Salih Yücel'i,
ABD'deki kayıp İslam izlerini araştırmaya iten süreç, onun tam 14 yıl
önce Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ni bitirdikten sonra
Avustralya'nın Sidney kentindeki Redfern Camii’ne din görevlisi olarak
atanmasıyla başlar. Sidney Üniversitesi'nde teoloji mastırı ve radyoda
dinî programlar yapan, NSW eyaletinde Ayrımcılıkla Mücadele Derneği'nin
yönetimine giren, Sidney'de bütün dinlerin temsilcilerinin bulunduğu Din
İşleri Üst Komitesi'ne üye olan Yücel, bu şehirde dört yıl "cezaevi
vaizi" olarak da görev yapar.
Boston Üniversitesi'nde "din ve ruh sağlığı" konusunda doktora yapmak
üzere ABD'ye gelen Yücel, halen Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin
iki hastanesinde vaizlik yapıyor ve bu hastanelerin din işleri planlama
komitesinde. Ayrıca Boston Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesinde ve
cezaevinde vaizlik yapan, Boston Diyalog Vakfı'nın yönetiminde olan
Yücel'in bir diğer özelliği ise Amerika kıtasındaki İslam izlerine
ilişkin çalışmaları.
Yücel'in sözünü ettiği bulguların en önemlisi, Harvard Üniversitesi eski
hocası ve ABD Bilim Sanat Akademisi üyesi Prof. Barry Fell'in
araştırmalarıyla ortaya çıkan sonuçlar. Bu araştırmanın belki de en
çarpıcı sonucu Müslümanların Hz. Ali ve Hz. Osman döneminde ABD'ye
ulaşmış ve burada denizcilik okulları açmış olması. ABD'deki İslam
izleri ile ilgili bir diğer çarpıcı bilgi ise şu: Rahip Thaddeus Mason
Harris, 1787'de Massachussets eyaletindeki Boston'da, Malden'dan
Cambridge'e doğru giderken bugün 16 numaralı yol olarak adlandırılan
bölgede yol yapımı için çalışan işçilerin kazı yaparken bazı paralar
bulduklarını görür. İşçiler o metalleri kıymetsiz zannedip ondan da bir
avuç almasını ister. O da aldığı paraları Harvard College (bugünkü
Harvard Üniversitesi) kütüphanesine incelenmek üzere gönderir. Resim
6'daki bu paraların 9. ve 10. yüzyıllara ait Semerkand dirhemleri olduğu
inceleme sonucu ortaya çıkar. Dirhemlerin üzerinde "La ilahe illallah,
Muhammedun Resulullah ve Bismillah" yazılıdır. İşte bu bulgular
sebebiyle Salih Yücel, "Sahabi veya tabiinden (sahabelerden sonraki
nesil) bazı kimselerin ABD'ye gelmesi söz konusu." diyor.
Prof. Fell, ABD'nin Nevada, Colorado, New Mexico ve Indiana
eyaletlerinde 7. ve 8. yüzyıllarda açılmış Müslüman okulları olduğunu,
arkeolojik kazılarda ortaya çıkan bulgulara dayandırıyor. Batı
Amerika'nın el değmemiş bölgelerinde kayalar üzerinde bulunan yazılar,
çizimler ve tablolar, o zamanlar uygulanan ilk ve orta düzeydeki
Müslüman eğitim sisteminin kalıntıları. Bu belgeler, kuzey Afrika
Arapçasının eski kûfî Arap harfleriyle yazımından oluşmakta,
okuma-yazma, aritmetik, din, tarih, coğrafya, matematik, astronomi ve
denizcilik konularını kapsamakta. Nevada'daki kazılarda bulunan bir kaya
üzerindeki "Allah'ın adıyla" yazısı (yandaki resim) ve "Muhammed
Nabiyallah" yani "Muhammed (sav) Allah'ın elçisidir" yazılı taş (resim
1) 7. yüzyılda kullanılan bir çeşit kûfî yazısı.
