Yıpranan Masonluğun yerini almaya çalışan yeni dünya düzenini kurmaya yönelik gizli masonik teşkilat….
Masonluğun yerini mi alacak?
YUVARLAK MASA-BILDERBERG
ŞEBEKESİ
Yazan: David Icke
Yeni araştırmacıların, Illuminati şebekesinin ilk bvl|mlerinden biri olarak keşfettiği kısmı da, Yuvarlak Masa isimli İngiliz-asıllı gizli vrg|te bağlanan organizasyonlar grubudur.
Bu grup, Bilderberg Grubu, Kraliyet Uluslararası İlişkiler Kuruluşu, Dış İlişkiler Konseyi, \gl| Komisyon, ve Roma Klub| isimli organizasyonlardan oluşmaktadır. Bak..Resim:
Bu şebeke, Illuminatiyi en g|gl| şekilde ifade edebilecek olan şebeke değildir. Illuminati ağı igerisinde birgok segkin grup vardır, fakat bu Yuvarlak Masa organizasyonları, Illuminati Planının g|ndelik politik, ekonomik, iş d|nyası, ordu (vzellikle NATO), eğitim ve diğer t|m alanlardaki beyin yıkamalarında anahtar rol| oynamaktadır.
Bunlarla ilgili birgok ayrıntıyı, En B|y|k Sır ve ..ve gergek seni vzg|r kılacak isimli kitaplarımda okuyabilirsiniz. Ama kısaca agıklamak gerekirse, bu şebeke, D|nya gezegeninin merkezi kontrol|n| igeren Illuminati Planını, 20. y|zyıl gegerken daha da ileriye ve vteye taşımak igin yaratılmıştı.
Yuvarlak Masa, 19. y|zyılın son zamanlarında Londrada (Illuminatinin faal merkezi) yaratılmıştı. İlk resmi lideri, G|ney Amerikayı acımasızca idare etmiş olan ve bu toprakları siyah insanların elinden alan, Cecil Rhodes idi. Teoriye gvre, şu anda siyah insanlar Afrikadaki politik kontrol| ellerinde bulundurmalarına rağmen, esas kararlar, hblb daha, siyah başkan ve lider kuklaları aracılığı ile Avrupalı ve Amerikalı segkinler tarafından verilmektedir. Bağımsızlık bir hayaldir.
Rhodes, bir kabileyi diğer kabileye karşı oynatmıştı ta ki t|m| birbirlerini savaşta yokedene ve bvylece Rhodes ve İngilizin yvnetimi devralmasını sağlayana dek. Bu, hblb daha, g|n|m|zde Afrikada s|rmekte olan gatışmalarda aynen olmaktadır (bunlarla ilgili detaylı yazıları websitesinde bulabilirsiniz). Rhodes,Yuvarlak Masanın amacının İngiltere tarafından (İngiltere merkezli Illuminati tarafından) kontrol edilen bir D|nya H|k|meti kurmak olduğunu svylemişti.
1902de vld|ğ|nde, parasını, kendi vasiyeti |zerine, Rhodes Bursları parasal kaynağını oluşturmaya bırakmıştı. Rhodes Bursları, dış |lkelerden gelen vğrencilerin Oxford \niversitesinde -Illuminatinin eğitimsel beyin-yıkama merkezinde- eğitim gvrebilmeleri igin onların masraflarını karşılayan bir programdır. \lkelerine dvn|p de politika, ekonomi ve medya g|c|n| elinde tutan konumlara yerleşen Rhodes Mezunları ile diğer genel vğrenci n|fusu arasında dağlar kadar fark vardır. Onlar, Illuminati temsilcileri olarak gvrev yaparlar. Bug|n, d|nyadaki en meşhur Rhodes Mezunu, iki-defalık Amerika Başkanı Bill Clintondur. Fakat, Rhodes Yuvarlak Masanın resmi vnc|s| olmasına rağmen, esas sermayeyi sağlayan ve kontrol edenler, birgok global komplonun merkezinde yer almış olan bankacılık hanedanı Rothschild Ailesi idi. Bu Yahudi-karşıtı bir işaret değildir g|nk| Rothschildlar Yahudi olduklarını iddia etmektedirler. Yahudi insanları herkesten fazla svm|ren ve onların beynini yıkayan da Rothschildlardan başkası değildir!! (Bak: Hitler bir Rothschild mıydı? Makalesi.)
Birinci D|nya Savaşı vncesi ve sırasında, Yuvarlak Masanın ABD ve İngilteredeki gizli segkinleri, kendi h|k|metlerinin savaş konseylerindeki başrole sahip kişilerdi.. Belgelerle de ispatlanabileceği gibi, bu kişiler global gatışmaya yol agacak olayları yaratmak igin beraber galışmışlardı. Problemi-yarat-sonra-gvz|m|-sun teknikleri sayesinde, global stat|koyu bu savaşla yoketmek ve bvylece d|nyayı, savaş bittikten sonra, kendi Planlarının vngvrd|ğ| imaja gvre yeniden gizme şansını yakalamak istiyorlardı. Ve bunu da aynen yaptılar.
Savaştan sonra, d|nyadaki g|g, savaştan vncesine gvre, daha da az birkag kişinin eline verilmiş ve indirgenmişti, ve bunu yine kendilerinin yarattığı İkinci D|nya Savaşı ile de daha vteye gvt|r|p geliştirdiler. Bu durum, bug|ne dek s|rd|, ve aslında, her gegen dakika daha da hız kazanmaktadır.
1919 yılında, Paris yakınlarında, Versailles Barış Konferansında biraraya gelen Amerika ve İngiltereden Yuvarlak Masanın segkinleri, Alfred Milner, Edward Mandel House, ve Bernard Baruch gibi şahıslar, kendi |lkelerini temsilen toplantılara atandılar ve aslında kendilerinin yarattığı savaşın sonucu olarak, d|nyanın nasıl değişeceğini karar vermeye başladılar. Almanyayı vdenilmesi imkansız tazminatlara tabi tuttular, ve bvylece savaş-vncesi Weimar Cumhuriyetinin, inanılmaz bir ekonomik gvk|nt| arasında, kalıp yıkılmasını garanti altına aldılar. T|m bunların getirdiği sonug ise gayet rastlantısal olarak Hitlerin g|c| eline gegirmesi oldu. (BakHitler bir Rotschild mıydı? Makalesi) Ayrıca, Illuminatinin Yuvarlak Masa |yeleri, Pariste Hotel Majesticteyken, Bilderberg(Bil)-Dış İlişkiler Konseyi(DİK)-Kraliyet Uluslararası İlişkiler Kuruluşu(KUİK)-\gl| Komisyon(\K) şebekesini oluşturma işlemlerine başladılar. Buna ek olarak, Versaillesda karar verdiler ki Filistinde bir Yahudi anavatanının yaratılmasını destekleyeceklerdi. Kitaplarımda da gvsterdiğim gibi, bu |yelerin her biri ya Rothschild soyundan gelmekteydi ya da onlar tarafından kontrol edilmekteydi.
Versailles Barış Konferansındaki, Amerikan Başkanı Woodrow Wilson, Rothschild klonları ve ABD Yuvarlak Masa vnc|leri Colonel House ve Bernard Baruch tarafından vnerilmişti; İngiltere Başbakanı Lloyd George, Rothschild galışanı ve Yuvarlak Masa lideri Alfred Milner ve Rothschild hanedanının kurucusu Mayer Amschel Rothschildın torunu Sir Phillip Sassoon tarafından vnerilmişti; Fransız lider Georges Clemenceau, gergek ismi Jeroboam Rothschild olan kendi İgişleri Bakanı Georges Mandel tarafından vnerilmişti.
Burada kararları kimin verdiğini sanıyorsunuz ??
Hotel Majesticteki gizli toplantılarının sonucu olarak, Kraliyet Uluslararası İlişkiler Kuruluşu Londrada 1920 yılında, Dış İlişkiler Konseyi 1921 yılında, ve bunları takip eden Bilderberg Grubu (1954), Roma Klub| (1968) ve \gl| Komisyon (1973) kuruldu. T|m bu organizasyonlar, Rothschildlar, Rockefellerler ve Illuminatinin daha y|ksek g|glerine galışan Henry Kissinger gibi vnde gelen beyin-yıkayıcılar tarafından idare edildi ve edilmektedir.
Bu organizasyonların, |yeleri arasında global politika, iş d|nyası, bankacılık, medya, eğitim ve diğer alanlardaki en y|ksek mevkili insanlar bulunmaktadır. Bunlar, gvr|n|şte bağlantısız |lkeler, politik partiler ve kuruluşlar aracılığı ile, halkların bilgisi dışında, ayni global siyasetleri, planlı bir şekilde d|zenleyen kanallardır. Malta Şvvalyeleri, Masonlar gibi diğer gizli vrg|tlerin y|ksek konumları da, bu Yuvarlak Masa ağına bağlanır.
\gl| Komisyon:
Amerika Birleşik Devletlerinin siyasi h|k|metinin kontrol|n| zaptederek, uluslararası ticari ve bankacılık gıkarlar birliğini oluşturan bir arag.
Barry Goldwater
BILDERBERG
Bilderberg Grup, dünyadaki elit
tabakayı bir araya getirmek ve kontrolü tek yerden sağlayabilmek amacıyla
politik bir filozof ve aynı zamanda Polonyalı Yahudi bir haham olan Joseph
Retinger tarafından kurulmuştur. İsveç'teki Masters of Wisdom Locası'na bağlı 33
dereceli bir Mason olan Joseph Retinger ve Hollanda Prensi Mason Bernhard'ın
katılımıyla Avrupa ve Amerika'dan toplantıya çağırılacakların listeleri yine
Retinger'in başkanlığında hazırlanmıştır.
Dünyanın en güçlü finansörleri, devlet adamları ve politikacıları her yıl
Bilderberg toplantılarında bir araya getirilir. (Jacques Bardiot, Urie Main
Cachee Dirige, s. 231)
1954 yılında Avrupalı ve Amerikalı Yahudi ve Masonların arasından özenle seçilen sanayici ve politikacıların Hollandâ da Hotel de Bilderberg'te yaptıkları toplantı, dünyanın önde gelen endüstri devlerini biraraya getirmesine rağmen, büyük bir gizlilik içinde yürütülmüş ve bu suretle çok az dikkat çekmiştir:
"Basın dünyasının birçok ünlü ismi de toplantılarda hazır bulunduğu halde. yapılan konuşmalar ve alınan kararlar. Masonların 'gizlilik' ilkesi doğrultusunda titizlikle saklı tutulmaktadır." (Henry Coston. 'Lectures Françaises'. Haziran 1977. No.206, sf.23)
Bilderberg toplantıları şu şekilde organize edilmektedir:
"Grup her yıl yaptığı düzenli toplantılarda, toplantı yapılan otelin bütününü tutar ve bina güvenlik güçleri tarafından yakın korumaya alınır. 3 gün süren bu toplantılara üyelerin eşleri bile çağrılmaz." (Cumhuriyet , 26 Nisan: 1975)
Bilderberg'in en büyük özelliklerinden birisi de, örgütün toplantılarında alınan kararlar doğrultusunda çeşitli ülkelerdeki üst kademe devlet yöneticilerinin seçilmesidir.
Bunun en büyük örneği 1975 yılında henüz yıldızı parlamamış Margaret Thatcher 'ın Bilderberg toplantılarına katılımının hemen ertesinde yapılan İngiltere Genel Seçimlerinde Masonların desteğiyle başbakanlığa seçilmesi ve bu görevini 3 dönem üst üste sürdürmüş olmasıdır. MOSSAD'ın İngiltere'den İsrail'in nükleer reaktörünün yerini basına açıklayan Vanunu'yu kaçırmasına göz yumması da İsrail'le ne derece yakın bir ilişki içerisinde olduğunu göstermektedir.
|
...Bilderberg toplantılarına katılmasından hemen sonra başbakan seçilen Thatcher Dünya Bankası eski Başkanı Yahudi Mc Namara ile birlikte. |
Sosyal Demokrat lider Yahudi Helmut Schmidt ve eski ABD Dışişleri Bakanı Yahudi Henry Kissinger de, Bilderberg toplantılarında alınan kararlar doğrultusunda, ülkelerinin yönetimlerinde önemli mevkiilere getirilmiş devlet adamlarındandır.
Grubun Yahudilerden oluşan 25 yönetici kadrosu, Yahudi dünya hakimiyetini gerçekleştirmeye yönelik emirleri hahamlardan alır. Bu emirler, dünyanın pek çok yerinde önemli kariyerlere sahip üyeler sayesinde kolaylıkla uygulamaya geçirilir.
|
Thatcher İsrail eski dışişleri bakanı Moşe Arens ile beraber. Thatcher görevi bıraktıktan sonra 12 Aralık 1990'da Şalom Gazetesi 'Thatcher iyi bir dosttu' ifadesini kullanmıştır. |
Major'un kabinesindeki Yahudilere eklenen en son iki Yahudi Malcolm Rifkind ve Michael Howard. (Jewish Chronicle, 17 Nisan 1992) 28 Şubat 1992 Jewish Chronicle'de John Major'un karısı Yahudi olduğunu açıklıyor.
Teşkilatın gerçek merkezi Kudüs'tedir. |
Burada, 70 hahamdan oluşan
Sanhedrin grubunun başhahamları, örgüt hiyerarşisinin en üst noktasında bulunur.
Kudüs'teki hahamların Tevrat'tan yaptıkları çıkarımlara göre hazırladıkları
yüzyıllık planların uygulanmasında siyasi sorumluluk bu örgüte aittir. Alınan
emirler Mason localarıyla ve öteki Yahudi teşkilatlarının
işbirliğiyle uygulanır.
Bilderberg toplantılarında, ihtilal düzenlemek, devletler kurmak veya yıkmak gibi dünya tarihini etkileyecek kararlar alınır. Alınan bu kararların tamamı Yahudi Dünya Devleti'nin kurulmasına yöneliktir.
'Bilderberg teşkilatı, bir dünya devleti kurmak için B'nai B'rith ve diğer gizli Yahudi örgütleriyle beraber çalışır.' Newa National, Ocak 1964.
Toplantıya katılan üst düzey devlet adamları, alınan kararları kendi ülkeleri aleyhine olsa da uygularlar. Amerikan eski Başkanlarından Yahudi Eisenhower'da başkanlığı döneminde, Bilderberg toplantılarında alınan kararları ülkesinin çıkarları ters düşse de, bütünüyle uygulamıştır.
Eisenhower, Bilderberg'in üzerindeki etkisini şu şekilde açıklamaktadır:
'Bilderberg toplantıları beni oldukça aydınlattı, resmi kanalların dışında da bakış açıları edindim. ' (People's Almanac, sf.81)
Bilderberg'in dünya çapında her büyük olayda etkisi vardır. Amacı dünya ekonomisini ve siyasetini siyonizmin çıkarları doğrultusunda planlamaktır.
|
1953 yılında Yahudilerin büyük desteği ile Başkan seçilen Eisenhower, görevde bulunduğu süre içinde sürekli İsrail'in çıkarlarını gözetmiş ve bu ülkeye yüz milyonlarca dolarlık karşılıksız yardım yapmıştır. Eisenhower, en güçlü Siyonist teşkilatlardan biri olan B'nai B'rith'in bir toplantısında görülüyor. |
'Bilderberg Cezayir ve diğer petrol zengini ülkelerin bağımsızlıklarını kazanmasında etkili olmuştur. İlk Cezayir ayaklanması Bilderberg grubunun ilk toplantısından 6 ay sonra başlamıştır.' (A.g.e. sf.81)
Pek çok zengin ülke, Mason liderler önderliğinde başlatılan sözde bağımsızlık hareketleri ile sömürgelikten kurtarılmış gibi gösterilmiştir. Daha sonra başa geçirilen Mason devlet başkanları aracılığıyla, bu ülkelerin servetlerinin sömürülmesi daha da artmıştır.
'Siyonizmin en büyük amacı olan Yahudi egemenliğinde birleşmiş bir dünyanın ilk basamağı Ortak Pazarı ortaya çıkaran Roma Antlaşması da Bilderberg toplantılarında kararlaştırıldı.' (A.g.e. sf.81)
Bilderberg'in en önemli faaliyeti 'Trilateral Komisyon'u kurmasıdır. Hatta bu 'Bilderberg'in Çocuğu' olarak da bilinir. Amerikan finansör ünlü Yahudi Rockefeller, Kuzey Amerika, Avrupa ve Japonya'yı kapsayan özel kişilerden oluşan bir etkili bir ekonomik grubun kurulması konusunu ilk olarak Bilderberg toplantısında ortaya attı.
Dean Rusk |
Grup en ünlü ve güçlü isimleri üye olarak seçmektedir. Fransa eski Başkanı Mason Valery Giscard d'Estaing, Amerikan'nın eski başkanı yahudi Gerald Ford toplantıların daimi üyesiydi. Yahudi çıkarlarına ters düştüğü için suikastla öldürülen Başkan Kennedy'nin yönetim kadrosu da Bilderberglilerle doluydu: Dışişleri Bakanı Dean Rusk, Devlet Bakanı George Ball ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Mc George Bundy Bilderberg üyesi idi. |
Bilderberg Nedir?
23 Mayıs 2003 Cuma, Vakit gazetesi
Son zamanlarda, dünyadaki derin güçlerin organizasyonları hakkındaki kanaatlerin yumuşatılması yönünde bir atağın olduğunu görüyoruz. Bu oluşumlar masumane fikir alışverişlerinin yapıldığı uluslararası organizasyonlar olarak gösteriliyor. Ancak gelişmeleri yakından takip edenlerin zihinlerindeki sorulara cevap verilebilmesi için aydınlığa kavuşturulması gereken konularda herhangi bir bilginin verilmemesi, bu konuların hep kaypak ifadelerle geçiştirilmesi dikkatlerden kaçmıyor. Biz bugün Bilderberg hakkında, özel olmayan bilgileri yani bütün araştırmacıların bildiği ya da konuyla ilgili yazılarında zikrettiği bilgileri aktararak okuyucularımızı aydınlatmak ve bu organizasyonun nasıl bir kimlik taşıdığı hakkında kendilerini bilgilendirmek istiyoruz.
