İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
M.ŞEMSEDDİN BİLGİN
ADIYAMAN ŞAİRLERİ
1-RIFAT EFENDİ …..1-21
2-LÜZUMİ EFENDİ -22
3-LAMİ EFENDİ ….24-26
4-ÇIRAĞI BABA ….26-26
5-HALİS EFENDİ ….27-27
6-İBRAHİM HAKKI BABA …27-33
7-ALİ RIZA EFENDİ …33-41
8-SEZAİ EFENDİ …41-41
9-ÂSIM EFENDİ …42-89
10-HAFIZ MAHMUT EFENDİ ….89-92
11-SEYDİ HAFIZ ..92-93
12-HİCRİ EFENDİ …93-99
13- AKİF HOCA …99-101
14-HAYDAR EFENDİ …101-111
15-HADDAD EFENDİ
16-NAKİP ZÂDE ATÂ EFENDİ …111-112
17-HASMİ BABA….113-113
18- NUSRET EFENDİ…113-114
19-SITKI EFENDİ…114-115
20-SIDKI EFENDİ (BESNİLİ)
21- SARIŞEYHOĞLU ÖMER MAZHAR EFENDİ ….115-117
22-NAKİBZADE AHMET FAİK ÜSTÜN ….117-118
23.MEHMET SOYLU
24-KEMAL ATALAY …118-119
25-ABDURRAHMAN FEHMİ BİLGİN….119-162
26-MEHMET ZEKİ ADIYAMAN…162-164
27-SÜLEYMAN ARİF EMRE
28-A.ŞEREF BİLGİÇ
29-ALİ KOÇAK
30-MEHMET KEZİK
31-SABRİ GALİB NAKİBLER
32-MAHMUT ÇETİNKAYA
33-FAHRİ BİLDİK
34.A.NEVFEL ÖZÇELİK
35-M.HALİT ASLAN
36-MAHMUT ÇALIŞ
37-MUSTAFA SUCU
38-EBUBEKİR AYTEKİN
39-HASAN DUYMAZ
40-MAHMUT KARADAĞ
41-AVNİ ÇELİK
42-SİNAN UYANDI
43-YAŞAR AKGÜL
44-ALPER ÖZYOL
45-SEFER AKGÜL
46-MEHMET ÖZÇELİK
47-NECATİ ATAR
YARARLANILAN KAYNAKLAR
ÖNSÖZ
Amacım Adıyaman kültürünün oluşmasında büyük bir etken olan Adıyaman’ın yetiştirdiği şairlerin hayatlarını ve eserlerini araştırmak olmuştur.
Araştırmam birkaç yıl sürmüşse de Adıyamanlı şairlerin tümünü tespit edebildiğimi iddia edemem.Son iki yüz yılda yaşamış olanların otuza yakınının kısa da olsa öz geçmişlerini ve bazıların eserlerinin kaybolma tehlikesi endişesini taşıdığımdan bulabildiğim tüm şiirlerini kitabıma aldım.
Büyük bir kısmının geçim sıkıntısı içinde hayatlarını sürdürdüklerini gördüm.Hayatın çilesini çekmiş olan bu insanların Divan Edebiyatı ve Halk Edebiyatı tarzında aruz ve hece vezninde yazmış oldukları şiirler hayranlığımı mucip oldu.Bu araştırma edebiyatla yakından ilgili olanların dikkatini çekecektir.Ayrıca Adıyamanlı bu değerli şairlerin tanıtılmasının büyük kazanç olarak değerlendirileceğini umuyorum.
Adıyaman’la ilgili yazılmış olan kitapları, İl Yıllıklarını,değerli büyüklerimin notlarını,Ansiklopedileri taramak suretiyle,ayrıca kaynak kişileri dinleyerek bir birikimin oluştuğunu gördüm.Adıyamanlı şairlerin şiirlerini bir hobi olarak toplamaya heveslendim.Ancak araştırmam ilerledikçe bu kıymetli eserlerin ilgililerle paylaşmam gerektiğini düşündüm.
Başlangıçta sadece geçmişteki şairleri araştırmayı düşünmüştüm.Ancak inceledikçe öncekilerle şimdikiler arasında bir köprü kurmanın da gereğini duydum.Alt yapısı olan bir kültürün günümüze yansımasını göz ardı edemezdim.Bu sebepten günümüz şairlerinden az da olsa birkaç örnek almayı yeğledim.
Şu hususu özellikle belirtmeliyim ki;kronolojik sıraya göre tespit ettiğim bu şairlerin dışında zamanımızda çok sayıda Adıyamanlı şairler mevcuttur.Ancak ben bu çalışma süresi içerisinde bu kadarını bir araya getirebildim.Bu konuda yapılan çalışmalara ışık tutacağına inanıyorum.
Geçmişteki otuz kadar şairimizin elime geçirebildiğim tüm şiirlerini yayına hazırladım.Günümüz şairlerimizin şiirlerinden bir veya iki örnek sunmakla yetindim.
Araştırmamı basıma hazır hale getirinceye kadar bir çok zorluklarla karşılaşmama rağmen,benim için zevkli bir uğraş oldu.Elime geçirebildiğim dökümanların büyük ve önemli bir kısmı daktilo ve elle yazılmıştır.Kelime,harf hatta mısra hatalarını düzeltmek hayli uğraştırdı.Bazı şiirlerin orijinal metinleri elime geçmediğinden daktilo ve elle yazılan kopyalarının çoğunun yanlışlarla dolu olduğunu gördüm.Beyitler halinde yazılması gereken bir çok şiir birleşik yazılmıştı.Bu gibi yanlışları düzeltme hayli zaman aldı.
Bir derleme mahiyetinde olan çalışmamın sonunda meydana gelen bu kitapta bazı hatalar görülebilecektir.Bu konuda okuyucularımın hoş görüsüne sığınıyorum. Adıyamanlı şairlerle ilgili yapılacak araştırmalara bir katkıda bulunabildiysem kendimi bahtiyar sayacağım.
Araştırmalarıma başladığımdan bu yana her türlü katkı ve teşviklerini esirgemeyen gönül dostlarıma teşekkür ediyorum.
Kitabın bilgisayarda yazılımını gerçekleştiren ve bu konuda hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan kıymetli meslektaşım Mehmet Özçelik’e teşekkürlerimi sunuyorum.
Şiirlerin yazım ve imla noksanlarının düzeltilmesinde bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım çok değerli dostum Edebiyatçı Ebubekir Aytekin’e şükranlarımı sunuyorum.
Kitabın yayınlanmasına müzahir olan İl Kültür Müdürümüz Abdullah Güven’e teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.
Kitabın basımını üstlenen önemli faaliyetleriyle ün yapmış merkezi İstanbul’da bulunan ‘Adıyamanlılar Vakfı’nın Başkanı Sayın Nevzat Bayhan Beyefendiye ve Yönetim kadrosunda bulunan arkadaşlarına şükranlarımı sunuyorum.
Tevfik Yüce Allah’tan,takdir muhterem okuyucularımdandır.27 Ağustos 2006
Şemsettin BİLGİN
M. ŞEMSETTİN BİLGİN
21 Kasım 1936 yılında Adıyaman' da doğdu.İlk orta ve lise öğrenimini Adıyamanda yaptı.1963 yılında A.Ü İlâhiyat Fakültesinden mezun oldu.
1963 yılında Adana İmam Hatip Okulunda meslek dersleri öğretmeni olarak göreve başladı.1966-1968 yılları arasında askerlik görevini yedek subay olarak yaptıktan sonra 1968 yılında Adıyaman İmam Hatip lisesine meslek dersleri öğretmeni ve müdür yardımcısı olarak atandı.
1971-1977 yıllarında Biga İmam Hatip Lisesi Müdürlüğü yaptıktan sonra on yıl kadar Adıyaman Milli Eğitim Müdür Yardımcılığı görevinde bulundu.Çeşitli zamanlarda Adıyaman İmam Hatip Lisesi,Adıyaman Kız Meslek Lisesinde öğretmen ve yönetici olarak görev yaptı.14 Ağustos 1994 tarihinde kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.2002 yılında elinizdeki kitapla ilgili çalışmalarına başladı.Ayrıca “Adıyaman Tarihi ve Coğrafyası”adlı bir araştırmaya devam ettiği bilinmektedir.
1-RIFAT EFENDİ
(1798 / 1864)
Adıyaman’da doğmuş ve Adıyamanda vefat etmiştir.Ailesi Şeyh Gil diye tanınmıştır.Çocukları İstanbula yerleşmiştir.Halen torunlarının İstanbul’da ikamet ettikleri söylenmektedir.
Hayatını uzun süre Anadoluda seyahatla geçirmiş,bir müddet de İstanbulda kalmıştır.Hayatı boyunca geçim sıkıntısı çektiği,çilekeş ve sabırlı olduğu bilinmektedir.
Tahsili olmamakla birlikte kendisini çok iyi yetiştirdiği,geniş bir kültüre sahip olduğu şiirlerindeki akıcılığında ve anlam derinliğinde görülmektedir.
Rıfat Efendi şiirin her dalında örnekler vermiştir.Müfredleri,Gazelleri,Na’t ve İlahileri onun ne kadar içli bir şair olduğunu göstermektedir.
Şemseddin Sami’nin Kâmusü’l A’lam’ına şu müfrediyle geçmiştir.
Kaşın gözün ki hakkıyle Tîr-i kemanlıdır
Tut ki aşkınla o sehme nişanlıdır
Yukarıda belirtildiği üzere geçim sıkıntısı çeken şair şu mısraları terennüm etmektedir.
Ne kadar kadirşinas olmasa da Adıyaman
Rıfat’a çare ne? Yahşi vatanındır vatanın
Dilberlerinin misli Stanbul’da bulunmaz
Rıfat o sebepten terk edemez vatanın
MÜFREDLER
Herkes’e nefsin için vurma kusurun yüzüne ,
Ârif-i âkil isen eyle temaşa özüne
* * *
Böyledir mes’ele-i şer’ide fetvâ-i sahih
Kuzu kurban olamaz ben sana kurban olayım
* * *
Gördüm rakip oturmuş o gülizâre karşı
Bend-u-âcûze benzer evvel bahar’e karşı
* * *
Mesken etmiş Güher—i küy-i dilârây-i rakip
Cennet’e kıtmiriden özge giren it var imiş
* * *
Sen meclise geldikçe sana yermi bulunmaz
Gül goncasısın Kûşe-i destan-ı yerindir.
* * *
Girermiş Cennet’e bir har deyu şâd olma ey zahid
Uzeyr’in merkebi’dir kes ümidi ürme yaban’a
* * *
Güzel’in hüsnü gibi hulku gerekdir yarın’a
Yoksa çok resmler asılmıştır kilse duvarına
* * *
Cam-ı cem keyfiyetin rind-i kalenderler bilir
Halet-i uşşakı tekmiliyle dilberler bilir
* * *
Mutrıb’a rast’a karar et dolaşıp sünbüleden
Duru gönül’dür deme evcüzre muhalif tel’ine
* * *
Elin sırça sarayından bizim körhanemiz yeğdir
Elin zerde pilavından bizim tarhanemiz yeğdir
* * *
Etmez vefa cihanda hiç kimseye zamane
Meyl etmemek gerektir bu çarh-ı bi emane
* * *
Öyle bir alem gerek ki gönlüme seyran için
Mihnet-i dünya çekilmez böylesi bir can için
* * *
Gel otur karşıma cana doyunca görem seni
Gider oldum ılınızdan ya gelem ya gelmeyem
KIT’A
Gamınla tâbe mahşer şerh-ı hicran eylesem azdır
Bu hasretle demâdem zar’ı efham eylesem azdır
Neva âgâz-ı uşşakım dem-i şehnaz’dan Rıfat
Irakı ,Rumu,İranı Gazıl-han eylesem azdır
KIT’A
Kemervâri derâguş eylesem yarın ola şeb
Sarılsaydım o mâh’a hale asa halka be halka
Aruzu nazmıma dikkatle baksan vezne kabildir
Ne denlu olsa Rıfat şiirim inşa halka be halka
KIT’A
Durmayıp bab-ı tevekkülde kanaat etmedim
At sürüp meydan yerinde mat olup kaldınmı sen
Vaktın Eflatun’u olsan da bahan bir akçedir
Ey deli gönlüm haddini bildinmi sen?
