Asırlara beşiklik yapan ülkemizin toprağı
gibi;insanları da münbit ve verimli.
Hiçbir
dönemde boş kalmamış,yetiştirdiği her seviyede insanıyla,girdiği yere damgasını
basmış,imzasını atmıştır.
Ya Fatih’ler yetiştirmiş
veya Fatih’ler doğurmuştur. Her dönemde yad-edilmişlerdir.
Çok olaylara sahnelik yapan
Anadolu;toprağa attığı evlatlarıyla,eşkiyasını evliyasından ayırmıştır.
Nitekim M. Akif şiirinde,bir
zamanların insanları titreten Fir’avn-ın halini tasvir ederken,Bediüzzaman’da
Sözler adlı eserinin 25. söz-de Kur’an ayetini şöyle tefsir eder:
“Bir zamanların haşmetli
Britanya imparatorluğunun şimdi yerinde yeller”esiyor derken,N. Şahiner’de[i]
Merhum Zübeyir Gündüzalp!den nakille;” Balıkçı adasına sıkışıp kalacaklar.
Mahvolacaklar,kahrolub gideceklerdir.”der.
Böylece zulümde,küfür ve
kötülükler de nice dikleşen dikler,eğildiler,toprak ve toz oldular.
Taş yürekli,taş kafalı bu
insanlar;taş olarak da kalmayıp,mahvolarak çürümeye mahkum oldular.
Bu durum da tarihin
sahnesinden eksik olmayıp,çeşitli suretlerde tezahür etti. Bu bazen inançlı
insanlara baskı yaparak,bazen örtünen insanlara hakaret ve engellemelerle,bazen
de sarığına,sakalına,birkaç inançlı insanın bir araya gelmesine tahammülsüzlük
ve hazımsızlık olarak ortaya çıktı.
Taş yürekli insanların
doğurduğu boş yürekli insanlar...
Dünyaya gelen her bir insan
bir manayı oluşturmaktadır. Manasızlar ise,manalılar arasındaki aralığı oluşturup,
o boşluk ve boşluklar ile,manaların oluşmasına ve bilinmesine şuursuzca vesile
olmuşlardır.
Ancak bunlar bir çarkı
oluşturan dişlilerdeki çürük dişliler mesabesindedirler.
uygun dişlilerin uyumlu
işleyişlerini engelleyen uyumsuz ve yümünsüz,muzır birer varlıklardır.
İslamiyet,uyumlu ve bu cüz-i
fertlerin birleşiminden külli bir ferdi,külli bir insanı,külli bir dini ve de
Cenâb-ı Hakkın isim ve sıfatlarını en mükemmel manada gösteren birer varlıklardan oluşmadır.
Cihan-şümûl bir din olan
İslâmiyetden,evrenselliğe muvafık bir insan çıkmaktadır.
Dünyanın ve insanlığın amel
defterine baktığımızda,günah ve çirkinliklerle dolu olduğunu görürüz.
Ancak bunların bütün bu
çokluğuyla beraber,kıymetsiz ve değersiz oluşu;sevabın kalitesi karşısında
keyfiyetinden dolayı daha sevablar ağır basmaktadır.
Medeni diye isimlendirilen
20. asır;ölüm,savaş,menfiliklerle kaynatılmakta olduğu görülmektedir. devletler
milletler çarpışmalarının yerini,iç kavgalar almıştır. İhtilallerle
yıkılmış,hukuklar,yerini zulme terketmiştir.
Nitekim 27-Mayıs’da idam
edilenlerin maduriyeti az gelmiş olsa gerek ki;ailelerine de yapılanlar,onlara
yapılanlardan geri kalmıyor.
En azından geriye”İhtilalin
Gözyaşları”[ii]
kalmıştır.
Sonuçta dünyanın gözyaşları
sel gibi akmış,bir çok insan o selde boğulmuştur.
Yalnız başına yaşanılan
yerde ya imtihan olmaz veya sorular azdır.
İki kardeş. Biri şehirde
kunduracı,diğeri köyde çiftçi.
Yıllar sonra kardeşini
ziyaret amacıyla mendile sağmış olduğu sütle yola düşer.
Kardeşini bulur ve
mendildeki sütü çiviye asar.
Bir yandan
konuşurlarken,kunduracı kardeş bir kadının kundurasını dikmektedir. Birden mendildeki süt şıp-şıp diye
damlamaya başlar. Şehirdeki
veli kardeş,köyden gelen veli kardeşine;Ya kardeş! köyde velilik kolay,iş
burada velilik yapmak ve onu korumak.
Son asır,son perde. Son
oyun,en büyük oyun..
Yani;hiç 40 yıllık Kâni olur
mu Yâni?
Fıtratını bozan,bozuk
fıtratlı bir insandan,düzgün bir hareket elbet beklenemez.
Arı su içer bal akıtır,yılan
su içer zehir akıtır.
Kendi namusunu önemsemeyen
bir insanın,başkasının namusunu koruması ne derece mümkün olabilir?
Kediye ciğeri teslim etmek
gibi bir şey!
Eşitlikten bahseden bir
insanın,kendisinden düşük bir durumda yaşayan bir insan gibi değil de,en refah
bir seviyede yaşama hevesi,ne derece samimi olduğunu gösterir?
Zengin olup,zekat ve sadaka
verme inanç ve iyiliğinin yerine,insanların sırtına basarak yükselme hırsı ağır
basmaktadır.
İnsanların inancıyla alay
etmeyi müslümanlık sayıb,İslâmiyeti yaşamayı gericilik olarak düşünen bir
insan;insanların maneviyatına ne kadar saygı duyacaktır?
Fedakarlık;insanlık ve
insanların değerlerinin fedaisi olmaktadır. Yoksa insanları ve değerlerini
kendisine feda etmek de değildir.
Hangi insanı alırsınız? Kaça
alırsınız?
Koyunlar kopyalanıyormuş!
Para eder. Müşteri bulunur.
Peki;ya Fir’avn ve onun tipi
insanlar kopyalansa,fotokopilense,kaç kuruş eder ki?
Veya;bir insan ve
zihnindekiler,başka bir insana kopyalanabilir mi?
Veya şu,şu özellikteki bilgiler
ve zihnindekilerin kağıda dökümü,hafıza arşivinde depolanması,hafıza
kütüğündeki kayıtların kağıda dökülmesiyle,kişilerin kişilikleri daha netleşmez
mi?
Zamana ihtiyaç kalmaksızın
öğrenme işlemleri gerçekleşir. Devletler arası bir politika haline getirilerek,projeler
satılabilir!
Böylece her şey
belirginleşerek,şöyle değil,böyle düşünüyordum,gibi kargaşalar ortadan
kalkarak;
Bakkallardan ihtiyaç
malzemesi alır gibi,her insan kendi karakterine uygun olanını seçer,alır. Ve
işte Ahirette de insanların amel defterleri bunun gibi;”Sahifeler
neşredilip,açıldığında...”her kesin disketi açılır,her şey netleşerek görülür.
Kader,bilgisayar
gibi,proğramlanmış. İnsan istediğini Word’a yazabilir. Delete ve Sil ile de
silebilir
Artık ahiret her şeyin fâş
olduğu bir olup,gizlilik ve gizlemeler kalmayacaktır.
2-6-1997
MEHMET ÖZÇELİK