Bilderberg, uluslararası siyonizmle yakın bağlantılı hatta onun bir teşkilatı olduğu bilinen organizasyonlardan olan Dış İlişkiler Komitesi (CFR)'nin Avrupa ayağını oluşturmak amacıyla 1954'te, Hollanda'da Oosterbeek şehrinde Bilderberg Oteli'nde kurulmuştur. Kuruluşun gerçekleştirildiği otelin sahibi de Hollanda kralıydı. Örgüt de ilk toplantının gerçekleştirildiği otelin adını alarak Bilderberg Group (Bilderberg Grubu) diye adlandırılmıştır. CFR üyelerinin birçokları aynı zamanda Bilderberg üyesidir.
Bilderberg Grubu'nun kurucuları arasında Hollanda prensi Bernhard ve Polonyalı sosyolog Dr. Joseph Hieronim Retinger de vardır. Retinger, Bilderberg'in fikir babası olarak bilinir. Aynı zamanda CFR üyesidir. Bilderberg'in kuruluşunda, ABD istihbarat örgütlerinin, özellikle CIA'nin rolü olduğu bilinmektedir. Prens Bernhard ise eski bir Nazi SS üyesidir. Burada bir çelişki karşımıza çıkıyor. Ancak bu çelişkinin izahı sözü epey uzatmamızı gerektirir. Biz bu yazımızda yine Bilderberg ile ilgili genel bilgiler vermeye devam edelim.
Bilderberg, dünyanın yönetimi ve küreselleşme konusunda her yıl farklı ülkelerde toplantılar yapar. Toplantılar son derece gizli şartlarda ve özel ortamlarda yapılır. Toplantıları genellikle her yılın Mayıs ayına denk gelmektedir. Katılanlar yaklaşık üç günlük toplantı süresince dış dünya ile bağlantılarını koparmak zorunda kalıyorlar. Örgütün üyesi olanların dışında hiçbir gazeteci veya yazar toplantıya alınmaz. Üye olanlar da dışarıya bir şey sızdırmazlar. Dolayısıyla medyanın toplantıların içeriği hakkında herhangi bir bilgi edinmesi mümkün değildir.
Örgütün "Spotlight" isimli bir dergisi yayınlanmaktadır.
Bilderberg toplantılarının ana amacı dünya siyaseti üzerinde önceden programlamalar yapmak ve projeler geliştirmektir. Konuşulacak ve tartışılacak konular önceden tespit edilir. Ama bu tespiti örgüt hiyerarşisinin üst kademesinde yer alanlar yapar. Katılanlar ise sadece görüş beyan ederler.
Bilderberg Grubu'nun kendi iç hiyerarşisi açısından daimi üyelik, üyelik ve herhangi bir toplantıya katılma arasında fark olduğunu hatırlatalım. Bununla birlikte toplantılara katılmak da grupla bir bağ kurmayı ve siyasi sahnede grubun kararlarına ters düşecek tutumdan kaçınmayı beraberinde getirir.
Bilderberg'in Türkiye sorumlusunun ABD'deki siyonist lobinin başını çekenlerden ve bu ülkenin eski Dışişleri bakanı yahudi kökenli Henry Kessenger olduğu bazı kaynaklarda zikredilmektedir.
Biz burada Bilderberg hakkında oldukça genel bilgileri, kendimizden bir şey katmadan, kaynaklarda geçtiği şekliyle aktardık. Ancak bu grubun fikri temelini oluşturan Illuminati şebekesi, yine bu şebekenin alt yapısını şekillendiren, son zamanlarda da birtakım tartışmalarla gündeme gelen Tapınak Şövalyeleri, halen çalışmalarına devam eden ve Bilderberg ile doğrudan bağlantılı CFR, Yuvarlak Masa, Trilateral Komisyon ve bütün bunların arka planında duran isimler hakkında ayrıntılı bilgilere sahip olunmasının meseleyi biraz daha geniş boyutlu anlamaya vesile olacağını düşünüyoruz. Biz daha önce bu oluşumlarla ve bağlantılı konularla ilgili ayrıntılı bilgiler içeren "Gizli Dünya Devleti ve Siyonizm" adlı bir dosya hazırlamıştık. Bu dosya halen Web sitemizde (www.vahdet.com.tr) mevcuttur. Bu dosyayı yayınlamak da serbesttir. İsteyenler Web sitelerinde veya sesli ya da basılı medya araçlarında değerlendirebilirler.
Taha Kıvanç
Taha Kıvanç, Bilderberg'e üye olan ünlülerin listesini yayınladı...
İŞTE BİLDERBERG'E ÜYE OLAN ÜNLÜ GAZETECİ, POLİTİKACI VE İŞADAMLARI...
Yeni Şafak Gazetesi yazarı Taha Kıvanç,"Fazla kuşku akla zarar" başlıklı
bir yazı yazarak Cem-Özkan-Derviş üçlüsünün ve bu yeni oluşuma katılanların
şöyle veya böyle Bilderberg'le teması olduğunu yazdı.Kıvanç,"Örgütün resmi
katılımcılar listesindeki isimlerden oluşan 'Türkiye'den katılanlar genel
listesi' içerisinde 1990 yılı atlanıyor; Mesut Yılmaz'ın Bilderberg'e katıldığı
yıldı 1990. O toplantı sonrasında ANAP'a genel başkan ve ardından başbakan oldu
Yılmaz..." diye yazdı.Yazısında Bilderberg'in katılım sayfasının linkini veren
Kıvanç,aralarında Gazeteci Sedat Ergin ve Nuri Çolakoğlu,yeni oluşumcu İsmail
Cem,Kemal Derviş,İşadamları Rahmi Koç,Cem Boyner ve pek çok ünlünün kayıt
tarihini yayınladı.İşte bu yazı ve Bilderberg'e üye olan ünlü Türklerin
isimleri...
17 Temmuz 2002, 14:13 - Haber Vitrini
ANKARA/Yeni Şafak Gazetesi yazarı Taha Kıvanç,"Fazla kuşku akla zarar"
başlıklı bir yazı yazarak Cem-Özkan-Derviş üçlüsünün ve bu yeni oluşuma
katılanların şöyle veya böyle Bilderberg'le teması olduğunu
yazdı.Kıvanç,"Örgütün resmi katılımcılar listesindeki isimlerden oluşan
'Türkiye'den katılanlar genel listesi' içerisinde 1990 yılı atlanıyor; Mesut
Yılmaz'ın Bilderberg'e katıldığı yıldı 1990. O toplantı sonrasında ANAP'a genel
başkan ve ardından başbakan oldu Yılmaz..." diye yazdı.Yazısında Bilderberg'in
katılım sayfasının linkini veren Kıvanç,aralarında Gazeteci Sedat Ergin ve Nuri
Çolakoğlu,yeni oluşumcu İsmail Cem,İşadamları Rahmi Koç,Cem Boyner ve pek çok
ünlünün kayıt tarihini yayınladı.
ÖNCE TAHA KIVANÇ'IN YAZISI
Fazla kuşku akla zarar
Kriz öncesinden başlayarak sürekli 'telefon diplomasisi' yaptığımız bir
dostuma, övgü cümlelerini dinledikten sonra, "Bu süre içerisinde iyi çalıştın,
'uluslararası komplo' deyimine kadar aldıklarını iyi aktardın, buna hiç kuşku
yok" dedim, "Bundan sonra senden güzel ve özel bilgiler bekliyorum..."
MHP'ye yakın grupların desteğindeki internet sitelerinde bir haftadan
beri en çok kullanılan sözcük 'Bilderberg'... Türkiye'de olan-bitenlerden ABD
yönetimini suçlayanlar da var. Suçlamalar Washington'a kadar taşındı ve önceki
gün, bir gazeteci, dışişleri sözcüsü Richard Boucher'e, "Ecevit hükümetini
alaşağı etmede bizim parmağımız gerçekten var mı?" diye sordu. Boucher'in cevabı
şu: "Türkiye'nin iç politikasıyla ilgili tavır almayız. Değerli bir dost,
NATO-müttefiki ve hemen her konuda iyi bir ortağımız olan Türkiye'yi yüzde 100
destekliyoruz."
Bu cevabı artık ne yana çekerseniz, çekin...
Bu gevşek cevaba rağmen, şu anda olup bitenler ile ABD yönetimi arasında
birebir ilişki kurmakta zorlanıyorum ben. Tercih Washington'a bırakılsa, kendi
çıkarları açısından, Ecevit'in başında bulunduğu mevcut hükümetin devamını
yeğlerdi gibime geliyor. Ancak, Bilderberg'in durumu farklı...
"Bilderberg" dendiğinde aklımıza hemen gelmesi gereken isim
politika-dışı bir kişi: Selahattin Bayazıt... Önemli bir işadamı Selahattin Bey
ve kurulduğundan kısa süre sonra Bilderberg ile irtibatlandı... Bilderberg'in
sürekli çekirdek kadrosunda Türkiye'den bir tek o var. Yaşlandığı için çekirdek
kadrodaki yerini 1999 yılından itibaren Suna Kıraç (Koç) hanıma bıraktığını
sanıyordum. Yanılmışım. Selahattin Bayazıt'ın hâlâ faal olduğuna dair ipucunu
Milliyet yazarı Güngör Uras'ın şu satırında buldum. "Cumartesi akşamı Selahattin
Bayazıt beni Mehmet Ali Bayar ile tanıştırdı."
Cumartesi akşamı Bayar'ı Selahattin Bayazıt çevreye tanıttı; ertesi
akşam da, Mustafa Koç, ülkemizi ziyaret eden Paul Wolfowitz ile son Bilderberg
katılımcılarından Kemal Derviş'i aynı masa etrafında buluşturdu. Yemekte Suna
Kıraç ve Selahattin Bayazıt da var mıydı acaba? Wolfowitz'in de
başkatılımcılarından olduğu Washington'da yapılan bu yılın Bilderberg'inde
Türkiye'yi temsil eden üç kişiden ikincisi olan Koç Holding CEO'su Bülent
Özaydınlı patronu tarafından yemeğe herhalde çağrılmıştır...
Yanlış anlaşılmaması için kaydedeyim: DTP lideri M. Ali Bayar
Bilderberg'e katılmış değil; Bayar soyadlı bir Bilderbergçi var, ama o
kardeşi... Uğur Bayar 1998 Bilderberg'ine katılmıştı... Aynı yılın
Bilderberg'ine katılan bir başka önemli isim de İsmail Cem'di...
Ne zaman Bilderberg'e katılan bizim politikacılardan söz etsem,
Washington'da görevli bir gazeteci dostum, "Mesut Yılmaz listende yok" diye
mesaj gönderir. Örgütün resmi katılımcılar listesindeki isimlerden oluşan
'Türkiye'den katılanlar genel listesi' içerisinde 1990 yılı atlanıyor; Mesut
Yılmaz'ın Bilderberg'e katıldığı yıldı 1990. O toplantı sonrasında ANAP'a genel
başkan ve ardından başbakan oldu Yılmaz...
Bilderberg katılımcılar listesinde her katılımcının ismine yer
verilmediğini de biliyoruz. 1999 Bilderberg toplantısı Portekiz'de yapıldı.
Evsahibi Portekiz'in başbakanı Antonio Guterres'in resmi özgeçmişinde, "1994
Bilderberg toplantısına katıldığı" bilgisi yer aldığı halde, Bilderberg'in o
yıla ait 'katılımcılar listesi'nde Guterres ismine rastlanmıyor. Guterres,
Bilderberg'e katıldıktan bir yıl sonra (1995) başbakanlığa tırmanmıştı.
Bilderberg'in geçmişe ait bilinen bir hükümet düşürme planı Türkiye'ye
ait. Bilderberg gözlemcisi 'The New World Order Intelligence Update',
Refahyol'un iktidara getirilmesini 1996 Bilderberg'inde alınan karara
bağlıyor...
Şaşırdığınızı görür gibi oluyorum. Bilderberg gözlemcisi, sonraki
planlarına yarayacağı için, Bilderberg'in, Türkiye'de, bir süreliğine de olsa,
'İslâmcı politikacılardan oluşan' bir hükümet arzuladığını yazıyor. Şöyle diyor:
"1996'da Toronto'da (Kanada) yapılan toplantıya Türkiye'den Emre Gönensay ile
Gazi Erçel katılmışlardı. Ülkelerine döndükten sadece dört gün sonra Türk
hükümeti düştü. Başbakan Mesut Yılmaz, sürpriz bir davranışla, Tansu Çiller'in
DYP'si ile kurduğu hükümetteki başbakanlık koltuğunu acele terk ediverdi.
Böylece, İslâmi Refah Partisi'nin iktidarına yol açmış oldu. Nitekim,
Cumhurbaşkanı, dün, hükümeti kurma görevini RP başkanı Erbakan'a verdi."
Bu Bilderberg gözlemcileri biraz fazla kuşkucu oluyorlar. Selahattin
Bayazıt'ın genç bir politikacıyı etkin bir yazara tanıtması ile dönemin
başbakanına telefon edip "Siz iktidardan çekili, yerinize Refah gelsin de bizim
örgütün istediği gelişmeler yaşansın" demesi arasında dünya kadar fark var...
Aynı abartma durum bugün yaşadıklarımız için de söz konusu olabilir.
Bülent Ecevit 1975 yılında Çeşme'de yapılan Bilderberg toplantısına katılmıştı;
İsmail Cem onun dışişleri bakanı olduğu sırada Bilderberg'e gitti. Bilderberg
bir Bilderbergçi'ye diğerini neden düşürtsün? "Yerine yabancı biri gelmesin"
diye mi? "Ölü DSP'yi bu yolla diriltmeye çabalamak" için mi? Sizler de fazla
kuşkucusunuz...
Fazla kuşkucu olmayı şahsen sağlıklı bulmuyorum. Ama, şu sırada isimleri
geçen herkes neden Bilderberg ile irtibatlı?
İŞTE KIVANÇ'IN LİNK VERDİĞİ SAYFADAKİ BİLDERBERG'E ÜYE OLAN ÜNLÜLER...
Beyazit, Selahattin, Director of Companies
Kirac, Suna - Vice Chairman of the Board, Koc Holding A.S.
Alp, Ali Hikmet, Ambassador, Permanent Representative of Turkey to the
CSCE
Bayar, Ugur - Chairman, Privitization Administration
Bilgin, Dinc, Chair Sabah Yayincilik AS (publishing)
Boyner, Cem, Chair New Democracy Movement Turkey (Liberal)
Bozer, Ali, Minister of State
Cem, Ismail - Minister of Foreign Affairs
Cetin, Hikmet, Deputy Prime Minister
Çolakoglu, Nuri; Chairman and CEO, NTV
Ercel, Gazi. Governor, Central Bank of Turkey.
Ergin, Sedat - Ankara Bureau Chief, Hürriyet newspaper
Erguder, Ustun. Rector, Bosporus University. x
Gezgin Eris, Meral - President IKV (Economic Development Foundation)
Gonensay, Emre, Minister for Foreign Affairs; former adviser to PM;
Halefoglu, Vahit, Former Minister of Foreign Affairs
Halman, Talat S, Prof of Near Eastern Languages and Literature, New York
University
Kayhan, Muharrem; Vice-Chairman of the Board, Söktas, Former President,
Tusiad
Koc, Rahmi M, Chairman of the Board of Directors, Koc Holding AS
Mardin, Serif, Chair Islamic Studies American Univ Wash DC (TR & US)
Özceri, Tugay, Under-Secretary, Ministry of Foreign Affairs
Saracoglu, Rustu, Governor Central Bank of Turkey
Tara, Sinan. Vice President, Enka Construction & Ind. Inc.
Yücaoglu, Erkut - Chairman, Tusiad (Business Association)
X
FİKRET ERTAN |
||
|
Bilderberg listesi Bilderberg toplantıları hakkında her yıl muhakkak yazarım. Geçen yıl Chantilly’de yapılan toplantı hakkında geçen yıl tam bu sıralar bir değil üç yazı yazmıştım.
Bu yıl başka konular çıktığı için Versailles–Fransa’da yapılan toplantı hakkında yazmadım; ama önceki gün bu köşede geçen yılki yazılarımdan birine tekrar yer verdim; zira bana göre bu yazıdaki bilgiler önemliydi ve Türkiye’de son toplantı dolayısıyla yaşanan Bilderberg tartışmaları bakımından tekrarlanmasında fayda vardı. Bu yılki toplantı hakkında epey yazı yazıldı, tartışma yapıldı; ama doğrusu bunlarda fazla yeni bir bilgi, yeni bir yaklaşım da yoktu. Bu bakımdan yeni bilgiler olmadığı için ben yazmamayı tercih ettim. Esasen çok aradığım; ama bulamadığım yeni bir kitabı bulsaydım bu yıl bu kitaptan söz edecektim. Kitap geçen yıl Amerika’da çıktı, tek baskı yaptı ve tükendi. Çıkmadan önce tartışma konusu olan bu kitap, okuduğum kısa tanıtımında belirtildiği üzere Bilderberg’in gerçek tarihini, mensuplarını ve etkisini ele almış. Bazı önemli Bilderberg liderleri tarafından yazara gizlice verilen Bilderberg arşivlerinden de faydalanılarak yazılan bu kitap, var olan ve olmayan çeşitli bağlantıları incelemiş ve Bilderberg’in yıllar içinde nasıl değiştiğini ve dünyayı nasıl değiştirmiş olabileceğini göstermeye çalışmış. Bu önemli kitabı yazan yazar çok yönlü bir yazar. Hikayeleri, romanları, denemeleri, sanat kitapları da bulunan yazar edebi çalışmalarıyla birçok ödül kazanmış bir Amerikalı. Ben kitabı aramaya, bulmaya devam edeceğim şüphesiz ve bulup okuduğumda da hakkında bu köşede muhakkak yazacağım. Bu yılki Bilderberg toplantısı bizde Devlet Bakanı Ali Babacan’ın toplantıya katılması dolayısıyla tartışıldı, ele alındı ve bazı kalemler bundan birtakım hesaplar görmeye çalıştılar, o kadar; ama nedense Bilderberg’e katılan diğer zevattan pek söz etmediler. Ben burada tam sayısıyla vereyim, Versailles toplantısına bu yıl tam tamına 124 kişi katıldı. Genelde katılanların sayısı 120 civarında oluyor. Geçen yılki sayı 116’ydı. Bu sayılara iki raportör ve bir şeref başkanı ve bir de genel sekreteri eklediğimizde sayı 130’a yaklaşıyor zaman zaman. Ben bu sayıları da bana her yıl dışarıdan gönderilen katılımcı listesinden biliyorum. Bu yılki liste de birkaç gün önce elektronik postayla geldi. Bu listede bulunan bazı tanınmış kimseleri burada bir fikir olsun diye vereyim ve önce Amerikalılarla başlayayım. Artık herkesin bildiğin Paul Wolfowitz, Richard Perle, toplantıların vazgeçilmez adamı David Rockefeller, Henry Kissinger, Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı John Bolton, Amerikan Dışişleri Bakanlığı Planlama Dairesi Başkanı Richard Haass, Amerikan Milli Ekonomi Araştırma Dairesi Başkanı Martin Feldstein, Senatör John Corzine, Goldman Sachs finans grubu başkanı John Thornton, Başkan Bush’un milletlerarası ticaret danışmanı Robert Zoellick, Dünya Bankası Başkanı James Wolfensohn, New York Times yazarı Thomas Friedman, Wall Street gazetesi editörlerinden Paul Gigot, Newsweek dergisi editörü Hint asıllı Ferit Zekeriya... Avrupalılardan ise şu tanınmış isimler gözüme çarptı listede: Fransa eski cumhurbaşkanlarından ve halen Avrupa Konvansiyonu başkanı olan Valery Giscard d’Estaing, Atina Belediye Başkanı Dora Bakoyannis, ünlü Alman medya holdingi Burda’nın başkanı Hubert Burda, Avrupa havacılık–uzay–savunma şirketi EADS’ın başkanı Phillipe Camus, AB Ticaret Temsilcisi Pascal Lamy, İsveç Dışişleri Bakanı Anna Lindh, Hollanda Kraliçesi Beatrix, Nokia Başkanı Jorma Ollila, Eni Başkanı Roberto Poli, Danimarka Başbakanı Anders Rasmussen, Fransız CNRS araştırma kurumundan Roy Olivier, Alman İçişleri Bakanı Otto Schily, Daimler–Chrysler Grubu Başkanı Jurgen Schrempp, Dünya Ekonomik Forumu Başkanı Klaus Schwab, Fransa Merkez Bankası Başkanı Jean Claude Trichet, Royal Dutch petrol şirketi başkanı Jeroen van der Veer, İngiltere Lordlar Kamarası Başkanı Gareth Williams. Bu tanınmış isimler toplantıya katılanlardan sadece 31’i, geriye pek tanınmamış, ama çok önemli ve güçlü 93 kişi kalıyor. Benim bu yılki Bilderberg hakkında yeni bilgi olarak vereceğim, yukarıdaki listeden ibaret kalıyor ne yazık ki...