KIT’A
Pehlivan-ı aşk olan bâzuda kuvvet gezdirir
İmtihan olmaklığa hasmıyle kısbet gezdirir
Kimse istemez rızasıyla dıyâr-ı gurbeti
Abudana serpilir insanı kısmet gezdirir
KIT’A
Çekmez elemi derdini bu dâr-ı fenanın
Var destini bûs eyle sen ol pîr-i mugânın
Versin sana bir bâde ki rahat ola canın
Anlarsın o dem ne imiş zevk-ı cihanın
KIT’A
Kâr etmedi zalim sana bu âh-ı eninim
Allah Allah diye feryad ediyor kalb-i hazinim
Yandım sana yandım yeter ey mâh-ı cebinim
Allah Allah diye feryad ediyor kalb-ı hazinim
KIT’A
Yanarsın ateşimden kıl nazar ey mâh-ı peyker gel
Serar-ı dûdu âhım asuman’a çıkmadan sev gel
Reh-i aşkında böyle nâtuvân üftâdeyim
Niyazım dinle rahm et halıma ey nâz-ı perver gel
MUHAMMES
Rıfata hamdü sena eyleyelim Mevlâ’ya
Nefi lâ ile kodu cümlemizi illa’ya
Ne amel zahiri batında olan iğvaya
Rafizi’dir deseler de ne gerek Leyla’ya
Yine evlâd-ı ânın suphu mesâ Hayderdir
YAKARIŞ
Mehd içinde aşk-ı mihnetle açılmış gözlerim
Görmedim bir güzel gün ağlamaz da neylerim
Haleti nez’e gelirsem belki hamd eylerim
Sağ iken o razı Rıfat den şu beyti söylerim
“Ben doğarken ağladım mevtimde yâran ağlasın
Aşkı şadıyle dû çeşmim çağlasın
MEDHİYE
Eya fahri rüsül cümle nebi sınıfına hatemsin
Şefii ümmeti hayrül beşer şâh-ı dû alemsin
Vücudun badi’i icadü tini ünsürül akdem
Sen ol ruhul mukaddes mümkünata sırrı ademsin
Nefahtü fihi min ruhi demü feyzü hayatındır
Kılan mevtayı ihya hoşdem-i İsebnü Meryemsin
Hızır olsa acep mi ders-i irfanın tilamizi
Ledünnü mektebinde hocayi mânay-ı müphemsin
Şebi esra güzarın Kabe Kavseyni ev ednâde
Kelim-i Hakka hemdem nice bin esrare mahremsin
Seninle farku cem’i evliyanın hasili daim
Gece gündüz teveccühgâhı aynı Gavsül Âzamsın
İradende işi aktab-ı irşadı medarın hep
Zemin-ü âsımanü bahrü ber hükme müsellemsin
Cihane tabe meşher zilli Ali’i saye-i dinin
Veli bir saye zatı sıfatı nuru mücessemsin
Keremkâra keminin rifata kıl mazharı himmet
Acep bir haleti hayrette kalmıştır sen alemsin
NA’T
Yüzüm kara günahkârem ziyade ya Resulallah
Anın çün kalmışam zulmet serada ya Resulallah
Reh-i maksudumu bend etmek ister nefs-i emmare
Senin lutfun kılar ancak küşâde ya Resulallah
Veliler cümle feyzide seninle buldular çün rü’yeti
Sebatım kıl tarıkı hakkı rızada ya Resulallah
Murad-ı Rifat kemterim çün şefaat’dır
Ki risvay olmaya rûz-u cezada ya Resulallah
NA’T
Ey Resulu Hazreti Hak esselâtü vesselam
Ey habibullah muhakkak esselâtü vesselam
Pertev-i mihr-i cemalındır ziya bahşı cihan
Talatın badi’i revnak esselâtü vesselam
Mucizi bürhanına yokdur nihayet leykibir
Parmağın kıldı mâhı şak esselâtü vesselam
İsmü pâkin Ahmedü Mahmudu Mustafa
Ümmetin ezkârı mutlak esselâtü vesselam
Rifat aciz tarikı istikamette diler
Himmetim ola muvaffak esselâtü vesselam
NA’T
Gel hû diyelim mutad hu’dur
Virane gönlüm âbadı hu’dur
Hû ile fikret halına şükret
Her an zikret evrad hu’dur
Meyletme mala gel bakma kale
Filcümle hale imdat hu’dur
Berk et emanın kalmaz revanın
İki cihanın bünyadı hu’dur
Ey pür muâsi gel olma âsi
İste ihlası âzad hu’dur
Ser-İ feminde Rifat….
Cümle gamden irşad hu’dur.
İSTİMDAT
Zîr-ü bâde oluben rüyeti vâlayı gözet
Yeri var imdi meşrebi ankâyı gözet
Nice bir tab’i deni pâye-i âlayı gözet
İlişik etme dahi seyreyle dünyayı gözet
Rızk için çekme gâmi nahnü kasemnayı gözet
Kula i’lama ne hacet deri mevlayı gözet
Kurdu tertebiyle helâk ezel varı yoğu
Etti tefviz hükmü kudretle azı çoğu
Sen hemen halına şükret o bilir acı toku
Hasbünallah tevekkeltü alellah oku
Rızk için çekme gamı nahnü kasemnayı gözet
Kula ilama ne hacet deri mevlayı gözet
Râh-ı tezvire gidip nasa tuzak kurma evini
Uyup emareye gel gezme melamet köyünü
Herkese etme temalluk bilemezsin huyunu
Salma beyhude ayağa dembedem yüz suyunu
Rızk için çekme gamı nahnü kasemnayı gözet
Kula ilama ne hacet deri mevlayı gözet
TEHMİS
Çünkü eylersen talep aşıkı likabı hazreti
Gayriden kat’i tealluk et bulasın vusleti
Zümre-i ağyara kılma ilticayı minneti
Gel gönül meyhanesine kurma bezm-i kesreti
Pir elinden içmeğe say eyle cam-ı vahdeti
Hak ile cümle müradatın bulur ancak Vusul
Hacetin hem ola dergâhı mullaya vusul
Zübde ile aklı izanı kemâliyle usul
Arifanın söhbetin caniyle eyle kabul
Eyleme nâdan ile ömründe zinhar ülfeti
Geç heva ile hevesden bî vefadır ruzigâr
Dehri dunun devleti gör kim oldu berkarar
Olma cahil du cihanda kim olursun hâr-u zar
Rûzu şep maarif kılmağa say ile var
İki alemde maarif ehli buldu izzeti
GAZEL
Yeter ettiğin beni dert ile ciğergâhı yeter
Yeter olmadı mı bu çektiğim âhı vâh yeter
Kolunam elhasil azat olmam
Kerem et bende-i nacizine ey şah yeter
Hele kaşın ki kaddımı keman eyleme gel
Arzuyu ömrümü etsin mi her güna yeter
Layıkam gerçek âhı zâre sezâ olsa nola
Canımı yakma cefa uduna her gâhı yeter
Kalmadı naza niyaza dahi takat nideyim
Vere insafını Rifat meded Allahı yeter
GAZEL
Uğradım bir seher çok canana seyrettim bu gün
Sahib-i lütfü kerem izana seyrettim bu gün
Tarz-ı etvarı edibane eda reftarı hep
Böylece kânı melahat câna seyrettim bu gün
Berk urur râna beyaz elmasa benzer gabgabi
Şebçerağ âsa zehandanı kılur Rûşen şebi
Rengi mercandır yahut lâli bedehşandır lebi
Cevheri yekta dürü dindane seyrettim bugün
Meşrebi yârana tabi ehli idrâki tamam
Mekteb-i irfanide han talim olmuş subhu şam
Rifata elhasil gayet beğendim vesselam
Yâr-ı sadık olacak sultanı seyrettim bu gün
GAZEL
Aşıka rahmetmede berbat edersen keyfine
Gerçi sen bîçâreye imdad edersen keyfine
Günde bir defa temâşayı cemala razıyım
Gösterip her dem sedakat şad edersen keyfine
Ateş-i sûzana döndürdün serâyı gönlümü
Evc urup serteser irşat edersen keyfine
Emrine fermanına ben çünkü taat eyledim
Sen gerek öldür gerek azat edersen keyfine
Meclis-i hassına kendim âşına ad eylerim
Sevdiğim bîgânelerle yâd edersen keyfine
Çün icazet’dir dedi pîr-i muganın Rifata
İzn-i Hakla her ne ki icat edersen keyfine
GAZEL
Meste meyim gözlerin mahmuru hâbı şive mey
Özge hale uğramış yoksa harap şive mey
Bu bayâbana bakış âhûdan almış dersini
Dîdeler imade talim şebabı şive mey
Dîde-i şûhun acep hayranı hayret’dir bu gün
Fikri resmi nazımı eyler hesap şive mey
Sureti pürtabıdan müjgâne kılmaz ref’i yed
Zehi aşık mı haber ver ya minkabı şive mey
Rengi ruhsarın kızarmışdır neden…
Böyle gül gününde yetişir mi şarap şive mey
Rifat’ın gonca derûnunda müşevveş eyleyen
Pertev-i hüsnün mü bilmem ıztırabı şive mey
GAZEL
Esir-i bend-i zülf-ü yâr-ı bîdad olmuşum şimdi
Giriftarı kemendi dâm seyyad olmuşum şimdi
Heman dil misalı tuti’i haps-i kafes kaldım
Safaya köşe-i mihnette nâşad olmuşum şimdi
Ne hale uğradım bilmem taksir eyledim amma
Müdam-ı hemdem olan yarıdan yad olmuşum şimdi
Kani ol âhı vâhı aşk ile müzdat olan günler
Şeha hasret keşi feryat feryat olmuşum şimdi
Yele verdim seninle derdiğim hep harman-ı zevkım
Medet bîkes seba gel gör berbat olmuşum şimdi
Melamette bana göster hele faş olmadık sırrı
Eya Rifat ne Mecnun ne Ferhat olmuşum şimdi
GAZEL
Bu taze meramın ne ülfet niçin etmezsin
Beyhude hıramın ne sohbet niçin etmezsin
Geç geç bu havalardan nazü vâlalardan
Yani rukabalardan vahşet niçin etmezsin
Almış yanını nâdan def eyle aradan
Olduk biz sana mihman hurmet niçin etmezsin
Gülzara güzar oldu gel faslı bahar oldu
Bülbül işi zar oldu dikkat niçin etmezsin
Uşşaka vefa eyle ağyara cefa eyle
Bir lahza sefa eyle işret niçin etmezsin
Ey mihri mâhı Tal’at lütf issi şahı Rifat
Oldukça şahı vuslat davet niçin etmezsin
GAZEL
Meclis-i rindane bas ayak saki
Al camı destine heman heman gel
Bir kadehle şad et ehl-i mezakı
Medet Allah için civan civan gel
Ateş-i hicrana yanmada bu ten
Rahm eyle uşşaka ey nazik beden
Fikri hayalımız bilirmisin sen
Halımız olmadan yaman yaman gel
Sabit olmak gerek kul ikrare
Vefdir sevdiğim şan olan yâre
Tek sebep olmasın tanı ağyâre
Dolan bir taraftan nihân nihân gel
Rifat nice demdır gözedir râhı
Kim dilemez cana sen gibi şahı
…………………………………..
…………………………………..
GAZEL
Teşebbüs eylemez akıl olan dâman-ı tedbire
Umurun evvela rabt etmedikçe hükmü takdire
Riyadan sıtkı ihlası derûnun etmeden tathir
Duanın müstecabında bahane etme tesire
Ruhun şöyle halın Süreyya talatın Hurşit
Keman ebrûların kosa müşabih gamzeler tire
Vucudun kimyadır şivede simyaya benzersin
Sana malik olan nail olur alemde eksire
Habeş şahıdır ol halın siyah mülk fiten geysu
Revan ahkâmı hükmü mülkü hindi cişi çeşmire
İki şahit yeter naktı vısalı gamzeye çeşmin
Fakat tashir için yaz hattı hüsnün vechi tahrire
Su handanı Stanbulu küşat etmek için Rifat
Zarifane gazeldir eya şayetse tenzire
Aşağıdaki gazelinin Rifat Baba Elazığa Çöteli zâde Asım beyin babası Mustafa beyin konağında misafir iken ki uzun müddet misafereti devam etmiştir,yazmıştır. El-Azizler kendisine “Rifat Dede” diye saygı göstermişlerdir. Bu gazel El-Aziz’de de Adıyaman’da olduğu gibi okunmaktadır.Kemal adlı bir açıkgöz bu gazeli kendisine mal etmeğe çalışmıştır.
Asım Bey oğlu Mustafa Bey dünyaya gelince orada bulunan Rıfat Babadan doğum tarihi yazmasını rica eder, cevaben şu beyti söyler:
“Daima zer’i kelâm eyleriz arzı suhâne
Hasılata gelicek tohmunu noksan aluruz”
El-Aziz avukatlarından merhum Fikret Memiş oğlunun lütfen göndermiş oldukları mektupta Rifat babaya ait şu müfredler yer almış bulunuyor idi. Hatırasına hürmeten buraya alıyorum.
