niye. nasıl ve neyle Arapça |
|
|
|
|
ARAPÇA
Daha önce Arap lisanı hakkındaki düşüncelerimizi belirtmiştik. Bilindiği gibi Arap lisanı, Hz. Peygamber'in hanımları ve aynı zamanda mü'minlerin annelerinin (Ummehatül-Mü'minin) lisanı olduğundan, dünyadaki bütün müslümanların da ana dilidir. Şunu belirtmek isterim ki bu lisan Arapların lisanı değil, fakat Allah'ın seçtiği lisandır. Hz. Peygamber'in lisanı bizi alakadar eder. Bilhassa Allah, bu lisanı, son Peygamber'ine, son vahyini bildirmek için seçmiştir. Hiçbir zaman için değişmeyen ve her zaman geçerli olan bir din için, aynı şekilde hiç bir zaman değişmeyecek bir lisan lazımdır. Gerçekte diğer diller, bir müddet sonra değişmektedir. Hz. Peygamber zamanında Arap lisanı, bugün için gazetelerde radyoda veya başka yerlerde kullanılan Arapça'nın ta kendisidir. Hz. Peygamber zamanındaki Arapça'nın ne kelime yönü, ne telaffuzu ve ne de grameri değişmemiştir. Bunları kısaca belirttikten sonra, aynı lisanın birkaç hususiyeti üzerinde daha duracağız. Arap lisanının ne kadar zengin olduğu bilinmektedir. Aynı kelime için yüzlerce eş anlamlı kelime vardır. Yalnız aslan kelimesi için, dört bin Arapça kelime olduğu söylenir. Deve, kap (çanak) ve diğer kelimeler için de öyle bir zenginlik vardır ki bu insanı hayrete düşürür. Bunun izahı nedir? Ben şahsen zannediyorum ki, bu lügatçıların kelimeleri toplamaya başladıklarında, bile bile yaptıkları bir şeydir. Her dilde olduğu gibi, Arapça'da da birçok lehçe mevcuttur. Bir kabilenin kelimeleri diğer bir kabile için anlaşılır bir durumda değildi. Mesela; bir hadis-i şerif vardır: «Ebu Hureyre |
|
diyor ki: Bir gün Hz. Peygamber benden, kendisi için bir bıçak bulmamı istedi.» Bunun için Hz. Peygamber öyle bir kelime kullandı ki, Ebu Hureyre bunu anlayamadı. Ve Hz. Peygamber'in ne istediğini sordu: Hz. Peygamber tekrar ederek, bu sefer daha başka bir kelime kullandı. Bunun üzerine Ebu Hureyre anladı ve; «Hayatımda ilk defa bu kelimenin bıçak manasına geldiğini duydum» dedi. Şu halde Arap lisan ilmi başlayınca, lügat toplayanlar, lehçeler arasında bir fark gözetmediler. Arabistan'daki bütün lehçelerin kelimelerini topladılar ve Mekke lehçesi ile (Kureyş lehçesi) yetinmediler; bilakis bütün Arap kabilelerinin lehçelerini aldılar. Netice olarak, bu lügat toplayıcılar öyle müteradif kelimeler aldılar ki, bunlar ancak bazı bölgelerde biliniyordu. Bu metotta birçok faydalar (avantajlar) vardı. Arap lügatlerine bütün lehçeler alındığı için her kabile «Benim lehçem de Arapça'dır» deyip memnun oluyordu. Bu psikolojik bir mesele idi. Ayrıca bunda ilmî bir fayda da vardı: Araplar, yabancı dillerden tercümeler yapmaya başlayınca, küçük nüanslar için, müteradif kelimelere ihtiyaç duydular, işte, bu kelimeler koleksiyonu, müteradif kelimeleriyle, Araplara ilmî ıstılahları kullanmalarında yardımcı oldu. Netice olarak, Sanskritçe'den olsun, Yunanca'dan olsun yapılan tercümelerde, bütün kelimelere karşılık bulundu. Ve hemen hemen, yabancı kelimeleri Arapçalaştırmaya ihtiyaç duyulmadı. Hatta ilk başlarda, bu mütercimlerden bazıları yabancı kelimelerden birkaçının karşılığını bulamayıp, Arapçalaştırdıysa da, hemen kendisine Arapça'da bulunan karşılığı olduğu söylenmiş ve bu yabancı kelimelerin yerine Arapça'ları konmuştur. Bu konuya ait bir misal vereyim. |