31.05.2003 |
|
...::: BİLDERBERG - CFR :::... |
BİLDERBERG GRUP Bilderberg Grup 1954 Mayısı'nda Hollanda'nın Osterbeek kentindeki Bilderberg Oteli'nde toplanan bir grup mason tarafından kuruldu. Grubu tasarlayıp oluşturan asıl kurucu İsveç Franmasonluğu üstad-ı azamı Joseph Retinger (1887-1960)'dir. Bu gizli grubun finansmanının önemli bir kısmı Amerika'daki Rockefeller Vakfı tarafından karşılanır. Diğer finansör ünlü banker Rothschild ailesidir. Bilderberg çok uluslu bir hükümet gibidir. Bilderberg birçok kaynakta "Dünyanın Efendileri" şeklinde tanımlanır. Bilderberg Grubun geçmişine ilişkin kapsamlı bilgi bulabilmek çok zordur. Başvuru kaynaklarında kurulduğu yer, tarih ve toplantılara katılan bazı önemli şahısların isminin dışında bir bilgi bulmak mümkün değildir. Kurulduğundan bu yana Bilderberg toplantılarının tamamı basına ve kamuoyuna gizli yapılmış, burada konuşulanlar hakkında hiç kimse bilgi sahibi olamamıştır. Bu toplantılara katılanlar, burada konuşulanları ne pahasına olursa olsun bildirmeyeceklerine yemin ederler. Ünlü bir Türk siyaset adamının dediği "görevimden istifa etmemi isteseler bile burada konuşulanları kimseye söylemem" sözü bu gizliliği ortaya koymaktadır. Örgüt, sermaye, siyaset, gizli örgütler ve iş dünyasının ünlülerini biraraya getirir. Her yıl yapılan toplantı üç gün sürer. Gizli bir masonik teşkilat olan Bilderberg'in en belirgin özelliği, devletlerin kilit noktalarında görev yapan üst düzey masonları bünyesinde toplamış olmasıdır. Bu nedenle Bilderberg, bir tür masonik zirve toplantısı olarak kabul edilmektedir. Toplantılar sırasında konuların gizli kalacağına söz verilir. Görüşmelerden sonra, yalnızca katılanlara özel bir rapor dağıtılır. Bu örgütle ilgili en detaylı bilgi İspanyol İstihbarat Örgütü'nün üst düzey yöneticisi Luis Gonzales Mata'nın kitabıdır. "Dünyanın Gerçek Efendileri" isimli kitap 1975 yılında Paris'te Bernard Grassed Yayınevi tarafından yayınlanmış, fakat piyasadan toptan satın alınmış ve okuyucuya ulaşması engellenmiştir. öZETLE ;
Bilderberg, CFR ve öteki örgütlerin Avrupa ayağını ve etkinliğini teşkil
etmek için Hollanda'da Osterbeek şehrinde Bilderberg Oteli'nde 1954'te
kurulmuştur. Dünyanın yönetimi ve küreselleşme konusunda her yıl farklı
ülkelerde toplantılar yapar (Ross 2000, Marrs 2000). Toplantılar son
derece gizli koşullarda ve özel ortamlarda yapılır. Katılanlar bu konuda
hiçbir bilgi vermezler. "Spotlight" isimli bir dergileri de vardır.Bilderberg'in
kurucuları arasında Hollanda prensi Bernhard ve Polonyalı sosyolog Dr.
Joseph Hieronim Retinger de vardır. Retinger, Bilderberg'in babası olarak
bilinir. Bilderberg'in kuruluşunda, ABD istihbarat örgütlerinin,
özellikle CIA'nın rolü olduğu çok iyi bilinmektedir. Prens Bernhard
ise eski bir NAZİ SS üyesidir, 1937'de Hollanda prensesi ile evlenmiştir,
ama Nazilerle olan yakın bağları çok iyi bilinmektedir (Marrs 2000).
ABD'li gizli örgüt ve CFR üyelerinin bazıları da Bilderberg üyesidir.
ILLUMİNATİ ( DIŞ İLİŞKİLER KONSEYİ )
'Grup düzenli seminerlerden ve haftalık toplantılardan ayrı, yemekler verip Yahudi dünyasının ünlü isimleri bir araya getirir. Bu gizli yemeklere konuk olarak katılanların başında, Küba'dan Fidel Castro, İngiltere'den Edward Heath, İsrail'den eski Savunma Bakanı Moshe Dayan ve Almanya'dan Sosyal Demokrat Lider Yahudi Will Brandt gelir.' (Bknz: Lectures Françaises, sf. 86)
'37 daimi üyesinin 10 tanesi Yahudi, diğerleri ise yüksek dereceli Mason'dur. İlk başkanlığını Amerikalı senatör Yahudi Rudy Boschwitz yapmıştır.' (Bknz: They Dare to Speak Out, sf:180) ABD eski Yahudi Dışişleri bakanı George Schultz sinegogda konuşmada. George Shultz: - İsrail özgürlüğün büyük gücü ve ABD'nin stratejik ortağıdır. (Atlanta Council of Jewish Federations, 19 Kasım 1983)
TÜRKİYE'DEKİ CFR VE BİLDERBERGLERİN LİSTESİ Bilderberg, CFR veya Trilateral Komisyon üyesi ve kolesi kişiler (Kaynak: Who is Who of the Elite, Robert Gaylon Ross, 1999, ve CFR'in SPOTLIGHT isimli gizli yayını, bilgiler 1991-1999 arası bilgileridir) BİR KAÇ GRUBA ÜYE OLANLAR [ B: Bilderberg, ][ CFR: Council on Foreign Relations, ][ TR: Trilateral Komisyon ]
(Not: Bu isimler tüm Türkiye'deki üyeleri yansıtmamaktadır) BILDERBERG TOPLANTILARINA SÜREKLI KATILANLAR VEYA BILDERBERG'E ÜYE OLANLAR (Aşağıdaki isimler tüm liste değildir, tüm listeyi daha detaylı olarak vereceğiz, yukarıdaki Bilderberg üyelerinin tamamı Bilderberg toplantılarına katılır)
Bill Clinton, Antony Lake, Al Gore,
George Bush, Warren Christopher, Colin Powell, Les Aspin, James Woolsey
(eski CIA direktörü) gibi isimlerin CFR isimli bir komisyona kayıtlı
olmaları herhalde sizleri bunca bilgiden sonra şaşırtmaz. Elimizdeki
listeler burada yayınlanamayacak kadar fazladır. Ama dünyadaki en ciddi
karar mercilerine gelenlerin bağlı oldukları bir örgüt olması herhalde
doğal karşılanabilir, üstelik bunların bazıları Bilderberg veya Skulls and
Bones Society üyesidirler. Yani hiç kimse hak ettiği ve olması gerektiği
için bir pozisyonda değildir bu Yeni Dünya Düzeni'nde. İplerin altında ne
kadar iyi oynayabildiği, ne kadar sır tuttuğu ve bu örgütlere ne kadar
bağlı olduğu önemlidir onlar için. Bu noktada akla, "bu doğal bir şey, tarih boyunca sermaye sahipleri politikayı etkilemişlerdir" gibi bir açıklama gelebilir. Olaya böyle bakıldığında da Amerika'daki pek çok sosyalistin yaptığı gibi CFR bir "burjuva örgütü" olarak tanımlanabilir, "yüksek sermayenin politika üzerindeki denetim mekanizması" olarak yorumlanabilir. Ama burada konuyu değerlendirirken göz önünde bulundurulması gereken önemli bir nokta var. Çünkü CFR'yi kurduran finansörlerin "Yahudi olma" gibi ortak bir özellikleri vardır. Daha da önemlisi, hepsi "Yahudi oluşlarına" çok önem veren, bu nedenle Amerika'daki, hatta dünyadaki sayısız Yahudi örgütüne destek olan kişilerdir. İsrail Devleti'nin ilk aşaması olan Filistin'e Yahudi göçü projesinin en önemli destekçileri de aynı kişilerdir. Evlenirken hep "ırk-arasında" eş seçimi yapmaları bile, sözkonusu sermayedarların önemli bir "ırk bilinci"ne (daha doğrusu saplantısına) sahip olduklarını gösteriyor. Dolayısıyla, bu kişilerin Amerikan politikasını yalnızca kendi kişisel ekonomik çıkarları için yönlendirmek istediklerini düşünmek eksik bir değerlendirme olacaktır. Sahip oldukları güçlü "ırk bilinci", mutlaka CFR'yi kurdurmalarında önemli rol oynamış olmalıdır. Amerikan dış politikasını herhangi bir "Yahudi olmayan" Amerikalı sermayedardan farklı olarak kendi kişisel çıkarlarının da ötesinde, Yahudi ırkının çıkarları doğrultusunda yönlendirmek istemiş olmalıdırlar. Olayı daha geniş bir açıdan incelediğimizde ise, sözkonusu açıklama daha da kesinlik kazanmaktadır. Amerika'nın, başından beri Yahudi önde gelenleri tarafından Mesih Planı için kullanışlı bir aygıt olarak düşünüldüğünü, Kabalacı Kolomb'un kıtayı, "Yahudiler için iyi bir yer" olması niyetiyle "keşfettiğini" hatırlarsak, ABD'nin misyonunu daha iyi anlayabiliriz. Yahudi önde gelenlerinin, Mesih Planı için kullanabilmek amacıyla, ülkeyi en başından beri kontrol altına almaya çalıştıklarını, bu nedenle masonluğu kendi elleriyle Yeni Dünya'ya getirdiklerini göz önünde bulundurduğumuzda, ya da Püritenlerin ülkeye nasıl "judaizer" misyonunu yüklediğini hatırladığımızda, Amerika için biçilen işlevi daha açık bir şekilde görebiliriz. (Bkz. 1. bölüm) ABD, başından beri, Yahudi önde gelenlerinin denetimi altında olacak dünya-hakimi bir güç şeklinde tasarlanmıştır. Amerika'yı dış müdahaleye, yayılmacılığa zorlayanların da yoğun olarak Yahudiler, ya da onlarla "ittifak" içindeki masonlardan oluşması bunun önemli bir göstergesidir. Önceki sayfalarda Amerika'yı ilk kez emperyal bir güç haline getiren İspanya savaşının Yahudi medyası tarafından kışkırtıldığına değinmiştik. Amerika'nın I. Dünya Savaşı'na girişi de Wilson'ın akılhocaları, yani Yahudiler aracılığıyla olmuştur. Amerikalı gazeteci Andrew I. Killgore da, Amerika'nın I. Dünya Savaşı'na girmesindeki Yahudi etkisine dikkat çekiyor. Killgore'un yazdığına göre, Dünya Siyonist Örgütü liderleri, İngiliz hükümetini Siyonizme destek veren Balfour Deklarasyonu'nu yayınlaması için zorlarken, deklarasyon yayınlandığında kendilerinin de Amerikalı soydaşları aracılığıyla ABD'yi İngiltere'nin yanında savaşa sokacakları sözünü vermiş ve gerçekten de İngiltere'yi bu konuda ikna etmişlerdi.50 Olayı bu çerçeve içinde değerlendirdiğimizde, CFR'deki belirgin Yahudi etkisi çok daha anlamlı hale gelmektedir. Çünkü Mesih Planı, Mesih gelmeden önce de, dünyada Yahudi-kontrollü bir sistemin belli ölçüde kurulmasını öngörmektedir. Kabalacılar'ın kehanetleri yorumlayış şekli, Mesih'in gelişinden önce, pek çok sonuca "insan eliyle" varılacağı yönündedir. Dolayısıyla inanışa göre Yahudilerin Mesih gelmeden de belirli bir egemenlik kurmaları gerekmektedir; Mesih'in bu hazır düzenin kontrolünü ele alacağı ve "metafizik" katkılarla egemenliği daha da sağlamlaştıracağı beklenmektedir. (Bkz. "Giriş" bölümü) Kabalacıların yorumu böyleyken, dünyadaki en büyük politik ve askeri gücü olan ABD'nin "ırk bilinci" yüksek Yahudiler tarafından oluşturulan kurumlar aracılığıyla yönetiliyor olmasını bir tesadüf olarak yorumlamak akılcı gözükmemektedir. Görünen, Amerika'nın, Mesih Planı'ndaki önemli misyonunu CFR gibi kurumlar sayesinde yerine getirdiğidir. CFR'nin 'Rockefeller Bağlantısı' Üstteki yorumların ardından açıklık getirilmesi gereken bir nokta vardır: CFR, üstte değindiğimiz Yahudi finansörler tarafından oluşturulmuştur, ancak, CFR'nin denetimi, ilerleyen yıllarda bir başka büyük sermayedarın, Rockefeller ailesinin eline geçmiştir. Bunun nedenine az sonra değineceğiz, önce kısa bir şekilde Rockefeller ve CFR ilişkisine göz atalım. Dan Smoot, CFR'nin güç ve etkisinin kurulduğu yıldan sonra istikrarlı bir biçimde arttığını bildiriyor. Örgütün tarihindeki dönem noktasını ise, 1927 yılı olarak belirliyor. Çünkü 1927 yılında, CFR'yi finanse eden sermayedarların arasına çok önemli bir isim daha katılıyor. Sonradan CFR'nin en büyük finansörü ve dolayısıyla arkasındaki asıl güç haline gelecek olan isim, ünlü "petrol kralı" Rockefeller ailesi. 1929 yılında CFR, Rockefeller'ın verdiği para ile, bugünkü adresine taşınıyor: The Harold Pratt House, 58 East 68th Street, New York City. 1930'lu yıllardan sonra Rockefellerlar, CFR'ye iyice hakim oluyorlar. 1939 yılında, Konsey'in Dışişleri Bakanlığı için araştırma ve tavsiyeler yapması için bir anlaşma yapılıyor. Rockefeller Vakfı, bu çalışmaların giderlerini üstlenmeyi kararlaştırıyor. O tarihten sonra da Rockefellerlar, CFR'nin en büyük maddi destekçisi oluyorlar. 1940-1945 yılları arasında Rockefellerlar'ın Konsey'e akıttığı para 300 bin doları aşıyor. (O yıllarda Konsey'in başkanlığına getirilen Isaiah Bowman'ın Yahudi oluşu da dikkat çekici.) 1945 yılında San Francisco'da Konsey'in gücünü belgeleyen önemli bir gelişme yaşanıyor. Birleşmiş Milletler toplantısına katılan ABD delegasyonundaki 40'ın üzerindeki isim CFR üyeleri arasından seçiliyor. CFR üyelerinin en etkini ise Nelson A. Rockefeller... Siyasi gözlemciler, 1945'ten sonraki ABD politikasının kesin olarak CFR egemenliğinde düzenlendiği konusunda birleşiyorlar. CFR'nin egemenliğinin Rockefellerlar'ın elinde olduğu konusunda da. Rockefeller'ın CFR üzerindeki denetimi, Amerika'da çokça yazılıp-çizilmiş bir konudur. Öyle ki bugün bazı Amerikalı yazarlar, CFR'yi "Rockefeller ailesinin politik kurumu" olarak tarif ederler. Örneğin, Collier Peter ve David Horowitz adlı iki yazarın yayınladığı The Rockefellers: An American Dynasty (Rockefellerlar: Bir Amerikan Hanedanı) adlı kitapta, Rockefellerlar-CFR ilişkisi şöyle dile getiriliyor: Rockefeller'lar anlıyorlar ki, finans gücü, politik güç kazanmaya temel olabiliyor. Sonra da politik güç, finans gücünü besliyor. Böylece CFR yani Dış İlişkiler Konseyi kuruluyor. David Rockefeller ilerleyen yıllarda başkan oluyor... Konseyin, bin altı yüz üyesi bulunuyor. Yüksek finans çevreleri, üniversiteler, politika, ticaret, basın ve televizyon çevrelerinden... Çoğu ünlü kişiler. Az tanınanlar bile, en güçlü kişilerden seçilmiş. Konsey, kuruluşundan sonraki ilk elli yılda, gizli kalmayı istiyor ve kalıyor. 1972 yılında bu sır perdesi, Profesör W. C. Skousen'in 'bestseller' kitabıyla, biraz aralanıyor. Ayrıca, New York Times ve New Yorker'da iki yazı yayınlanıyor. Buna göre CFR, ABD'nin iç ve dış ilişkilerinde yıllardan beri ' devletüstü' bir rol oynuyor. Dış yardımlardan NATO'ya kadar, her işe parmağını sokuyor. Rockefeller'ın CFR üzerindeki denetimi yalnızca Konsey'e akıttıkları dev boyuttaki para ile sınırlı kalmıyor. Rockefellerlar, paranın verdiği güçle, kurumun başına kendi "adam"larını atıyorlar. CFR'nin uzun yıllar başkanlığını yapan John McCloy'un Rockefeller Vakfı'nın yöneticisi ve Rockefeller ailesinin de özel avukatı olması bunun bir örneği. Rockefeller Vakfı'nda hizmet eden John Foster Dulles, Henry Kissinger, Cyrus Vance gibi isimlerin CFR'nin önde gelen üyeleri ve de ABD Dışişleri Bakanları olmaları da, ailenin CFR ve ABD dış politikası üzerindeki etkisinin bir göstergesi. Rockefellarlar'ın Gerçek Kimliği Bütün bu bilgilerin ardından, CFR'yi kurduran Yahudi bankerlerin, nasıl olup da kuruluşu Rockefellerlar'ın denetimine bıraktıkları, kuşkusuz üzerinde düşünülmesi gereken bir soru olarak karşımıza çıkıyor. Acaba bu Yahudi bankerler, CFR üzerindeki denetimlerini kaybedip, Amerikan dış politikasını yönlendirmek için en uygun aygıt olan kurumu, Rockefeller ailesine mi "kaptırmış"lardır? Yoksa CFR üzerindeki Yahudi kontrolü hiç sona ermemiş, yalnızca bir şekil değişikliği mi yaşanmıştır? Bunu anlamak için Rockefeller ailesinin kimliğini incelemekte yarar var. Rockefeller ailesini incelediğimizde, resmen "Protestan" olduğunu görüyoruz. Ama bu Protestanlığın "judaizer" (Yahudici/Yahudi sempatizanı) misyonunu bolca taşıyan bir tür olduğu da açık bir gerçek. Çünkü Rockefellerlar, Yahudilerle hep son derece ilgi çekici bir ilişki içinde olmuşlar. 