1- Eski yadımdan şerbeti ve naklı söhbet gitmedi
Haliya sakı dimağımdan o lezzet gitmedi
2- Bir şuha gönül ver ki ola medha seza ol
Alemde gerek pîşe olan şâha gedâ ol
3- Müpteladır pîri zânem Süleymanlar sana
Hüsrevi hubanı alemsin gedâhanlar sana
GAZEL
Ben şehidi bâdeyem dostlar demim yâd eyleyin
Kabrimi meyhane enkaziyle bünyad eyleyin
Gasl olunmaz ma ile gerçi şehidanı gaza
Yeykayın mey ile beni bir mezhep icad eyleyin
Türbeme kandil için bir köhne sağar vakf edin
Şûle narı arakla ruhumu şâd eyleyin
Türbedar olsun bana bir rindi mihvarı garip
Nezri serhoşan ile ol pire imdat eyleyin
Neyle,meyle bir alay mahbub ile her dem gelin
Bezmi cem ayınını kabrimde mutad eyleyin
Mest eder buyi turabı meşhedim bu alemi
Bâde nuşanı bu nev neşeyle dilşad eyleyin
Yadigâr olsun bu nazmım evliyayı sağare
Gitti rifat per açıp ardınca feryat eyleyin
RÜBAİ
Mübtelâyım ey güzel hüsnüne bülbüller gibi
Zârım artırma yırak olma bana güller gibi
Reşki dîdem gel feveran eyleme seller gibi
Kim kıyas etme beni canım gözüm eller gibi
İltifatından haset eyler rakibi nâ sezâ
Suyu tezvirat eder cana şikâyetten bana
Uyma ara sözüne olma nigara bîvefa
Kim kıyas etme beni canım gözüm eller gibi
Dembedem şirin edayı söhbetin ister gönül
Canı dilden sıtk ile …… ister gönül
Zevkı şevkı vusleti bir ülfetin ister gönül
Kim kıyas etme beni canım gözüm eller gibi
Ya reva mıdır gaminle sevdiğim bîmar olam
Rahmı kıl kim bir zamanda vuslatınla yar olam
……………………………………………………
……………………………………………………
Arzuhalımdır heman bir özge halet anlama
Hayretimden ah edersem de şikâyet anlama
Rifat’ın aşkı hakikidir hiyanet anlama
Kim kıyas etme beni gözüm canım eller gibi
GAZEL
Bâde-i lâlınden özge mey haram olmuş bana
Ol sebebten rûzu şep endişe cam olmuş bana
Köşe-i meyhaneden gitmez ayağım bir kadem
Suhbeti piri mûgan ile makam olmuş bana
Kıl kerem bu hal ile şeyhim beni mazuru tut
Hat ile kuy-ı harâban iltizam olmuş bana
Sakı-i bezmi musaffa sunduğu demden beru
Zevâkı işret nâle-i ke’si müdam olmuş bana
Rahmeti hakkı bilen dehl etmesin Allah için
Rifata rusvaylık şânile nam olmuş bana
GAZEL
Sofiya camü berku çeşm koma nemler ile
Lezzeti zevkı cihanı hele hürremler ile
Bülbülü bağı safa et dili gülfemler ile
Aç gözünü aleme seyr eyle nice nice demler ile
Geçmeye ömrü azizim der isen gamler ile
Arif ol halı dili gel bulun ademler ile
Pîri aşkın zadip sıdk ile dâmanına dest
Gir ol meyhaneye kim ta olasın neş-e perest
Dile ol şevk ile neygir de cihanı elest
Gûşu can ile sözüm dinle olup zevk ile mest
Nice bir hırs ile bu nefes havaya uyasın
Ne reva gevherini çife-i jenge koyasın
Ahırı camı ariyeti tenden soyasın
Ger kabul etmez isen nushumu sonra duyasın
Der isen çekmeyeyim ger iki alemde zarar
Gelmeye gusseye alam ile kalbine keder
Kani ol kısmetine gör nicedir hükm-ü kader
Rifata fehm edene belki beher harfi güher
GAZEL
Tükendi nakdi ömrüm dilde sermayem bir âh kaldı
Nevası âridir dilden ne yarandan nigâh kaldı
Derûni derdimi lokmana gösterdim,dedi eyvâh
Bu derdin dermanı yok çare ancak bir ilâh kaldı.
Kara günlerde mi halk eylemiştir kim beni mevlâm
Tutuldu şemsi bahtım gonca güllerim siyah kaldı
Perişan halime hiç kimselerden olmadı imdad
Halim arzetmediğim şâh-ı vezir padişah kaldı
Bu Rıf’at varını yaran uğruna eyledi yağma
Elimde sade bir keşkül başımda bir külah kaldı.
GAZEL
Aşıkız meyali işiz nazmı teriz
Tineti rûzu ezelden mübtelayı dilberiz
Bülbülüz hem tûti güyayı bezmi âşikan
Gonca lebler vasfa âğazından çok şeker yeriz
Aşkıdır maksudumuz dünya ve ûkbadan garaz
Cennetil me’va’da olsa zevki dilber isteriz
Rifata canınla irfanı zevki kadrımız
Gâh olur hâkideriz hem gâhi dürrü gevheriz
GAZEL
Sende gelsen sevdiğim sevmez mi ya güller seni
Görmeğe hasret çeker gülşende bülbüller seni
Dîde-i uşşakta keşfi nikâb etsen nola
Seyreder ta becemalın serde kâkiller seni
Gül yüzün ayinesin çeşmi rukabadan sakın
Kem nazarla bir belâya uğradır eller seni
Rifata kılsan nazar gerdanı yara bir nefes
Derdi aşka bend eder gerdâne zülf yeller seni
GAZEL
Neşatı ümidi ancak bâde-i gülfamide kaldı
Ayak bas bezme sâki,gayrı sohbet camide kaldı
Femi ebrûsuna bir şuhun ol dem mübtela ta kim
Bülbülü kameti yay oldu aynım lamıda kaldı
Gözüm yolda kulağım seste gönlüm ızdırap üzre
Muradım şimdi bigamı ferah encamına kaldı
Ne denlu olsa şaban revze-i hicran tutar Rifat
Yine ol kamu vuslat vâde-i bayramıda kaldı
GAZEL
Misal andelibim bâğ-ı iremde gülüm sensin
Sefayı hatırımdır dembedem nâlan olursam da
Nola hayran-ı sergerdan isem divarına karşı
Kaddım aşıkın sûreti bican olursam da
Cemalim pertevinden dop dolu olmuş gözüm gönlüm
Huzurumdur eğer gülsem eğer giryân olursam da
Bana rusvaylığın namım gibi bir pâye-i Rifat
Müsavidir cefaya naili ihsan olursam da
GAZEL
Ezelden can-ü dilden müptelâyı hüsnü cânanım
Peri veşler hayaliyle gezer hem cinsi insanım
Geh akıl geh divane vari geh perişanım
Ne halim söyleyeyim çoktan beri aşkınla hayranım
Eman ey tıfl-ı tersa kaydı zülfünle heras’ınım
Esir oldum ey kâfir mürüvvet kıl müslümanım
Kadid olmuş nice dilbesteler var reh güzarında
Garibindir bilirsin Rifat zarı diyarında
Acep ruhsat mı yoktur yoksa en bed ihtiyarında
Aman en tıflı tersa kaydı zülfünlü harasanım
Rifat baba rüyada Hz.Aliyi gördüğünü ve şu mısraları söyleyip ondan sonra şiir kabiliyetinin kendisine verildiğini ifade etmektedir.
Uyurken bir gece nâgah göründü çeşmime bir er
Sual ettim nedir ismi şerifin söyledi Hayder
Dedi ben ol Aliyyi nâm-ı dar- ı seyfi kahharım
Benim müslimanı pünhan gösteren ol latifi sadı ahter
Kiramen katibiyim ben ulumun babıyım tahkık
Hakikat mahzenim çün benim aşıklara mafher
Sualından muradım bu ise fehm eyle ey Rifat
Benim şiri huda fettah-ı din damad-ı peygamber
GAZEL
Gel ey dil-i şeydây-ı fena hu diyelim hu
İster isen eğer genc-i bek hu diyelim hu
Sıdk ile hemen baş eğelim semt-i safaya
Def’i gam için ey fukara hu diyelim hu
Evrad edelim yek dil yek can ile ya hay
Andan ola her derde deva hu diyelim hu
Rifat kalu ben bâb-ı tevekkülde demadem
Nazil ola ta feyzi huda hu diyelim hu
NA’T
Aşıkı sadıkların hakanı sensin ya Resul
Feyzi bahşı zümre-i irfanı sensin ya Resul
Sendedir mührü nübüvvet sendedir kadru ala
Mürselinin serveri sultanı sensin ya Resul
Rehnümadır sünnetin bu ümmet-i acizlere
Salikanın mürşidi bürhanı sensin ya Resul
Rahmeten lilalemin oldu vücudun şüphesiz
Hazreti Hakkın ulu ihsanı sensin ya Resul
Nesh olundu hikmet-i Tevrat ve Zeburu İncil hem
Ta kıyamet sahibi furkanı sensin ya Resul
Dertlinin dermanısın her müşkülün imkânısın
Ehl-i imanın heman imanı sensin ya Resul
Rifatı biçareyi red eyleme rûz-u mahşer
Mücrime ancak şefaat kânı sensin ya Resul
GAZEL
Meşrebi yarana tabiat ehl-i himem hatırşinas
Hem zarifane eda nazın seda sahip cinas
Rahmi çok insafı bi had aşkı eyler iltimas
Yâr-ı sadık şuhu bi hemta ki derler işte sen
Lale ruhun devrinde gül sermendedir
Sevdiğim madem ki bu hüsnü letafet sendedir
Sen şuması hubabesin hükmünde Rifat bendedir
Husrev-i hubana alem hâke derler işte sen
21
GAZEL
Kendi kadrini bilmezsen
Na mertlere kul olursun
Her olur olmaz ucundan
Oda yanar kül olursun
Kâmil ile sohbetin kes
Cahilde ülfetini
Bilemezsen kıymetini
Altun iken pul olursun
Meseldir cihan içinde
Oturdum nâdan içinde
Meclis-i irfan içinde
Açulu ben gül olursun
Sende varsa akıl kânı
İşinde yoldaşı tanı
Rifat fikr eyle zamanı
Sonra belki yol olursun
GAZEL
İşte cam işte sakı işte sağar işte mey
İşte meclis işte mıtrıp işte santur işte ney
İşte eyyamı bahar oldu yine faslı safa
Gel açıl ey gonca nevres hıcabın tâbegey
Her ne geysen yaraşur şekline ey nazik beden
Gülşene geldikte amma gül gibi gül penbe gey
Nazeninler çok vela mislin bulunmaz sevdiğim
Barekâllah hüsnü etvarın senin bir özge şey
Bunca feryadı fıganın cûş edip rahmetmedin
Rifatı biçare hey bi vefa dildâre hey
GAZEL
Şimdi dil pîrimugânın vale-i hayranıdır
Din anın dini bana iman anın imanıdır
Etmem ikrarı muhabbetten ferağat badezin
Aht anın ahtı bana peyman anın peymanıdır
Ben çırağı hâkirâhı kâbeyi puthaneyim
Ruhu pâkim ol mukaddes revzanın kurbanıdır
Cennetül me’va ki derler kûşe-i meyhanedir
Simiten sakiler anın huri’i gılmanıdır
Bir gazelde eylemiş nutku ile Rifat ittihat
Var ise şimdi yine divaneler divanidir
GAZEL
Ey dila halkın kimi âla olur alem bu ya
Sırrı mevladır kimi ednâ olur alem bu ya
İtibar olmaz cihanın rütbe-i bâlâsına
Zîri bâlâ pâyeser serpa olur alem bu ya
Ne mümkün olsun bu nev’i beşer bir hal ile
Kimi ebleh kimi dâna olur alem bu ya
Hükmüne sabit değildir murgu tîgi aşıkan
Kimi serçe kimi anka olur alem bu ya
Kasrı cemet Rifata Rifat gibi eş’arını
Bazı şair mail-i imla olur alem bu ya
GAZEL
Her kaçan dil maili sevdayı haddın hal olur
Katre-i hûnum ciğer dağımda rengini âl olur
Safha-i hüsnün bakışın görünce dostum
Hayretimden ta elif mânendi kadim dal olur
Bâde geldikte demi lâlı zulalı neş’esi
Açılır gül mül gibi gönlümde bir hoş hal olur
Bir dakika dilden dur olsa bâla kametin
Rûzu şeb fikri hayal olmakta mâhım salolur
Çok da ahzan eyleme lü’lü’ü nazmın Rifata
Şayet ol bazarı irfan içre kuşu mal olur
GAZEL
Hiç temenna eylemem barı hudadan gayriye
Yüzümü döndürmesem semti rehadan gayri’ye
Salik-i râh-ı hakikat olmağadır niyetim
Serfürû etmem tarikat-ı evliyadan gayri’ye
Hud pesend olmak ne lazımdır enaniyet nedir
Ey gönül etme heves fakrü fenadan gayri’ye
Çeşmi bîmarem demez bir hâke asla tutu’ya
Âsıtân-ı Mustafa dar-ı şifadan gayri’ye
Rifat esrarı aşka vakıf oldunsa eğer
Etme ifşâ hem nazar kılma safâdan gayri’ye
GAZEL
Mıtrıp hele ol sîne-i kanuna teli tak
Dilde biriken gamları kıl şevk ile ihrak
Efgana şitap eyledi bülbül ki birden
Cana göricek vech-i cefadarını uşşak
Eşgin akıdıp dîdelerim bâğ-ı emelde
İcra edecek dehirde bunlar dahi ezman
Beyhude yere eyleme imara teseddi
Mutadıdır ey şûh sana dilleri kırman
Zulmetzede-i firkat olan Rifatı zâre
Hurşidi sıfat eyle nola lutf ile işrak
GAZEL
Çemenler mevkı-i seyr oldu ey ruh-u revan gel gör
Hıraman serbeser her nevreside bir fidan gel gör
Menevşe serbeduş çeşmi nergis mesti hâb âlud
Tamaşâgâhında bağ-ı cemalinden nişan gel gör
Nice temsil olurmuş rengi bûy-u zülf-ü ruhsarın
Açıldı taze taze lale sünbül erguvan gel gör
