş incelemeden sonra kabul etmezken,Sultan olan birisinin ailesi
konusunda tam bir sorumsuzluk içerisinde olup ve bunun umumuna teşmilini ifade
etmek büyük bir yanlışlık,hata ve bunun da ötesinde bir hıyanettir.
Hadımlık
konusu da aslı olmayıp,saptırılan bir meseledir. Dayak atan bir kimsenin,dayak
yedim diye bağırması,kendisini öyle göstermesine benzemektedir.
Akgündüz-ün
başarı ve bu konuda verdiği eserler konusunda Y. Öztuna şöyle
der:”Osmanlıya,bilhassa padişahlarımıza yapılan iftiraların milli vicdandaki
üzüntü ve tepkisine tercüman oluyor.”[10]
Yirminci
asrın kustuğu bu kir ve lekesini,yirminci asrın tüm teknik ve teknolojisi de
dahil,yirmi asır çalışılsa ve uğraşılsa ancak temizlenebilir.
Ortada
belgelerin olmayışı veya az oluşu,bilindiği üzere bunların ya kağıt fiyatına
satılıp tamamen elden çıkarılması veya şu anda bile açılmasına müsaade
edilmeyip kapalı tutulması,bazı ehliyetsiz ve kasıtlı insanların sorumsuzca
savurmalarına sebep olup,onlara bu cesareti verirken,karşı tarafa sadece iyi
niyetin suskunluğu düşüp,bilinen nisbetince veya mantiki ifadelerle savunmak
düşmektedir. Ancak zamanın en büyük müfessir oluşu gerçekleri açıkça ortaya
koymaktadır.
İ.
Bozdağ ilk düzenli Harem konusunda:” İlk haremi hümayun düzenlemesi de Fatih
Sultan Mehmed-in koyduğu kurallarla oluşturulmuştur.”der.[11]
Ve
Bozdağ padişahla kalfalar arasında herhangi özel bir durumun olmadığını
belirterek:”Haremdeki bütün kalfalar,harem tarihi boyunca Padişaha sadakatle
hizmet etmişlerdir. Tek ihanet örneği,Arzuniyaz adlı bir kalfanın,Sultan
Abdulazize ihanet ederek,onu tahttan indiren,Hüseyin Avni Paşanın casusu olması
,ona haberler taşımasıdır.. Bu suçu ortaya çıkmış Arzuniyaz kalfaya ne ceza
verildi bilir misiniz..?” Haremden ayrılmasına mezuniyet..”[12]
Harem,bu
kalfalar tarafından idare edilirler.
Bir
din ki kölelerle olan yazışmayı yani mükâtebeyi[13]
belirlemiştir. Bununla beraber Câriyelerin nikahı,[14]câriyelerin
iddeti [15]
konusunu işlemiş,tam bir adaletle meseleleri çözmüş iken,bunları menfi
göstermeye çalışmak,Padişahların şahsında İslâmiyete tam bir ihanetin
neticesidir. Kur’an-ın adaleti gereği,bir
gemide dokuz masum bir cani bulunsa batırılamıyacağı gibi,dokuz cani bir masum
dahi olsa,o masumun izni olmadıkça batırılamaz. İslâmiyet buna müsaade
etmemektedir.[16]
Ayrıca
Hareme”Kadı efendiler ve ikballer,ancak hatırını kıramadıkları devlet büyüklerinin
kızlarını kabul edebiliyorlardı. (Ta ki haremde yetişmeleri için) Bunların
haremde kalma süresi 3 yıl idi. Süre sonunda haremi terk edip evlerine
dönerlerdi. Bir ev kadını üniversitesi idi saray haremi. Buradan geçmiş
kadınlar,bir konağa da gitse,bir fakir kulübesine de gitse,baş tacı
edilirlerdi...”[17]
Özetle;Adını
mahremden alıp,mahremiyetine bürünen harem,öyle bir hale getirilmiş ve
getirilmeye çalışılmaktadır ki;tüm sefâhetlerin,açık
saçıklıkların,mahremiyetsizliklerin yeri olarak gösterilmektedir. Mesele üzüm
yemek değil,bağcı dövmektir.
Aile
mahremiyetlerini faş etmekle başarmaya çalıştıklarını az görenlerin,saraydaki
aile mahremiyetlerini faş etmekle bir aile olan İslam alemi ile olan
aileliklere de böylece yara açmak hedeflenmektedir.
İnsaflı
ve vicdanlı tarihçilere arz edilir ki;bin sahifelik bir kitabın bir
sahifesindeki binlerce meseleden bir meseleyi mesele yapmayıp,araştırma konusu
yapmak gerekirken;,sırf kusur bulmak amacıyla,diğerleriyle olan bağlantısını
görmeden,bir tarihçi ve araştırmacıya yakışmayan üsluplarla hareket etmek akli
ve ilmi üsluptan uzak,hissi ve düşmanca bir tavırdır.
Hatayı
örtmek marifet olmadığı gibi,600 küsür yıllık muhteşem bir devletin ve
yaptıklarının üstünü örtmek için cılız ve kısır örtülerle örtmeye çalışmak,koca
denizdeki belirli noktalarda olabilecek veya olmasına çabalayarak bulanıklıklar
oluşturmak,olsa olsa cehaletin ve hamâkatin bir eseridir.
MEHMET ÖZÇELİK
[1] M.Çağatay Uluçay. Haremden Mektuplar. 1 / 6-10, Yeni şafak Gaz. 25-9-1995.
[2] Agg.25-9-1995,bak. Osmanlı Saraylarında Harem hayatının İç yüzü. M. Ç. uluçay. sh.13-14,zaman gaz.26-11-1995.Pazar konuşmaları.
[3] Zaman.26-12-1995.
[4] Agg.26-12-1995.
[5] Agg. 26-11-1995.
[6] Ahzab.53.
[7] Yeni Şafak gaz.26-11-1995.
[8] Zaman gaz.26-11-1995.
[9] Aksiyon derg.23-29-Eylül-1995.sh.28.
[10] Türkiye gazt.3-12-1995.
[11] Zaman gaz.29-11-1995.
[12] Agg.29-11-1995.
[13] Nur. 33.
[14] Nisa.24-25,Kütüb-ü Sitte. Prof. İ. Canan. 11 / 442,545-546.
[15] Zad-ul Mead. İbni Kayyım el-Cevzi,terc.heyet. 6 / 235.
[16] En’am.164,İsra.15,Fatır.18,Zümer.7,Necm.38.
[17] Zaman gaz.30-11-1995.