1878'de ünlü "judaizer" Protestan William Eugene Blackstone, "Kutsal Kitab'ın Yahudilerin 'Tanrı'nın seçilmiş halkı' olduğu şeklindeki hükmünün hala geçerli olduğunu" savunan tezini ortaya attığı zaman (bkz 1. bölüm), en büyük desteği John D. Rockefeller'dan görmüştü...51 John D. Rockefeller, bunun yanısıra, İngiliz mandası döneminde Kudüs'te "Filistin Arkeoloji Müzesi"ni kurdurmuştu. Müze, tarih boyunca Yahudi ulusunun gelişimini konu ediniyor, Yahudi kahramanlarının heykellerini içeriyordu. Rockefeller'ın kurulması için iki milyon dolar verdiği müze, daha sonra Rockefeller Museum adıyla anılageldi...52 Rockefeller ailesinin İsrail sempatisi Washington'da da kendini gösteriyor. Batı Virginia'dan Demokrat Parti Senatörü olan John D. IV (Jay) Rockefeller, Senato'da İsrail'in en sadık dostlarından biri olarak tanınıyor. Yalnızca 1993 yılı içinde, İsrail'i ilgilendiren altı oylamanın altısına da İsrail lehinde oy veren Jay Rockefeller, "İsrail taraftarı olma yüzdesi" (% Pro-Israel) sıralamasında "% 100 İsrail yanlısı" olarak başta geliyor...53 Fransız yazar Georges Virebeau, Mais Qui Gouverne L'Amerique (Amerika'yı Kim Yönetiyor) adlı kitabında David Rockefeller'ın Who's Who in the World'un yazdığına göre Chicago Üniversitesi'ndeyken İbrani tanrı bilimi (teoloji) derslerini takip ettiğini not ediyor...54 Tüm bu bilgiler, ortaya ilginç bir tablo ve de önemli bir soru çıkarmaktadır: Acaba Rockefeller ailesi, neden Yahudilere karşı böyle ilginç bir sempatinin sahibidir? Bu yalnızca Amerikan Protestanlığındaki klasik "Yahudi sempatizanlığı"nın bir devamı mıdır? Yoksa Rockefellerlar'ın, daha da önemli bir bağlantısı mı vardır? Evet, böyle bir bağlantı vardır. Rockefellerlar'ın Yahudilerle olan bu ilginç ilişkilerinin kökeninde, kendilerinin de Yahudi asıllı olmaları yatmaktadır: Garry Allen The Rockefeller File adlı kitabının 19. sayfasına düştüğü dipnotta, Malcom Sten'in The Grandees:America's Sephardic Elite kitabından yaptığı alıntıyla bir gerçeği ortaya koymaktadır ki, Rockefellerlar Sefarad Yahudilerindendir. Aile Arap topraklarında yüzlerce petrol şirketini kontrol altında tutmaktayken, Nelson Rockefeller New York'taki organize Yahudilerin en samimi dostudur. Zaten onların desteğini almamış olsaydı, (nüfusunun % 25'ini Yahudilerin oluşturduğu kentte) dört defa üstüste vali seçilemezdi.55 Kısacası, Rockefellerlar, Protestan bir görünüm altında gerçek kimliklerini koruyan bir "Yahudi dönmesi" hanedandır. Dolayısıyla, CFR'nin "yöneticisi" durumdaki Rockefellerlar, CFR'yi kurduran Yahudi bankerlerle bu tür bir "ırk bağı" ile bağlıdır. Bu tablodan karşımıza çıkan sonuç, CFR'nin aşamalı olarak Rockefeller egemenliğine bırakılmasının, örgütün Yahudi-güdümlü olmaktan çıktığı gibi bir anlam kesinlikle taşımadığıdır. Tam tersine, örgütün "açık Yahudi" olan sermayedarlar yerine, "gizli Yahudi" olan bir başka sermayedar tarafından yönetiliyor olması, planlı ve bilinçli bir kamuflaj izlenimi vermektedir. Anlaşılan, CFR'nin, açıkça hepsi Yahudi olan sermayedarlarca finanse edilmesinin dikkat ve tepki çekeceği düşünülmüş ve örgüt, daha örtülü bir Yahudi güdümü altına alınmıştır. Rothschild'ın Desteğiyle Doğan Rockefeller İmparatorluğu Rockefeller'ın gerçek kimliğinin yanısıra, bu hanedanın nasıl ABD'nin bir numaralı ekonomik gücü haline geldiğini incelediğimizde de ilginç bir tabloyla karşılaşıyoruz. Çünkü Rockefeller gücü, başta Yahudi sermayedarlar arasındaki hiyerarşinin en üstünde oturan Rothschildlar olmak üzere, büyük Yahudi sermayedarların olağanüstü desteği ile oluşturulmuş durumda. Amerikalı yazar Eustace Mullins, The World Order: Our Secret Rulers (Dünya Düzeni: Gizli Yöneticilerimiz) adlı kitabınında Rockefellerlar'ın nasıl büyüdüğüne de değiniyor. Mullins, Rockefelerlar'ın, son iki yüzyılda Rothschildlar'la çok yakın ilişkiler içinde olduklarını ve Rockefeller servetinin oluşmasında Rothschildlar'ın büyük rolü olduğunu şöyle anlatıyor: 19. yüzyılın başlarında, House of Rothschild (Rothschild tröstü) ABD'de bazı yatırımlar yaptı ve kendisine bağlı bankalar kurdu. Rothschildlar'ın ABD'de kurduğu bu bankaların ilki, The City Bank adını taşıyordu. 1812'de New York'ta kurulan banka, daha sonra National City Bank adını aldı ve elli yıl boyunca da Moses Taylor tarafından yönetildi. Taylor 1882'de geride 70 milyon dolar bırakarak öldü ve yerine oğlu Percy geçti. Ertesi yıl, John D. Rockefeller'ın kardeşi William Rockefeller bankaya yüklü bir para yatırarak ortak oldu. 1891'de ise Rockefellerlar, Percy'i ikna ederek, onun yerine banka müdürlüğüne ortakları James Stillman'ın geçmesini sağladılar. James Stillman'ın da bir 'Londra bağlantısı' vardı; babası Don Carlos uzun yıllar Rothschildlar'a hizmet etmişti.56 Kısacası, Rotshchild'ın bankası, çok kolay bir biçimde Rockefellerlar'a devredilmişti. Mullins, bu işlemin, "merkezin", yani Rothschild'ın bilgisi ve izni dahilinde yapıldığını söylüyor. Yani Rothschild, isteyerek ve bilerek ABD'deki bankasının Rockefeller egemenliğine geçmesini sağlamıştı!... Mullins, Rothschildlar'ın ve Warburg hanedanının sahip olduğu bir diğer Yahudi şirketi olan Kuhn Loeb'in, Rockefellerlar'a verdiği büyük desteği anlatmaya devam ediyor. Bu iki büyük finans devi, petrol ticaretindeki rakiplerini ekarte ederek tröst haline gelmeye çalışan gizli soydaşları Rockefeller'a büyük destek vermişlerdi:
Sonraki yıllarda, Rothschild'ın sahip olduğu The National City Bank of Cleveland da, Rockefellar'a büyük bir destek verdi... John D. Rockefeller'ın başarısı, National City Bank of Cleveland'ın desteğini arkasına alarak petrol işindeki rakiplerini safdışı etmesiyle başladı. 19. yüzyılın ikinci yarısında, ülkedeki demiryolu ve deniz ulaşımının büyük bölümünü elinde bulunduran Kuhn Loeb şirketi ise, John D. Rockefeller'ın petrol taşıma şirketine inanılmaz bir indirim uygulayarak, onun diğer petrol şirketlerini batırmasına destek oldu... Kısacası, bütün Rockefeller imparatorluğunun, asıl olarak Rotschildlar tarafından finanse edilip-desteklendiği söylenebilir.57 Yahudi "ırkdaş"larından aldığı bu büyük destek ve kayırmaların sonucunda, John D. Rockefeller, 1887 yılında ABD'deki tüm petrol ticaretini eline geçirerek, "tröst" haline geldi. Bunu engellemek için çıkarılan "anti-tröst" kanunları da işe yaramadı ve Rockefeller İmparatorluğu, 20. yüzyıla dünyanın petrol devi olarak girdi. Bugün de aynı durum devam etmekte, dünya petrol ticaretinin yarısından çoğu Rockefellerlar'ın sahip olduğu ve Standart Oil olarak bilinen beş petrol şirketince Exxon, Texaco, Socal, Gulf ve Mobil kontrol edilmektedir. (Diğer iki büyük petrol şirketinden Shell/Royal Dutch, Hollandalı Yahudi finansör William Deterding'e aittir. BP'nin hisselerinde de Yahudi finansörlerin büyük payı vardır.) Sonuçta karşılaştığımız tablo, Rockefellerlar'ın, başta Rothschild imparatorluğu olmak üzere, Yahudi sermayedarlar tarafından çok özenli bir biçimde kayırılıp-desteklendiği ve ABD'nin ekonomik paylaşımında tam bir "ırk dayanışması" yaşanmış olduğudur. "Açık" ırkdaşları tarafından büyütülen "gizli" Yahudi Rockefeller ailesinin CFR gibi bir kurumun denetimini üstlenmiş olması ise, az önce belirttiğimiz gibi, gerekli kamuflajı sağlamak ve Yahudi önde gelenlerinin ABD dış politikasındaki güdümünü daha az hissedilir hale getirmek içindir. CFR'yi yöneten hanedan, onu ilk kuranlar gibi sürekli sinagoglarda boy gösteren bir "açık" Yahudi olsaydı, kuşkusuz toplayacağı dikkat de çok daha fazla olurdu. CFR'nin Gücü Eustace Mullins, The World Order adlı kitabının başlarında, "bu kitapta adı geçen hemen her ünlü Amerikalı CFR üyesidir, bu yüzden her seferinde bunu tekrarlamayı gereksiz görüyorum" diyor. Gerçekten de CFR üyelerinin listesi, neredeyse Amerikan politikasının "Who's Who" (Kim Kimdir)i gibidir. Henry Kissinger'dan John McCloy'a, Carter'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski'den Eisenhower'ın Dışişleri Bakanı John Foster Dulles'a, CIA başkanı ve mason Allen Dulles'dan, Dean Acheson, George Kennan'a kadar pek çok ünlü isim, CFR üyesidir. Öyle ki, The Rockefeller Syndrome adlı kitabında Ferdinand Lundberg'in belirttiğine göre: "CFR ile bağlantısı olan insanlar Amerika pazarlarında mülkiyete sahip olanların neredeyse tümüdür." Dan Smoot, Invisible Government (Görünmez Hükümet) adlı kitabında, kurumun ABD'nin dış politikalarının oluşumundaki büyük etkisini detaylı olarak anlatıyor. Buna göre CFR, yalnızca üst kademedeki yönetici elitleri bünyesine alıp yönlendirmekle kalmaz, dış politika ile kurumların büyük bölümünü kontrol eder. Amerika'da dış politika ile ilgili diğer pek çok dernek ve kurum da, CFR'nin denetimi altındadır. Amerikan dış politikasındaki büyük etkileri ile bilinen "think-tank"ler (politika üretme kurumları) ise gerçekte CFR'nin alt komisyonları niteliğindedir. Eustace Mullins, CFR ve think-tank'ler arasındaki ilişkiden şöyle söz ediyor: Shoup'un Imperial Brain Trust adlı kitabına göre 1969'da CFR'de Brookings Institution'dan 22 yönetici, RAND Corporation'dan 29, Hudson'dan 14, Middle East (Orta Doğu) Institute'dan 33 üye vardır. Ayrıca Rockefeller Foundation'ın 19 yöneticisinden 14'ü, Carnegie Endowment'ın 17'sinden 10'u, Ford Foundation'da 16'dan 7, Rockefeller Brothers Found'ın 11'inden 6'sı CFR üyesidir. Buna göre CFR bu vakıfların tümünü yönetmektedir. Akademik dünyada ise CFR Princeton Üniversitesi'nden 58, Chicago Üniversitesi'nden 69, Harvard'dan 30 üyeye sahiptir.58 Mullins'in de vurguladığı gibi, üniversiteler CFR'nin denetiminde olan kurumlar arasındadır. CFR, akademik çevrelerdeki üyeleri aracılığıyla dış politika konularında "standart"ları belirler. CFR'nin "resmi ideolojisi", üniversitelerde ders olarak okutulur. Kurum, yayınladığı çok sayıda kitapla Amerikan entellektüellerini "eğitir". Örneğin CFR'nin son yıllardaki yayınlarında sık sık sözünü ettiği "İslam tehlikesi", Amerikan bilincine ustalıkla yerleştirilmektedir. Kurumun yılda dört kez yayınladığı ve dünyanın en etkili yayın organı sayılan Foreign Affairs (Dış Olaylar) adlı dergi ise hem siyasi gündemi belirler hem de ABD politikasını. ABD dış politikasındaki köklü değişimlerin çoğu Foreign Affairs'te yayınlanarak yürürlülüğe konur. Örneğin, soğuk savaşın başında ABD'nin temel stratejisini belirleyen "containment plan" (Sovyetler'in yayılmasını önleme anlamında; Çevreleme Planı) CFR üyesi George Kennan tarafından Foreign Affairs'de yayınlandıktan sonra uygulamaya konmuştu. Son olarak uzun süre gündemde kalan, Samuel Huntington'ın "Medeniyetler Çatışması" adlı, gelecekte Batı ve İslam arasında bir çatışma öngören yazısı da aynı dergide yayınlanmıştı. CFR basın üzerinde de büyük etkiye sahiptir. Kurum, basındaki üyeleri sayesinde, büyük gazeteleri bir sosyal kontrol mekanizması olarak kullanabilmektedir. Denetlediği kabul edilen basın organları arasında; New York Times, Washington Post, Time, Newsweek, Life, New York Post, New York Herald Tribune, gibi dev isimler sayılabilir. Tüm bunların yanında CFR, aynı Chatham House gibi masonlukla da çok içli-dışlıdır. Her iki örgütün de önde gelen üyeleri, aynı zamanda ülkelerindeki mason localarına üyedirler. CFR'nin; Harry Truman, George Marshall, Dwight Eisenhower, Allen Dulles, John McCloy, Henry Kissinger, Lyndon Johnson, Dean Acheson, Gerald Ford gibi ünlü isimlerin yanında daha pek çok üyesi bir taraftan da locaların müdavimidirler. Kısacası CFR, ya da "Dış İlişkiler Konseyi", Yahudi önde gelenlerinin "dünyaya egemen olma" hedefine ve bu hedefin sistematize edilmiş hali olan Mesih Planı'na uygun bir aygıt konumundadır. CFR'nin aldığı kararlar, Amerikan çıkarlarını, dolayısıyla da ülkedeki Yahudi sermayesini korumak doğrultusundadır. Vietnam savaşından, Latin Amerika müdahalelerine kadar pek çok dış politika kararı, CFR'nin Yahudi sermayesini koruma misyonuyla yakından ilgilidir. Konsey'in Ortadoğu politikası ise, elbette tümüyle İsrail çıkarlarının savunulmasına yöneliktir. CFR hakkında ilginç bazı yorum ve bilgileri de, gazeteci-yazar Fehmi Koru veriyor. Koru, aylık Dış Politika dergisinde kendisiyle yapılan bir röportajda şunları söylüyor: Amerika'da güç odağı farklıdır. Mesela bizim ülkemizde güç odağı Çankaya ve Başbakanlık'tır. Halbuki Amerika'da güç kaynağı Beyaz Saraydan'dan ve hatta başkandan çok daha başka şeylerdir. Ve onlar sistemi ayakta tutan kurum ve kuruluşlardır. Nedir bunlar? Lobiler bunların görünen uçlarıdır. Onların da arkasında odaklar vardır. Bunlardan biri Amerika'da bulunan dünyanın en büyük ve en etkili bankalarından bir kaçıdır. Yani bankalar bir güç odağıdır ve bunların hemen hepsinin sahibi de Yahudi asıllı süper zenginlerdir. Bu bankalar dünya alışverişini ve ticaret hacmini ellerinde tutarlar. Yüksek faizli kredileri, istedikleri maddi şartlarda ülkelere bunlar sağlarlar... ... 'Think thank'lerin en önemlisi 'Council on Foreign Relations' denilen bir kurumdur... 