Fell'in tespitlerine göre, Nevada'da 7. ve 8. yüzyıllarda Araplar
yaşıyordu. Kaliforniya Üniversitesi'nden Prof. Heizer ve Prof.
Baumhoff'un Nevada'da WA 25 sit alanında yaptığı kazılardan ortaya çıkan
sonuç, burada İslam ve bilimin özellikle denizciliğin okutulduğu bir
okulun varlığı. Nevada'daki kazılarda, bu okulla ilgili Naski Arapça ve
kûfî usulüne göre kayalara ve taşlara yazılmış yazılar bulunmuş (resim
2). Bu resimde, "Beş elmas bir elife eşit" matematiksel formülü
uygulanmış.
Salih Yücel, Amerika ve Afrika'da değişik dönemlerde yapılan arkeolojik
kazılar neticesi bulunan ve Peygamberimiz’in adının yazılı olduğu
yazılar arasındaki benzerliğe dikkat çekiyor. Resim 3'teki A şekli El
Ain Lahag, Fas’ta, B şekli East Walker nehrinde bulunmuş. C şekli
Nevada'da, D, E şekilleri Churchill Caunty'de, F sekli El Haji Minoun,
Fas'ta, G şekli seramik üzerine çizilmiş olup El Suk, Tripoli, Libya'da,
H sekli Cottonwood Canyon'da ve I şekli Libya-Fas sınırında bulunmuş. Bu
yazılar 8. ve 9. yüzyıllara ait olup, Kuzey Amerika ve Kuzey Afrika
arasındaki benzerlikleri açıkça gösteriyor. ABD'de bulunanlar, şu anda
Kaliforniya Üniversitesi'nde muhafaza ediliyor.
Nitekim bu dönemde ABD'de yaşayan bu Müslümanların nesilleri, bugünkü
Iroquois, Algonquin, Anasazi, Hohokam ve Olmec yerli kabileleri olarak
tanınmakta. 12. yüzyılda, Apachi ve Navajo yerlilerinin oluşturduğu
Athapcan kabilesi tarafından Nevada'da Arap Müslümanların yaşadığı bölge
istila edilir ve Araplar ya kaçmak zorunda kalır veya güneye sürülür.
Ancak okuma yazma bilmeyen bu yerliler Arapların kurduğu okulda
gördüklerine hayret eder ve kendileri de (belki onlardan aldıkları
esirler sayesinde) aynı dersleri taklit etmeğe çalışır. Şekilleri
efsanevi bir canavara dönüştürürler. Bu asırlarca devam eder. 1951'de
Nevada sınırındaki Benton kasabasına yakın Beyaz Dağlar'da (White
Mountains) bulunan kûfî yazıyı içeren resim 4'te "Sheitan maha mayan"
yani "Şeytan bütün yalanların kaynağıdır." yazısı var. Bu da 7. yüzyıla
ait kûfî bir yazı türü. Üzerinde kûfî yazı ile "H-M-I-D" (Hamid) yazılı
resim 5'deki kaya da 7. yüzyıla ait ve yine Nevada'da Ateş Vadisi'ndeki
(Fire Valley) Atlatl kayaları üzerinde bulunmuş.
Salvador'un La Gruta de Carinto bölgesinde bir mağarada bulunan ve 13.
yüzyıla ait olduğu tespit edilen kaya parçasının üzerinde de "Malakah
Haji mi Malaya" (resim 7) yazılı. Bu kaya parçası da, Müslümanların
Endonezya tarafından Güney Amerika'ya geldiğine işaret olarak
gösteriliyor. Nitekim Amerika'ya ulaşan Kristof Kolomb'a, ikinci
yolculuğu sırasında Espanola'daki (Haiti) yerliler, kendisinden önce
adaya gelen siyah insanlardan bahsederler. İddialarına kanıt olarak da
Kolomb'a Afrikalı Müslümanların bıraktığı mızrakları gösterirler. Bu
mızrakların uçlarında yerlilerin guanin (altın alaşımı) ismini
verdikleri sarı bir metal var. Dikkat çekici bir nokta da guanin
kelimesinin Arapça ghina (zenginlik) kelimesiyle bağlantılı olması.
