Önce, dertdaş olup dertlerinden arındırarak güçlendirecek boynu
dik, alnı açık edecek, sade zihin ile kendinden emin bir şekilde
yaşamasını sağlayacaksın. Senin yanında dertlerini, kederlerini
unutacaktır. Hep güler yüzle karşılayacak, kendisinin gönül eğitimine
katkıda bulunduğun erkeğine gene sonsuz bir saygı duyarak, değerini hiç
hafife almayacaksın.
Sevgili kızım;
Bizim aile yapımız herkesin hayran olduğu bir güzellikler bileşkesidir.
Dikkat edersen; nefesimizden, bindiğimiz asansörle gönül yurdumuza, can
şehrimize inerken gördüğümüz her oluşum, aile nizamındandır. Saygıya
dayalı sevgi, gönül bahçemizde uçsuz bucaksız çiçek bahçeleri var
etmiştir.
Düşünelim ki, bahçe çiçeği beğenmese, çiçek bahçeyi eksik, kusurlu
görse; bu bahçe ailesinde sevgi tamlığı meydana gelir ve bu kadar güzel
çiçekler olur muydu?
Demek ki kadın erkeğini ne kadar eksiksiz ve tam görürse, erkek de benim
eşim dünyanın en güzel insanı derse o ailede sıkıntı ve keder kalmaz.
EVLİLİĞE HAZIRLIK
Evlilik denildiği zaman önce ne anlıyoruz ona bakalım...
İç dünyamızın sesine daha net kulak verelim. Merakımızı iyice artıran iç
sesimiz tatlı bir nameyle bizlere neler tavsiye ediyor... Dikkat kesilip
dinleyelim...
Evlenmek demek evine gelmek demek... Demek ki önce kendi evimizi yani
mahlûk yapımızı tanıyarak evleneceğiz. Öyle ya kendimizi düzenlemeden,
kendi evimizi kurmadan, elin oğlunu nereye alacağız, nereye koyacağız?
O zaman şu güzel evimizi iyice bir temizleyelim de elden önce kendi
içimize sinsin. Gövde yapımızın dış dünyaya açılan penceresinden
başlayalım.
Herkes gözünden bakar kızım. Sense baktığını göreceksin...
Herkes nefes alır kızım, sense dünyaya kâinatın en büyük sırrı, nefesi,
anlayıp sırlarına vakıf olacaksın...
Herkes tadar kızım, sense yiyeni, yenileni, yedireni birleştireceksin...
Herkes konuşur kızım, sense sözlerin en güzelini içinden duyacak,
lisanına geleni en güzeliyle hayata vereceksin...
Herkes düşünür kızım, sense düşüncelerine yön verecek, kendi emin
yaşantını oluşturacaksın...
Herkes düşler kızım, sense özünden duyarak, duyduğuna uyarak, ispatı
vücuda getireceksin...
Herkes konuşur, herkes ben bunları zaten biliyorum der sana melek kızım.
Hatta üstten bakanı da görürsün. Sen de onlara dersin ki "Bilmenin
ispatı yaşamaktır..."
Evet, birden durakladık. Baştan söylemek istediklerim şimdi dökülüyor
dudaklarıındrn. Demek ki aile olmak için can-ı gönülden samimiyeti
bulmak gerekirmiş...
Tüm sırlarını açmak gerekiyormuş, ben de şimdi daha iyi fark ettim aile
kavramını. Haydi bakalım kâşif sultan, daha yolumuz uzun; yaşayacak nice
heyecanlar, nice mutluluk keşifleri var...
Yiğit kızım, can kızım;
Çocukluğumuzdan beri bizler çok eziyetler çektik. Sıkıntılarımızın
temelinde kendimizi tanıyamamak vardı. Aile yaşantımızı oluşturamadık.
Her diyenin dediğine kandık da iç dünyamız ne diyor diye dönüp bakmadık.
Yıllarımızı kulağımızdan yönetenler çaldı da bu çalınan hayatlar kimin
diye dönüp bakmadık. Ne zaman ki iç dünyamızı duyduk, işte o zaman
hayatımızı başkalarının ellerinden aldık.