'Council on Foreign Relations', isminin tüm masumiyetine rağmen, en büyük güç odağıdır. Bu derneğin başkanı dünyaca ünlü Yahudi zengin David Rockefeller"dır. Yine meşhur CIA'nin istasyon şeflerinden Paul Henze ve ünlü stratejist Prof. Dr. Albert Wohlstetter bu derneğin onur üyeleridirler. Bu derneğin hem Cumhuriyetçi ve hem de Demokrat Parti'den üyeleri vardır. Eğer seçimi Cumhuriyetçi Parti kazanmışsa, yardımcıları da hep bu derneğin Cumhuriyetçi üyelerinden seçilir. Yok eğer Demokratlar seçimi kazanmışsa, yine bu derneğin demokrat üyeleri Beyaz Sarayda üst düzey görevlere getirilirler. Dışişleri Bakanlığı, Hazine Bakanlığı hep bu derneğin üyelerinden seçilirler. Yani ister Cumhuriyetçi olsun, ister Demokrat, ne olursa olsun bu derneğin üyeleridir işi götürenler. Parti rozetleri sadece sembolik birer ayırımdır. Zihniyet 'Council on Foreign Relations' zihniyetidir... ... Mesela bizdeki Cumhurbaşkanlarının veya Cumhurbaşkanı adaylarının mutlaka Amerika'ya giderek bu enstitülerin ve derneklerin birinde görünmek mecburiyeti vardır. Bizdeki hemen her Cumhurbaşkanı veya Başbakan, bir vesileyle Council on Foreign Relations'da ya bir konuşma yapmakla veya en azından orada bir toplantıya katılmakla, kendilerini onlara göstermek mecburiyetindedirler. Kenan Evren bu Council on Foreign Relations'da bir konuşma yapmak ihtiyacını hissetmiştir. Cumhurbaşkanının bütün programlarına biz gazeteciler katılırken, hatta Yahudi lobisiyle Evren'in görüşmesini izlerken, hiçbir gazeteci arkadaşımız Evren'in bu dış politika derneğindeki konuşmasını izleyememiştir. İzleyemezdik, zira hepimize giriş yasaktı!... Kısacası, CFR'nin gücü, yalnız ABD'nin değil, kimi zaman onun sistemine entegre olan başka ülkelerin politikalarını da denetlemektedir. Henry Kissinger Yahudi kökenli Henry Kissinger’dir. Kissinger, altı milyon kadar Yahudi’yi katleden eski Gestapo subaylarını, ünlü Nazi katillerini içinde toplayan NATO’ya bağlı Kontragerilla (Gladio, Kızıl Teke Postu vs.) örgütünü oluşturanlardandır. Kissinger 1943- 46 yıllarında USA Ordusu karşı- istihbarat birimlerinde görev yapmıştır (bak, www.nobel.se/peace/laureates/1973/kissinger.bio.html ). Bu kişi 1946- 49 yıllarında ise askeri istihbarat örgütünde yedek yüzbaşı olarak görevini sürdürmüştür ve Avrupa’da görev yaptığı aynı dönemlerde eski Gestapo subaylarının yeniden örgütlenmeleriyle ilgili olarak verdiği raporlar 1985 yılında açığa çıkmıştır. Şu sıralarda eski çalışma arkadaşları tarafından “hapçı olduğu” ve “bir devleti yönetecek akıl sağlığına sahip olmadığı” iddia edilen Başkan Nixon’un ulusal güvenlik danışmanı Kissinger, Vietnam’da savaşın tırmandırılnasından ve bu ülkede üç ile beş milyon arasında masum insanın katledilmesinden birinci derecede sorumlu olanlardandır. Kissinger, Vietnam’da savaşı bitirme aşamasına getiren 1968 barış görüşmelerini ateşe atmış ve milyonlarca insanın ölümüne ve hesapsız bir yıkıma yolaçacak savaşın 1972’de yeniden tırmandırılmasını sağlamıştır. Yine aynı kişi Vietnam’la bağlantılı olarak Kamboçya’nın ve Laos’un gizlice bombalanması kararında yeralmış, Kamboçya’da 600 bin, Laos’da ise 350 bin sivilin ölmesine neden olmuştur. Bir milyon kadar insanın katledilmesi ile sonuçlanan bir CIA ve MI-6 darbesi ile 1965 yılında Endenozya’da iktidarı gaspeden General Suharto, Kissinger’in Dışişleri Bakanı olduğu 1975 yılında USA silahları ve Kissinger’in onayı ile Doğu Timor’u işgaledip halkının üçte birini ödürmüştür (Çin, ASEAN ülkeleri ile ilgili olarak yeni bir güvenlik anlaşması önerdikten sonra, 1990’lı yılların son günlerinde USA yönetimi Doğu Timor’da “insan hakları ihlalleri olduğunu” hatırlayıp Pasifik ile Hint Okyanusu arasındaki su geçitlerinin tam ortasında duran bu adaya “barışı koruma” bahanesiyle askeri güçlerini sokmuştur.) İngiliz gazeteci Christopher Hitchens’in kaleme aldığı “The Trial of Henry Kissinger” (bak, www.trialofhenrykissinger.org/charges.html ) adli yapıtta sıralanan Kissinger’e ait uzun suç listesinde, 11 eylül 1973 günü Şili’nin demokratik yöntemlerle seçilmiş Cumhurbaşkanı Salvador Allen’de ye karşı gerçekleştirilen kanlı askeri darbe de yeralmaktadır. Şili’de General Augusto Pinochet tarafından gerçekleştirilen, Allende’nin, General René Schneider ve daha 10 bini aşkın masum insanın katledilmesi ile sonuçlanan askeri darbenin tüm belgeleri günümüzde açığa çıkmıştır ve daha darbenin ilk gününden itibaren bunun bir CIA operasyonu olduğu bilinmektedir. İsveç’in en büyük günlük gazetesi Dagens Nyheter’in 10 mayıs 2001 sayısında yazan Gunnar Pettersson, Başkan Nixon ve Başkan Ford yönetimleri sırasındaki eşsiz iktidar gücü nedeniyle Kissinger’in dönemin tüm suçlarından birinci derecede sorumlu olduğunu anlatmaktadır. Christopher Hitchens’in kitabını tanıtan bu yazısında Pettersson, Kissinger’in aynızamanda ulusal güvenlik danışmanlığı yapan tek USA Dışişleri Bakanı olduğunu yazmaktadır. Ayrıca Kissinger, CIA’nın illegal (gizli) eylemleri içinde yeralan güçlü iktidar sahibi Forty Committee’ye 1969- 76 yıllarında başkanlık yapan tek USA Dışişleri Bakanı’dır. Hery Kissinger’in insanlığa karşı suçları bunlarla sınırlı değildir. Sonuçta, Kissinger’in Dışişler Bakanlığı sırasında gerçekleşen ve Kissinger’inde hazırlanmasında birinci derecede rol aldığı Şili’deki askeri darbeden üç ay sonra Kissinger’e Nobel Barış ödülü de verilmiştir. Sözkonusu ödülü konspirasyon dışında ciddi bir gerekçe ile açıklayabilmek mümkün değildir. Ödülü veren komite, dünya politikasını yakından tanıyan ve izleyen bir elittir. Bu örneklerin en dikkate değerlerinden biri de, 1946 yılında Kudüs’te King David Oteli’ni havaya uçuran ve Ortadoğu’da Filistin halkına yönelik etnik temizlik amacıyla kanlı bir terörü başlatan Menaham Begin’e, -Camp David “anlaşması”nın ardından- “terörü engellediği” gerekçesiyle 1978 yılında Nobel barış ödülünün verilmiş olmasıdır. Görüldüğü gibi, Camp David’e karşın Filistin halkına yönelik terör ve etnik temizlik sürmektedir ve konspirasyon ile ilgili inkar edilemez çarpıcı örnekler uzar gider. Günümüzde ise, Birleşmiş Milletler’e rağmen Irak’a saldırı için “gerekçe” arayan Başkan George W. Bush, Nobel barış ödülü sahibi konspirasyon uzmani Kissinger’i yeniden göreve çağırmıştır. Afganistan’a ve dolayısıyla -kendi yarattıkları- Taleban’a saldırı “gerekçelerini” halen inandırıcı biçimde açıklayamayan Bush ekibi, Irak’a saldırı için de sadece kendilerini tatmin edecek bir “gerekçe” bulacaktır. Toplumlara karşı suç, konspirasyon, gizli karanlık pilanlar ve eylemler bir kez başlarsa, bu süreçten geriye dönüş mümkün değildir. Bu iş, işlenen karanlık bir cinayeti örtbas edebilmek için yeni cinayetler işlemek zorunda kalmak gibidir. Suç ve yalan, yeni suçları ve yalanları doğurmaktadır. Sözkonusu kanlı trajik süreç, sahibini ve suçun tüm ortaklarını yokedinceye dek sürer. Ruhunu Mephistophales’e (Şeytan’a) satmış olan kariyer ve kişisel kazanç avcıları, “konspirasyon teorileri” ile alay edecekler, “olayların kitabına uygun olarak geliştiğini, savaşların toplumları ilerlettiğini, bu savaşta nasıl yer alınırsa ne ölçüde karlı çıkılabilineceğini” yaymayı sürdüreceklerdir. Özünde dar bir sermaye sınıfının kasalarını doldurmaya yönelik olmasına karşın “milletler” adına söylenecek tüm bu yalanlar, asıl büyük konspirasyonun türevleri olmaktan öteye geçemeyecektir. Şüphesiz konspirasyon sarmalı kendi sonuna doğru ilerleyecektir ama, varlığını gösterdiği alanlarda yığınlara, suçsuz insanlara hesapsız zararlar da verecektir. Sonuçta bu yıkıcı süreç nekadar erken görülebilir ve bilinçli, planlı ve örgütlü yığınsal eylemlerle nekadar erken durdurulabilirse, halkların uğrayacağı zararlar da okadar az olacaktır. Türkiye’de de Pentagon bağlantılı savaş lobisi, konspirasyonun ortağı satılmış bazı ünlü kalemler kendilerini açıkca belli etmektedirler. Buna karşın Türkiye toplumunun ezici çoğunluğu ve aynı şekilde dünya halkları savaşa karşıdırlar. Sözkonusu gelişme, askeri- endüstri komplekleri, Pentagon, Exxon ve Mobil gibi dev petrol şirketleri kaynaklı konspirasyonun çok büyük zararlar veremeden engellenebileceği umudunu arttırmaktadır. Türkiye’yi yönetenler bilmelidirlerki, kışkırtılmakta olan savaşa hangi “mantıki” gerekçeyle ve vaatlerle girilirse girilsin, kazançlı çıkılmayacaktır. HER OLAYIN BİR PERDE ARKASI BELKİDE VARDIĞIMIZ SONUCUN TAM ZITTI BİR AMAÇ-HEDEFİ VARDIR..; UYUMAYALIM , UYANIK OLALIM ! |
|
...::: www.islamustundur.com :::... |
|
|||
BİLDERBERG GURUBU sizce ne demek, BİLDERBERG GURUBU size neyi çağrıştırıyor? tıklayın paylaşın |
|||
|
|||
|
|||
|
|||
|
|||
|
|||
|
|||
|
Bilderberg İle İlgili Sorular
Taha KIVANÇ/18.07.2002/YENİ ŞAFAK
Duyduğum hayranlığı fazla belli etmiş olmalıyım ki, bir okur, "Muzır bir sorum var: Sizi dâvet etseler Bilderberg'e katılmaz mıydınız?" diye sordu... Üzerinde iyice düşünmem gereken bir soru bu...
Bilderberg iki kez ülkemizde toplandı. 1959'da Yeşilköy'de, 1975'te Çeşme/İzmir'de. 1975'te, toplantının yapıldığı Altın Yunus Oteli'ne gitmeye kalkmış, kilometreler öncesinde polis tarafından durdurulmuştum. Bilderbergçilerin 'mahremiyet' konusuna verdikleri önemin ilk elden tanığıyım... ABD dışında iki kez toplandığı ülke pek azdır Bilderberg'in; bu sebeple "Türk Bilderbergçi" sayısı benzer ülkelerden daha fazla...
Bugüne kadar Bilderbergçilerin aklına beni dâvet etmek gelmedi; buna karşılık, Bilderberg'in 'çekirdek' kadrosunu teşkil eden kişilerle içeride ve dışarıda yollarım kesişti. Onların da katıldığı kapalı kapılar ardındaki bazı toplantılarda bulundum.
Rockefeller Ailesi Bilderberg'in çelik çekirdeğidir. David Rockefeller, kurulduğu günden buyana yapılan bütün Bilderberg'lerde bulundu. Grubun adı konmamış başkanı odur. Rockefeller Ailesi'nin kurduğu vakfın, İtalya'da Como gölü kıyısındaki Bellagio Merkezi'nde düzenlediği toplantıya katıldım sözgelimi; orada 1995 seçimleri sonrasında Türkiye'de Refah Partisi'nin yükselişi konulu bir sunumda da bulundum. New York Times gazetesinin sahibi Arthur Shulzberger'in, CNN ve Los Angeles Times'ın yayın yönetmenlerinin katıldığı bir toplantıydı bu...
"Bilderberg'in de arkasındaki esas güç" denildiğinde aklınıza gelmesi gereken örgüt, merkezi New York'ta bulunan Council on Foreign Relations'tur (CFR). Beni Bilderberg'e çağırmadılar, ama CFR'ın bir toplantısında tebliğ sunmamı istediler; aynı günlerde başka bir yere verilmiş sözüm olduğu için özür dilemek zorunda kaldım. Yoksa, Ecevit'ten Özal'a, Demirel'den Çiller'e pek çok politikacının görüş açıkladığı yerde ben de konuşacaktım...
İngilizler'in CFR'ı Wilton Park'tır. Pek çok önemli gazetecimizin adını dahi duymadığı, bazısının belki bir kez çağrıldığı Wilton Park'a iki kez katıldım ben. İlkinde, İslâm Dünyası'nın geleceği tartışıldı, ikincisinde Kıbrıs sorunu masaya yatırıldı. İkincisinde, toplantının ilk günü, Türk katılımcıların sürekli "PKK'ya yataklık etmekle" suçladığı Yunan tarafı, "Asla böyle bir şey yok" diye kendisini savunuyordu; ertesi sabah kahvaltıya indiğimizde Öcalan'ın Kenya'daki Yunan Büyükelçiliği'ne düzenlenen bir operasyonla kaçırıldığını öğrendik. Toplantıya girdiğimizde Yunanlı katılımcıların ağzını bıçak açmıyordu...
Bunları, bu sütunun sürekli okurları, daha önce anlattığım için hatırlıyor olmalı. Çünkü, bugüne kadar, "İçeride duyduklarınızı, gördüklerinizi asla yazamazsınız" yasağı konulmuş hiçbir toplantıya ilkesel olarak katılmadım. "Chatham House kuralları" diye bilinen, "Konuşulanları söyleyene atfederek yazmama" kuralı tamam, ama hiçbir şey yazmama? Benim kuralım şu: "Gazeteci yazamayacağı ortamlardan uzak kalmalıdır."
Bu, ağzımda bakla ıslanmayacağı anlamına gelmiyor. Son yıllarda bütün önemli siyasi gelişmelerin içinde yer alan bir dostum var, başka kimselere açmadıklarını benimle paylaşmaktan geri durmaz. "İleride yazacağını bildiğim için tarihe anlatıyorum" demeyi sever o dost... Öğrendiklerimi ad vererek yazmam, ama duyduklarım bana istikamet verir... Oysa, Bilderberg'e katılmanın ilk şartı, başta edilen 'gizlilik yemini'ne sonuna kadar bağlı kalmaktır... Bugüne kadar o yemini bozan bir tek Bilderbergçi ile karşılaşmış değilim... (Bilinen tek örnek çekirden kadrodan İngiliz Denis Healey'dir; Margaret Thatcher da, canı iyice sıkkınken, bazı 'sırları' açıklamıştır. O kadar.)
Ben yazamayacak ortamda bulunmayacağımdan, toplantıyı düzenleyenler de yazmama müsaade etmeyecekleri için, ey okur üzülebilirsin, Bilderberg toplantılarına katılmam imkânsız görünüyor...
Çin'den yazdığını anladığım bir okur, dünkü yazımda verdiğim internet linklerinden ulaştığı 'Bilderberg katılımcılar listesi'nde Yaser Arafat'ın, Jiang Zemin'in ve Mahathir Mohammed'in adlarını görünce şaşırmış... Portekiz'deki toplantıya (1999) Papa ile İran devlet başkanı Khatami'nin de katılacağını duyurmuştu Bilderbergçiler; herhalde çağrıldıkları halde uzak durmayı yeğledi bu iki isim... "Bunların katıldığı toplantılardan korkulur mu?" diye soruyor okurum. Bir sorusu da, "Bilderberg bu kadar önemli insanı nasıl biraraya getiriyor?" Bilderberg o çarpıcı isimleri biraraya getirebildiği için önemli; o kişilerin önemi de Bilderberg'e çağrılabilecek konumda olmalarından kaynaklanıyor...
Mahathir Mohammed kaç yıldır Malezya'nın başında? İslâmcı parti PAS'tan ayırarak kendisine yardımcı yaptığı Anwar Ibrahim'i, hiç utanmadan, yüz kızartıcı bir eylemle suçlayarak cezaevine nasıl atabildi? Daha da önemli soru şu: Ülkesinin yabancı spekülatörler tarafından iflâsa sürüklendiği iddiasında olduğu halde, o iddiasını yüzüne karşı ifade ettiği Madelein Albright ve "Manipülatör" diye suçladığı George Soros gibi Bilderbergçiler ile aynı salonda nasıl bulundu, tartışmalara nasıl katıldı?
Bu sorulara cevap verebilmeyi çok isterdim; ne yazık, beni çağırmadıkları ve çağırmayacakları için o konuda benden medet ummayın.