Kolomb bir miktar guanini İspanya'ya geri getirmiş ve yüzde 56,25 altın,
yüzde 18,75 gümüş, yüzde 25 bakırdan oluştuğunu kaydetmiş. Bu oranlar
Afrika Gine'sinde metal işleme standardı olarak biliniyordu.
1498'de yeni dünyaya üçüncü yolculuğunda Kolomb, Trinidad'a gider. Daha
sonra da Güney Amerika'da tayfası karaya çıkar ve oradaki yerlilerin
simetrik örülmüş pamuklu ve renkli mendillerini görür. Kolomb daha sonra
"almayzar" olarak bahsettiği bu mendillerin aslında Gine'deki
başörtüleri ve bel kuşaklarına renk, stil ve kullanım olarak çok
benzediğini fark eder. "Almayzar" kelimesi Arapça "örtü", "bağ", "önlük"
veya "etek" anlamlarına geliyor; Moors diye tanınan ve 8. yüzyılda
İspanya'yı fetheden Arap ve Berberi kökenli Kuzey Afrika halkının yerel
giysisi olarak biliniyor. Kolomb yerli evli bayanların pamuklu
çamaşırlar giydiğini görür ve namus kavramını nereden öğrendiklerine
şaşırdığını yazar. İspanyol fatihi Hernan Kortes, yerli bayanların
elbiselerini uzun peçeler ve Moors'unkine benzer motiflerle boyanmış
dökümlü etekler olarak kayıtlarına geçirir. Ferdinand Culombos da
yerlilerin pamuklu elbiseleriyle Moors kadınlarının Granada'da
giydikleri desenli uzun şalların çok benzer olduğunu yazar. Ayrıca
yerlilerin çocuklarını yatırdıkları beşiklerin Kuzey Afrika'daki
beşiklere benzerliği de dikkat çekicidir.
Salih Yücel, bu bulgularla ilgili şunları söylüyor: "Kolomb, Küba'nın
kuzeydoğu kıyısındaki Cibara civarında yelken açarken güzel bir dağın
üzerinde bir cami gördüğünü 21 Ekim 1492 tarihinde kayıtlarına geçirmiş.
Küba, Meksika, Teksas ve Nevada'da minarelerinde Kur’an ayetleri bulunan
cami kalıntıları bulunmuş. Harvard'lı ünlü tarihçi ve dilbilimci Leo
Weiner, 'Afrika ve Amerika'nın Keşfi' isimli kitabında Kolomb'un yeni
dünyada mandinkaların varlığından haberdar olduğunu belirtir. Aynı
kaynak Batı Afrika Müslümanlarının Orta Amerika’da, Güney Amerika’da,
Kanada dâhil Kuzey Amerika'da ve Karayiplerde yaşadıklarını; Iroque ve
Algonquin yerli kabileleriyle evlilik ve ticaret bağları kurduklarını
Kolomb'un bildiğini kaydeder."
Kolomb ve öncü İspanyol, Portekizli kâşiflerin Atlantik'in karşı
kıyısına düzenledikleri seferlerin çoğu Müslümanların hazırladığı
coğrafya ve deniz seyir bilgileri sayesinde gerçekleşmiş. Örneğin
Mesudi'nin (871-957) kitabı "Murucuz Zahab" Afrika ve Asya'dan bu tip
bilgilerin Müslüman tüccarlar tarafından toplanması sonucu yazılmış.
Aslında Kolomb'un kıtalararası ilk yolculuğunda iki kaptanı Müslüman'dı.