Kendimizi tanıdıkça gördük ki istediğimiz takdirde bizler kendi
hayatımızı kendimiz kontrol edebilmişiz. Anladık ki hayatımız aslında
bizimmiş. Ne zaman ki gönül yurdumuza uğradık, işte o zaman işlerin çok
başka olduğunu anladık. Asıl kâinatı var eden gücün bizdeki amacını
öğrendik. Artık sorumluluğumuzu biliyoruz, neyin adına yaşadığımızı
anlıyoruz ve bu gönül keşfimize çıkışımızın amacını daha da iyi idrak
ediyoruz...
ÇEYİZ
Gövde yapımız ne kadar 60 kilo görünse de içimizden baktığımızda uçsuz
bucaksız bir varlığız dikkat ettin mi? İşte burayı daha net görmeden
öteler açılmıyor melek kızım...
Çeyiz denildiğinde de oya-işlengi akla gelmesin. O zaten sosyal hayatın
gerekleri. Bize lâzım olan iç dünyamızın çeyizleri...
İşte gönül sandığını bulduğun güzel gönül yurdundan ağır ağır kapağı
açılan gönül çeyizlerin.
Kâinatın sana armağan olarak hazırladığı bu insanlık çeyizlerini,
tertemiz yaşantına kattıkça hayatının ne kadar mutlu ve ne kadar huzurlu
olduğunu göreceksin... Çeyiz sandığından parlayan ışık, gönül keşfinin
sağlam temelleri üzerine daha güçlü durman için bir kapı aralıyor, işte
hayatının ciddiyetine açılan kapı:
GÜDÜMLER ŞEHRÎ
Sana tüm insanlığın ilk çeyizini göstermek istiyorum. Gönül adımlanmı
iyi takip et. İşte insanlığın en özelindeki sır:
"İlk insan bu kâinata geldiğinde" ifadesi, aslında ilk insanın kendine
geldiğinde olmalıdır. Kendinde olmayan insan hayalde, zandadır. Böylesi
bir insan da hiç bir şeyi anlayamaz, yapamaz.
Demek ki ilk insan kendine geldiğinde, önce kendinden yansıyan bu
coğrafyayı anlamış, tanımış. Ve kendi beden elbisesinin, yani maddi
gövdesinin keşfine çıkmıştır. Beden evinin içine girdiğinde, içsel bir
yalnızlık hissetmiş; gönül yârini, sevenini bulmak dürtüsüyle kendi
gönül keşfine çıkmış ve bulduğu ilk gönüi çeyizinin aşkı ve sevgisi
olduğunu görmüştür.
Onun için tüm insanlığın ilk çeyiz sandığından çıkan yitiği;
SEVGİSÎDÎR...
Sevgili kızım,
Sevgi her şeydir, hayatın tadı, tuzudur: sevgisiz hiçbir hareket olmaz.
Sevgisiz hiçbir iş yapılmaz. Ama insanlann kendi sevgilerine açılan
kapıda gene aracı, insana yardımcı sensin kızım. Çünkü sen sevdireceksin
her şeyi. Sen aracı olacaksın sevenle sevilene.
İşte güdümler şehrinde kulaklanna fısıldanan, kâinatın tertemiz
sözleridir bunlar. Sen cansın, canından canlar var edilmesine sebep
olan. Sen tertemiz kansın, kanından tertemiz milletler var olmasına
sebep olan. Sen hayatsın, tertemiz yaşantından kâinata bir mana, bir
amaç, bir hedef veren. Senin için türküler yakılacak, senin için
ulaşılmazlara gidilecek, senin için dağlar delinecektir.
Kendi gönül keşfinde bulduğun bu çeyiz sandığından güdümler şehrine
açılan geçiş kapısında durup, senden önce gelip geçen asil soylu yiğit
kadınları anlayacak ve "Şanlı insanlık tarihimden geldim... Tekrar
tertemiz insanlık tarihine, bir kilometre taşı olacağım..." diyeceksin.
Her genç kızın bu yitik çeyizlerini bulmasına vesile olacak; tüm genç
kızların tekrar onurlarını keşfetmelerini, tekrar kendi öz kimliklerini
bulmalannı sağlayarak
(İhsan Ağır'ın Yedi Harf kitapevinden
yayınlanmış olan Işığını Bul adlı eserinden alınmış bir metindir...) |