KABALA VE MASONLUK |
|
MASONLUĞUN YAPILANMASI Masonların dünya üzerinde bu denli güçlü ve etkili olmalarının nedeni, sağlam bir emir komuta zincirine sahip olmalarıdır. Bu sistemin en büyük özelliği gizliliğidir. Her masonik loca ve derece yalnızca kendisine verilen emirleri yerine getirir. Kurulan derece sistemi sayesinde, her locanın yalnızca en üst kademesindekiler, masonluğun genel stratejisini bilebilir. Masonluğu en tehlikeli hale getiren yönü, faaliyetlerini büyük bir gizlilik içinde yürütmesidir. Bu yöntem nedeniyle sokaktaki insan, masonik faaliyetlerin içyüzünü fark edemez. Tek bir noktadan yönlendirilen, fakat tesadüf süsü verilen olaylara ancak çok dikkatli bir inceleme ile bakılırsa, var olan bağlantılar hissedilebilir. "Bize verilen sırları, kalbimizin en derin köşelerinde saklamalıyız. Bir ölü kadar sessiz, bir mezar kadar ketum olmalıyız." (Mimar Sinan Dergisi S. 7, Sf. 14) Masonluğu eğer masonlara sorarsak, alacağımız cevap, "Masonluğun bir hayır ve yardımlaşma kurumu olduğu" şeklinde olacaktır. Türkiye'de de masonluk, Türk Yükseltme Cemiyeti adı altında kurulmuştur. Masonlar dışarı yaptıkları bütün açıklamalarda, ropörtajlarda örgütün hayırseverliğinden, iyi niyetinden bahsederler. Gerçekten de bu bilgiler doğrultusunda, masonluğun bir hayır kurumu olduğuna inanmak mümkündür. Fakat, masonların kendi kaynaklarını incelediğimizde durum biraz farklılaşır. Herşeyden önce masonlar, kendi üyelerine mahsus olarak çıkardıkları yayınlarda devamlı gizlilik, ketumiyet ve sırları açıklamamaktan bahsederler. Masonluğa yeni giren birisi ile mason üstadı arasındaki şu diyalog, bu gizliliğin önemini ortaya koymaktadır: "Büyük Üstad: Önce sizden bir şeref sözü isteyeceğim, aramıza alınsanız da alınmasanız da, burada görüp işittiklerinizi dışarıda hiç kimseye açıklamayacağınıza söz verir misiniz? ... Uçları size çevrilmiş bu kılıçlar yemininizi çiğnerseniz, masonluğun sizden nasıl öç alacağını ve aynı zamanda çekeceğiniz vicdan azabını göstermektedir." (Türkiye Büyük Mason Locası, Birinci Derece Tüzüğü, sf. 35) Acaba bir hayır kurumu, niçin bu derece şiddetli bir şekilde çalışmalarını gizlemektedir? Ortaya çıkmasından korkulan şey nedir? Başka bir masonik kaynakta da şunlar yazmaktadır: "Sembolleri ve localarda geçen olayları, tartışmaları açıklamak ahlak dışı bir harekettir; yemine ve davaya ihanettir." (Büyük Şark Dergisi, s.11, sf.12) Demek ki, masonların ortaya çıkmasından çekindikleri bazı sırları vardır. Ve bundan dolayı gizliliği bir prensip haline getirmişlerdir. Bir mason yemininde, bu sırların önemi şöyle vurgulanır: "Şimdi veya daha sonra bana öğretilecek Kadim Masonluk Misterleri ile bunlara ait gizli sanatları, yönleri ve noktaları, bu dereceye usulüne göre kabul edilmiş olanların dışında hiç kimseye, kim olursa olsun, hiçbir surette açıklamayacağım veya yalnız tam, kusursuz ve muntazam bir locada iken ve onların da kendim gibi düzenli olduklarına tam bir kanaat getirdikten sonra usulüne göre açıklayacağım. Yine söz verir ve şerefim üzerine yemin ederim ki, bu sırları, hareketli veya hareketsiz hiçbir şeyin üzerine yazmayacak, basmayacak, kazımayacak, işaretlemeyecek, resmetmeyecek, kesmeyecek veya elimden gelip gücüm yettiğince de başkalarına yaptırtmayacak, yapmalarına engel olacak, yapmalarına göz yummayacağım ki, bu hareketli ve hareketsiz şeyler üzerinde herhangi bir kelime, hece, harf, işaret veya şekil, yahut bunların en küçük bir izi bile, benim ihmal veya liyakatsizliğimden dolayı sırlarımız ile misterlerimizin usulsüz olarak bir başkasının okuyup anlamasına, öğrenmesine, ortaya çıkarmasına sebep olmasın." (Çırak, 2.Derece Ritüeli, Tanju Koray, sf.32-33) Fakat masonlar, dışarıya karşı, gizli bir örgüt olduklarını dahi kabul etmezler. Bu konuda yapılmış bir röpörtajda Türkiye'deki mason üstadlardan Şekür Ökten şöyle diyor: "Derneğimiz, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na göre faaliyette bulunur. Gizli değildir. Bizim hiçbir toplantımız ve merasimimiz gizli değildir." Üstad vekili Halil Mülküs ise şöyle demektedir:
"Biz, gizli bir cemiyet değiliz. Bunu kesinkes açıklıkla söylemek durumundayım." (Nokta Dergisi s.40 sf.26-27, 13.10.1985) Masonların yalnızca kendi üyeleri için çıkardıkları kaynaklara baktığımızda ise, durumun farklı olduğunu görürüz. Bu kaynaklarda masonluğun gizliliği önemle vurgulanır: "Arılar, karanlık olmazsa çalışamazlar... Sol elinizin yaptığını sağ eliniz bilmesin. Gizliliğin sayılamayacak çok etkileriyle ilgili olarak ve daha büyük şeylerle alakalı olarak sembollerin gizemli işlevleri vardır." (Şakül Gibi, 3/25 sf.20) Masonların eşleri dahi bu sırları öğrenemezler. Mason dergisi Şakül Gibi'de masonlar ve eşleri arasında, Tekris (masonluğa giriş töreni)den itibaren başlayan sır perdesi şöyle anlatılıyor: "Sırlarımızı kimseye söylememeye yemin etmedik mi? Tekris dönüşü evde eşinin meraklı sorularına cevap vermemek ve bu yüzden onunla aramızda ebediyen açılmayacak bir sır perdesi oluşturmak hangimizin hoşuna gitti? Kendilerine bile emanet edemediğimiz sırları nasıl olup da öğrenip muhafaza edecekler?" (Şakül Gibi s.24 c.3 sf.7) Masonluğun dışarıya karşı takındığı hayır kurumu maskesinin altında yatan gerçek ortaya çıktığında, yeni mason bir seçim yapmak durumunda kalır. Masonluğa bu maskeye kanmış olarak katılan kişi, ya masonluğun ilkelerini kabul eder ya da masonluk dışı bırakılır. Mason dergisi Mimar Sinan, bu hayır kurumu maskesine kanarak gelen fakat sonra "hayal kırıklığına" uğrayan acemilerin toplantılara gelmeyi aksatmalarını şöyle anlatıyor: "Masonluğu bir yardım kuruluşu olarak görüp bu tür çalışmaları bulamayınca hayal kırıklığına uğramak devamsızlığın başlıca nedeni oluyor..." (Mimar Sinan s.30 sf.11 1979) Masonların gizledikleri gerçekler ise, kendi deyimleriyle bunlara hazırlıksız olanlar için "yıkıcı ve şaşırtıcı" olabilmektedir. Bu doğru bir tesbittir. Gerçekten bir insanı, birdenbire Allah inancından, milli kimliğinden ayırmak, materyalist yapmak kolay değildir. Bu, ancak yavaş yavaş verilecek bir telkinle mümkün olabilir.
Bu noktada şunu da belirtmek gerekir ki, masonların birçoğu gerçekten ne tür emellere hizmet ettiklerini bilmemektedirler ve sadece bir hayır ve dayanışma kurumu içinde olduklarını sanmaktadırlar. Masonluğun asıl amacını bilenler, çok daha az sayıdadır. Dolayısıyla, kitap boyunca masonluğun dünya düzenindeki etkisinden söz ederken, tüm masonları bunlardan sorumlu tutmak doğru olmayacaktır. Bu kitabı hazırlarken bir amacımız da, bu teşkilatın iç yüzünü bilmeyenlere gerçekleri göstermek, aslında yanlış bir felsefenin içinde olduklarını ortaya koyarak, gerçeği görebilmelerini sağlamaktır. Uluslararası Masonik Zirve: BİLDERBERG GRUP Bilderberg Grup 1954 Mayısı'nda Hollanda'nın Osterbeek kentindeki Bilderberg Oteli'nde toplanan bir grup mason tarafından kuruldu. Grubu tasarlayıp oluşturan asıl kurucu İsveç Franmasonluğu üstad-ı azamı Joseph Retinger (1887-1960)'dir. Bu gizli grubun finansmanının önemli bir kısmı Amerika'daki Rockefeller Vakfı tarafından karşılanır. Diğer finansör ünlü banker Rothschild ailesidir. Bilderberg çok uluslu bir hükümet gibidir. Bilderberg birçok kaynakta "Dünyanın Efendileri" şeklinde tanımlanır. Bilderberg Grubun geçmişine ilişkin kapsamlı bilgi bulabilmek çok zordur. Başvuru kaynaklarında kurulduğu yer, tarih ve toplantılara katılan bazı önemli şahısların isminin dışında bir bilgi bulmak mümkün değildir. Kurulduğundan bu yana Bilderberg toplantılarının tamamı basına ve kamuoyuna gizli yapılmış, burada konuşulanlar hakkında hiç kimse bilgi sahibi olamamıştır. Bu toplantılara katılanlar, burada konuşulanları ne pahasına olursa olsun bildirmeyeceklerine yemin ederler. Ünlü bir Türk siyaset adamının dediği "görevimden istifa etmemi isteseler bile burada konuşulanları kimseye söylemem" sözü bu gizliliği ortaya koymaktadır. Örgüt, sermaye, siyaset, gizli örgütler ve iş dünyasının ünlülerini biraraya getirir. Her yıl yapılan toplantı üç gün sürer. Gizli bir masonik teşkilat olan Bilderberg'in en belirgin özelliği, devletlerin kilit noktalarında görev yapan üst düzey masonları bünyesinde toplamış olmasıdır. Bu nedenle Bilderberg, bir tür masonik zirve toplantısı olarak kabul edilmektedir. Toplantılar sırasında konuların gizli kalacağına söz verilir. Görüşmelerden sonra, yalnızca katılanlara özel bir rapor dağıtılır. Bu örgütle ilgili en detaylı bilgi İspanyol İstihbarat Örgütü'nün üst düzey yöneticisi Luis Gonzales Mata'nın kitabıdır. "Dünyanın Gerçek Efendileri" isimli kitap 1975 yılında Paris'te Bernard Grassed Yayınevi tarafından yayınlanmış, fakat piyasadan toptan satın alınmış ve okuyucuya ulaşması engellenmiştir. Siyonizm - Masonluk İlişkisi Masonluğun bir diğer önemli yönü, radikal Yahudi ulusçuluğu olarak tanımlayabileceğimiz Siyonizm ile olan bağlantısıdır. Bu, masonların Avrupa'da Kilise'ye karşı verdikleri mücadele sırasında şekillenmiş bir ilişkidir. Yahudiler de Kilise'nin egemen olduğu Hıristiyan Avrupa düzeninden rahatsız oldukları için, bazı etkili Yahudiler masonların savundukları materyalist, din-dışı felsefeleri ve siyasi hareketleri desteklemişlerdir. Bu da Yahudiler ile masonlar arasında geleneksel bir ittifak sağlamıştır. Masonların Kabala gibi mistik Yahudi öğretilerine olan bağlılığı da, bu ittifaka felsefi bir boyut kazandırmaktadır..
Masonlar bu bağlantıyı sürekli olarak inkar etseler de sadece kendi üyeleri için çıkardıkları gizli dergi ve kitaplarında bu konuda önemli açıklamalar yer alır . Örneğin büyük üstad mason Selami Işındağ, "Masonluktan Esinlenmeler" isimli kitabında masonluğun kuruluşunun Siyonist amaçlar doğrultusunda olduğunu şöyle itiraf etmektedir: "İlk aşamada gizli mason kuruluşu Babil tutsaklığıyla darmadağan olan Yahudileri bir ulusal birlik içinde toplamak istiyordu." (Masonluktan Esinlenmeler, sf.275) Diğer mason kaynaklarında da durum bundan farklı değildir. Masonluğun Siyonizmle ve dolayısıyla Yahudilikle ilişkisinden bahseden sayısız mason yayınından bazıları şunlardır: "Yahudisiz hiçbir mason locası yoktur. Yahudi sinagoglarında hiçbir mezhep mevcut değildir. Orada masonlarda olduğu gibi yalnız semboller vardır. Bundan dolayıdır ki İsrail Mabedi bizim tabii müttefikimizdir." (Akasya Mason Dergisi, s.62, sf.24) Diğer bir masonik kaynak, Yahudilikle olan bağlantıyı şöyle ifade etmektedir: "Ritüellerimizde Tevrat'tan sayısız alıntılar mevcuttur." (Mimar Sinan, 1983, s.47, sf.39) Masonik diyalogların yer aldığı özel mason dergilerinden birinde rastlanan şu konuşma ise masonluk-Yahudilik bağlantısını tüm çarpıcılığıyla gözler önüne sermeye yetiyor: "Büyük Üstad: Kimden sakınmalıyız? I. Nazır: Düşmanlarımızdan ve kardeşlerimizden. Büyük Üstad: Kardeşlerimizden sakınmamızın sebebi nedir? I. Nazır: İsrailoğulları esarettedir. Biz onların kurtulmaları maksadını takip ediyoruz. Lakin yeni kardeşlerimiz bizim bu projemizi anlamayacaklar ve tatbikini engelleyeceklerdir.
Büyük Üstad: Kardeşlerim! Nizam vaziyeti alalım. Yahudi diyarının kurtarıcısını selamlayalım." (15. Derece Çalışma Rehberi, sf.24) Masonluk hiçbir dönemde kuruluş amacı çerçevesinden dışarıya çıkmamış, geleneklerinden en ufak taviz vermemiştir. Masonlar geleneklerine bağlılıklarını şöyle dile getirmektedirler: "Bizim yöntemlerimiz, geleneklere bağlılığı ile bu gelenekler etrafında kurulmuş ve geleneklere bağlılığıyla bugüne kadar yaşamıştır. Bu gelenekler yıkılırsa masonluğun da temeli yok olur." (Mimar Sinan Dergisi, s.50, sf.47) Fakat masonlar bu bağlantının ortaya çıkmaması konusunda çok titizdirler. Mason yükümlülüklerini belirten Anderson Yasası davranış maddesi dördüncü fıkrası şöyledir: "Mason olmayan yabancılar bulunduğunda, sözlerinizde ve tutumunuzda öyle ketum ve ihtiyatlı olunuz ki en ince zekalı yabancı bile duyulması uygun olmayan şeylerin farkına varmasın." (Akasya Mason Dergisi, s.62) Masonluğun kurucusu olarak kabul edilen Hiram Usta'nın dahi Tevrat'ta anlatılan bir kişi olması Tevrat'a olan bağlılığın bir başka göstergesidir. Masonik Sırların İfade Şekli: SEMBOLİZM Masonlar için sır ve gizliliğin bir gereği olan sembolizm, çok büyük önem taşır. Semboller sayesinde açıkça ifade edilmesi mümkün olmayan pek çok gerçek, gizli bir şekilde anlatılır. Sembolizmin kendileri için ne derecede önemli olduğunu masonlar şöyle anlatırlar: "Masonlukta semboller, masonik ilkeleri daha iyi anlatmak, ritüellerin içerdiği aşılamaları ve öğütleri belleklere iyice yerleştirmek, bunların uzun ömürlü olmalarını sağlamak için kullanılırlar. Masonlukta sır olarak nitelendirilen şeylerin başında masonik işaretler, sözcükler ve simgelere verilen anlamlar gelir." (Sözlük, Büyük Mason Mahfili Yay., sf. 158)
Mimar Sinan dergisi de sembollerin önemini şöyle dile getiriyor: "Masonluğun bir tarifi onun "Allegori perdesi arkasına gizlenmiş sembollerle tasvir edilmiş bir ahlak sistemi" olduğudur. Loca içinde dilsiz, sessiz, hatta tozlanmamış duran amblemlerin manalarını incelemek ve bu suretle hakikatleri meydana çıkarmak hepimizin vazifesidir. Yani masonluğun sistemiyle, allegorileriyle, sembolleriyle ne öğretmek istediği hakkında bilgimiz olmalıdır." (Mimar Sinan -Sayı: 13 Yıl:4) Görüldüğü gibi masonluk, masonlar tarafından 'sembollerle tasvir edilen bir ahlak sistemi' olarak tanımlanmaktadır. Sembollerle Yahudilik Masonluk Bağlantısı
Bu sembollerin hangi kaynaktan geldiğine baktığımızda bu sistemin tamamen materyalist bir felsefeyi ve Kabala öğretisini ifade ettiğini görmekteyiz. Pek çok kuruluşun ambleminde yer alan bu semboller, oradaki mason hakimiyetini diğer masonlara haber verir. Başka mason kaynaklarında ise sembolizm önemi şu şekilde anlatılmaktadır: "Masonların kendilerine özgü işaret ve alametleri vardır. Bunların ifade ettiği mana, ancak mason olmakla öğrenilir. Masonlar bu sayede dünyanın her yerinde lisanından bir kelime bilmeseler bile, bulundukları memlekette kendilerini tanıtabilirler." (Şakül Gibi, 1929 s.19 c..2 sf.24) Masonlukta Derece Sistemi "Karanlık bir odada, yarı uyur durumda bulunduğunuz sırada, birisi gelip elektriği yaksa, bunu istemezsiniz. Gözleriniz karanlığa alışık olduğu için, fazla ışıktan müteessir olur, ışığın önce az gelmesini sonra kuvvetlenmesini istersiniz. İşte masonların yaptığı da budur: Işığı uykulu gözlere yavaş yavaş vermek." (Türk Mason Dergisi,sf 3036) Masonlar dışarıya karşı büyük bir özenle gizledikleri sırlarını, kendi üyelerine de birden açıklamazlar. Masonluk, sırlarını üyelerine telkin ederken, Kabalizmden kaynaklanan bir dereceleme sistemi kullanır. Bu derecelerle yeni mason, sistemli bir şekilde eğitilir. Ya da masonik deyimle, "Işık, uykulu gözlere yavaş yavaş verilir." Bu derecelendirme sistemi mason kaynaklarında şöyle anlatılır: "Masonlarda sır yok değildir. Bu müessesede gizli şeyler vardır. Müptediler, (masonluğa yeni girmiş birinci dereceli masonlar) yalnız birinci dereceye mahsus rumuz ve işaretleri bilirler. Ondan sonra da terfi ettikleri derecenin rumuz ve işaretlerini öğrenebilirler. Demek oluyor ki, derecelere göre, masonlar arasında bile gizli rumuz ve işaretler vardır." (Büyük Şark Dergisi, s.15, sf. 19) Her derecenin kendine has sırları vardır. Dereceler içinde giderek yükselen mason, masonluğun gerçek anlamını çok sonraları öğrenecektir. İlk derecelerdeki masonlar, masonluğun gerçek felsefesini bilmeden, bu örgüte hizmet ederler. Yalnızca kendilerine verilen emirleri, çoğu kez amacını fark etmeden uygularlar. Bu sayede masonluk, iç yüzünü çok iyi gizleyebilmiştir. Mimar Sinan dergisi, masonların kurdukları bu sistemi şöyle anlatıyor: "Bütün masonik merasimlerin ortak bir içeriği vardır. Derecesine göre her mason, bir sırrın ve bir misyonun (görevin) taşıyıcısı kılınmıştır. Her kardeş bu sırrı muhafaza etmek, onun bekçisi olmak, kendinden istenecek görevleri, yani bir misyonu yerine getirmekle yükümlüdür." (Mimar Sinan Yıl 4 s.16 sf.14)
Masonlar, derece sistemini bir başka kaynakta da şöyle anlatırlar: "Masonlukta sır olarak nitelendirilen şeylerin başında, masonik işaretler, sözcükler ve simgelere verilen anlamlar gelir. Ezoterik (gizemci) sistemin gereği olarak bunlar bir alt derecedeki masonlara bildirilmez." (Büyük Mason Mahfili Yayınları, No:4 Sözlük İst. 1982) Aşağıdaki ifadeler ise yeni bir masonla, üstad-ı azamı arasındaki diyaloğu göstermektedir: "Efendim, üstadım, hepsini anladım, iyi, güzel, fakat şu bizim mesleğimizin bu kadar derecelere ayrılması ve bunların aralarında bu kadar seneler olması ne oluyor? Neden bu bir dereceden ibaret olmuyor? Hiç olmazsa üç dereceden... neden bu mesleğe girenler mesleğin anlatmak istediği gerçekleri ilk günden itibaren görmesinler? Neden onları bir din kitabı gibi, bir felsefe tarihi gibi, bir sosyoloji eseri gibi okumasınlar? Anlayamaz mıyız ? Üstad-ı azam: Biz size otuz üç derecenin içerdiği gerçekleri nasıl, niçin birdenbire verelim? Hem bu yalnız masonluk prensiplerini dereceli bir surette ruhlara sindirmek meselesi değil, aynı zamanda bir istifade meselesidir. Öyleleri vardır ki, bu mesleğin fikirlerini kavrayamayacaklardır. O gibileri denemeye ve daha sonra ayırmaya tabi tutmak ve gerektiğinde kabiliyetinin sınırlarından ileriye aşmasına engel olmak, hatta gerekirse topluluk dışı bırakmak lazım gelir. Halbuki senin dediğin olursa tehlikeli adımlar atılmış olur." (Büyük Şark 1933, No.10, sf.16-17) Bu diyalogda görüldüğü gibi, masonluğu özümleyecek yapıya sahip olmayanlar, ileri derecelere yükselemezler. Masonik felsefeyi tam kavrayamayanlara sırları açmak, masonların deyimiyle, "tehlikeli adım" olacaktır. Masonlar için 27. derece çok önemlidir. Bir masonun 27. dereceyi aşabilmesi için bütün dini inançlarını, dünya görüşünü terk etmesi gerekir. Çünkü bu noktadan sonra mason, Kabala esaslarını çok detaylı olarak öğrenecektir. Masonluğun en büyük sırlarından olan kara büyü buradan sonra devreye girecektir. |
Bilderberg'ten ilk haberler
İlk görünenler taçlılar oldu. Hollanda Kraliçesi Beatrix, İspanya Kralı Juan-Carlos ile Kraliçe Sofia... Ardından Finlandiya'nın eski başbakanı Paavo Lipponen, Henry Kissinger ve Richard Perle... Versailles Sarayı'na bitişik Trianon Park Otel'e giden yolu teleobjektifle izleyenler, Perle'ü görünce, "Tamam, Bilderberg başlıyor" demişlerdir...