Hayal ancak işim şebta seher vakti fikr-i visalınla
Feraşı hicri mihnette nice halım yaman gel gör
Nola çok ise aşık-ı leyk Rifat gibi yok sadık
Ara yerde munafık duymasın gâhi nihan gel gör
GAZEL
Çözme zülfün başıma akl-ı perişanım gele
Terk-i naz etme ki ten-i bitabıma canım gele
Boyuna saldım kendimi oldum esir-i kâkülün
Nev zuhur-u hat ile idama fermanım gele
Böyle kalmaz daima ebruzu mestanı emel
Birgün ola mevsimi işi gülüstanım gele
Kalmadı cismimde zarı zarıdan âzade yer
Nola bir lutf eyle baksan yüzüme hâbım gele
İntizarı makdemi pâkinle Rifat bendeniz
Rehgüzârında kadid oldum ki sultanım gele
GAZEL
Dîdeden mehcur olan sanma gönülden dûr olur
İftirak oldukça uşşakta dil mekdûr olur
Hasreti vuslat şedayit amma gelur gamden ferah
Var ümidim ki bu aşkı nazik görenler kör olur
Sen şehamet meyli ülfet kıldığım mazuru tut
Dostça gâh Süleymana musahip mûr olur
Devlet-i ikbalın efzun olsun âli himem
Ol seza her name kim davet ile mestur olur
İştiyakı Rifatın ya nice müzdat olmaya
Âfitabın şevkıne bir zerrede meşhur olur
GAZEL
Ümid-i vasl ile ey mah ne hoş âram eder gönlüm
Dahi halın hayaliyle günü akşam eder gönlüm
Üçer gün has-u âm için iki bayram olur yılda
Seni her gördükçe her saat bayram eder gönlüm
Abestir hüsnüne nazara sık sık leyk hep lahza
Görünce gönül buna neylesun ikdam eder gönlüm
Mey-i lâlın düşer mi ağzıma nûş eylemek sâkı
Gelince bezme hoş bî ihtiyar âram eder gönlüm
Beyan eylemezdim sırr-ı aşkı Rifata amma
Cihan nâle-i feryat ile ilam eder gönlüm
GAZEL
Unutmaz aşkını dilden dile destan olursam da
Hele sevdim seni her şan ile şayan olursam da
Misalı andelibim bâğ-ı alemde gülüm sensin
Safay-ı hatırımdır dembedem nâlan olursam da
Nola hayran-ı sererdan isem didârına karşu
Kadim aşıkım çün sureti bican olursam da
Cemalım pertevinden dop dol olmuş gözüm gönlüm
Huzurumdur eğer gülsem eğer giryân olursam da
Bana rusvaylığım namım gibi bir pâye-i Rifat
Müsavidir cefaya naili ihsan olursam da
GAZEL
Bâr-ı cevrin çekmeğe tab-ı tuvanım kalmadı
Yok mu insafın a zalım yâr-ı canım kalmadı
Cana tahammül eylemez canım bu denlu ateşe
Sabr-i samanım bütün yandı gümânım kalmadı
Guşedermisin acep dâd eylesem feryadımı
Hak mürevvet vere yoksa âmanım kalmadı
Bunca naze bir nevazişle gerek tamir-i dil
Hep harap ender harap hânümanım kalmadı
Hâkisar oldum reh-i aşkında Rifat var iken
Keşf-i râz ettim nihanile beyanım kalmadı
GAZEL
Sûzişi gamden açıldı sine-i mecruha dağ
Sen sefa sür sevdiğim olsun hele dağ üstü bağ
Pertev endaz olmağa hüsnüne bu dil müstemend
Daima bezm ehline lazım şeha Rûşen çerağ
Niyetin var canım yedim kat’ eylemem bîmaneden
Gerçi kim zahirde bu meyhaneden çektim ayağ
Var mıdır bir zerre noksanın eya mihri leka
Rûberu hamdilillah sen selamet ben de sağ
Çün sezâdır aşkın âlamını hemul olmak bana
Seyr-i hûb-i Rifata mümkün müdür kılmak ferağ
GAZEL
Tıfl-ı nevreside ruh-u râna civan olsunda gör
Şah-ı güldür kameti bâla fidan olsun da gör
Mânayi harfı vekarımız dehanında nihan
Dürrü yektadır sedeften dermeyan olsun da gör
İptida şevk-ı hilale itibar olmaz hele
Mâh-ı bedir âsa tamamıyle ayân olsun da gör
Nev şükûfe bûy-ı ariziden ibaret nesnedir
Bir kemalı meyve-i nahlı cinan olsun da gör
Rifata fenn-i hayalında nümudarı cemal
Nükte-i hal-ı hat muciz beyan olsun da gör
GAZEL
Arif oldur göricek yar ile ağyarı bile
Olma nadan getirüp mihneti gamü zevkı bile
Dâmane sen gibi şehbaz nigâr etmek için
Daneler döktü dû çeşmim bu yola kile kile
Bulicak mahremi esrarı visal canan
Sakla candan içerû razını fâş etme ele
Yeltenüp bâd-ı havalarda havadar olma
Harman-ı ömrüne nahak yere gel verme yele
Aşkı bir kaba kim ifrak ede ölçüp dökerek
Rifata saçtı sereşkin niceler sile sile
GAZEL
Gözde nem dilde demadem pîç ü tap arzu
Cana yetti dert hicr-i ızdırap arzu
Zikri fikri halı ruhsar ile halım işte bu
Hep gece gündüz kara cümle hesap arzu
Yâre hasretle yine ey hame ol bir name sun
Ola kim şayet güle sakı cevap arzu
Sirr-i manayı haber tabiri visal olsun deyu
Dîde-i ümidi devr etmekte hep arzu
Rifatın şerh-i mâkalından sual eylerse o
Elden gelen nazmi zânude kitap arzu
GAZEL
Tahammül kalmadı hicran ateşine gayrı yandım gel
Yetişmezmi ezalar tatlı canımdan usandım gel
Ayıldım mest isem divane isem huşu mend oldum
Geçen geçti hayal-ı hâbından şimdi uyandım gel
Çektim gün günü reng-i âlama ezel zira
Bu halım tazeden baştan başa ama boyandım gel
Devasız vakıa bildim ki küstehane etvarın
Hatalar eyledim af eyle billah utandım gel
Bana Rifat demek ancak cemalınla olur cana
Olunca sabr-i sâmanım harap etme dayandım gel
GAZEL
Bir peri peykeri civan kâküllerin bağlar çözer
Sanki kazzazi mahbub sırma telleri bağlar çözer
Şahı levandanı edalar gösterir reftar ile
Naz ile serteser püskülleri bağlar çözer
Bağıbandır güya kendisi hüsnü bostan
Bu nezaketle meğer sünbülleri bağlar çözer
Resmi istikna ile ol goncalar açmaz dihen
Hâre cevrı aşk ile bülbülleri bağlar çözer
Rifata hubanından ebkâr zarar etmektedir
Ol sebebten aşıkan dilleri bağlar çözer
GAZEL
Nazenimin bî vefa olsun da görsün haleti
Gayrilerle âşina olsunda görsün haleti
Aşık âhı nice te’sir eder ana ahır
Yar mutad-ı sefâ olsun da görsün haleti
Arif ondan görmedim ger derse fevz-i himmeti
Şimdi nâdandan yâne olsun da görsün haleti
Kâmilin her bir sözünde gizlidir ayn-ı can
Ehli ibret dilküşâ olsun da görsün haleti
İsteyenler Rifata dâr-ı bekânın lezzetin
Kani’i fakrü fena olsun da görsün haleti
GAZEL
Sırrı vahdet sureta divanelerde gizlidir
Zevk-ı sohbet meşreb-i mestanelerde gizlidir
Her ne denlu nağme-i bülbülde halet olsa da
Aşk remzi zümre-i pervanelerde gizlidir
Her neye kılsa nazar müsaffa görür erbabı dil
Kıssadan hisse nice efsanelerde gizlidir
Sanki hârıdan güher peyda olur gül hârıdan
Genc-i bîpayân ise viranelerde gizlidir
Tekke ve mescid sanma arif-i billah hep
Nice kâmil Rifata meyhanelerde gizlidir
2-LÜZUMİ EFENDİ
(1802-1867)
Besni’de dünyaya gelen Lüzumi Efendi, halim,selim bir mizaca sahiptir. Urfa,Diyarbakır,Halep medreselerinde tahsil görmüştür.Arapça ve Farsça' nın yanında İslami ilimlere vakıftı.Besni' de müderrislik ve müftülük yapmıştır.Alim ve şair olarak ünlüdür.Duygulu bir kişiliğe sahip olduğundan şiirleri de o denli içtendir.Birçok talebe yetiştirmiştir.Besnili Sıtkı Efendinin de hocasıdır.Şiirlerini kendi el yazısıyla bir defterde bir araya getirmiştir.Ancak bu defterin kaybolduğu söylenmektedir.65 yaşında iken vefat eden Lüzumi Efendinin kabri Sülüklü Derededir.Biz burada bulabildiğimiz şiirlerini yayınlıyoruz.
GAZEL
Avasi zevk' i maksibi mana imiş neynim
Hevayı dilrubalar bir guru hülya imiş neynim
Cihanda ehl' i aşkın çektiği sevda imiş neynim
Görüp habiçre yarın bilmedim ferda imiş neynim
Uyandım ki seb' i zulmet de bir rüya imiş neynim
Aradım kimse yoktur sade bir hülya imiş neynim
GAZEL
Dilde virdim suphudem her ganda ya Mevla Kerim,
Dad elinden ey sitemkar dilruba Mevla Kerim,
Saldın ateş gönlüme çıktı dühanım göklere;
Yandırır eflakı ahım aşina Mevla Kerim,
Bu gamın elbet mükafatın verir bir gün Hüda;
Al teselli üsrü yüsradan dila Mevla Kerim,
Fırsatı nöybet be nöybettir gelir bir gün bize;
Asiyabı dövleti alem bu ya Mevla Kerim.
Daima salmaz nazardan ol peri vuskler bizi;
Açılır bir gün ola babı rica Mevla Kerim.
Aldın ahım cevri bidadınla yaktın gönlümü;
Yerde kalmaz inkisarı müptela Mevla Kerim.
Çok da şevklenme halinden ….. Lüzumi;
Pür cefayı çekmeyen sürmez sefa Mevla Kerim.
GAZEL
Aşıkam te”1vabimce bir nazik beden yok neyleyim,
Bülbülem bir gülizarı yasemin yok neyleyim.
Bağa girsem şavk' ı gül ateş görünür aynime,
Gönlüm eyler gamet' i servi sağmen yok neyleyim.
Bezm' i işretten ayağım çektiğim aybeylemen,
Meşrebimce şaki' i şirinde hem yok neyleyim,
Biz ki mahrumi visal olduk sebalerden yine,
Yol kesilmiş koyi dilberden haber yok neyleyim,
Ey luzumi dür dökülse hame' i irfaneden,
Kabil' i mana olan ehli sülhan yok neyleyim.
…………………………
Aceb ne demlerde sevdiğim dilber
Gidem kimden sual edem yar seni
Kesildi yollarım bir haber gelmez
Esen yellerden mi soram yar seni
Gönül eğlencesi şivekarımsın
Gece gündüz gözde intizarımsın
Küçükten sevdiğim nazlı yarimsin
Ben nice yadlara verem yar seni
Lüzumi serimden sevda uçmadan
Yadların elinden bade içmeden
Benim meylim senin hüsnün geçmeden
Emreyle bir gece saram yar seni
3-LAM’İ EFENDİ
(1804-1847)
Önemli ve uzun süreli tahsil gördüğü anlaşılmaktadır. Vidin’de kadılık (hakimlik) yapmıştır. Müfredleri, Gazelleri, Medhiyeleri olan şairin bütün şiirlerinde akıcı ve anlamlı bir üslup hakimdir.
MÜFRETLER
Hasılı ölme tehi cami mahbub ile öl
Bari ölmek de olursa hele iman ile öl
* * *
Gösterirsen şimdi göster Ey dilâra sineni
Yoksa hasta son nefeste neylesin ayineyi
* * *
Mademki ev sahibinden yok faide
Rabbena enzil aleynâ mâide
* * *
Cihanda bulmadım yarı muvafık
Muvafık bulduğum çıktı münafık
* * *
Beyhude değil titrediği kıblenûmanın
Heybetini fikretmektedir beyti hudânın
* * *
Hor bakma; fukara zümresinin hırkasına
Her biri bir dağı delüp almış arkasına
* * *
Rindiler bezminde saki, bir acep nam eyledik
Mescidin kandilini meyhanede cam eyledik
* * *
Ekmiyen biçmedi bu mezraada elhasıl
Kime lazımsa ekmek, ana lazım ekmek
* * *
Kârı kesbet, malı cemet, sakla berk
Kalırsa düşmana kalsın dosta minnet etme tek
* * *
Kesmiş atmıştır anı etme cedel
Tîğı layüs’el amma yef’al
* * *
Leb kızıl ruhlar kızıl destinde cam mey kızıl
Kim kızıl divane olmaz görse didârın senin
* * *
Feyzi hakkın buhlu yok herkes vâlâ talib değil
Bi sebep islahı alem tanrıya vacip değil
* * *
Bir günah eder kişi bin gün âh etmek gerek
Bin günah ettim amma bir gün âhım yok benim
* * *
Muhibbi sadık olur muktezayı hal üzre
Ya sarfı mal ede ahbabına ya bezli vücut
* * *
Etmez kerim olanlar babı ricayı mesdud
Kılmaz rahim olanlar ehli niyazı mazur
* * *
Halıkı başka değil mezhebi küfrü dinin
Haremi kâbe ve puthanede birdir mabut
* * *
Şiveyi ihsanı neşreyler cihana şamı ayet
Gösterir camı neşatı aleme hengâmı âyet
* * *
Gerek döğsün, gerek söğsün, gerek dergâhından kovsun
Visalı yâre bir kerre temennah etmemiz vardır
* * *
Takdir edemem çektiğim âlâmı felekten
Zira ki ânın zikri de bir başka elemdir.