Martin Alonso Pinzon PINTA, kardeşi Vicente Yanez Pinzon da NINA isimli
gemilerinin yönetimindeydi. Pinzon ailesinin kökeni Sultan Abu Zayan
Muhammed III (1362-66) tarafından Fas Marinid kraliyet ailesine
dayanıyor. Kolomb'a katılmadan önce zengin gemi donanımcıları olan
kardeşler, Kolomb'un keşif gezisini organize etmesine yardım edip bayrak
gemisi Santa Maria'yı masraflarını da karşılayarak hazırlamışlar. Kolomb,
Atlantik Okyanusu'ndaki bazı adalarda yerli halkın burnuna altın
taktığını ve mektuplarını Arapça yazdıklarını kaydeder. 16. yüzyılda
Amerika'ya giden misyonerler Virginia, Tenesse ve Visconcion'daki bakır
yataklarının yerli halk tarafından değil, Ortadoğu'dan gelenler
tarafından işletildiğini, Kızılderililerin Ortadoğu halkına karşı büyük
muhabbetleri olduğunu görürler.
Salih Yücel bu konudaki çarpıcı anlatımlarını şöyle sürdürüyor:
"Amerika'da 484, Kanada'da 81 tane olmak üzere 565 köy, kasaba, şehir,
dağ, göl, nehir gibi yerlerin isimleri, İslami ve Arapça köklerden
geliyor. Bu yerler orijinal olarak Kolomb'un Amerika'ya gelmesinden önce
yerliler tarafından isimlendirilmiş. Hatta bu isimlerden bazıları İslami
yer isimleri: Mecca (nüfusu 720) Indiana eyaletinde; Medina (nüfusu
2100) Idaho'da; Medina (nüfusu 8500) New York'ta; Medina (nüfusu 1100)
ve Hazen (nüfusu 5000) Kuzey Dakota'da; Medina (nüfusu 17000) ve Medina
(nüfusu 120000) Ohio'da; Medina (nüfusu 1100) Tennessee'de; Medina
(nüfusu 26000) Texas'ta; Medina (nüfusu 1200) ve Arva (nüfusu 700)
Ontario'da; Mahomet (nüfusu 3200) Illinois'te; Mona (nüfusu 1000)
Utah'ta ilk göze çarpan örnekler. Amerika'nın yerli kabile isimleri de
incelendiğinde pek çoğunun Arapça ve İslami köklerden geldiği
anlaşılıyor. Bunlar Anasazi, Apache, Arawak, Arikana, Chavin, Cherokee,
Cree, Hohokam, Hupa, Hopi, Makkah, Mahigan, Mohawk, Nazca, Zulu, Zuni
gibi isimler."
Kuzey Amerika ve Kuzey Afrika'da yapılan arkeolojik kazılarda 9. yüzyıla
ait binalar arasında da büyük bir benzerlik bulunmuş. Örneğin Fas'taki
Atlas dağlarında Berberilere ait ev yapısı (resim 9) ile New Mexico'daki
bina şekli (resim 8) birbirinin aynı. Yine Arizona'daki kazılarda
bulunan Montezume Kalesi ile Colorado'nun Mesa Verde bölgesinde bulunan,
Berberilerin bina yapıları arasında bir benzerlik mevcut. Smithonian
Enstitüsü'nden Prof. Cyrus Thomas'ın yaptığı araştırmalara göre, New
York, Ellenville mevkiindeki taş yığınlarından yapılmış küçük kulübe ile
Güney Arabistan'daki Akabe bölgesindeki taş yığınlarında yapılmış kulübe
birbirinin hemen hemen aynısı. Bu yapıların 8. yüzyıla ait olduğu tahmin
ediliyor.
İspanya'daki son Müslüman kalesi Granada, 1492'de İspanyol engizisyon
mahkemeleri kurulmadan hemen önce düşer. Hıristiyan olmayanlar
engizisyon zulmünden kurtulmak için ya Katolik olmak ya da ülkeyi terk
etmek zorunda kalır. Bu nedenle göç eden Müslümanların 1550'den önce
İspanyol Amerikası'nda varlıklarından bahseden dokümanlar bulunuyor.