Bu yıl, Türkiye'de, 'Bilderberg tabusu' Ertuğrul Özkök ve Sedat Ergin sayesinde yıkıldı. Devlet bakanı Ali Babacan'ın Bilderberg'e katılmasını sürmanşet yapmakla, Hürriyet önemli bir 'devrim' gerçekleştirdi. Anlayın diye kaydediyorum: Bugüne kadar yapılan hemen her Bilderberg toplantısına Rupert Murdock ve Conrad Black gibi büyük medya patronları katılır, Washington Post ve New York Times gazetelerinin yönetici ve yazarları da bulunur; ancak gazetelerde örgütün adı bugüne kadar hiç anılmadı. Bilderberg tarihinde önemli yeri olan İngiliz Economist dergisi 'sessizlik' kuralını 1987 yılında bozdu; o günden bugüne 'Bilderbergçi medya' bir daha kural çiğnemedi...
Benim umudum, hazır merak ayaktayken, Hürriyet'in, Portekiz'de yapılan toplantıya (1999) katıldığı bilinen Ankara temsilcisine, bir 'Bilderberg yazısı' yazdırması... Ali Babacan için ne güzel bir sürpriz ve konuşması için de teşvik unsuru olurdu...
Bazıları, Ali Babacan'ın iz şaşırtmak için Münih üzerinden Paris'e gitmesini bakanın Ak Partili oluşuyla ilgili sanıyor. Oysa, Bilderberg'in 'gizlilik' kuralı toplantıya katılmak için ülkenizden ayrıldığınız andan itibaren işlemeye başlıyor. Sizden beklenen, hiç kimseye ama hiç kimseye, gitmeden önce ve katıldıktan sonra, toplantıyla ilgili bilgi vermemeniz... Aileniz tamam, ama mesâi arkadaşlarınızdan bile nerede olduğunuzu saklamanız gerekiyor...
Bu yılki toplantıya katılacağı Hürriyet tarafından açıklanan Paul Wolfowitz'in şu sıralarda nerede olduğuna dair Amerikan basınında çıkan yazıyı beraberce okuyalım: "Wolfowitz Balkanlar'da. Savunma bakan yardımcısı Paul Wolfowitz, ABD barışgücünü ziyaret edeceği dört günlük Balkan gezisine bugün başlıyor. Wolfowitz Romanya ve Fransa'ya uğramadan önce, Bosna, Kosova ve Makedonya'yı ziyaret edecek."
Haberin esas önemi şurada: Wolfowitz, bu gezisinde ilk dört ülkeye aynı gün uğrayacağı halde, haber içerisine öylesine yerleştirilmiş beşinci ülke olan Fransa'da üç gün kalacak... Belli ki, Wolfowitz, 'gizlilik' kuralına uyabilmek için icat etmiş Balkan gezisini... Patronu Donald Rumsfeld de Bilderbergçi, onun da yolunu Fransa'ya düşürmesi bekleniyordu. Colin Powell'ın ise toplantıya katılacağı biliniyor...
Hürriyet, ilk gün verdiği habere, kimin aklına nereden geldiyse, Bilderberg'in 'Siyonist zirvesi' olduğuna inanıldığı ayrıntısını eklemiş... Akılları sıra, Bilderberg konusunu, o bildik 'komplo teorisi' kategorisinde gösterecekler... O ayrıntıyı okuyunca ne kadar güldüğümü bilemezsiniz... Dudaklarınızda hafif bir tebessüme sebep olma umuduyla, Ertuğrul Özkök'ün 'Siyonist zirvesi' sandığı Bilderberg'e devamlı katılan birinin portresi size:
Otto Wolff von Amerongen Bilderberg'in kurucu kadrosundan. Von Amerongen ülkesi Almanya ile Sovyet bloğu arasındaki ekonomik bağları kuran kişi. Moscow Times, "50 yıldan beri" diyor von Amerongen için, "Demirperde'nin iki tarafındaki iktidar ve nüfuz koridorlarında dolaşıp durdu." Almanya'nın Rusya nezdindeki resmî olmayan temsilcisi gibiydi von Amerongen... Esso (şimdi Exxon-Mobil) yönetimine alınan ilk Almandı; 26 büyük uluslararası şirketin yönetim kurulunda görev üstlendi.
Bu bilgileri sunan yayın organının kendisine 'Siyonist' denildiğinde itiraz etmeyeceğini sandığım yazarı, "Von Amerongen'in adını duymadınız mı yoksa?" diye sorup devam ediyor: "Özgeçmişini fazla ortalarda dolaştırmayan biri o; iyi de yapıyor. 84 yaşındaki 'işadamı'nın geçmişi, kendisini, İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası'nın Yahudilerin servetini yağmalaması olayıyla irtibatlıyor çünkü..." Bilderberg'i ilk başlatan Prens Bernhard (kendisi Kraliçe Beatrix'in babası oluyor) da Nazi işbirlikçisi idi.
'Siyonist Zirvesi' ha! Ne kadar zekice, değil mi?
Otele ilk gelenlerden birinin Henry Kissinger olduğunu girişte okudunuz. Kissinger'ın yüreğinin korkudan 'pıt, pıt' attığına eminim. Toplantı öncesinde Fransız adalet bakanlığı ile bir anlaşma yapılıp teminat alınmamışsa, Kissinger'ı Paris'te tutuklanma tehlikesi bekliyor çünkü...
Şaşırdığınızı biliyorum. Kissinger, güçlü döneminde verdiği tâlimatlar yüzünden ölümlere sebep olduğu için tâkibat altında. Şili'de Gen. Pinochet'nin iktidara tırmanması sırasında (1973) uğursuz bir rol oynamıştı Henry Kissinger. Gen. Pinochet'in ölümünden sorumlu oldukları arasında beş de Fransız vatandaşı var. Bu sebeple, Roger Le Loire adlı yargıç, hem Pinochet hem de Kissinger hakkında tâkibat başlattı.
2001 yılında Paris'e uğradığında, yargıç Loire'ın yönlendirmesiyle, polis, Kissinger'ın kaldığı Ritz Otel'e gitti. 'İhzar' belgesinden haberdar olur olmaz valizlerini toplayıp ilk uçakla Fransa'yı terk ediverdi Kissinger. Bakalım, yargıç Loire, Bilderbergçi Kissinger'ın peşini bırakacak mı?
Hürriyet Bilderberg muhabbetini terk etti, ama benim öyle bir niyetim yok.
|
Bilderberg'i çapsızlaştırdık Her ülkede 'Bilderberg üyesi' olmak 'dünyayı yönetenler' arasına girmek demek; bizde ise 'Bilderbergçi olmak' pek matah bir şey değil... Başka yerlerde 'Bilderbergçi' oldun mu, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı, genel yayın yönetmenliği gibi önemli görevler için önün açılıyor. Bizde ise, 'Bilderbergçi' olanlar her türlü ilerleme şanslarını yitiriyorlar; makamlarını kaybeden, hatta cezaevine düşen Bilderbergçiler var... Beni mahkemeye veren 'Bilderbergçi' bile çıktı... Geçmişte böyle değildi. Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit'in siyasi hayatlarında 1975'te Çeşme'de yapılan Bilderberg toplantısına katılmalarının 'olumlu' etkileri olmuştu. Mesut Yılmaz da öyle; 1990 yılında New York'taki toplantıya katıldıktan sonra ANAP'a lider, ülkeye başbakan oldu... Kendime pay çıkartmak gibi bir niyetim yok; ancak 1990 sonrasında, Türkiye'nin Bilderberg üyeleri çaptan düşüyorlar... Cem Boyner katıldı Bilderberg'e, siyasi hayatta başarılı olamadı. Dinç Bilgin'in "Türkiye'nin en büyük medya patronu" haline dönüşmesi beklenirdi, Kartal Cezaevi'ne düştü... Merkez Bankası'nın eski başkanı Gazi Erçel'den "Geleceğin başbakanı" diye söz ediliyordu; başına gelenleri biliyorsunuz... Hürriyet Ankara temsilcisi Sedat Ergin Bilderbergçi olunca, "Genel yayın yönetmenliğine getirilir" beklentisi doğmuştu; onun talihi de o istikamette yürümedi... Bu arka-plan yüzünden, bu yılki Bilderberg toplantısını, "Acaba bu yıl Türkiye'den kimleri dâvet edecekler, kimler katılma cesareti gösterecek?" merakına konu yapmamı yadırgamazsınız herhalde... Bu yıl, Bilderbergçiler, 24-28 Mayıs tarihleri arasında, İsveç'in batı kıyısı Göthenburg kenti yakınlarındaki Stenungsund adasında toplandılar; toplantının yapıldığı otel, her zaman olduğu gibi, Bilderberg dışı konuklara kapatıldı. Toplantıda her ülkeden yine çok önemli kişiler biraraya geldi ve dünyanın bundan böyle alacağı biçim konusunda kararlara ulaştı... En zayıf katılım Türkiye'dendi; Gazi Erçel dördüncü kez katıldı Bilderberg'e... Daha önce dışişleri müsteşarı sıfatıyla Bilderberg'e katılmış Özdem Sanberk emeklilik sonrası TESEV'in direktörü olmuştu; o da bu sıfatıyla katıldı Göthenburg'daki toplantıya... Bu kadar. Öyle anlaşılıyor ki, bu yıl dâvet edilen 'esas oğlanlar' toplantıdan uzak durmayı yeğlemişler... Bence haklılar da: Başka ülkeleri bilmem, ama Bilderberg toplantıları, son on yıldır Türkiye'den katılanlara pek uğurlu gelmiyor... İngiltere'den Margaret Thatcher ve Tony Blair, başbakanlığa yükselmeden önce Bilderberg toplantılarına katılmışlardı. Jimmy Carter, George Bush ve Bill Clinton da Beyaz Saray yürüyüşüne Bilderberg toplantılarından sonra başladılar. Bilderbergçiler, aralarına katılan bu politikacıları 'yükseltilmeye değer' bulmuş olmalılar ki, çok kısa süre sonra, herbiri gelmek istedikleri makama yükseldiler... 'Bilderbergçi' Thatcher'in en sevildiği dönemde ve iktidarının 11. yılında koltuğunu kaybetmesinin sebebi de Bilderbergçi... Bunu, Guardian gazetesinin pazar ekinde (28 Mart 2001) çıkan Bilderberg konulu yazıdan öğrendim. Bilderberg'e kimlerin katıldığını ve içeride neler konuşulduğunu dünyaya duyurmayı 30 yıldır kendine görev edinmiş Amerikalı gazeteci Jim Tucker, İngiliz meslektaşa, "Thatcher iyilerden" demiş ve eklemiş: "Bir partide kendisiyle karşılaştığımda, 'Bilderbergçiler tarafından reddedilmek nasıl bir şey?' diye sordum; Thatcher, kulağıma, 'Bilderberg tarafından reddedilmek onurdur' diye fısıldadı..." Jim Tucker'a göre, Thatcher, başbakanken, Bilderbergçi dostlarının "Kraliyet yönetimine son ver" baskılarına direndiği için gözden düşmüş... Bilderberg ihya edebildiği gibi, gözden düşürüp rezil hale de getirebiliyor insanı... Dünyanın en zengin işadamları, bankacıları, medya patronları, gazete yöneticileri, siyasiler ve merkez bankası başkanları biraraya geldiklerinde, istediklerini gerçekleştirebilecek bir güç ortaya çıkar elbette... Sanıyorum, Gazi Erçel, "Türkiye Merkez Bankası'nı istediğiniz özerkliğe kavuşturan yasa çıktı" müjdesini vermek üzere, son kez olarak, katıldı bu yılın Bilderberg'ine... İngiliz bankacı Martin Taylor Bilderberg sekreteri. "Toplantıda NATO'nun geleceğini konuşacağız" demiş gazetecilere. Kısa bir açıklama yapıp, savunma, verimlilik, tarım ve küreselleşme konuları yanında Avrupa, Rusya, Çin, Japonya ve Ortadoğu'yu da konuşacaklarını duyurmuş. Tahminim, bu yılın toplantısında, yolsuzluk konusunun da tartışıldığı... Bu tahminimin altında, Türkiye'de yolsuzluklarla mücadele konulu araştırmaları yürüten TESEV'in direktörü Özdem Sanberk'in dâvet edilmesi yatıyor. Gazi Erçel hangi müjdeyi vermek için katılmış olursa olsun, kendisini önceki toplantılardan tanıyan Bilderbergçi dostları, şu yakınlarda başına gelenlerden haberdarlar mıydı? Devalüasyon kararını önceden bildiği için TL'deki parasını dolara çevirdiğini, başkanı olduğu Merkez Bankası'nın, bazı bankalara, bir gün sonra devalüe edilecek TL'sı karşılığı dolar sattığını ve bu işlemin dört milyar doların üzerinde olduğunu biliyorlar mıydı? Yargıtay Cumhuriyet başsavcısının bu yüzden peşinde olduğunu? Bilderberg'in diğer ülkelerde durumu ne acaba? Orada da çaptan düşüyor mu yoksa? Bu yazı Taha Kıvanç'ın 07.06.2001 tarihli Yeni Şafak gazetesinde çıkan yazısından alınmıştır. |
Bilderberg’e son 10 yılda kimler katıldı?
