TÜRKİYE 9. yılında
28 Şubat sürecini tartışıyor. Son günlerde televizyon ekranları, gazete
sütunları konuya ilişkin haberlerle dolu.
Yazılıp çizilenler arasında benim en çok dikkatimi, eski bakanlardan
Hasan Celal Güzel’in SKY Turk’te Haluk Örgün’ün programında anlattıkları
çekti. Hasan Celal Güzel, dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın süreci
iyi yönetemediğini, yapılması gerekenleri zamanında yapamadığını
anlattı. Ardından, ülkemizde son 6 ayda yaşanan bazı olaylara dikkat
çekerek, mevcut hükümete bazı uyarılarda bulundu.
Başbakan’a rest çekti
HASAN Celal Güzel, Erbakan Hükümeti’nin kırılma noktası olarak şu olayı
gösterdi. Dönemin Erzurum Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Osman
Özbek, 17 Nisan 1997’de dönemin Başbakanı Erbakan’a yönelik ağır bir
konuşma yapar. Konuşmasında; “Hazır bir cumhuriyete kon, sonra ben
laikliği yıkarım de. Yık da görelim. Dedelerimiz yüzüne tükürür.
Atatürk’ün kemikleri sızlıyordur. Cezayir’deki gibi kelle keserek
iktidar olmaya çalışıyorlar. PKK gibi bunlarla da savaşacağım. Adam olan
sülâlesini o krala devletin bilmem nesini kiralayıp da misafir götürmez.
Ben bunu kabul etmiyorum. Başbakan değil, bilmem ne bakanı olursa
olsun...” der.
Konuşmanın basına yansımasından sonra Hasan Celal Güzel, arkadaşlıkları
çok uzun yıllara dayanan dönemin Hükümet Sözcüsü Abdullah Gül ile
buluşur. Eğer gereken yapılmazsa, hükümet otoritesinin sarsılacağını ve
iş yapamaz hale gelecekleri uyarısında bulunur. Abdullah Gül gerekenin
muhakkak yapılacağını, konuyu Başbakan’a ileteceğini söyler.
Bu noktada, hâdisenin gelişme seyrine bir de devlet kayıtlarından
bakalım.
Hükümetin tavrı...
BAŞBAKANLIK Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü (BYEGM), Türkiye ve
dünya gündemindeki olayları Ayın Tarihi adıyla her ay
kitaplaştırmaktadır. 24 Nisan 1997 gününe ilişkin sayfada şu satırlar
göze çarpar: Başbakan Erbakan, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile
Çankaya Köşkü’nde görüştü. Görüşme sonrası bir basın toplantısı
düzenleyen Başbakan Erbakan, Tuğgeneral Özbek’in açıklamaları konusunda
dosya hazırlandığını ve Cumhurbaşkanı’na iletildiğini belirterek, “TSK
İç Hizmet Kanunu, ordu mensuplarının siyasi demeç vermesini yasaklıyor.
Türkiye’de hepimiz yasalara uygun hareket etmek zorundayız. Böyle bir
olay karşısında sessiz kalınamaz” der.
Bunun üzerine basın mensupları, dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı
Orgeneral Çevik Bir’e; hükümet kanadından kendilerine Özbek Paşa
hakkında herhangi bir dosya ulaşıp ulaşmadığını sorarlar. Çevik Bir
tebessümlü bir yüz ifadesiyle; “Hayır ulaşmadı” der.
Batı Çalışma Grubu’nu bir basın toplantısıyla deşifre ettiği için o
günlerde her açıklaması kamuoyunun ilgisini çeken Hasan Celal Güzel,
gelişmeler üzerine Abdullah Gül’ü bir kez daha arar: “Eğer gereken
yapılmazsa, konuya ilişkin tepkisini bir basın toplantısıyla kamuoyuyla
paylaşacağını” söyler.
Abdullah Gül; “Söz, gerekeni yapacağım” der. Nitekim ertesi günü Hasan
Celal Güzel’i arayarak, Özbek Paşa hakkında gerekenin yapılmasıyla
ilgili Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilecek evrakı Başbakan’a
imzalattığını söyler.
Gönderememiş...
SONRA ne mi olur? Paşa’nın konuşması 17 Nisan’da, Erbakan Hükümeti’nin
istifası 18 Haziran’dadır. Hükümetin istifasından sonra Başbakanlık
makamındaki eşya ve evrakları toplamak üzere Başbakan’ın makam odasına
giden Gül, Erbakan’a imzalattığı o evrakı Başbakan’ın sumeninin altında
bulur. Başbakan evrakı Genelkurmay’a gönderememiş, 2 ay el altında
bekletmiştir.
Bu ülkenin siyasi aktörleri hiçbir zaman olması gerektiği kadar cesur
olmamıştır. Türkiye’de demokrasinin rayına oturmamasının başta gelen
nedeni budur. Onun içindir ki; gerektiğinde sisteme müdahale etmek ve
Anayasa’yı toptan değiştirmek gibi tüm radikal adımlar askerler
tarafından atılmıştır.
Mehmet Barlas önceki gün; “2 darbe görmüş Demirel, 28 Şubat’ın
haklılığını anlatmaya çalışıyor. Kötü final” yazdı. Türk siyasetinin son
35 yılına damgasını vuran bir siyasi kişiliğin duruşu böyleyse, varın
ülkedeki demokrasinin halini düşünün... Gerçekten kötü final... Hepsi
için de! |