* * *
Takrir edemem derdi derûnum elemim var
Allahı seversen beni söyletme elemim var
* * *
Geç gelir tez gider deyu sen çekme keder
Alemin hali budur böyle gelir böyle gider
* * *
Sırrını sırdaşına deme ki sırrın fâş olur
Sen ki sırdaş olmayınca el nice sırdaş olur
* * *
Ağzım,ne ararsın beni bigânemi sandın
Ser vermek olur sırrı beyan eylemek olmaz
* * *
Çok tecrübe eyledim hele ben bezmi cihanda
Bir dilber ve bir bâde olan yerde gam olmaz
* * *
Ele aldıkça cefa yayını bu çarhı felek
Bizi mi buldu; hemen ok nişan eyleyecek
* * *
Desti kudret yazdı mecnunun mezarı taşına
Kimsenin tokunmasın sen ki melamet başına
* * *
Kaza gelmez kula hak yazmayınca
Bela gelmez kula kul azmayınca
* * *
Onsekiz bin alemi garkı âb eder bir katresi
Var kıyas et vüs’ati deryayı nittiğin
* * *
Bi tekellüf çelebim sadre geçersin amma
Hüner oldur seni ibram ile iller geçire
* * *
Gitti mecnun hane-i aşkı bize ısmarladı
Bir harap evdir kalır divaneden divaneye
* * *
Rükap âsa eğer pâyına yarın yüz sürem dersen
Yolunda irtikap eyle asılmağı basılmağı
* * *
Arifin gönlünü huda gamgin eder şad eylemez
Bende-i makbulunu mevlası azad eylemez
* * *
Çok da mağrur olma kim meyhane-i ikbalıda
Biz hezaran mesti mahmurun humarın görmüşüz
* * *
Bülbül dil şidenin bir gülüne göz dikenin
Sahnı gülzarı ümidinde dikenler bitsün
* * *
Cefaya olmayan meftün neylesün aşkı sevdayı
Kehrübası olmayan mecnun ne bilsin hubbü leylayı
* * *
Harap olmuş yatur sanki melâmetten dil-i aşık
İmaret kıl esirge kalmasın şahım bozuk yazık
* * *
Bir kerre gösterilse nola terkine cevaz
Bu bana naz farz değil müstehap değil
* * *
Eski ehibbalarını eyleme hatırdan dur
Yeni yaranların başıçun sultanım
* * *
Çil akça harç etse nola su gibi dildar
Darphanesi işler girusunda gelir var
* * *
İstikamette kalem yanmada mum olsa kişi
Yine mikras-ı kazadan serini kurtaramaz
* * *
Derdimiz cana söylenmiş deva söylenmemiş
Macera söylenmiş ema müddea söylenmemiş
* * *
Kaddımı aşinalardan görüp bîgamelik rehmini
Vefa ümidine bîganelerle aşına oldum
* * *
Cevrini çekmede tut sabreyle Eyyüp olalım
A benim iki gözüm emreyle ben Nuh değilim
* * *
Aşk ahvalını ferhad ile mecnundan sor
Biri dağ adamı biri sehra delisi
* * *
MEDHİYE
Ey cemalin bezmegâhı revze-i dârüsselam
Şerbeti şirin lebbeyke sübhane men yühyil izam
Heymeler çekmiş kaşın etrafı bağı hüsnüne
Gözlerin çün kasıratüt-tarfı fi tahtel hiyam
Gülşeni etrafı köyün sehni cennâtün naîm
Bülbülü temcidihanın nağmesi fihesselam
Sakıya peymane sun vallahi zülfazlil azim
Mitriba çal nağmeni yağfir leküm yevmel kıyam
Lamia hüsnü kelamın eşidip ervahı kudüs
Dediler fevkas semada fikre kad temmel kelâm
KIT'A
Bir iki cam ile buldu bu denlu namın
Sen de bir cam ile geçür âkil isen eyyamın
Nice ayağına baş koymayalım Saki’nin
Dolaşır gül gibi elden ele rengini camın
KIT'A
Adem ki fezayı aleme bastı kıdem
Enduhu belayla oldu ol hemdem
Mahsusudur Ademe belayı alem
Alemde bela çekmiyen olmaz Adem
GAZEL
Başımda sûzişi sevda dilimde piçitabım var
Bir özge alem hayretteyim alemde nabım var
Saçarsam dürrü eşkim hâke mânendi hızı ferize
Acep kılman benim çerh ile başka bir hesabım var
Olurdum naili ser menzili mülkü şuhut amma
Meyani can ile cananda ten derler hicabım var
Yakup yandırdı nabı hicriyle uşşakı bi tabı
Benim cevr aşına bir kad kıyamet âfitabım var
Bu gün sevdayı mülkü saltanatta şahı bikaydım
Elimde hûn ile alûde bir cam şarabım var
Şehinşahı alem serfüru eyler bana şimdi
Benim bu dergâhı vâla cenâba intisabım var
Olurdum kâmiyabı feyzi lütfu çarhıdun amma
Velakin töhmeti irfan ile özge nisabım var
Tebessüm riz olursa ruyuma çarh iltifat etmem
Ne rahatçuyu ikbalım ne gamden içtinabım var
Acep arzedeyim sevdayı hattı haliden Lami
Azabı yâr derler elimde şimdi bir kitabım var
GAZEL
Çık ey dil tenden istikbale ol ruhu revan geldi
Nisar et canın makdemine taze can geldi
Savul ey zülmeti gam dîde-i bahtı siyahımdan
Çıkıp cibi felekten şep çırağı asıman geldi
Seher vaktında bir ah eyledim ol tifli bidare
Tutuştu çarhı süfla ruhi kudsiden eman geldi
Gehi haddın gehi lâlın yararken nakşını dil
Sulandı hamenin ağzı şu denlu kara kan geldi
GAZEL
Bendi zülfünden çıkan dil lâ cerem bitap olur
Ateşi sevdayı hicrinle yanıp pürtap olur
Kesme han iltifatın zümre-i uşşakıdan
Korkaram köyünde kanlar çoğalıp seylap olur
Bezmi vuslatta mey lâlın için şeydayı dil
Zerre-i naciz iken sat rüstemi sehrap olur
Kâbe-i köyün yeter yüz sürmeğe mücrimlere
Zümre-i ehli niyaza kaşların mihrap olur
Sırrı kalemden şerha çeksem sergüzeştim lami'a
Vasfe gelmez yazdığım eş’arların etnap olur
GAZEL
Bu bezm-i alem-i devlette eya kâm alan kimdir
Demâdem sâki'i bahtın elinden cam alan kimdir
Gelenler hep bu deşti hayrete kem nam gitmişler
Acep bu arse-i alemde bilmem nam alan kimdir
Cihan hasret-keşi tilhabe-i deşnam iken aya
O düşmen kâmı dilden bûse-i in’am alan kimdir
Cihane her gelen bir vech ile bergüşte olmuştur
Bu ziri gerdişi eflâkta âram alan kimdir
Vücudu bihudden her gelenler bî haber gitti
Vücudu zatı hak'dan Lami'a peygam alan kimdir
GAZEL
Harabı mesti aşkı gamze-i cânânesinden sor
Perişanı halı uşşakı yine mestanesinden sor
Ne bilsin tabı mihri hüsn yarı bülbülü bi dil
Çerâğ-ı sûzişi germin pervanesinden sor
Ne hacet merdemi ibret şinase arz-ı dehr etmek
Sürahiden işit düzehmi peymanesinden sor
Hakikat madeninden hisse almaz talibi suret
Hümayı avcı rahet perveranı lanesinden sor
Hazer Lami hazel ol mesti nara pür teğafülden
Benim bu derdi dağım çeşmi pür efsanesinden sor
GAZEL
……………………………………………..
……………………………………………..
Çün gonca-i gönül beste-i tahriki nesim ol
Bülbül gibi nâlende dil oldu muharremden
Seri halka-i devrimi mahbubu cihan ol
Ey şûhu gülendam açıl eşki terimden
Virdi niyazı koma dâmeni ricadan
Nahlı kaddını sakla şu âhı şeremden
Lami gibi kemter-zâde-i ikbal-ı ferah ol
Tufan belacuş eder rehgüzerimden
4-ÇIRAĞI BABA
(1814-1886)
Çırağı Baba ile ilgili araştırmalarımızda şairin hayatı hakkında bir bilgiye rastlanmamıştır.Bir gazeli ve bir de kıt’ası elimize geçmiştir.
GAZEL
Yolda kaldı gözüm ol dilberi râna gelecek
Saçı sünbül lebi mül,ruhları hemra gelecek
Vay anın dide-i âhusuna dûçar olanın
Mesti hayran olacak başına sevda gelecek
Nice gevheri aşk yatırıp tıfıl gibi
Aldatıp gitti beni gelmedi hâla gelecek
Ey Çırağı gözün aydın sana müjde bu gece
Bezmi ahbabına bir şem-i hüveyda gelecek
KIT’A
Eski dost ile ahbab olduğum yârân
Yüz sürüp gittiler tahtet turâbâ
Gaflet uykusundan uyan,gözün aç
Ecel uykusu var Çırağı Maba.
5-HALİS EFENDİ
(1819-1881)
Bu şairimizin de maalesef sadece bir müfredi bir de beyti elimize geçmiştir.Başka bir bilgi elde edilememiştir.
MÜFRET
Sen uyanmazsan bu dem âhıma,az kaldı ki
Senki köyün rahmiyle zîruh olup uyanalar.
GAZEL
Buharı ateşi gamla gönül mir’atı cenk oldu
Hayalı tîr-i müjgânın dilde zahmı firenk oldu
Cebininde nedir çini sitem ey Rüstemi alem
Boyanmış gamzeler kana acep kimlerle cenk oldu
Nedir sende bu şermi mestilik ey gözleri şehlâ
Kızarmış gül ruhun lâl-ı şarabı lâle renk oldu
Nice tozlar kopardı rûzigâr-ı fitne-i devran
Açılmaz çeşmi uşşakın cihan başına tenk oldu
Ricalar eyleyip kıldım niyazı bûsi ruhsarın
Terahum eyleyemem Halis dil-i dildâre senk oldu.
GAZEL
Nigâra mülkü cismim kanzı aşıkımçün harabettim
Anı canım yerine kalbiden naib menab ettim
Dernu sinemi pâk eyledim ağyarı nakşimden
Gönül kâşinesin şevki ruhun için müstetab ettim
Cihanın gülşanına gelmemiş hüsnün gibi bir gül
Anınçün alem içre mülkü hüsnün intihab ettim
Şarabı nâb-ı germe meylimi mazuru tut zahid
Ki ben ihlas ile pîr-i mügâna intisab ettim
Cenâb-ı sakfı gerdune irişse himmetin ne ola
Ki,ömrüm ser fürahi bir şehi âl-i cenâb ettim
Medaris içre (HALİS) görmedim ben aşkı sevdasın
Anınçün ilmimi meyhanede rehni şarab ettim.
6- İBRAHİM HAKKI BABA
(1832-1926)
Mesleği (culfa)dokumacılıktır.Bez dokuyup satmakla geçimini sağlamıştır.Çok sade ve mütevazi bir hayat sürdürürken,geçim sıkıntısı çekmiştir.
Çok içli bir halk şairi olan Hakkı Baba şiirlerinde mahalli şiveyi maharetle kullanmıştır.
Adıyamanın Karacaoğlanı sayılan şairi yaşadığı dönemin imkansızlığı ve bunun gibi sebeblerden çevrenin tanıyamadığı ve değerlendiremediği, dolayısıyla kendi kabuğunda kaldığı tahmin edilmektedir.
Yegâne geliri mesleğinden kazandığıdır.
…………………….
Deryayı mihnette kaldım imade
Çarhalar her taraf gel benim için
Gece gündüz durmaz ekilir gören
Çıkmadı bir yana yol benim için
Derdi mihnet birbirine ulanır
Hikmet nedir akar çeşmim bağrım sulanır
Ellere gün değer aylar dolanır
Yağar yağmur tipi,sel benim için
Hakkı’ya zehnini sarf etme boşa
Tecellin ne ise o gelir başa
Rûz-i şeb yanaram ben bu ataşa
Yazık oldu dermi el benim için
………………….
Nazlı dilber salınırsın sefada
Söyle kaddın servi midir çınar mı
Çeşmim âbı göz göz olmuş revandır
Öz lebinden teşne diller kanar mı?
Bahar oldu zevk edecek çağ oldu
Bülbüllerin hasretliği sağ oldu
Sinen üstü gülşen oldu bağ oldu
Memelerin turunç mudur yanar mı
Gönül olmaz senen gibi şebabsız
Aşıkların Haddı gelmez hesapsız
……………………………………
Anlar dahi benim gibi yanar mı
Güzellerin Sultanısın Hanısın
……………………………………
……………………………………
Hiç kimseler seni Yaman Sanar mı
GAZEL
Benim bahtı siyahımdan mıdır bilmem neler Çektim
Değil hiç kimseden ben kendi dostumdan zarar Çektim
Osandım el-amân Yâreb bu den cevri cefâlardan
Ne dostdan bir vefa gördüm ne şefkat akrabalardan
Meded senden ola ya rab,himmet evliyalardan
Benim bahtı siyahımdan mıdır bilmem neler Çektim
Değil hiç kimseden ben kendi dostumdan zarar Çektim
Beni öldürmeden zalım bir hasret Canıma Erdi
Felek bostanı ömrüm açılmadan derdi
Bu çen fâni dünyada neler gördüm neler çektim
Koymadı kahbe felek Hakkı’ya derdi tamam verdi
Benim bahtı siyahımdan mıdır bilmem neler çektim
Değil hiç kimseden ben kendi dostumdan zarar Çektim
45
…………………..
