BİLİNEN OSMANLI
Değerli araştırmacı ve bilim adamı Prof. Ahmet
AKGÜNDÜZ Osmanlı ile ilgili soruları “Bilinmeyen Osmanlı “ adlı kitabıyla ve 23-07-1999 gecesi
iki hafta süren beş saatlik “Ceviz Kabuğu “ proğramında yaptığı izahlarla
gerçekten bilinmeyen veya yanlış bilinen Osmanlıyı doğru olarak belgeler ve
bilgilerle izah etti. Ancak şunu anladım. Bilinmeyen değil,şüpheli ve yanlış
olarak bilinen Osmanlıydı. Osmanlı ne kadar bilinmektedir?Okullarda okutulan
Osmanlı mânadan ziyade şekilde kalmaktadır. Adeta Osmanlı törenlerde
Cumhuriyeti yükseltmek yerine,Padişahları kötülemek üzere hatırlanmaktadır.
Ve Osmanlı tenkid edilirken bilinmesi ve söylenilmesi gereken noktalardan
ziyade ; bilinmeyen ve fitne tohumlarını yeşertecek noktalarla beraber,mevzii
durumlar nazara verilmektedir. Buda yapıcı tenkidden ziyade, yıkıcı bir tavırla
ortaya konmaktadır. Aldanılan nokta vitrinde görülen bazı eksikleri umuma ve
tüm içe de yansıtmaktan kaynaklanmaktadır.
Ve de denize hazine bulmak için dalan dalgıçlardan birinin
eline geçen bir parçayı göstererek hazine bu ve bunlardan ibarettir,sözü de
ihatasız bir sözdür. Bu gün Osmanlıya at gözüyle bakılmaktadır. Sadece bir
belirlenen hedefe hissi ve hevesi, amiyane ve siyasi düşüncelerin karışması
tozlu bir havada değerlendirilmesine neden olmaktadır.
Osmanlıda şu üç durum nazara çarpmaktadır. Bir yandan büyürken
bir yandan da iç meselelerle uğraştığını görmekteyiz ki, bunlar birbirini takib
eder. Bazen biri olurken öbürü onu takib etmektedir. Boşluğu affetmemektedir.
Az bir boşluk iç-de karışıklık ve ayaklanmalara, kendileriyle uğraşmaya
neden olmaktadır.
Osmanlıda da hoş olmayan Şah İsmail Ve
Celali isyanları gibi durumlar da, zamanımızdaki PKK olayına benzemektedir.
Nitekim insaf ehli ve erbabı olmayan birisinin bunu 30 bin Kürdün öldürülmesi
olarak da tarihe aktarılabilir. Oysa olayın bir çok yönü bulunmaktadır.
Osmanlıdaki bu bastırmalar genelde Nizam-ı Alem için yapılmıştır.
Yani;17. Yüz yılın ikinci yarısına kadar devam etmiş olan
Celali isyanları,başlangıcı eşkiyalar ile başlamış ve devam etmiştir.[1]
Bir yandan İran-ın etkisiyle Anadolu-nun Şiileştirilmesini
engellemek, diğer yandan fitneyi durdurmak, bir yandan da haricin etkisini
kırmak için yapılmıştır. Bir yandan Akkoyunlular[2] ve
Karakoyunlular arasında süren
uzun mücadele ve Şah İsmailin Akkoyunluları devirmesi, diğer yandan Şah
İsmailin babası Şeyh Haydar Şâhın Şiiliği Osmanlıda yaymak üzere “Erdebil
Sofilerini “ kurması. Ve”Hariciler ve Emevilerin müfrit taraftarları Hazret-i
Ali(R.A) hakkındaki tefritleri ve tadlilleri ve Hazret-i Hüseynin (R.A) gayet
feci ciğer-sûz hadisesiyle Şia’ların
ifratları ve bid’aları ve şeyheyn’den teberrileri, ehl-i İslâma çok zararlı
düşmüştür.”[3]
Şeyh iken şahlığa geçip[4],şahlığı
şeyhliğe tercih eden Şah İsmail,Yavuza 1514 Çaldırandaki yenilgisiyle yayılması
engellenmiştir. Safeviliğin altında şiilik adeta bir yandan İrana mal olmasına
sebeb olurken,diğer yandan yayılması engellenmiştir.