Hikmet ÇETÝN (Meclis Eski Baþkaný)
Prof. Dr. Þerif MARDÝN (Akademisyen)
Cem BOYNER (YDP Kurucusu ve Ýþadamý)
Emre GÖNENSAY (Eski Bakan)
Gazi ERÇEL (Merkez Bankasý Baþkaný)
Vahit HALEFOÐLU (Eski Bakan)
Dinç BÝLGÝN (Sabah Grubu)
Sinan TARA (Enka Holding)
Prof. Dr. Üstün ERGÜDER (Boðaziçi Üniv. Rektörü)
Meral Gezgin ERÝÞ
(Ýktisadi Kalkýnma Vakfý Baþkaný)
Suna KIRAÇ (Koç Holding)
Uður BAYAR (Özelleþtirme Ýdaresi Baþkaný)
Gürbüz AKTAN (Emekli Büyükelçi)
İsmail CEM (Dışişleri Bakanı)
Sedat ERGİN (Hürriyet Ankara Temsilcisi)
Gazi ERÇEL (Merkez Bankasý Baþkaný)
Erkut YÜCEOÐLU (TÜSÝAD Baþkaný)
Suna KIRAÇ (Koç Holding)
Nuri ÇOLAKOÐLU (NTV Yöneticisi)
Muharrem KAYHAN (TÜSÝAD Üyesi)
Gazi ERÇEL (Merkez Bankasý Baþkaný)
Özdem SANBERK (TESEV BAÞKANI)
Kemal DERVÝÞ (Devlet bakaný)
Bülend ÖZAYDINLI (KOÇ HOLDÝNG)
Özdem SANBERK (TESEV BAÞKANI)
Ali BABACAN (DEVLET BAKANI)
Mehmet Ali BAYAR (PARLAMENTER)
Özdem SANBERK (TESEV BAÞKANI)
Ali BABACAN
Hasan Cemal (Gazeteci- Yazar- Milliyet)
Suna Kıraç (Koç Holding
Bilderberg Grubunun da içinde bulunduðu Gizli Dünya Devleti Projesi’nin
temelleri aslýnda 1877 yýlýna kadar uzanýyor.Geçen yýl Devlet Bakaný Ali
Babacan’ýn Bilderberg toplantýsýna katýldýðý duyulunca bir þaþkýnlýk kaplamýþtý
herkesi. Hatice Babacan’ý geri çaðýrdý gazete manþetleri. Ýlk defa Müslüman
kimliðiyle bilinen bir parlamenter Bilderberg toplantýsýna katýlýyordu. Sadece o
muydu giden? Hayýr. Bu toplantýlarýn müdavimlerinden Özdem Sanberk (TESEV
Baþkaný) ve umduðu çýkýþý yapamayan Mehmet Ali Bayar da vardý o toplantýda.
Neler konuþuldu, hangi kararlar alýndý, bilmiyoruz. Bu sene
Babacan tekrar gitti bu toplantýya. Suna Kýraç (Koç Holding) ve Hasan Cemal’le
(Milliyet) birlikte. Ýlk defa bu yýl Bilderberg toplantýsýndan önce kimlerin
katýlacaðý belli oldu. Haliyle gözler adý var kendi yok bu gruba çevrildi. Kim
bunlar? Dünya siyaset ve ekonomisine yön verecek gücü nereden alýyorlar? Türkiye
ne zamandan beri ve niçin bu toplantýlara katýlýyor? Kimler gidiyor Bilderberg’e
ve sonuçta neler oluyor? Araþtýrdýk ve istifadenize sunuyoruz.
Bilderberg toplantýlarýnýn kökeni ikinci dünya savaþý sonrasýna rastlýyor. 1954
yýlýnda Hollanda Prensi Bernhard tarafýndan Hollanda'nýn Ooestenberg kentindeki
Bilderberg Oteli'nde ilk kez bir araya gelen Bilderberg Çalýþma Grubu o günden
bu yana her sene deðiþik bir ülkede geniþ bir katýlýmla toplantýlarýný
gerçekleþtiriyor. Çalýþma grubu, adýný ilk toplantýlarýný yaptýklarý Bilderberg
Oteli'nden alýyor. Dünya siyaset sahnesinin önemli isimlerinden, medyada yer
alan isimlere, ticaret alanýndan, sanata deðin geniþ bir yelpazede seyreden
seçkin davetli topluluðunun katýldýðý bu toplantýlara her sene Türkiye'den de
bürokrat, iþadamý, siyasetçi etkin kiþiler katýlýyor. Bu elit katýlýmcý
topluluðu ilk toplantýlarýndan bu yana iki kez Türkiye'de toplandý. Ýlkini 1959
yýlýnda Ýstanbul Çýnar Otel'de, ikincisini ise 1975 yýlýnda Çeþme Altýn Yunus
Tatil Köyü’nde gerçekleþtirdiler.
Dünya devleti ve Bilderberg
Bilderberg Gizli Dünya Devleti örgütlenmesinin ilk basamaðý. Bir piramid olarak
yükselen ve Yahudi kökenli olan örgütlenmenin sonraki basamaklarýnda CFR
(Council on Foreign Relations- 21 Temmuz 1921’de Newyork’ta kuruldu. Kuruluþunda
Yahudi kökenli Walter Lipmann önemli rol oynamýþtýr) ve TR (Trilateral Komisyon-
Kuruluþu 1973) gibi teþkilatlar da mevcut. TR’nin kurucularý David Rockefeller
ve Zbigniew Brezinski’dir. Bir ayrýntý; Rockefeller ailesinin bir ferdi olan
David Rockefeller Bilderberg, CFR ve TR’nin onursal baþkaný, kendi tabirleriyle
“Boðanýn Gözü”nde duran adamdýr. Tüm dünya ülkelerinden seçkin insanlarýn
çaðrýldýðý Bilderberg grubunun ana kaynaðý Rothschild ve Rockefeller ailesi.
Sermayenin büyük bir kýsmý bu iki aile tarafýndan saðlanýyor. Grubun amacý,
dünya ülkelerinin üstünde, bir merkezden yönetilen bir dünya devleti oluþturmak.
Bu bize Arnold Toynbee ve Daisaku Ýkeda’nýn “Diyaloglar” adlý kitapta
önerdikleri “Dünya Devleti” düþüncesini anýmsatýyor. Aslýnda bu düþünce yeni
deðil. “Dünya devleti”nin temellerinin daha 1877 yýlýnda, John D. Rockefeller,
John P. Morgan, Andrew Carnegie, Mayer A. Rothschild ve Cecil Rhodes beþlisi
tarafýndan atýldýðý iddia ediliyor.
John D. Rockefeller, petrol imparatoru, ünlü Standard Oil Tröst’ün sahibi,
1890’lý yýllarda Birleþik Devletler petrol endüstrisinin yüzde yetmiþ beþi
kendisine ait. Ayrýca demir madenleri, ormanlarý, imalat sanayiinde ve ulaþým
sektöründe büyük iþtirakleri var. Yaklaþýk 150 yýllýk bir “Rockefeller
hanedaný”ndan bahsediliyor, servetlerinin 1–2 trilyon dolar olduðu hesap
ediliyor. John P. Morgan, uluslararasý banker ve gezegenimizin ilk milyar
dolarlýk (1901 yýlý itibarýyla) endüstrisinin, U.S. Steel’in sahibi, “Amerika’yý
Amerikan yapan adam” diye bilinen kiþi. Andrew Carnegie, 1890’da Ýngiltere
toplamýndan daha fazla çelik üreten Carnegie Çelik’in sahibi, ayrýca kömür ve
demir madenleri, ticaret gemileri ve demiryollarý var. Mayer Rothschild, ünlü
Rothschild Hanedaný’nýn
kurucusu banker –Rockefeller’den daha zengin– 2000’li yýllarýn baþýndaki
servetlerinin 3 trilyon dolar olduðundan bahsediliyor. Ve Cecil Rhodes, ünlü
elmas imparatoru. Güney Afrika elmas tarlalarýný iþleten,
Mustafa ÖZCAN |
|
Bilderberg tartışması |
Şimdi, İslâmî kesimde, eskiden reddedilen ne varsa sahip çıkmak moda oldu. Bilderberg mi, tereddütsüz, evet. Rotary kulüpleri mi, bizden birileri katıldıysa ne manisi var ki! Eurovizyon yarışması mı, neden olmasın. Kime ne? Bazıları, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oldukları için dönüş yapmalarını anlayabiliyoruz. ‘Su göründü mü teyemmüm bozulur’ hesabı bilgi geldiğinde temelsiz ve altyapısı olmayan tezler çöker. Ancak eurovizyon gibi meselelelerin fikirle de alakası yok. Öyleyse, bazı İslâmî kesimler yeni bir şey mi keşfetti ki eurovizyon şarkı yarışmaları da metah bir şey oluverdi. Anlamak mümkün değil. Bunu genel bir cereyanla ifade etmek daha doğru olur. ‘Ben İslâmcı değilim’ veya ‘ben eski İslâmcıyım’ modası şimdi paralelinde ‘eurovizyona evet,’ ‘ bilderberg’e evet’ ricatına dönüştü, yaklaşımını getirdi. Ricatın başka bir ifadesi daha var ki, buna, ridde veya irtidat diyoruz. Elbette burada kimsenin dinî irtidatından bahsetmiyoruz. Bu, bizim boyumuzu aşar. Lâkin fikrî bir irtidattan bahsetmek mümkün. Bu yeni de değil üstelik. Ahmet Hakan’dan çok önceleri Bilderberg konusunda dirsek çürütenlerden birisi olan Yesevizade de Bilderberg gibi konularda fenafilhal olduktan sonra birden inkişaf etmiş ve buralarda esrarengizlik veya giz arama hikmetinin saçmalığa ve absürde dönüştüğünü ilân etmiş ve piyasadan çekilmişti. Kısaca, çark etmişti. Yesevizade’den yıllar sonra aynı şeyi Ahmet Hakan yaptı. Önce masonların esrarlı alemini ekranlarına misafir etti ve yansıttı. Masonluk zihniyetinin karşıtlarını mestetti, ardından da devran değişince o da, hikmetin saçmalığa dönüştüğünü ilân ediverdi. Yıllar sonra komplo teorilerinden hep uzak durduğunu itiraf etti! Ama ne itiraf! Bizim gurulara ne oluyor, başka yere transfer olduklarında eski fikriyatlarını ve halka öğrettiklerini inkâra yelteniyorlar. Eski telâkkilerine küfür, dünya görüşlerini red ediyorlar. Bereket ki Zeki Ceyhan gibi fikri takip içinde olanlar var da kül yutmuyorlar ve eski guruların ağzının payını veriyorlar. *** Burada ayıp olan insanın yeni kanaat sahibi olması değil elbette. Ayıp olan tavırlarının ve eski fikirlerinin ticarileştirilmesi uğruna değiştirilmesi veya satılmasıdır. Rahatsızlık veren boyut sadece budur. Yesevizade ‘fikrî irdidat’ içine girdi ve milleti dönüşüme hazır yeni veya tersinden fikirlerle oyalamak yerine, onurlu olanı seçti ve sonuçta piyasalardan çekilmesini bildi. Fikir haysiyeti olan bunu yapar. Her konjonktüre göre yaklaşım ve tavır belirlemez. Gerçekten de bu gibi kimselerin hikmet arayışları zamanla saçmalığa dönüşüyor. Takiyye boyutu da çifte standarta varıp dayanıyor. Bir şeyi başkaları yapınca ‘tu kaka’ bizim takım yapınca en alası oluyor. Helâl olsun şu sihirbazlık kutusuna. Bu yaştan sonra bize de masonluğun faziletlerini bellettiler ya!... *** Tartışmanın odağına gelecek olursak. Bu defa AKP hükümeti adına Versay şehrinde yapılan Bilderberg zirvesine Ali Babacan katılmış. Dünyanın en nüfuzlu kişileri karşısında hükümet savunması yapmış. Sızan bilgi kırıntılarından öğrendiğimize göre, özeleştiri yapmış ve günah çıkartmış. Babacan Kanal 7’de, günün mânâ ve ehemmiyetine uygun olarak, ‘Bilderberg’in gizlisi saklısı yok’ demiş. Türkiye’den dikkat çeken katılımcılardan birisi de yıldızı parlamakta olan genç siyasetçilerden M. Ali Bayar. Özdem Sanberk de neredeyse Selahaddin Beyazıt gibi katılımcıların kıdemli ve gediklilerinden. Gazetecilerden bir hayli katılım olmuş. Bunlar arasında tanıdık, isimlerden NYT yazarı Thomas Friedman, İngiliz Telegraph gazetesi sahibi Conrad Black. Wall Street Journal editörü Paul Gigot, Die Zeit editörü Matthias Naas, La Repubblica gazetesinden Marco Panara, Financial Times editörü ve The Economist’ten Martin Wolf. Newsweek editörü Hindistan asıllı Yahudi Ferid Zekeriya. Dikkat çeken bazı devlet ve hükümet ricali ve erkanı isimler de şunlar: Avrupa Anayasasını hazırlamakla sorumlu kurulun başkanı Valery Giscard D’Estaing, Blair’in halkla ilişkiler danışmanı Philip Gould, Henry Kissinger, Paul Wolfowitz ve Karanlıklar Prensi Richard Perle, Hollanda eski başbakanlarından Wim Kok Danimarka Başbakanı Rasmussen, dünya derin devletinin beyinlerinden sayılan David Rockefeller ve Dünya Bankası Başkanı James Wolfensohn. Bu önemli isimlerin ve tadat etmediğimiz daha niceleri bu yılkı Bilderberg zirvesinin konuğu olmuş. Zaten zikredilern isimlere bakılınca zirvenin önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Toplantıya katılan gediklilerin tamamı Yahudi menşeli, Bir kısmı da onlara bulaşık. Eşi dolayısıyla The Daily Telegraph’ın sahibi Conrad Black gibi. Bu tür organizasyonların esrarı ise, ne kadar içli dışlı olduğunuza bağlı olarak izafiyet kazanır. Bu itibarla, Ali Babacan’ın ‘toplantıda merakı celbedecek gizli bir yönün bulunmadığı’ sözleri veya tesbiti, sadece ve sadece katılımcı bazı nüfuzlu zevat için doğrudur. Ancak hariçtekiler için hep merak ve ilgi konusu ve odağı olmaya devam edecektir. 28.05.2003 E-Posta: mustafaozcan@yeniasya.com.tr |
Yeni Dünya Düzeninin Düşünce Platformu
Her sene mayıs ayının son haftasında dünyanın seçkin isimlerinin katılımıyla gerçekleştirilen Bilderberg Toplantıları'nın amacı dünyayı kontrol altında tutmak. Büyük bir gizlilik esasına göre yürütülen bu platforma her sene Türkiye'den de etkin isimler davet ediliyor. Toplantıya Türkiye'den katılan isimler arasında son dönemde özellikle medya mensuplarının olması dikkat çekiyor.
Bilderberg Toplantılarını yakından takip eden gazetecilerin çıkardıkları 'The New World Order Intelligence Update' (WOIU) gazetesinin 1998 zirvesiyle ilgili değerlendirmesi şöyleydi: "Eğer Kosova sorunu engellenirse sıra Kıbrıs'a gelecek ve Kıbrıs'ta savaş çıkabilir." Kosova'da savaş çıktı, NATO'nun müdahalesiyle birlikte bitme noktasına geldi ve ateşkes ilan edildi. Aynı yıl G-8 toplantısında bir araya gelen gelişmiş ülkelerin liderlerinin üzerinde mutabık oldukları konuların başında ise ne tesadüf Kıbrıs'a ilişkin nihai bir çözüm başı çekiyordu.
Bu gelişmelerin hepsi de, yani hem Kosova olayları hem de Kıbrıs'ta ön şartsız bir anlaşma isteği dünyada meydana gelen olayların birer tesadüfilikten ziyade program dahilinde gerçekleştiğini gözler önüne seriyor.
"Yeni Dünya Düzeni"
Özellikle körfez savaşı sonrasında Amerika'nin dillendirdiği yeni dünya düzeninin fikir çiftliklerini ise Bilderberg, CFR ve Davos Grubu gibi toplantılar oluşturuyor.
İlk Bilderberg toplantısı Hollanda - 1954 |
Adını ilk toplantının yapıldığı Hollanda'daki Bilderberg Otelinden alan bu grup toplantıları soguk savas döneminde 1954'te basladı. O günden bu yana her sene değisik bir ülkede geniş bir katılımla toplantılarını gerçekleştirilen bu toplantılara dünya siyaset sahnesinin önemli isimlerinden tutun, medyada yer alan isimlere, ticaret alanından, sanata değin geniş bir yelpazede seyreden seçkin bir davetli topluluğu katılıyor. Türkiye'den de etkin kişilerin katıldıgı bu toplantılardan iki tanesi de Türkiye'de gerçekleştirildi. İlki 1959 yılında İstanbul Çınar Otel'de ikincisi ise 1975 yılında Çesme Altın Yunus Tatil köyünde gerçekleştirdi.
Büyük bir gizlilik esasına dayalı olarak gerçekleştirilen toplantıların ana amacı kuşkusuz dünya siyaseti üzerinde önceden programlamalar yapmak ve projeler geliştirmek. Şimdiye kadar yapılan hemen hemen tüm toplantılardan, ki çoğunda tanınmış gazeteciler davetli olduğu halde tek bir satırın yazılmamıs olması ancak bu toplantıların ne denli önemli kararlar aldığı ve gizlilik esası üzerine çalıştıkları ile açıklamak mümkün. Çünkü Bilderberg Toplantılarının kendine has katı kuralları mevcut. Geleneksel Taksim Toplantıları da bir defalık istisna hariç aynı niteliğini koruyor.
Bu bir tesadüf mü yoksa bilinçli bir benzerlik mi bilemiyoruz. Her iki toplantıya da geniş bir gazeteci katılımı oluyor. Ama medyada tek bir satır yer almıyor. Çünkü toplantıya katılanların not tutmaları, hatta içeri kalem ve not defteri bile sokmaları yasak. Peki bu kurumun ve toplantıların hafızası nasıl korunuyor, alınması gereken notları kim tutuyor belli değil.
Toplantının ne denli büyük bir gizlilik içinde yürütüldüğünü grubun etkinliklerini araştıran Robert Eringer, "Bilderberg Group, The Global Manipulators "adlı kitabında da açıkça dile getiriyor. Eringer, kitabin çalışma safhasında toplantılara muhtelif tarihlerde katılan dışişleri bakanlarına ve CIA'ye yazdiği mektuplara şaşırtıcı cevaplar alıyor. Gelen cevaplarda adı geçen dışişleri bakanları ve CIA böyle bir grubun varliğını bilmediklerini belirtirler.
1954 yılında ilk toplantılarını yapmalarına rağmen dikkatleri çekmesi 70'li yıllara rastlayan Bilderberg'te, tartışılacak konular önceden tespit ediliyor ve konular üzerinde herhangi bir teklifte bulunulmasına izin verilmiyor. Burada konuşulanlar kayda alınmadığı gibi toplantı sonrasında yazılı ve görsel manada bir belge niteliğinde alınan kararlarda olmuyor dolayısıyla.
Toplantilar genellikle Mayıs ayının son haftasında yapılıyor ve katılanlar yaklaşık üç günlük toplantı süresince dış dünya ile bağlantılarını koparmak zorunda kalıyorlar.