Cesatda komadı Kanım
Hiç yere çürüdü Tenim
Herkes derki cennet Benim
Bulur amma neden sonra
Kim olsa kapar hazırı
Asla söylemez özürü
Çok arar adam Hazırı
Bulur amma neden sonra
Hakkı Baba çeker Âhı
Kim sevmez zülfi siyahı
Herkes ettiği günâhı
Bulur amma neden sonra
…………………………………
Habibi haktan öğrenir kimya ğaş
Her ne ki isterse ana ver rıza ğaş
Gelince kalbine hüznü elem ğem
Çek anı sen sana bir aşina ğaş
Nüzul eyler ğavatir kalbi haktan
Kabul et cümleye de merhaba ğaş
Müsafirdir hem et izzet ana ki
Gide senden Hudaye her bela ğaş
Cefadan kaçma namerd olma Hakkı
Cefaden merdi hak bulmuş safa ğaş
FANİ DÜNYA
Bu fâni dünyanın demin sürmedim
Mıraz alıp mırazıma ermedim
Mevlâ beni güldürmedi gülmedim
Gamınla kederi bana mı verdin
Hakkı’ya kem kelâmın umulur kemden
Adinin cevabı ağırdır semden
Dedim kurtulayım dert ile gamden
Mevlâm beni öldürmedi ölmedim
UYMUŞ
Hey : Ağalar ben bir fikir eyleyim
Bu dağa bu duman ne güzel uymuş
Döndüm yaradana şükür eyledim
Mü’mine bu iman ne güzel uymuş
Benim bu sözümde olma horani
Evel kim idi be sefanın Yâreni
Yemen illerinde Veysel Karâni
Ana deve yaymak ne güzel uymuş
Benim sözümden olma daffar
Yardımcımız olan daimül Cebbar
Resul sancakdarı Abûzer Gaffar
Ana sancakdarlık ne güzel uymuş
Kırkların üstünde nazırsın nazır
Nerede çığırsam orada hazır
Yetiş imdadıma Hoca-i Hızır
Sana bu Hızırlık ne güzel uymuş
DÜNYA
Bu dünya dediğin bir ağır yüktür
Kavîdir binası sanma çürüktür
Dil küçüktür ama cürmü büyüktür
Boğaz kırk boğumdur derde ser olmaz
Yiğidin tavlada bağlıdır atı
Nerede olsa söylenir zâtı
Altına batırsan iyolmaz kötü
Aslı ham demirdir güherder olmaz
Yiğit attan düşer yine atlanır
Yiğit olan her yaraya katlanır
Yiğit daldasında yiğit saklanır
Kötülerde namus , gayret âr olmaz
FELEĞE NİŞLEDİM
Bilemom o feleğe nişledim
Tezgâhımı kurdum işe başladım
Zorınca bir topumu işledim
Mekiki elimde kızdırdı felek
Pazara giderim satılmaz bezim
Dükkanlar uğrunda kalmadı yüzüm
Felek seninle olmadı sözüm
Dükkanlar uğrunda koğdurdun felek
Adem isterim sözüme kana
Bezi sattık uydurduk bir hokka tene
………………………………………..
Dur bakim onu nasıl yedirir felek
Bilemom o kaderi yazanı
Ana vermişler iyi düzeni
Ocağa koyduk bakır kazanı
Bacayı üstüne yıktırdı felek
Kazanı açtık ki toz toprak olmuş
Kurum acısıyle sim siyah olmuş
Felek geldi dedi,çok iyi olmuş
…………………………………
Felek keseriyle ömrümü yondu
Yanan ocaklarım o anda söndü
Bu sene yumağım tersine döndü
İşimi ber akis getirdi felek
Bazile boşalıp bazile doldum
Gonca gül gibi sararıp soldum
Oturduğum yerden kağamaz oldum
Elime değneği verdirdi felek
Bilemom feleğin nasıldır huyu
Her zaman benimle ediyor toyı
Ağzıma karıştı burnumun suyu
Evladımı benden çirkitti felek
Felek bana der ki neyniyen malı
Ya rabbi kimseye verme bu halı
Zorunca uydurduk biz kırat darı
Değirmende sile akıttı felek
Bilemom feleği nasıl tutayım
Sözlerimi sözlerime katayım
Göllere gittim balık tutayım
Toruma tosbağı bıraktı felek
Adem isterim ki sözüme kana
Ahbab isterim ki benimle yana
Mamurette yerdik ballı kaygana
Tablamaya hasret eyledi felek
Karışılmaz o feleğin işine
Ataş bastı ciğerimin başına
Hakkı Baba yandı aşk ataşına
Keremin derdini bana mı verdin
GAZEL
Nola lütfeyler isen bu gece ülfet edelim
Ülfet eyyamı bu gün zevkı ganimet edelim
Tenhe-i ağyarıda bir rakse-i halvet edelim
Gami defetmek için aşkıle İşret edelim
Dün gece geçti yine biz böyle bir nice durah
Gel okuyalım Beste-i uşşakı Irak
Saatın altıbuçuk sularına geldi mi bak
Atacaktır galiba bu gece sekizde şafak
Demi fırsattır efendim ne revâ peykedelim
Zevkı şevkınle birez medhi mehebbet edelim
Nerede kaldı deyin Validen eylerse merak
Yollıyalım dersen eğer gitsin bir uşak
Saatın altıbuçuk sularına geldi mi bak
Demi firsattır efendim ne revâ pişedelim
Zevkı şevkınle birez medhi mehebbet edelim
Narı hicrimde yanan Hakkı gibi Gül idi zâr
Var ise meslehatın vaktı değil eyle karer
Gidersen söyle kuzum evde ne var
Demi fırsattır efendim ne revâ pişedelim
Zevkı şevkınle birez medhi mehebbet edelim
MECLİS VE SAKİ
Bir meclisde saki civan olanın
Şekerdir mezesi bal dudağında
Kirpiği ok kaşı keman olanın
Nice hallar vardır hal dudağında
Karadır kaşları,elâdır gözü
Ayın on dördüne benziyor yüzü
Beni mest eyledi o şirin sözü
Sanarsın bal ahar bal dudağında
O yarın elinde olmışam dahar
Ya rabbi aklımı eyleme zahar
Hakkı Baba bir âfeti ………..
Üç noktası vardır hal dudağında
USTAMA
Kulak ver sözüme ustam sedayı
Medhedeyim sana bir hoşca iş var
Nakledeyim sana başa geleni
Ser encami bir bir bunda gülüş var
Mâil oldum bir güzelin kaşına
Yeni girmiş on üç on dört yaşına
İşimi terkledim düştüm peşine
Tecellim böyleymiş bende düşüş var
Civanı bir gizli yerde aradım buldım
Elim boynuna sardım birazım durdum
……………………………………………
Karşıdan dediler burda bir iş var
Civan dedi gel buradan köşeyi dönek
Kırıldı dizlerim oldım gevenek
O anda yetişti sille ,tokat ,değnek
Topugu kaldırıp bende kaçış var
Yitirdim civanı çar çapik buldum
Elim boynına sardım birezim durdım
…………………………………………
Sarılıp da orada bende yatış var
………………….
Pîri aşk oldum efendim bir Âsa lazım bana
Destegîr olmağa bir ehli vefa lazım bana
Geçti eyyamı bahar serdiler işi firakı
Şimdilik eyyamı şitâdır bir Âba lazım bana
Müşkil olur halımız baran , tipi berfiden
Ya bir çizme ya kundura lazım bana
Hakkı’ya halını arz et şube begine
Sahibi lütfi kerem tiği deva lazım bana
50
EYİK KAMETİM
Eğildi kametim büküldü Belim
Görmez oldu gözüm söylemez dilim
Tabib yanım oldu vatanım ilim
Diyarı gurbeti bana mı verdin
Yaralarım göz göz oldı oyuldu
O yarama nice merhem koyıldı
Derilerim sarma oldu soyuldu
Nesimi derdini bana mı verdin
Elinden aldılar nazlı yarını
Cesedinden döktü ecel terini
Attı külüngünü verdi serini
Ferhadın derdini bana mı verdin
7-ALİ RIZA EFENDİ
(1834-1918)
Kuvvetli bir kültüre sahiptir. Arapça ve Farsçaya yeteri kadar vakıftı. Şiirlerini aruz ve hece vezniyle yazmıştır.Şiirlerinde tasavvufa büründüğü görülüyor. Manzumeleri dikkatli okununca insan mâvera aleminin geniş ufuklarında kendisini görüyor. Aruz ve hecede Ali Rıza Efendi şahikalara yükselmektedir.
Uzun müddet adliyede Noter olarak görev yapmıştır. Hac farizasını da yerine getirmiştir. Denebilir ki Ali Rıza Efendi Tasavvuf ve Tarikat şeyhlerindendir.
MÜFREDLER
Ne tali’i Kevser ne safacuyi Nâimim
Ben aşıkı didarı Hudavendi Kerimim
* * *
Nigâhım cabeca honharı çeşmi nazeninin’dir
Esiri bendi aşkım sinede dağı nihânım var.
* * *
Bu bağıbanı laneden çok murg uçurmuştur
Nice bizler gibi biçareyi kandırmış göçürmüştür.
* * *
Süleyman zaman olsan da etmez cahına rağbet
Bu felek’dir hazaran şahı çemberden geçirmiştir
* * *
Ne denlu âkil olsan meskenindir sahil-i sevda
Felatunu zamanı gaflet gencininden aşırmıştır.
* * *
Ederken arzuyu vuslet dildarı dildarı
O şeytanı racim çok zühta takvay-ı şaşırmıştır
KIT’A
Düşme beyhude gülüstanda inade bülbül
İrmedi maksuduna kimse fenade bülbül
Geldi eyyam-ı bahar eyle nevaya âğaz
Düşeceksin yine hâr ile cihade bülbül
KIT’A
Eğer külhanda olsa yâr ile aşık gelür gülşen
Olur zindan dile dildaresiz sahne gülüstan
Rıza feryadiyle arz eylesen ahval-ı dildâre
Acep Rahmeylemez mi görse bu çari girâbanın
GAZEL
Eğerçi meskatı re’sidem şimdi dilârasuz
Görünür dîde-i giryanıma Adıyaman ateş
Yazarsam yâre nâme bu firakı narı hasretle
Rıza olmaz mı âya hâme-i tûti zeban ateş
Dili nâşadı tenşite meram ettikçe gülşende
Olur ol,gonca ateş bülbül ateş gülüstan ateş
GAZEL
Bu şevkin kesretinden hep bana ayinedir cam
Nere baksam senin yüzün görürüm ey dilâram
Firakı hasretle ol şebi zulmette kalmıştım
Şefak endazi ümidim subha erdi ref olup akşam
Bihamdillah yetiştim menzili maksuduna şimdi
Meserret kıldı istila olup mahvindir âlam
Hidayet sayesinde nuru ebyezden giyip İHRAM
…………………………………………………….