Özetle;Başta saf olarak Şeyh Safiyyüddin tarafından kurulan
Safevi tarikatı,daha sonra torununun torunu ve 5. şeyhi Cüneyd’in şii olup
ifrak hareketi,daha sonra,aynı zamanda Uzun Hasan’ın da torunu olan,Şeyhliği
bırakıp,şahlığı tercih eden,Şah İsmaille İran şiî olup 15. asrın başlarından
itibaren çok uğraştığı gibi,şimdiye kadar uğraştıracak olan tohumları da ekmiş
oldu.[5]
“Osmanlı için Ertuğrul sancağı (Bilecik) veya Hüdâvendigar
sancağı (Bursa) ne ise,Safevi içinde Azerbaycan (Tebriz ) o idi. İran’ın can damarı,Safevilerin
ana yurdu idi.”[6]
İran meselesini çıkaran Şah İsmaile karşı bunu durduran,yayılmasını engelleyen
Yavuz Selim olmuştur.[7]
Anadolunun isyan ile fütuhatını engelleyen sebeblerden biri
de;Şeyh Bedreddin’in kominizme benzeyen mülkiyette ortaklık,ahiret-cennet-cehennemi
inkar fikrinin yaygın bir hal alması idi.[8]
Ve yine Timurla Yıldırım’ın Ankara savaşının tahribatı en
büyük felaketlerden olup,Osmanlı fütuhatını yarım asır geciktirmiştir.[9]
Timur Osmanlı hazinelerini talan,devlet arşivlerini yakınca
14. asır belgeleri yetersiz kalmıştır.[10]
Ankara savaşından itibaren Yıldırım Beyazıt’ın oğulları
arasında geçen taht kavgası dönemi fetret dönemi kılmıştır.[11]
Dindar Padişahların masum evlatlarını katletmesi,[12]
aciz insanların ğayrın müdahalesini red etmek için kardeşlerini öldürmeleri[13]
meselesinin ana noktası Bağy denilen devlete karşı isyandan veya fitnenin
bastırılmasından kaynaklanıp, Nizam-ı alem için yapıldığı bir gerçektir. Ve bu
Fatih’in sözüyle de beyan edilmiştir.[14]
“Siyaseten Katl” olarak ifade edilen bu uygulama Meydan
Larousse-da şöyle tanımlanır:” Kamu düzenini ve halkın esenliğini temelden
bozma eylemleri yüzünden bir kimseye veliyyül emir (Devlet başkanı)buyruğuyla
verilen ölüm cezası.”
Olay öyle girifttir ki;birkaç şey görülebilir;” Kardeşinin
boğulması için gereken fetvayı
Şeyhulislam Esad Efendi vermez. Esad Efendinin yerine göz dikmiş olan
Rumeli kazaskeri Taşköprülüzâde Kemaleddin Efendi istenen fetvayı verir.”[15]
İki çeşit adalet vardır. Adaleti
hakikiye ki gerçek adalet ve Adaleti İzafiye ki,zayıf olan adalet. Umumun
selameti için ferdin feda edilmesi gibi. Osmanlı hanedanı içinde tahta geçen
bazı padişahların kardeşlerini,evlatlarını,yakınlarını bundan hareketle ve
verilen fetva,ulema ve erkanın teklifiyle öldürülmüştür.[16]
Osmanlı devletinde en önemli müessese olan Şeyhulislamlık “
1425-ten 1922-ye kadar 497 sene yani yaklaşık beş asır güçlenerek devam
etmiş,bu süre zarfında 129 Şeyhulislam-dan,bazıları birkaç defa olmak üzere 185
meşihat değişikliği olmuştur.”[17]
Ancak yanlış yanlıştır. Kim tarafından yapılırsa yapılsın.
Tasvip edilemez. Elbette hatalar vardır. Olmasaydı yıkılmazdı. Bu hatalar
sevablarını örtmeye yetmez.
1595 yılının 27 –sinde Kanuninin torunu olan III.Muradın
ölmesiyle yerine geçen III.Mehmed üç yaşındaki kardeşi Şehzade Süleymanın
nizamı alem için öldürme emrini verince dilsiz cellat bunu yapamayıp bayılır ve
III. Vezir Ferhat Paşa emri yerine getirir.
II. Mehmet şiirinde: “ Yokdurur zulme rızamız adle biz
mâillerüz.
Gözleriğ Hakkın rızasun emrine
kâillerüz...”
Elbette ki zulme rıza göstermek dahi,zulümdür.
Ve yine Fatihin oğlu II. Beyazıdın da kardeşi olan Cem Sultan
da emir üzere Fransa da Papa Borgia-nın sarayında berberi olan Mustafa Ağa-ya
her sabah tıraşında,usturanın ucuna ağır ağır öldüren bir zehir sürerek
öldürülür. Ve artık Mustafa ağa, Sadrazamlığa kadar yükselmiş ve Koca Mustafa
Paşa olmuştur. İstanbul-da bir semt onun adıyla adlanmıştır. Makam,mansıb gibi
durumlarında karışması mecrayı değiştirmektedir.
Osmanlıdaki Cariye:” İslam hukukuna göre,efendiler ve bu arada
elbetteki Padişahlar,başkalarıyla evli olmayan ve istifraş hakkı kendilerine
aid bulunan cariyeleriyle karı-koca hakkı yaşayabilmekteydiler. Osmanlı
Padişahlarının karı-koca hayatı yaşayacakları cariyeler,Hareme alınan cariyeler
arasından temin edilirdi.”[18]
Hadis de Mü’minun suresindeki ilk on ayet için;” Bana on ayet
indi ki, durumu bunlara uyan Cennete gidecektir.” buyurulmakta. 6. Ayette :”
Ancak eşleri ve ellerinin sahib olduğu (Cariyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerden
dolayı) kınanmış değillerdir.” buyurulur.[19]
Cariyeler baştan alınarak Dini ve Kültür bilgileriyle
yetiştirilirlerdi. Bunlar 9 yıl maaşlı hizmette bulunur ve daha sonra ayrılmak
isterlerse tamamen ilgide kesilmezdi.[20]
Haremin mahremiyetini bir batılı özetle şöyle tasvir
eder:”Doktor bile tedavide gayet hassas davranırdı. Mahremiyete dikkat
edilirdi.[21]
Böylece Harem:” Osmanlı padişahlarının hususi evi konumunda
olan binalar manzumesidir.”[22]
Ve birden fazla evliliğin Osmanlıda “Tereke defterleri” üzerinde
yapılan araştırmalar neticesinde görülmekte, doğulu ve batılıların
araştırmalarıyla anlaşılmaktadır ki, bu oran yüzde beş ve sekizi geçmemektedir.
