Bugün
tüm müslümanların duyduğu hüznün toplamından daha fazla mahzundur AYASOFYA...
Öz
vatanında garib,öz vatanında parya...
Gayesi
olup ve onunla yoğrulmuş olan ibadethane görevini yapamamakta,fethin
sembollüğünü simgeleyememekte Ayasofya... Fatih gibi madde ve manayı cem etmiş
bir kumandana,bir elemana sahib olamamanın hüznüyle yaşamakta adeta Ayasofya...
Tekrar
kendisini fethedecek bir Fatihi bekleme uğruna adeta kavrulmada Ayasofya...
Arif Nihat Asya’nın;
Hala
ne diye oyunda oynaştasın.
Sen
ki Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın...
İfade ettiği gibi;”Oyun ve
oynaş”devam etmekte ve Fatihler bir yandan kendisini doğuracak anaları
beklemekte,bir yandan Fatihlerin İstanbulu fethedecek yaşa ulaşmalarını ve
büyümelerini beklemektedir. Hem anaların yetişmesi,hem de Fatihlerin
yeşerip,yetişmesi...
Ayasofyayı
fethetmenin yaşı kaç? Acaba kaç yaş olması gerekmektedir?
Bu
bir sitemdir: Kendi değerlerimize sahib olacak kadar değerimiz var mı?
Ayasofya
açılmadı,demek hatır ve hatıramız yok...
Habitat
ise;bütün dünyayı bağrında toplayan İstanbulun içindekilerle beraber
hatırlanması ve hatırlatılması olayıdır.
Bugün
dünyanın hatırına dahi olsa,yeni bir atılımın,değişik katılımın hatırasına dahi
olsa,Ayasofya bu hüznünden kurtarılmalı,asliyetine kavuşturulmalıdır.
Dünyanın
değişik yerlerinden on binlerce insan,dünyanın göz bebeği İstanbula akın
edecektir. Bunlar belki de her tarafı gezecek,her şeyi soracaklar...
Peki;ya
şu şanlı ve şerefli ,camiyi hatırlatan minareleriyle eskiden beri devam eden
camilik belgeleriyle,bir çok manevi hatıralarıyla Ayasofya ne vazife
yapmaktadır?
Asli
vazifesi,geçmişten süre gelen bir müzelik
durumu olmamış iken;göstermelik olarak müze göstermekle atalete
uğratıp,onu atıl bıraktırmak;dünya ve ahiret büyük bir vebal ve bir yük değil
midir?
Vicdani
bir azap;insani bir kayıp değil midir? Eğer Türkiye yi ve boyunu aşan bir
mesele ise bu durum istişare babından dile getirilmeli veya Habitat da
konuşulmalıdır...
Kültür
bakanlığı bu işe eğilmeli... Acizliğini silmelidir...
Milleti
bağlayan bu bağlar çözülmelidir.
Bağlı
insan,dağlanmış insandır. Bu dağlanmışlıktan kurtulunmalı...
Millette
,Ayasofya da gerçek hürriyetine kavuşmalıdır.
Açmazsanız,bu
millet sizi Habitat-a şikayet edecektir. Etsinler mi?
Bütün
bu ve buna benzer meselelerin temelinde hazımsızlık yatmaktadır. Milletin
hatıralarını hatırına dahi olsa hazmedilmesi gerek. Zira bütün bu
başarısızlıkların temelinde yatan,hazımsızlıktır.
Dinden
uzak olmak,onu yaşamamak,hazmetmemeği gerektirmez. Hazmedilmemesi toplumu
madden ve manen huzursuz edecektir.
Toplum
sahib olduğu ve ileride alabileceği değerleri elde etme yolunu başka yollarda
aramamalı... Başka şeylerle kendisini tatmine çalışmamalı...
Madde ve manadan elini
çekmemeli... Bil’akis elini atmalı... Uzatmalı... Hazmederek ruhuna
sindirmelidir.
Bir-iki asırdır
kaçışımız,yabani davranmamız bizlerinde manevi desteğimizi kaybetmemize neden
olmuş,düşüşe doğru bizleri terk etmiş.
Bizler cumhuriyet devrinin
nesilleri olarak;Osmanlıdan kalanı yemekteyiz. Daha doğrusu yeyip yeyip
bitirmekteyiz. Ancak bitirme uğruna bir türlü bitmemekte,bitirilmektedir. Öyle
ki bu hal ve durum bizi ve devleti de bitirmekte,bitişe ve inişe
götürülmektedir.
Bitmemek için bitirmemek
gerek... Bitmemek için biriktirmek gerek...