Ancak İspanya Kralı 5. Charles'in 1539'da Müslümanların batıdaki
yerleşimlere göçmelerini men eden fermanı yürürlüğe girer ve bu ferman
1543'te deniz aşırı İspanyol kolonilerin Müslümanlardan temizlenmesi
şeklinde genişletilir. Salih Yücel'in bu konudaki görüşü şöyle: "Demek
ki Müslümanların deniz aşırı adalarda veya bölgelerde varlığı
biliniyordu ki, İspanya Kralı böyle bir ferman yayınladı. Yine pek çok
İslami kaynakta da Endülüs döneminde İspanya ve Kuzey Afrika'da yaşayan
Müslümanların okyanus ötesine seferler yaptığı biliniyor. Bu konuyu bir
başka araştırmamda ele alacağım."
Salih Yücel'e göre arkeolojik kazılar, dilbilimcilerin bölgede dil ve
yer isimleri üzerine yaptığı incelemeler, antikacıların 8. ve 9.
yüzyıla, Abbasiler dönemine ait buldukları paralar, ev eşyaları ve diğer
eşyalar, Müslümanların 7. yüzyılın ortalarından itibaren Amerika
kıtasına geldiğini, yerleşim birimleri, camiler, okullar kurduğunu ve
yerli halk Kızılderililer üzerinde büyük etki bıraktığını gösteriyor:
"Prof. Fell'in araştırmalarından sahabi veya tabiinden (sahabelerden
sonraki nesil) bazı kimselerin buraya gelmiş oldukları anlaşılıyor.
Kolomb Amerika'ya ulaşıncaya kadar ve Amerika'da İslam'ın ve
Müslümanların varlığını görür. Ancak Batılı araştırmacılar çok defa bunu
görmezden geliyor." Bu araştırmadaki amacının Müslümanların Amerika
kıtasında 7. yüzyılda başlayan varlığını genç araştırmacıların dikkatine
sunmak olduğunu belirten Yücel, "Bu konuda pek çok doktora tezi
hazırlanabilir. Bu çalışmalar, hem Amerika hem de dünya Müslümanlarından
gizli kalmış birçok belgeyi gün ışığına çıkaracak, belki de bugün olmasa
bile gelecekte Amerika kıtasının tarihinin yeniden yazılmasına bir zemin
hazırlayacaktır." diyor.
BARRY FELL 1917 - 1994
İngiltere'de doğan ve Harvard Üniversitesi’nin deniz biyolojisi alanında
saygı duyulan profesörlerinden olan Barry Fell, Amerika'daki Müslüman
varlığını gösteren “Saga America” (Efsane Amerika) kitabını
üniversiteden emekli olduktan bir yıl sonra, 1980'de yazdı.
RÜYASINDA EFENDİMİZ’İ GÖREN BİR AVUSTRALYALI
1991'de Türkiye'nin Sidney Başkonsolosluğu Din Hizmetleri Müşavirliği'ne
bir mektup gelir. O günkü Müşavir ve şu anda Ankara'da Diyanet İşleri
Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi olan Sadık Eraslan, mektubu
okuması için Salih Yücel'e verir. Mektupta özetle şöyle deniyor: "Ben
İslam güneşinin henüz ulaşmadığı Tasmanya'nın Hobart şehrinde dünyaya
geldim. Beş yaşında iken babamı kaybettim. Tip olarak İngilizlerden çok
Türklere benzediğim için kardeşlerim tarafından dışlanıyordum. Okulda
din derslerinde bana teslis inancını anlatıyorlardı, ama kalbimde bir
ses 'Allah birdir' diyordu. 49 yaşına kadar hep kilise cemaati olarak
yaşadım. Hayatımda, İslam'ın günah saydığını sonradan öğrendiğim her
türlü büyük günahtan uzak durdum. Bir gün arabada giderken radyoda
tasavvuf müziği dinledim. İçinde ilahiler de vardı. Daha sonra bir gece
rüyamda Hazreti Peygamber'i gördüm. Gri bir cübbesi vardı, başının
sarıklı olduğunu hatırlıyorum. O kadar nurlu idi ki, yüzüne bakamadım.