Osmanlıda b”u müsaade ile görülen meşru uygulama ile, bu günkü Türk Medeni
kanununun yasaklamasına rağmen ğayr-ı meşru yollarla devam eden uygulama aynı
oranda belki onu geçmektedir. Ancak birinde meşruluk söz konusu olurken, bu
diğerinde ğayr-ı meşru yoldan yürütülmektedir. Osmanlıda kadın evlenme
akdinde:” Üzerine evlenmemek ve evlendiği takdirde kendisi ve ikinci kadın boş
olmak” şartını uygulayabilir.[23]
Kınalı-zade;” Erkek,ilk eşiyle yetinip,üzerine başka kadın ve
cariye almamalıdır.”,” Erkek evde tendeki can gibidir. İki bedene bir can
olmadığı gibi,iki eve de bir erkek yakışmaz.”der.[24]
Batılı gözüyle de Osmanlıda çok evliliğin olmaması
gibi,Türklerin dünyaya,karılarının da onlara hakim olduğu düşüncesine
varmışlardır.[25]
Osmanlı Sultanlarının evlenmede takib ettikleri bir siyasette;
Anadolu Beylikleri,Bizans İmparatorluğu,Sırp ve Bulgar krallıkları gibi çevrelerindeki
devletlerin idarecilerin kızları ile evlenmiş,[26]Hristiyan
dünyasından evlendikleri kızların[27]alınmasıyla
oluşan yakınlılık,devşirme ile de mezcedilmiştir. Böylece “ Devşirme kanununa
göre Osmanlı tebaası hristiyan çocuklarından şartları elverişli olanlar belli
bir eğitimden geçirildikten sonra kapıkulu askeri yapılmıştır. İçlerinden
saraya alınarak Enderun-da eğitilenler en yüksek dereceli devlet kadrolarına
getirilmişlerdir.”[28]
Peygamber efendimizde arab müşrikleriyle muâhid olarak anlaşma
yaptığı askerler vardı. Osmanlıda bu yeniçeri olarak gerçekleştirilmiştir.
Bundandır ki;gayrı müslimlerin askerliği caizdir.[29]
Osmanlıda “ Saltanatın intikali başlangıçtan 1617 tarihine
kadar ilk ondört padişahta “ Amûd-u Nesebi” denilen babadan oğula geçmek şeklinde
olmuştur.”[30]
Ancak 36 Padişahın tahta çıktığı düşünülürse hepsini kapsamamakta,bu açıdan
soyluluk denildiği gibi babadan oğula geçmemekte,en alt kademedeki en üst
kademeye terfi edebilmekte ve o yol açık bulunmaktadır. Soy esas değil,ehliyet
esastır.[31]
Çeşitli birimlere bakıldığında ğayrı müslim olanından çeşitli ırklara mensup
insanları görebiliriz.
Osmanlıda Hristiyan olup ta Devşirme yoluyla eğitim ve
öğretimden geçirilen insanların veziri-âzamlık gibi devletin en üst mevkilerine
kadar yükseldiklerini görmekteyiz.[32]Burada
liyakat aranırdı.
Anadoluda bulunan iyi hristiyan ailelerin alınan çocuklarının
müslüman yapıldıktan sonra –acemi oğlan- adıyla kışlalara sevkedilip,orada
askeri eğitimden geçirilerek Yeniçeri oluyorlardı. Ve ücret alırlardı.
Bu ocak ilk defa 1363 yılında I:Murad ve veziri azamı olan
Çandarlı Hayrettin Paşa tarafından kurulmuştur. Daha sonra siyasete
katılmasıyla II:Mahmud tarafından 1826’da ilga edilmiştir.[33]
Osmanlıda topraktan kaldırılan onda bir denilen öşür sistemi;
Zira-i mahsuller
Öşür 6 çeşit arazi olan;1)Müslümana ait arazi. 2)Müslüman
olmayanlara temlik edilen arazi. 3)İslam devletinin temellükünde olan arazi.
4)Müslüman devletinin müslim veya gayr-ı müslime verilen arazi. 5 ) İşlenmemiş
ve sahibsiz arazi. 6)Vakıf arazisi. üç mezhebe göre altısı hariç hepside öşre
tabidir.[35]
1979’da Diyanet İşleri Başkanlığının öşür hakkındaki
fetvasında:”...Osmanlı imparatorluğu zamanında Türkiye sınırları içinde kalan
arazi devlet arazisi;mahsulden devlete verilen onda bir,sekizde bir gibi
hisseler de kira bedeli sayılıyordu. Fakat daha sonra devlet,özel kanunla bu
arazileri mutasarrıflarına mülk olarak verdiğinden halen bu topraklar,mülk
arazisi hükmünde bulunmaktadır. Bu itibarla,elde edilen mahsulün öşürünün
verilmesi gerekir..”[36]
Ve fethedilen ülkelerden, ganimet yani Fey’ alınıp beş yere taksim edilir.[37]
Askerlikten muaf tutulan müslüman olmayanların vermiş
oldukları vergiler ise; Haraç
[38] adıyla alınmaktadır.