Diriğ etme Rızadan camı aşkı sen de ey sâki
Edip çaki mihen pira hinen nus eyleyen bir cam
GAZEL
Yine Sâki zamanı geldi, bir Bâde nisar eyle
İçir aşkın şerabın desti himmetle mesar eyle
Medet sâki beni bir cam ile mesti harap ettin
Ayağın kesme bezmi aşıkandan bir sevap eyle
Derunum nalesin güş et terahhum eyle ey sâki
Vücudum ateşi aşk ile yak bağrım kebap eyle
Şerabı nab ile dildeki benlik noktasın mahvet
Bilirsin derdimendim bu ricamı müstecep eyle
GAZEL
Eylemez bir dem feramuş eyleyen ikrarı aşk
Gitmesün gönlümden ey zahid benim her bari aşk
Hoş gelür seccade-i tesbih misvakinden evvel
Etse istikrar dilde muhabbet asarı aşk
Ateş-i aşkla yanmaktadır müradi aşıkın
Ol sebepten daima yâranı vuslat dildarı aşk
Nice kabil hâme-i aczim beyanı aşk ede
Ey Rıza mümkün mü vasf nokta-i esrari aşk
GAZEL
Geçermi dili Dilârâ vuslet eyyamın hayalından
Kanar mı aşık ey büt şerbeti la’lın zülalından
Medarisi hakikide olanlar aşkı telamizi
Verirler hoş maâni Ayeti hüsnün meâlından
Görünce goncayı aşüfte feryâdı figan eyler
Feragat eylemez bülbül gülüstanın nihâlından
Gönül arama meyl etmez cihan bağı irem olsa
Rıza’yı haste dil dermâne gelmiş ihsanı kemâlından
GAZEL
Gelir mi dilbera mirati hüsnüm hattı tasvire
Müsevvirler anın çin düştüler çok râhı tedbire
Dili nâşadımı bent etti çeşmi şeh niyazın
Ne mümkündür dilâra hali aczim arzü takrire
Şikest oldu suhandanın görünce çeşmi ârâmın
Etti bimahaya zarı gönlüm câhı kâfûre
Görenler âyeti hüsnün okurlar cabeca amma
Ederler aczini inba gelince şerhi tefsire
Rıza mümkün müdür sa’y ile is’af etmek âmâlı
Olurmu kimse kabil şîve-i takdiri tağyire
GAZEL
Aşkı salmış bülbülü her rûz-u şeb feryade gül
Eşki çeşminden midir içmiş kızarmış bâde gül
Her umurun aşıka bir mucibi esbabı var
Bülbülün feryadı figânı değildir sade gül
Bülbülü hayranı sergerdân eden gül mü acep
Teşne-i cami ezel olmuş sebeb arada gül
Olmasaydı anda da aşkın hararet teşnesi
Olmaz idi kadri maruf rütbe-i bâlâda gül
Aşkiyle azmi şitep etmez mi bülbül ey Rıza
Kangı gülşende bilürse olduğu âmâde gül
TAHMİS
Eski hasret aktığınca oldu Deryayi Amîk
Bulmadım alemde ben bir kendime yarı refîk
Ateşi aşkınla câna sîne bimarın bırak
Eshabı hicrin etti dâne-i ömrüm dakîk
Çeşmi hunu alu rizim ânı tahmir etmesin
Neyledimse Ey RIZA bûşide-i emrü kader
Etmedi sa’y etmedi mahvi tayyire eser
Olmuşum Leyla firakıyla cünunü derbeder
Ey felek kılmaz mısın bu âhı nâlândan hazer
İhtiraz et dudu ahım çarha tesir etmesin
GAZEL
Galiba mestanelik camı izel âsârıdır
Canını cânana ihda etmek aşık kârıdır
Sirr-i aşkı ettim istifsar bir aşık dedi
Teşney-i ney, nale-i ney,nimnigâhı yarıdır
Düştü aşık şimdi işte çarşûy-u hayrete
Can verip canan alırlar akdı can bâzarıdır
Gitti canın bütün buldu vücut ender fena
Bu dekâyık mûtû kable en temût esrarıdır
Aşık olan canını etmez diriğ cânaneden
Eylese ger Rıza ol nakz-ı aşk ikrarıdır
GAZEL
Leb ateş gamze ateş tîg-ı ebrûy-i nigâr ateş
Nigâh-ı nazenin ateş o zülfü sar ateş
Niçin mest olmasın aşık heman bir cam ile sofi
Ben ateş-i sağar-ı meyden sâki’i çeşmü humar ateş
Peyâpey şûle-i âhım mıdır iş’al eden bilmem
Görünün ser lebi dû çeşmim birrü bimar ateş
Dilâra işbu ateşle eğer arz-ı cemal etse
Ulüvvü bahşı cihan eyler olur leyli nehar ateş
Ne mümkün yanmamak çeşm-i nezarım Ey Rıza şimdi
Gönülden küşte-i aşk muhabbet yanar ateş
GAZEL
Süzülsün rişte-i canım gözümden kan revan olsun
Fitili şem’i aşkı pertev endaz-ı cihan olsun
Haberdar eyleyin bülbülleri işbu gülistanda
Müheyya goncalar mebzûl şitâbı dermeyan olsun
Bedeh şâne gidersen ey seba gevher füruşane
Getür bu hunu çeşmim la’lı yakuta nişan olsun
Fırakı Leyli Şirin ile gitti Kays ile Ferhat
Acep var mı? Bir aşık bu cihanda kâmuran olsun
Ne lazımdır sana dâvayı aşk etmek Rıza şimdi
Eğer aşık isen aşkın derûnunda nihân olsun
GAZEL
Hayalın ,şeb çirağ-ı lücce-i bahr-ı hakikat’dır
Cemalın , nuri bahş-ı dîde-i ehl-i basiret’dir
Lisanın tercumanı vâridat-ı nusha-i hikmet
Nukâtın layuad mucizatın bî nihayet’dir
Seriri küntü kenze illeti gâiyyedir zâtın
Vücudun mahremi halvet seray-ı kurbu vahdet’dir
Sen ol mahı felekcahı şehinşahı dû alemsin
Deri lutfunda şahlar, sernihada babı hayret’dir
Harimi revzane yüz sürmeğe müştak iken Cibril
Kıyas eyle bana takbili dergâhın ne devletdir
Huzura halı mâ fil bâlını arz eyleyip gelmiş
Rıza’nın iltiması hâki pâyından şefaat’dır
GAZEL
Sehl olaydı derd-i aşk, aşık beyan eyler miydi
Kenduye risvaylığı şan ile şan eyler miydi
Har gülden muhteriz olsaydı ol murgu seher
Gülşen içre âhı feryâdı figân eyler miydi
Râh-ı cânanda feday-ı can eğer sehl olmasa
Vadi-i aşk içre aşık terk-i can eyler miydi
Aşk-ı Leyla ile hayran olmasaydı gerçi Kays
Rişte-i zülfün kemer bendi meyan eyler miydi
La’li şirin mübtelası olmuş Ferhad-ı zâr
Köyü sehra sıkletin darel-eman eyler miydi
Bulsa idi derdine merhem ol Ethem Hazreti
Terk-i taht-ı şâh-ı hanımân eyler miydi
Vuslat eyyamında mağrur olmasaydı ey Rıza
Dost seni hiç tardü teb’idi cinan eyler miydi
GAZEL
Gül ol serdarı aşk pür vefâ hoş neva bülbül
Sana aşıklığı her vechiyle gördüm seza bülbül
Gülün rahm etmeyüb feryadına ağyare meyleyler
Değil bu nâle-i feryadına karşı revâ bülbül
Ne mümkündür bu feryâd-ı nevâ ile bîgam olmak
Bu dehrin hem gülü hem gülşenidir bî vefa bülbül
Getürdüm hasılı idrâke zer’i tohm-u ümmidim
Edip ta racı zevkı harmanın bâdı hava bülbül
Ger ben de sen gibi bir gül ruhu dildâre müştakım
Bırakmaz kurbu vusla ol rakibi nâ seza bülbül
Tabibe arzı bimar ettim amma etmedi derman
Hakimi aşk ede ancak bu derde bir deva bülbül
Rıza’yim fahret efzayı feyziyi aşkıda şimdi
Bu kevnin inkılabı hasılı cevrü cefa bülbül
GAZEL
Diriga çıktı elden kim ola dâmen-i vuslet
Bana yekdir bu mihnet hanede âramiden rihlet
Osandım hasılı âlamı dehrin maceresinden
Gönülde kalmadı nâsaz günü câhına rağbet
Senin de sakı , ya ol bâde gülgüne pesend
Sezâdır eşki riz olsan da bu dîde-i hasret
Gider mi dilden âya iştiyakı gitmiş köyüm
Gelür mü yâdına hiç aşıksın ol revze-i cennet
Demâdem kâmiyap olmak diler gönlüm Rıza emma
Ne çâre böyle imiş emr-u takdir şîve-i hikmet
GAZEL
Demi fırkata gönül zevki sefâ eyleyemem
Harmani işimi tevdii hava eyliyemem
Eyledim arz etibbaya gönül yâresini
Derd-i aşkdir dedi bu derde deva eyliyemem
Lâl olur tuti zebanım göricek gül ruhunu
Sineni mürg seher dâdı neva eyliyemem
Öyle hayran oluram nokta mecalım kalmaz
Bilemem kendi özümü vesli rica eyliyemem
Edemem kimseye ahvalımı ben şerhi beyan
Kendimi ta’n ile teşni-e sezâ eyliyemem
İnhirafım olmaz genci meyhaneden hiç
Zahida meyli riya suyu hata eyliyemem
Talibi rahı Rıza , yim kılamam meyli fena
Ömrümün variyetini mahsuru heba eyliyemem
GAZEL
Bimürh nâsaz ıztırabın görmeyince bilmedim
Derd-i aşkın macerasın görmeyince bilmedim
Girmez idi guşume feryadını nalendesi
Sînede ruzen nihanın görmeyince bilmedim
Bilmez idim neşeyi camı meyin keyfiyetin
La’lı nayabı zülalın görmeyince bilmedim
Ok atarmış fitne çeşmi can alurmuş gamzesi
Dilde ki tîri nigâhın görmeyince bilmedim
Etmemiştim ey Rıza meyhanenin kadrin şinas
Rindi risvasın cihanda görmeyince bilmedim
GAZEL
Getürdi başıma sevdayı zülfü perişanın
Sebeb bu eşki gülgûne lebi la’lı derefşanın
Yakar ateşlere canım binayı şem’i ruhsarın
Çıkar eflâka dûdu dil görüp serü haramanın
Eğer gülhanda olsa yar ile aşık gelür gülşen
Olur zindan dile dildarsız sahnı gülüstanın
Rıza feryad ile arz eylesin ahvalı dildâre
Acep rahm eylemez mi görse bu çâki giribanın
GAZEL
Olup mecnun dili nalaniyle sevdadeyim şimdi
Şimdi Leyla firakıyle gezup sehradeyim şimdi
Vasılı kurbe yol bulmaktadır hep kamü cûyanın
Rehi hayrette kalmış pür gami uftâdeyim şimdi
Nigâh etti dîli nâlânıma ol çeşmi şehbazım
Kevser veş olup hayranı dihen âmadeyim şimdi
Gönül isterdi camı aşkın lâ mesti müdam olmak
Felek kırdı kanadım ümidi bi badeyim şimdi
Beni bu nefsi emmare nice zârı zebûn etti
Esirim ey Rıza ol pençe-i âdâdeyim şimdi
GAZEL
Bende de vardı aşk ey bülbüli mahzun eda
Kâseveş tolmuş derûni endûhiden vermez seda
Gülbe-i ahzanıma gel gör hezaren efganımı
Dilfirib her nefes ol sen bana hem ben sana
Ahı hasret bais olsun hamreler peydasına
Dudi serser çeksin ol çerha tayansun cabeca
Verme zahmet cismi bimarim sağılmaz yaradır
Kabili derman değildir ey tabibi bi deva
Narı firkat iştial ettikçe etsün sinede
Sen hemen kesme ümidi vusleti dilimdir Rıza
GAZEL
Firakı yar ile şimdi hazinim gam diyarında
Ferahyap olmadım kevnin ne leylü ve neharında
Sipehri cefayı huriden devr almadım hasil
Ne cahından vefa gördüm ne lezzet itibarında
Hayalı yar ile herdem enis olmak müradımdır
Değildir bu cihanın maksedim şöhret şiarında
Rıza yım intizarı makdemi pâki dilârâda
Kalursam cane minnet ta be mahşer rehgüzarında
MERSİYE
Feryâdı figân et ki gönül çarh utansın
Ahı şeriri dudu neva arşa tayansın
İcra edelim matemini Evlâd-ı Resulün
Eşki demi hasretle gözüm kane boyansın
İbret ola ölmüşlere hâkide gûnûde
Bu sayhâ-i nâlânımı duysunda uyansın
Her an edelim çâki giribanile efgân
Bu vakıada kan ağlamayan dîde kapansın
Ey dehir neden zîr-ü zeber olmadın ol dem
Ey çerhi deni sen dahi bir cilve genansın
Ey Nili Fırat eyledin ağyara temayül
Zannetmesun Âdem ki seni dâd-ı enansın
Hâkinde dergûş edeli hûn-ı şehidân
Sen Kerbelâ ile de meşhûr-u cihansın
Ol şimir lain etti Şehidi Şahı Hüseyni
Ta haşre kadar teşnedil olsun dolansın
Besdir bana bu vakıâda ahzanı şehidan
İsterse Rıza mülki cihan ateşe yansın
MUHAMMES
Gülbe-i ahzanda kaldı bu dili-i zârım benim
Çok imiş alemde bildim şimdi ağyarım benim
İster olmaklık tabib efkârı hem varım benim
Hiç ilaç kabul etmez bu sîne bîmarım benim
Çekmesin il derdim tedavisinde tedbir etmesin
Bed rakıp ta’nından etmez hiç perva aşıkın
Söylenir dillerde sûy-i halı aşıkın
Eksik olmaz daima başında sevda aşıkın
Hatırından gitmez ol zülfü dilâra aşıkın
Zahidi hudbinini bir başka tabir etmesin
8- SEZAİ EFENDİ
(1834-1909)
Medrese tahsili görmüştür.Sıkıntılı bir maişet hayatı sürmüştür.Şiirlerinden ancak birkaç tane elde edebildik.
MÜFRED
Çıkar mı hatırımdan tabe mahşer sûzi hicranın
Seza-i dembedem kan ağlasa ehbabı ihvanın
KIT’A
Seza-i ,zihnini sarf etme boşa
Yazılan ne ise o gelir başa
Rûz-u şeb yanaram ben bu ataşa
Yazık oldun der mi el benim için
KIT’A
Bu fâni dünyadan almadım lezzet
Hudam beni güldürmedi gülmedim
Kurtulurum dedim derdü elemden
Mevlâm beni öldürmedi ölmedim
LUGAZ
Bir acaip nesne gördüm
Misni mânendi gumâm
Gürleyince ra’d vâri
Vehmeder cümle avâm
Gâh biner tahtı revâna
Seyreder cümle avâm
Karşısında kolları var
Daima eyler kıyam
Gâh girer mescide
Asla ibadet eylemez
Yanına varamaz ânın
Ne müezzin ne imam
MUHAMMES
Raks eyleyen ol rakkası edâyı hele bir gör
Çar pâresinin şık şıkısı yelli terelli
Yelli yelela yelli yelayı hele bir gör
Sazendelerin zerre kadar kalmadı aklı
Unuttular ol dahi ûd ile nâyı hele bir gör
9-ÂSIM EFENDİ
(1839-1909)
Devlet memuriyetlerinde uzun müddet çalışmış,Kâhta mal müdürlüğünü yapmıştır.
Adıyamanda yetişen şairlerimiz arasında mümtaz bir şahsiyettir.
Saba,Bülbül,Gül’ü ustaca konuşturan Âsım Hoca na’t ve medhiyeleriyle yüce peygamberi övmüş ve has bir ümmeti ve hayranı olmaktan şeref duymuştur.
Şiir, Gazel ve Müfredleri pek çok ve meşhurdur.Ayrıca mezar taşlarına ve kitabelere ebcet hesabiyle tarih düşmüştür.