Ama onun bana, hatta kalbime baktığını hissettim. Sanki bütün enerjim
gitmiş, içime yeni bir enerji dolmuştu. Bana, 'Kardeşim tekrar
geleceğim' dedi ve bir perde arkasında kayboldu. Uyandığımda kalbimde
bir ses, sen Müslümansın diyordu, ama hayatımda ne bir Müslüman
görmüştüm ne de cami. Artık bu dalgınlık içinde günlerim geçiyordu. Bana
geleceğim demişti, ben de onu hep bekliyordum. Nihayet bir gece rüyamda
onu bir vadide gördüm. Vadinin yanında bir nehir kan dolusu akıyordu. Bu
onun ümmetinin kanıdır dendi. Hazreti Peygamber Allah'a o kadar
yalvarıyordu ki, gözlerinden çok büyük damlalar yere dökülüp etrafa
saçılıyordu. Sonra yanına çağırdı, gittim arkasında iki rekât namaz
kıldım. Derken o kan dolusu nehir berrak su şeklinde akmaya başladı ve
etrafı çiçeklerle doldu. Sonra onunla geleceğe seyahat gibi bir şey
yaptık. Daha sonra kendimi bir defa Sultanahmet'te gördüm. Mevlana,
Yunus ve Emir Sultan'dan manevi dersler aldım. Uyanınca, sabah en yakın
camiyi araştırıp oraya gittim ve Müslüman oldum. Bana bir Kur'an ve
seccade hediye ettiler. Bu seccade rüyamda Peygamber’in arkasında namaz
kıldığım seccade idi. Sonra bana hangi Müslüman ismi almak istersin diye
sordular. Ben de Ahmet dedim. Onlar bir belge hazırladılar, baktım T
harfi yerine D harfi yazmışlar. Onlara, hayır lütfen Ahmet yazın dedim.
Böylece aynı zamanda Türk ismi almak istedim."
Salih Yücel, "Mektubu yazan şahıs, Avustralya'nın Brisbane şehrinde
yaşıyordu. Bu şehir Sidney'e 1150 km. mesafedeydi. Ziyaretine gittim,
üç-dört saat beraber kaldık. Sonradan beraber umreye gittiğimizde
Arafat'a çıktık, rüyasında gördüğü vadinin Arafat olduğunu söyledi.
Kendisi şu anda hasta. Çok çeşitli ve zor imtihanlardan geçti. Kendisine
hep dua ediyorum." diyor.
Yücel'in bir diğer ilginç anısı Türkiye'ye gezmeye gelen bir
Avustralyalı ile ilgili. Bu kişiye, "Türkiye'yi beğendin mi?" diye sorup
"Evet" cevabı alınca, "Neyini beğendin?" demiş. Cevap ilginç: "Trende
giderken tanımadığım birisi bana bir içecek verdi." Hapishane vaizliği
görevi sırasında tanık olduğu olayları da anlatan Yücel, "1992'de bir
hapishanede İrlanda kökenli bir mahkum rüyasında bir sahabe görerek
Müslüman olmuştu." diyor.
AMERİKAN TELEVİZYONU NASIL ÖZÜR DİLEDİ?
Salih Yücel, Avustralya ve ABD'de yaşadıklarını çarpıcı bazı örneklerle
anlatıyor. El Kaide'nin ABD'ye yönelik 11 Eylül saldırılarından sonra
ABD'nin üç büyük televizyon kanalından biri olan CBS'deki 60 Dakika
isimli haber programında bir papaz, Üsame bin Ladin'e atfedilen sözlerle
Peygamberimiz’e hakaret ediyor. Salih Yücel, programı arayarak tepkisini
iletmek istiyor; ancak program yapımcıları ile görüşemiyor. O gece
yarısı tanıdığı ne kadar Hıristiyan din adamı varsa hepsine bir mail
geçip CBS'i protesto etmelerini istiyor. Sonuçta CBS'e çok miktarda
protesto gidiyor. CBS yapımcıları ile görüşen bir rahibe, bu gibi
fanatiklerin TV'ye çıkarılmasının dünya barışına hiçbir katkı
sağlamayacağını belirtir. Birkaç gün içinde Kiliseler Konseyi toplanır
ve televizyonda papazın görüşlerini kınayan bir bildiri yayınlanır.