Müslüman olmayanların Cizye vermeleri adeta bunu bir emniyet vergisi ve öşre
karşı toprak vergisi idi.
Gayr-ı müslimlerden alınan bu cizye “ 14-75 yaş arasındaki
sıhhatli erkeklerden alınan bir baş vergisiydi.”[39]
Gayrı müslimlerin hukuklarına
müdahale edilemiyeceğini Ömer bin
Abdulaziz-e söyliyen Hasan Basri şöyle der:” Onlar kendi inançlarına göre
yaşayabilmek için bize cizye ödüyorlar.”[40]
“ 1826 yılında Yeniçeri ocağının kaldırılmasından sonra
kurulan Asakir-i Mansure-i Muhammediye-nin masraflarını karşılamak için çeşitli
tedbirler alınırken “Rüsum-ı Cihadiye”adında bir ihtisab vergisi ihdas
edilmişti. [41]
Buda gayrı müslimlerden askerlik bedeli olarak alınan
ise,iane-i askeriyedir.[42]
İdari yapıda “Osmanlı devletinin idari yapısını kaza, sancak
ve eyaletler teşkil ediyordu.”[43]
İslam devletinde ilk vezirlik ünvanını alan; Ebu Seleme El- Hallal-dır.[44]
Şehr emaneti nizamnamesi doğrultusunda ilk belediye Başkanı
(Şehremini) (Muhtesib)[45]
Salih Paşa olup, batılı anlamda da ilk belediye teşkilatını kuran Padişah Abdulmecid
Han-dır.[46]
Osmanlı hukuku İslam hukukudur.[47]
Ancak zekat,öşür,haraç ve cizye gibi şer’i uygulamalarla vergi toplama yeterli
olmayınca “ Örfi vergiler” tesis edilmiştir.[48]
Bazen örfün ağır basıp,öne geçtiği de olmuştur.[49]
Osmanlının tasvib edilen bir noktası da halktan az vergi
alması idi. Gayrı müslim bundan memnun iken,Bizans kendi halkından daha fazla
vergi alarak onu idare ediyordu. Ve idarede onlara da yetki veriliyordu.[50]
Osmanlıda çok hukukluluktan ziyade;” Farklı dinlere ve
kültürlere mensub topluluklar için, İslâmın kabul ettiği hak ve hürriyetler ve
özellikle de din ve vicdan hürriyeti vardır. Bu hürriyetlerin neticesi olarak,
şahıs, aile ve miras gibi istisna-i bazı hukuk dallarında, onların inançlarına
uygun olan hükümlere saygı prensibi vardır.”[51]
Osmanlı hukuku “Gayrı müslimlere belli hukuk alanlarında daha serbest hareket
etme imkanı vermiştir.”[52]
Onun bu özelliğindendir ki; Bizans Başbakanı Notaras;” Bizansta Latin şapkası görmektense, Türk sarığı
görmeyi tercih ederim.”der. Yıl 12 Aralık. 1452.[53]
İslâma aykırı olmadıkça yörelerinin örfleri dahi teminat altında idi.
Nitekim “ İçki içen zimmiyet kendi dinleri izin verdiği için
kamu düzenini ihlal etmedikleri için (Şâfii-ce olmayıp Hanefi-ce) had cezası
verilmemekte,zina yapan gayr-ı müslime de evli bile olsa müslüman olmaması
sebebi ile muhsan sayılmadığı için (Şâfii-ce ve İmam-ı Yusuf-ca
olmayıp,Hanefi-ce) recm cezası uygulanmamaktadır.[54]
Osmanlının Eğitim,Medrese[55]
,İlim ve Fen alanındaki hizmetleri ise; başlı başına büyük bir saha. Mesela;Hazerfan
Ahmet Çelebi 1636-da uçmayı deneyen ilk bilgin ve Lagari Hasan Çelebi de 1633 de füze denemesini yapan ilk Türk
bilginidir. Weekly Word News dergisinde:” Norveçli alim Roffavik, ilk uzay
roketinin Türkler tarafından icat olunduğunu batıya kabul ettiren bir araştırma
yapmıştır.[56]
Yine ilk denizaltıyı bulan bir Osmanlı ve de Bursalı Kadı zade
matematikte ‘Pi’ sayısını 14 haneye kadar yükselten ilk kişidir.[57]
Kristof Kolomb; yeminle Amerikanın keşfini müslümanların
eserlerinden öğrendiğini itiraf eder.[58]
Rükneddin Ahmed çelebi Sultan Mehmed (1413-1421) sunmuş olduğu
–Acaibul Mahlukat- adlı eserinde Dünyanın Yuvarlak olduğunu söylemiş ve Piri
Reis’in eseriyle de tescil edilmiştir.[59]
Avrupanın kara ve deniz gibi bir devletine Oruç Reis gibi bir
Türk denizci yetiyordu.[60]
İrlandalı Din adamı olan J. Ussher (1581-1656) dünyanın yaşını
tesbit konusunda M.Ö. 4004 yılına dayandırmaktadır.[61]
Yine “ Dünyada ilk Tapu kanunu Fatih Sultan Mehmet tarafından
hazırlan “mıştır.[62] Çevre temizliği ile ilgili
Kanuni devrinde “Çevre temizliği yasaknamesinin” metninde gösterilecek olan
ihtimamlar belirtilmiştir.[63]