HÜZNÜMÜZ HÜZNÜNDÜR HÜZNÜN HÜZNÜMÜZDÜR AYASOFYA
Bazı sözler,cümleler
sadırdan,bazıları da satırdandır.
Maalesef bu karanlık asrın,karanlık
sadırlı insanları da sadır değil,satır insanlarıdır.
Bir asırdır millet mahzun...
Karalar bağlamış... Kara kara düşünmede...
Ayasofya durur mu?
Sevinebilir mi Ayasofya? Milletin hüznünü temsilen,oda bizim hüznümüze ortak
olmuş. Ayasofyam da mahzun... Yemin etmiş,ahdetmiş,söz vermiş,va’d etmiş...
Ki,sizler hüzün perdenizi kaldırmadıkça,ben de ebediyyen kaldırmam. Hüznünüz
hüznümdür. Sevinciniz sevincimdir,demektedir.
Dünyanın göğsü
İstanbul,İstanbulun sadrı ise Ayasofya...
Siper et göğsünü dursun bu
hayasızca akın.
Sana va’dettiği günler
yakındır Hakkın.
Kim bilir belki yarın,belki
yarından da yakın...
Va’dedilen günü
hürmetine,sadrı yıkıkların hayasızca akınına göğsünü siper etmede Ayasofya...
Sadırlılara,sadrı açıklara hasret içerisinde bekleyerek...
“Elem neşrahleke
sadrek”,”Sadrını açmadık mı?”
Bu fermanı ilahiye
itimadımdır. “Rabbiş rahli sadri”,”Rabbım! Sadrımı-sadrımızı- aç,inşirah ver.”
Evet,sadırlar
değişirse,satırlar kalır mı? Onlarda değişir,değiştirilir. Değiştir
değiştirebildiğin kadar! Bin yıllık birikimde olsa...
20. asır tüm vahşetiyle
sadır-sızların sadırlılara karşı olduğu bir asır...
Ey Ayasofyam! sen her gün
mahzunsun. Ben ise bugün mahzunum. Bugün mahzunluk sırası bende. Bu kadar
insandan sonra mahzunluk sırası bana da geldi. Bana düştü.
İmzam hüznümdür.
Millet mazlum. Ayasofya
mazlum. Mazlumun duası reddedilmez. Ta arşa dek çıkarmış.
Ben ve ayasofya elimizi
açmış,Rabbimize mazlumun duasıyla mazlumane ve mahzunane dua ediyoruz ve
diyoruz ki:
“Allahım! Ayasofyayı
güldüreni iki cihanda da güldür. Onu ağlatanı her iki dünyada da ağlat Allahım!
Ağlat Allahım! Ağlat Allahım! Amin...”
Biliyor ve inanıyorum
ki;saadetimiz Ayasofyanın açılmasındadır. Onun işaret ve alametidir.
Dünyayı istiyenler onu açsın
ve açmalıdır. Ahireti isteyenler de onun açılmasına yardım etmelidirler. her
iki hayatı ve saadeti istiyenler bir an evvel onu açmaya çalışmalıdırlar.
Ayasofyanın
açılması,hristiyanlığın İslâmiyete devir-teslimin bir belgesidir.
Ayasofyanın
açılması;Masonluğun çatlayan belinin kırılıb yıkılmasıdır.
Ayasofyanın
açılması;kaynayan fitne kazanının durulması,bazı hesapların durmasıdır.
Ayasofyanın açılması;İslam
aleminin sevinci,bağlayıcı ve boğucu bağların bağlarının çözülmesidir.
Fatihi Fatih yapan İstanbulun
açılışı ve Ayasofyanın var oluşu,varlığının ortaya çıkışıdır. Maddi varlığının
ötesinde mânevi varlığıdır.
Fatihin fethinden önce de
İstanbul ve Ayasofya vardı. Sadece kalıbdan ve maddeden ibaret bir belde idi.
ruhsuz bir cesed...
Fatihle ve fetihle o ruh
kazanılmış,madde manasına kavuşmuştu.
Peki ya şimdi ki durum
nedir? Madde ve manada neyi ve kimi temsil etmektedir? Ne kadar temsiliyet
görevini hatırlatmaktadır?
Kısaca;Şimdiki İstanbul
hangi İstanbuldur? Fetihden önceki
mi,sonraki mi? Neyiyle? Ne kadar?
İstanbul asliyetine
kavuşmalı ve kavuşturulmalıdır.
İstanbul,İslambol olmalıdır.
Hem madden,hem de manen...
Sur-da bir gedik
açtık,mukaddes mi mukaddes.
Ey kahpe rüzgar,her nereden
esersen es.