Sonra 60 Dakika programının direktörü Boston'a giderek Yücel ve
arkadaşları ile görüşüp özür diler. Kahvaltıda bir araya geldikleri
yapımcı, "Bundan sonra böyle bir olay olmayacak." sözünü verir.
KAYALARA KAZINMIŞ AYETLER
Batı Afrika halkları ve Güneybatı Amerika'nın belli Kızılderili halkları
arasında kültürel paralellikler bulan Fell, bu bölgede yaşayan Pima
halkının Arapça köklere sahip bir sözlüğe sahip olduğunu tesbit ve
Kaliforniya gibi yerlerde kayalara oyulmuş İslami yazıların varlığını
ile teyit etti. Fell, Kaliforniya'da Inyo kasabasında Arapça olarak
kayalara yazılmış şöyle bir sözden bahsediyor: "Yasus ben Maria" (Jesus,
Son of Mary-Meryem oğlu İsa). Böyle bir ibare ancak Kur'an surelerinde
geçiyor. Bu yüzden Fell, bu taş yazıtın Amerika'nın yaklaşık 500 yıllık
tarihini çok daha gerilere götürdüğünü söylüyor.
Avrupalılar Amerika kıtasına gelmeden önce yerli halk arasında varolan
arapça kelimeler
Avrupalılar gelmeden önce denizciliğe ve diğer konulara ait pek çok
kelimenin bugün New England ve Nova Scotia olarak bilinen Kuzey Amerika
ve Kanada'nın bir kısmını içeren bölgede aşağıdaki İslami kelimeler
tespit edilmiş:
DENİZCİLİK VE DENİZ YOLCULUĞU
İngilizce Arapça Türkçe manası
Coastal seas sobagwa Deniz sahili
Magnetic compass al-hukk Pusula
Plumb, level al-imam Çekül, seviye
Mast, rigging al-daqal Gemi direği
Sail, spread sail sabih Yelken
Journey aqsa Yolculuk
Wind, weather ahwa Hava
ASTRONOMİ VE METEOROLOJİ
Dew naba saqt Çiy
Sunrise asbah Güneşin doğuşu
Immediate nitaij Acil
Star allaq Yıldız
Constellation el-kaukab Gezegen
Falling rain saqlaba Yağan yağmur
Rainbow mantaqa Gökkuşağı
Tomorrow sabah Yarın
ADALET VE İDARECİLİK
False statement kabwa Yalan ifade
Punishment kalal Ceza
Insolent, malicious majin Küstah, hain
Authority, king malik Kral
TIP VE ANATOMİ
Affliction kalal Keder, acı
Coitus l'am Çiftleşme
Ill marad Hastalık
Adolescent kabr Delikanlılık
Libido qassa Şehvet
Sneeze, cough nakam Öksürük, soğuk
EV VE EŞYA
Belt tikak Kemer
Waist-cloth nazala-aniq Bel kuşağı
Drink, water naba Su
To thread nafad İplik
HASTANE VAİZLİĞİ TÜRKİYE’DE DE UYGULANABİLİR
Amerika'da yıllardır hastane vaizliği yapan Salih Yücel, bunun
Türkiye'de de uygulanabileceği görüşünde: "Hastane vaizliği Türkiye’de
henüz yok. Halbuki İslam hasta ziyaretine çok önem verir. Bugün ABD'de
hemen hemen bütün hastanelerde vaiz veya ihtiyaç halinde hemen
çağrılacak din görevlisi var. Mesela benim çalıştığım Harvard
Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin hastanesinde 34'ü gönüllü olmak üzere
toplam 42 din görevlisi var. Her 35-40 hastaya bir din görevlisi
düşüyor. Diyanetten sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydın ilahiyattan
hocamdır. Diyanet İşleri Başkanı da değerli bir akademisyen. Umarım bu
hastane vaizliği konusuna el atarlar." |