Batının 19. Yüz yılda ve
Birleşmiş Milletler hayvan hakları 1948-de kabul edildiği halde Osmanlı bir
misal olarak II. Beyazıd döneminde çıkarmış olduğu 1502 tarihli İstanbul
belediye beyannamesi ile bunu şer’i hükmiyle korunmaları yönünde hükme
bağlamıştır.[64]
Tuna valisi Mithat Paşa
tarafından ilk olarak 1863 –de açılan yetim,öksüz ve fakir çocukların alınarak
istidatlarına uygun yerleştikleri yer olan ıslahhaneler;onlara hem barınma,hem
de yetişme görevi görüyordu.[65]
Askeri alanda “Osmanlı
devletindeki ilk muvazzaf asker olan Yeniçeri teşkilatını da Orhan Bey tesis
etmiştir.[66]
Ve “1826 yılında II. Mehmed yeniçeri teşkilatı ile beraber, Bektaşi dergahlarını da kapatmıştır. Hedef (zamanla meydana gelen) bu su-i istimalleri
önlemektir.”[67]
Bütün bu güzellik ve başarılarla beraber yıkılış ve çöküşü de hazin olmuştur. Nitekim “ 1699 tarihli
Karlofça andlaşmasından sonra Osmanlı devletini Avrupa dan tasfiye eden ikinci
andlaşmadır. [68]
( Berlin Andlaşması) Buda Mithat Paşa ve ekibinin 93 harbine (1877) sebeb
olmasıyla gerçekleşmiştir. En önemli rolü Mithat Paşa oynamıştır.[69]
Ve Osmanlıyı yıkan sebeplerden biride Posta memuru Tal’at-ın yerine
Sadrazam Talat Paşanın geçmesidir.[70]
Maalesef koca Osmanlı İttihatçı Talat beyin eliyle 27 Nisan 1909-da silah
tehdidiyle meclisten çıkardığı hal’ ile daha doğrusu dört kişilik heyetle
yıkıyordu. Bunlar ise; Yahudi Emanuel Karaso, Ermeni komitecisi Aram efendi,
Arnavud Es’ad, Toptani paşa ve Gürci Arif Hikmet paşa idi.[71]
V. Mehmet Reşat han 27 Nisan 1909 da 65 yaşında iken başa geçse de
şu üçlünün hakimiyeti iktidarı onların eline bırakıyordu. Tal’at, Enver ve
Cemal paşalar. İttihatçı paşaların o zamandaki tehditleri de şimdiki gibi
irtica suçlamaları idi.[72]
Olayın cereyanı ise:”Almanyanın günden güne artan baskısı ve
Almanya hayranı harbiye nazırı Enver Paşanın savaşa girme istekleri
sonucu,Enver paşanın emri ile Amiral Soushon Osmanlı donanmasını alarak
29-30-Ekim-1914 gecesi karadenize çıktı. Odesa ve Sivastopol gibi Rus
limanlarını topa tuttu. Bu olay üzerine İngiltere,Rusya, ve Fransa Osmanlı
devletine savaş ilan ettiler. Osmanlı devleti I. Dünya savaşına böyle giriyor
ve sonu da hazırlıyordu.”[73]
Tal’at bey; Masondur. İttihat ve Terakki partisi genel başkanı ve
dahiliye nazırı. Alman hayranı. Cemal ise; Türkçü ve masondur. Bahriye nazırı
ve Suriye deki 4. Ordu kumandanı. Fransız aşığı. Enver bey; Ordudan tek sorumlu
Yarbay ve “ ocak 1914-de harbiye nazırı olmuş ve sonra Naciye Sultan ile
evlenerek saraya damat olmuş. Alman hayranı Enver paşa “ Liyakatsiz idaresi
yüzünden rus cephesinde 90.000 askeri Sarıkamış da şehit etmiştir. Kuzey Suriye
ve Irak-a olan Ermeni tehciri de Tal’at ve Said Halim paşaca yarıldı. Said
Halim paşa ise,bir kukla. Bu üçlünün verdiği kararla I. Cihan savaşına
girilmesiyle Osmanlı devleti tamamen tarihten silinmiş oldu.[74]
Koca bir devlet 10 yılda eridi. Bu üçlüde bir Alman gemisiyle
memleketi terketti.[75]
Faydasız bir nedametin sonucu olarak:”İttihatçı fikri eyleme
dönüştüren liderler,Tal’at,Enver ve Cemal de,Sultan Abdulhamidi
anlıyamadıklarını itiraf ederek 1918 sonunda vatanlarını terk ettiler.”[76]
Hasılı;evdeki hesap,çarşıya uymaz. Zira Yavuz-un 1514 İran Seferi
ve 1517 Mısır Seferi ve diğer başarılarından sonra İslam alemini bir bütünlük
içerisinde tutarak,toptan batıya
yönelmek,doğu garantisinden sonra şimdiki gibi mahkum olmayıp hakim olma
hesapları gerçekleşmez.[77]Kanuni
döneminde başlayıp, III. Murad döneminde ortaya çıkan bozulma emareleri,[78]
20-Mayıs-1571-de Hristiyan ittifakı neticesinde İnebahtı’daki hezimet[79]1580-den
itibaren Amerikan gümüşünün alım gücünün üzerinde olmasının da verdiği etki ile
enflasyonun piyasayı sarsması,[80]II.