-----
Mehmedim başlar yüksekte
Ölsek de sevinin,eve dönsek
de.
Sanma bu tekerlek kalır
tümsekte
Yarın elbet bizim elbet
bizimdir.
Gün doğmuş,gün batmış
Ebed bizimdir...
1-2-1995
MEHMET ÖZÇELİK
DİLEKÇEMDİR
Sayın Yetkililer !
Bizler
çoluğuyla-çocuğuyla,Kadın ve erkeğiyle,Abbasilerden beri bin yıldır bütün ırk
ve milletleri içinde toplayan öyle bir milletiz ki;İslâmın bayraktarlığını
âfâkın her tarafında dalgalandırıp İslâmiyetin şerefiyle şereflenip,dünyamız ve
ahiretimiz itibarıyla İslâmiyetle mezc olmuş bir milletiz. İslâmiyeti
yaşamayanı dahi,baştakini kendisinin dinine tercüman olacak bir kişi olarak
görmek ister.
163. madde gibi bir zincir
ile onu bağlamak,dini yaşayışını engellemeye çalışmak en büyük bir utanç
duvarıdır. Fıtrat fıtri olmayan şeyi kabul etmez,reddeder. Fıtrata aykırı olan
163. madde ile fıtratı susturmaya çalışmak hakikatın zıddına inkilabıdır.
Şimdiye kadar 141-142. maddeler ile tevkif edilenlerin bir çok menfi şiddet ve
hareketleri vesikalarla sabit olduğu halde,163. madde ile tevkif edilenlerin
hiç birinin menfi,emniyeti ihlal edici bir hareketinin olmaması,olmuş görünse
bile bir tertib olduğu anlaşılmıştır. Birisi;tabanca,el bombası,molotof
kokteyli atarken,diğeri tesbih ve takke taşımakta,fakat ne hazin bir işkencedir
ki;her ikisine de uygulanan müeyyide aynıdır. İçki içmek için toplanmak
serbest,dini ve imani eserleri okumak için toplanmak yasak. Tam bir vahşet...
141-142’ye müsaade etmek
milleti tekrar eski 1980 öncesi hale döndürmek demektir. Çünki altında cebir ve
şiddet yatmaktadır. Fikir olarak devam etse kabul. Ancak fikirden mahrum bir
zihniyet söz konusu olduğu için,fikri değil sefâheti ve kademeli olarak cebri
kullanacaktır. Bunu uygulayan başta Rusya olmak üzere Çin,Çekoslovakya ve
Romanya’nın iflas ederek meçhul ve vahim bir akibete düşmelerine rağmen,bizde
buna müsaade etmek,tekrar lüzumsuz yere kokmuş ve kokuşmuş bir batıl ideolojiyi
körü körüne ihya etmek demektir.
Bu milletin beş yüz senedir
yattığı veya uyutturulduğu yeter. Gerçekten bu asil ve necib milletin ruhunun
tercümanlığını yapacak olan sizlerin 163. madde ve yıllardır kanayan bir yara
olan ve yıllardır yüzümüze tüküren milletleri,bir şamar demek olan
(Patrikhanenin bile açılmasına müsaade edildiği halde) AYASOFYA’nın açılması,
değil şimdiki elli milyon bizleri belki gelecek nesillerin takdirini kazanıp
hayırla yadedilmenize,tarihe altın sayfalarla şerefle geçmenize,manen
alkışlamanıza vesile olacaktır.
Küfür Hz. Âdem’den beri
gelmiş ve gidecektir. Ancak zulüm –hele böyle bir zulüm-,163. madde ve Fatih’in
bu millete bir emanet ve yadigarı olup başka şeye dönüştürene lanet etmiş
olduğu Ayasofya gibi bir mesele-asla devam etmeyecektir.
Fatih Ayasofya camiii
vakfiyesinde:”Benim bu camiimi camilikten çıkaranlar,Allah’ın,meleklerin ve
bütün müslümanların lanetine uğrasınlar.
Onlar hiçbir zaman
hafiflemiyen azab içinde bulunsunlar. Yüzlerine bakan ve kendilerine şefaat
eden hiçbir kimse bulunmasın...”demiştir.[1]
Eğer parti olarak şimdiye
kadar bilerek veya bilmeyerek yapılan seyyiatlara bir keffâret yapmak
istiyorsanız –ki her akıl ve insaf sahibinin bir isteği olmalıdır.- yukarıdaki
isteklerimize kulak vermenizi değil sadece bir müslüman olarak,aynı zamanda
insan olarak,insaniyet gereği sizlerden istiyoruz.
MEHMET ÖZÇELİK