Abdulhamid-in İslam birliğini sağlamak amacıyla Demiryolu projesiyle kontrolü
elde tutma ve İngiltere ve Fransa-nın siyasetine karşı özellikle askeri alanda
yaklaşma siyaseti,[81]yıkılmayı
engellemeye yetmiyordu.
Kanuninin Koçi beye hazırlattığı raporda,olumsuzlukların iki
noktadan kaynaklandığı üzerinde duruldu;1)Kapıkulunun arttırılması;buda
elebaşılarının ortadan kaldırılması sağlanarak Safevilere karşı sefere
çıkarılması yani asıl amacına yönlendirilmesi oldu.
2)Tımarların ve disiplinin
bozulması.[83]
Osmanlı sülalesinin elinde
devlet yönetiminin devam etmemesi için kapıkulunun bu geleneği yıkmayı
hedeflediklerini Naima-nın ifadesiyle:”Asıl istedikleri,Cezayir ve Tunus
ocaklarında olduğu gibi,askerin önermesiyle başa geçirilen bir önder bulmaktı.”[84]
Askere sığınma,askerin siyasete çekilmesi o zamanda da başlamış,daha sonraları
ve şimdilerde de yapılmaya çalışıldığı gibi...
Diğer amillerden biri de; 1854-de başlayıp 100 yıl süren
Kapitilasyon ve tüketime yönelik dış borçlar ki; 1875-de 160 milyondur. Ancak
1954-de ödenir.[85] Ve bu durum “ Osmanlı devletinin tarih
sahnesinden çekilişine kadar yürürlükte kalacak olan Duyun-u Umumiye idaresi Osmanlı mali
kaynaklarının önemli bir bölümünü doğrudan denetleyecek ve sağladığı gelirleri
Avrupa ülkelerine aktaracak ve merkezi hükümetin bağımsız kararlar almasının da önünü
tıkayacaktır.”[86]
Rüşvetin yaygınlaşması, “Babıali-nin ilk şantajcısı Baba Tahir”in
özetle şu olayı ki;Terkos gölünden su verme hakkı olan Fransız şirketi
rüşvetini (Ulufesini)vermeyince “Göle domuz düştü.”diye haber yapar. Rüşvet
verildiğinde kendini tekziben;”Domuz vurulmuş ama düşmemiş,hemen sahilde
gebermiş.”Bununla da kapanmaz. Başka bir şirketin alıp vermemesi durumunda da
aynı yola başvurur. Halkı kışkırtarak vermeye mecbur eder. Bu durumu önlemek
üzere Sultan Abdulhamid onu (Baba Tahir,Malumatçı Tahir,Tahir Bey) Libya-ya
sürer,iki sene sonra 1909-da ölür.[87]
Osmanlıya bakıldığında son
dönemlerinde iç savaşlar,ayrılmalar,fitneler, makam-perest-lik, mevki kavgaları
görülmektedir. 1875 Haziranın da Genç Osmanlılar (Genç Türkler) adıyla kurulan
bu cemiyetin hürriyet ve meşrutiyet olup Avrupa hayranlığından kaynaklanan
sebeple “ Dini, sosyal, iktisadi ve siyasi hayatta ikinci plana atmaktı.” Öyle
ki bazı yenilikler getirmişlerse de “93 harbinin acı sonuçlarını hazırlayan
siyasi ekibin içinde yer almışlardır.” Ve”Daha sonra da bu ekip Jön-Türkler
olarak ittihat ve terakki partisinin kurucuları tarzında yine karşımıza
çıkacaklardır.”[88]
Ve bir rüzgar gibi esen,bir çok değerleri alt üst eden Tanzimat
döneminde müze müdürlerinin çoğunlukla yabancılardan olmasıyla da ayrı bir
kaybımız;Tarihi eserlerin kaçırılmasıyla olmuştur.[89]
Nitekim “ Rusya ile anlaşan Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan
Ekim 1912 de arka arkaya Osmanlı devletine karşı harp ilan ettiler ve Osmanlı
devletini perişan eden Balkan harbi başladı.”[90]
Londra tezinde belirtildiği üzere
İngiltere Yunanistanı üzerimize saldırtırken ona şu kozu veriyordu:” Yunanistan
hakimiyetindeki 12 Adaların tabii bir uzantısı olan anadolunun,Ege ve Akdeniz
şeridi;Yunanistan-ın hem savunma hem de siyasi coğrafya bakımından hakkıdır...”[91]
Askerin siyasete karışmaması her zaman için geçerli olduğu gibi ,o
günde askerin siyasete karışmasıyla Bâb-ı Ali baskınının gerçekleşmesine ve
neticede 8 er ve iki subayın da şehid edilmesini netice veriyor. Olayda 32 Ocak
1913 de Enver beyin kendi komitecilerini alarak baskını ile gerçekleşmiştir.[92]
Bu karışıklıklarda yaptığı hitabelerle 8 taburu itaata getiren ve Kürt aşiretlerini uyaran Bediüzzamanın da
büyük rolü vardır.
Ve yine Osmanlıda İdris-i Bitlisi gibi şahsiyetler doğunun ve güney
doğudaki manevi üstünlüğün hakimi
idiler.
Ve son :” 5 Kasım 1922-de resmen Osmanlı devleti tarihe gömülüyor ve
İstanbul Ankara da kurulan milli devletin hakimiyeti altına giriyordu.”[93]
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda belli bir devlet sisteminin
projesinin ve kurumunun oluşmasından ziyade; eski uygulamaların, Osmanlının
yıkımı üzerine oturtulmuş ve kurulmuştur. Bir yandan da yeni bir devleti kurma
hedefinden ziyade eski devleti yıkma olarak gelişmiş ve oluşmuştur. Gaye
yapımdan ziyade yıkımdır. O yıkım üzerine oturulmuş ve yürütülmeye ve de fıtratın kabul etmeyeceği kabulsüzlükler
kabul ettirilmeye çalışılmıştır.
Nedense Osmanlının yıkımında batı kullanıldı, onlar
örnek gösterildi. Bugün tamirde de onların bizden örnek aldığı örnekler
verilmekte, nakillerle hareket edilmektedir,düşünülmemektedir.
Bugünde
aynı oyun oynanmaktadır.Osmanlıyı yıkan Duyun-u Umumiyedir.Bu ise; Osmanlı 1854
(Kırım savaşı sırası)den 1879-a kadar 17 kere dış borç alıp toplam 1875-te 200
milyon sterlin olup,yılda 11 milyon sterlin ödeyip,18 milyon sterlin geliri
olduğundan gelirlerin yüzde 60-ı dış borca gidiyordu.1882-1913 yıllarında hazineye
girenin iki kat borç ödenmekteydi.Ancak 100 yıl sonra olan 1954-de borçların
son taksidi ödendi.[94]
Bugün
ise,iç ve dış borçlar gelirlerin % 110’unu oluşturmakta,bu vesile ile batı
İMF’si ile her şeyi yaptırmakta,istediği kanunları rahatlıkla çıkartmaktadır.
Nitekim başarılı
çalışmasından dolayı dış güçlerinde tertibiyle Hüseyin Avni paşanın düzenlediği
cinayetle Sultan Aziz’e intihar süsü verildi.[95]
Akibette ise,bu hadiseye
müdahil olanlar hiç hoş olmayan akibete düçâr oldular.[96]
Ve bu gibi karıştırıcı
olaylarda batının kirli eli görülmektedir.
75
yıldır Osmanlıyı hakkıyla tanıtamama ve unutturmaya karşı gelecek nesillere
Osmanlı sağlıklı bir şekilde tanıtılmalı, ibretler ve dersler alınmalıdır. Aksi
takdirde reddi miras etmek durumunda kalınır ki, buda bir çocuğun babasını
inkar etmesi,kimin çocuğu olduğunu bilmemesi, nesebi olmayan bir duruma
düşülmüş olur.
Ve
Osmanlıyı yıkan en büyük amillerden biri belki de birincisi Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel-in şu sözünde yatmaktaydı :”Osmanlıyı bizde kötüledik,Aksi
takdirde Cumhuriyeti tutturamazdık. Cumhuriyeti tutturabilmek için Osmanlıyı
kötülemek zorundaydık.”[97]
Yapılacak
iş; İyilikleri sahiplenmek ve savunmak, yanlışlıkları tashih etmektir.
24 –07 - 1999
MEHMET
ÖZÇELİK
[1] Bkn.Osmanlı Devleti Tarihi. Heyet. 2 / 501,506.
[2] Bkn. İslam Ansiklopedisi. TDV. Sh. 270..
[3] Lem’alar.B.Said Nursi. Sh. 87.
[4] Türkiye Tarihi-Osmanlı devleti. 2 / 106.
[5] Osmanlı devleti tarihi.Y.Öztuna. 1 / 143-147.
[6] Age. 1 / 298.
[7] Age. 1 / 151.
[8] Age. 1 / 88-89.
[9] Age. 1 / 83.
[10] Age. 1 / 84.
[11] Age. 1 / 85.
[12] T.Tarihi.Age.Sh.178,305.
[13] Şualar.B.S.Nursi.Sh. 16.
[14] Bilinmeyen Osmanlı. Prof.A. A. Akgündüz, Doç.S. Öztürk.Sh.80,398.
[15] Zaman gaz. İ. Bardakçı.12-10-1998, Bkn. İslam Ansiklopedisi. Şeyhulislam maddesi.,Diyanet Dergisi. Eylül.1991,sayı.9,sh.6.
[16] Naima Tarihi. 2 / 737-738, 4 / 1862-1863, Tarihi Solakzade. 700, Fezleke-i Katib Çelebi. 2 / 330, Sahaiful Ahbar. 3 / 691, Tarihi Cevdet. Ahmet Cevdet Paşa. 9 / 35, Tarih dergisi. Kasım.1987.sayı. 11. Sh.56.
[17] Osmanlı Devleti Tarihi. age. 1 / 269.
[18] B. Osmanlı.age. Sh. 326, Hülasat-ül Beyan.Konyalı Mehmet Vehbi Efendi. 3 / 890.
[19] Nur Suresi.Ayet.33,58.
[20] Osmanlı Devleti Tarihi.age. 2 / 24.
[21] B. Osmanlı.age. Sh.330,340.
[22] Osmanlı Devleti Tarihi. Heyet. 1 / 146.
[23] B. Osmanlı. Age. Sh. 416-418.
[24] Osmanlı Devleti Tarihi. Heyet. 2 / 482.
[25] Age. 2 / 483.
[26] Age. 1 / 148.
[27] Age. 1 / 148.
[28] Age. 1 / 338.
[29] Asar-ı Bediiyye.-Münazarat- (Osmanlıca) 540.
[30] Osmanlı Devleti Tarihi. age. 1 / 141.
[31] B. Osmanlı. Age. Sh. 347-348.
[32] Osmanlı Devleti Tarihi. age. 2 / 487,8.
[33] Age. 2 / 90.
[34] Altınoluk Dergisi. Ağustos.1990.
[35] Bak.zaman gaz.14-18-Eylül.1995.
[36] İmza.Tayyar Altıkulaç,Diyanet İşleri Başkanı.Dik. D/2-1/79.Konu:Dini soru.İlgi.2.3.1979 tarihli dilekçe.1995’de din işleri yüksek kurulu toplantısında Türkiye topraklarının öşre tabi olduğu fetva ve kararını vermiştir.Bak.Bakara.267,En’am.141.
[37] Haşr Suresi.Ayet. 7-8.
[38] Bkn. İslam Ansiklopedisi. Age. 16/ 71-90.
[39] Osmanlı Devleti Tarihi. age. 2 / 534.
[40] Age. 2 / 420.
[41] İslam Ans.isam. 19 / 229, İslam Devl. Tarihi. age. 1 / 359,58,61.
[42] Aga. 19 /230.
[43] B. Osmanlı. Sh. 141.
[44] Şerh-i Mesnevi. M. C. Rumi. Terc. T. Mevlevi. 8/850.
[45] Age. 8/851.
[46] B. Osmanlı.age. Sh. 350, Bkn.Zafer Dergisi. Ağustos 1986 ,89.Sh.38.
[47] Osmanlı Devleti Tarihi. age. 2 / 375-376.
[48] Age. 2 / 383, Osm. Devl. Tarihi. age. 1 / 33.
[49] Age. 2 / 388-391.
[50] Bak.Osmanlı Devleti(Heyet) 2 /58-59.
[51] Bilinmeyen Osmanlı.Age. Sh.354.
[52] Age. Sh. 356.
[53] Age. Sh. 75.
[54] Age. 2 / 427.
[55] Bkn. Doğuştan G.Büyük İslam Tarihi. (Heyet) 14/ 73-116.
[56] B. Osmanlı.age. Sh. 192-193, Bkn.Zaman gazt.14-12-1998.
[57] Agg. 15-12-1998.
[58] İlim ve Din.-Heyet- 2/ 392-393.
[59] Osmanlı devleti tarihi.age. 2 / 186-187.
[60] Age. 1 / 176.
[61] Age. Sh.615,612.
[62] B. Osmanlı.age. Sh.119.
[63] Age. Sh. 161.
[64] Bkn.Age. Sh. 402.
[65] İslam Ans.age.İsam. 19 / 190.
[66] Age. Sh.41.
[67] Age. Sh. 52.
[68] Age. Sh. 273.274.
[69] Age. Sh. 272-274,268, Osm. Dev. Tarihi. age. 1 / 102.
[70] Age. 309-310.
[71] Age.Sh. 268-269.
[72] B. Osmanlı.age. Sh. 289.
[73] Türkiyenin siyasi tarihinde ermeniler ve ermeni olayları.H.Metin.sh.128,bak.Türkiye gazt.Y.Öztuna.(Tarihten sohbetler) 11-8-1996.
[74] B.Osmanlı.Age. Sh. 291-292-293,298.
[75] Zaman gazt. 8,10- Ocak-1999.
[76] O.D.Tarihi.age. 1 / 608.
[77]Bkn. Osm. Devl. Tarihi. age. 1 / 203,198.
[78] Age. 1/ 45.
[79] Age. 1 / 42.
[80] Age. 1 / 46.
[81] Age. 1 / 106-109.
[82] Bkn. Zaman Gaz. İlhan Murad. 27-4-1993.
[83] Bak.Osmanlı Devleti(Heyet) 3 / 22-23.
[84] Age. 3 / 47.
[85] B. Osmanlı. Age. Sh. 492-494.
[86] Age. Sh. 495.
[87] Bkn. Hürriyet Gaz. 10- 10 –1999. M. Bardakçı.
[88] Age. Sh. 264.
[89] Bkn.zaman gazt.12-12-1994.
[90] Age. Sh. 290.
[91] Zaman gazt.8-11-1995.
[92] Bkn.age. Sh. 291.
[93] Age. Sh. 300.
[95]Bak. Osmanlı devleti Tarihi.age. 1 / 546.
[96] Bak.Age. 1 / 575.
[97] 9-10-