MÜFREDLER
Aceba hastalanır mı gözü dilber görenin
Gözüne uyku erer mi zülfüne berdar olanın
* * *
Hasılı devri felek bizi mihnette kodu
Mihrican esti güle bülbülü hasrette kodu
* * *
Tane tane gül yüzünde şol arak nedir dedim
Gül gibi güldü , dedi güldür güllap andan çıkar
* * *
Kendini bahrı beladan kurtaran kesi nadir
Gel yetiş imdadıma ya bâzı Abdülkadir
KIT’A
Bilmem bu felek def’a mürad üzre döner mi
Bir dem elimiz devleti ikbale erer mi
Yarab bana bir er bulunur himmet eder mi
Yoksa günümüz böyle felaketle gider mi
TARİH TAŞI
Mehmet oğlu hacı Mustafanın
Sefası sürmeden gitti cihanın
Gelip harputi’den Adıyama’ne
Tükendi anda ömrü bi bakanın
Kanda zülmile ol çarhı zalım
Urup ağzına kurşuni ol civanın
Vefatın gûş eden kan ağlamaz mı
Nihalın nevres idi bu zamanın
Sene 1295 de vefatı Asım’a ol merdi hanım
TARİH TAŞI
Narınca karyesinde hacı Ali ağanın mahdumiyim ben Mehmet Sahir
Mehmet Sahir gül zamanın
Tahriki zelzele ile seyha-i naklı nagâh
Hadimde verdi canın
Müstağrak oldu ka’ne
Ah eyledi felekler
Kan ağladı melekler
Ya adem ağlamaz mı?
Böyle güzel divane
Üç çıktı cevherinden
Asım okudu tarih 1310
Tahirde vesile oldu
Ta revze-i cinane
65
MEDHİYE
Eşfeül halkul nebiyyül arabiyyül medeni
Kâinatın sebebi hılkatı hak kıldı seni
Mahzı rahmetsin eyâ fahri rüsül me’hezi kül
Buldu feyzinle nema hiçtu behiçtin çimeni
Eyledi zatını evladı safiden mümtaz
Özüne aldı habib etti seni Rabbü Gani
Setvetin kıldı senadidi kureyşi berbat
İnkıyada getirip hitta-i hindi yemeni
Ya resules-sakaleyn eyle şefaat yarın
Asımın şermi günahından açılmaz diheni
MEDHİYE
Bu medhiyeyi şair Âsım alfabe sırasına göre yazmıştır.
Denebilir ki Cenabı Peygamberi medihde Nabi’yi geçmiştir.
Ey nebiyi haşimi serdarı küllü enbiya
Badi icadı alem vasılı kurbu huda
Türbe-i pâki tefevvuk kerde-i arşı berin
Sabit etti fazlı ruchanın kelâmı Kibriya
Came habın germiken döndü yine miracıdan
Hükmü süphanellezi ima eder bu sirri ta
Haylı makbulun nebiyi ademsin elhak fazl ile
Dameni ihsanına eyler teşebbüs evliya
Zâtı pâkin olmasaydı alem olmazdı bedid
Rifatü kadrü uluvvun rütbesi alel ulâ
Zinet efzayı semavet oldu feyzi makdemin
Suyi çarha çıktı İsa ermedi amma sana
Şavkı ruhsarından aldı nur mâhı âfitap
Safveti la’lından erdi kevsere feyzü sefa
Dabhı rahşı himmetin âfaka çıkmıştır senin
Tane-i remhü sinanın verdi a’daye fena
Zahir oldu sende envarı nübüvvet serteser
Arifi allamı aleme ulumsun mutlaka
Gasiye darın şaha Cibrili Mikail olup
Feyzi feyyaz ile oldun kudsiden azmü sema
Kabe kavseyni ev edna sırrı ancak sendedir
Gelmesen gelmez idi meydane süreyyayü serâ
Leyle-i miracıda seyrü semavat eyledin
Merhaba ya Mustafa dedi melekler cabeca
Nuriden bir servidir bağı belağatta kadın
Verdi gülzarı hidayet dürühün revmak nüma
Himmet ancak zatına mahsusudur mansusudur
Lâ muhale sen şefi’i cümle-i ruzi ceza
Ya resullallah beni red etme babı lutfundan
ASIMI dil hastenin derdine sendendir deva
MEDHİYE
Nebiyyi haşimiyyül ebtehiyyül seyyidül alem
Seninle ya Muhammed fahr eder Havva ile Adem
Habibi hazreti haksın şefi’i dü alemsin
Ne geldi bu cihane ne geliser sen gibi ekrem
Cenabındır senin bu kâinatın halkına bais
Muhakkak nuri pâkin halk olundu cümleden akdem
Seni tahtı risaleti padişahı eyledi Mevla
Cemi’i enbiyadan kıldı şanü kadrını azem
Yüzü kare günahkâr ümmetindir Asımı kemter
Müradı lutfun ile zahmi cürmüne merhem
MEDHİYE
Ey vücudun sebebi hilkat eşyayı vücud
Rifatı kadri kemalatına yok hadd-i hudut
Sensin o şah-ı rüsul me’hezi kül fitrette
Özüne aldı habib etti seni rebbi vedut
Bulmadı isebni Meryem rehi miracın
Gerçeğin olduğu yerden göğe etmişti suud
Bir işaretle hemta mâhı iki şak ettin
Kıldığı demin talepte mucize nessarı umud
Kaldı mı kadrine isbatı delile hacet
Olıcak zatına mahsus makamı Mahmud
Ol dahi sende eder lütfü şefaat me’mul
Gerçi peygambere sultan idi ibni Davud
Âsım zârı günahkâre şefaat eyle
Babı lütfü keremin çünkü değildir mesdud
MEDHİYE
Hâki pâyın kehli çeşmi Aşıkandır ya Resul
Merdukane her sözün ruhu revandır ya Resul
Me’hezi külsün ebül ervahsın kim tal’atın
Badi’i kevni zemin ve asümandır ya Resul
Asitanın bûsegâhı enbiya vü evliya
Revze-i pâkin mütâfı kudsiyandır ya Resul
Hıl’atı ve levlak ve eklil ve le ömrek zatına
Fazlı ihsanı atâya müsteandır ya Resul
Namı Mahmudun kilidi babı rahmettir senin
Zâtı mes’udun şefi’i enisi cindir ya Resul
Âl-i eshabın adûyi dine dikkatra remure
Himmetinle her biri şiiri ciyandır ya Resul
Kanda gitsin Âsım zârı hüsnü rû siyah
Asitanın cümleye darül emandır ya Resul
MEDHİYE
Kitabın sairi fesh etti ahkâmın kitabın hep
Mukaddem her nebiden imtiyazü intihabın hep
Sen ol bir nuru mahzi feyzi akdessin ki ba şüphe
Şua-i arizinden müktebestir âfitabın hep
Büd çeşmin esrade bir gez gördüğündür
Ki olmuştur seru şanı felek mesti harabın hep
Leamruk tacı serde tal’atı levlak
Anınçin kıldı hak eşref nebilerden
Kerem eyle unutma Âsım’ı zarı şefaattan
Muini destigiri sensin ancak şeyhü şebabın hep
MEDHİYE
Hâki pâyın tutiyayı ayni alemdir senin
Rifatı kâr-ı kemâlatın müsellemdir senin
Geçekim cismen muahhardır vücudun ya Resul
Cümle-i mahlukıdan nurun mukaddemdir senin
Ademi Havva ile nas iftihar eyler veli
Zâtı pâkin mafharü Havva ve Adem dir senin
Zatına Mevla izafetle habib etti seni
Hikmeti mirac ile kadrin muazzamdır senin
Desteğir ol Âsım mecruha de rûzu cezâdır
Himmetin zahmü usâta aynı merhemdir senin
MEDHİYE
Uladır nezdi baride makamı mertebe-i Sıddık
Felekte şöhret efzadır Hazreti Sıdık
Anın şanında geldi saniyetis neyni fil-gâr
Bu nas ile celidir ihtiramı Hazreti Sıdık
Sıddık’dır Resulu Kibriyanın istikametle
Anınçin çekti sirri ta arşe namı Hazreti Sıdık
Feda kıldı rehi mevlaya hep nakdie-i varın
Rızaya münhasırdı cehtü kamu Hazreti Sıdık
Olurdu Asım’a rehayabı maksed iki alemde
Olaydım keşki ben de gulâmı Hazreti Sıddık
MEDHİYE
Ahmedi muhtare hem Hazreti Farukı’dır
Adl ile meşhur alem Hazreti Farukı’dır
Bütün hükmü besalet zatına mahsus idi
Adili şahı muzzam Hazreti Farukı’dır
Lerzanaki harbı tîğı hûn-feşandı adû
Pehlivanı ibni adem hazreti farûkı’dır
Bir gadeple eyledi ruhsarı hurşidi siyah
Mezdi baride mükerrem Hazreti Farûkı’dır
Asıma mecruhu cürm oldınsa her kim gam yeme
Zahmü cürme aynı merhem hazreti Farûkı’dır
MEDHİYE
Güruhu evliyaye pişivadır Gavsi Geylani
Zavatı esfiyaye muktedadır Gavsi Geylani
Hayatında ki eyler tasarruf halı mevtinde
Kemal iklimine bir padışah’dır gavsi geylani
Meded hakanı meyus eylemez mesrur eder elbet
Niyaz erbabına babı recadır Gavsi Geylani
Hakikat şehvarı saha-i lütfü mürüvvetdir
Muhibbi muhlise himmet resadır Gavsi Geylani
Hemen bir nezerede şark ile garbe iltifat eyler
Mezayayı kemâla aşinadır Gavsi Geylani
Derûnunda bulunmaz salikanın zerrece zülmet
Velayet bezmine şem’i ziyadır Gavsi Geylani
Acepdir lu’i kadri ser çekse semavata
Nesebde hayrül verâdır Gavsi Geylani
Halas olmaz sinanı setvetinden fikri nâdan
Şecaatte şebihi mürtezadır Gavsi Geylani
Demadem senden istişfaa Asım ihtimam eyler
Dili biçare çün sehni şifadır Gavsi Geylani
MEDHİYE
Esedullahı Ali yani Cenabı Hayder
Katili ceyşi adû Fatihi Hayber
Hüseyneynin pederi şehri ulûmun bâbı
Ana hem le ömrek okudu peygamber
İki şak eyledi bir darbe ile Abdu’yi
Böyle bir şiri hudâ idi o şâhı Kamber
Çok bahadirleri aguşte-i hûn etti o şah
Dinin ilâsı için çekti nice tîgu ter
Âsıma Hayderi kerrare fedadır canım
Hüseyneynin pederi macedidir ol server
MEDHİYE
……………………………………………
Madeni hilmi haya Hazreti Osmanı Zeki
Oldu nureyn ile damadı Habibi Kibriya
Buldu feyz ile bahâ Hazreti Osmanı Zeki
Camii âyâtı Kur’an cebini hakkıdır
Şeyhi ve şüheda hazreti Osmanı Zeki
Bezli infakta eshabı resûle yaver
Nakdı dâdı fukara hazreti Osmanı Zeki
Yer ve gök halkını müstağrakı hilm etmiş idi
Serfirazı edebi hazreti Osmanı Zeki
İki alemde dahi Asım olursun mesrur
Himmet eylerse sana hazreti Osmanı Zeki
MEDHİYE
Zevku şevk ile benem kemteri Abdülkadir
Sıtkı ihlas ile hâki deri Abdülkadir
Rifatü himmetü ve is’afü terehümlerle
Erdi ta arşı bârine seri Abdülkadir
Talebi himmetini canü gönülden ya hû
Sanma me’yus ola hâişkeri Abdülkadir
İki alemde dahi bir ebedi devlettir
Asıma ger dilerse çeker Abdülkadir
MEDHİYE
Enbiyadan itibarü fazlın ezyeddir senin
Şöhretin yerde Muhammed gökte Ahmeddir senin
Hükmü bâkidir hemîşe fesh ve nesh etmez kabul
Kasrı şerin iki alemde müeyyeddir senin
Hamdillah yoktur istilayı âdaya mesağ
Ümmetin piranından himmetin seddir senin
Enbiyanın serverisin evliyanın rehberi
Feyzi şanı iştiharın ayıddır senin
Asımı dilhastede lütfünden olsun behreyap
Şüphe yoktur lütfü ihsanın müeyyeddir senin
MEDHİYE
Ey bimarı fazli isti’datta dürrü semin
Gelmedi evladı ademden sensin tek bühterin
Hil’atı levlak ile tac leömrükle seni
Enbiyadan eyledi mümtaz Rabbül Alemin
Sen ol şahsın oldular memur emrü hizmetin
Leyle-i esrada Mikaili Cebrail emin
Ol şep miracında geçtin makamı sidreden
Hakka oldun kabe kavseyni ev ednadan yakın
İki alemde âna da destegîr ol ya Resul
Bir günahkâr ümmetindir Asımı zârı hazin
NA’T
Esselatü vesselam Ey badi’i icadı halk
Esselatü vesselam Ey muktedayi garbü şark
Esselatü vesselam Ey vasıfındır insü cin
Esselatü vesselam Ey medhin eyler her verak
Esselatü vesselam Ey enbiyanın hatemi
Esselatü vesselam Ey vesili rabbülfelak
Esselatü vesselam Ey sirri sübhanellezi
Esselatü vesselam Ey mahremi esrarı hak
Esselatü vesselam Ey parmağından aktı su
Esselatü vesselam Ey mahı kıldın iki şak
Esselatü vesselam Ey nuru burcu istifa
Esselatü vesselam Ey rehnümâyı mâ sebak
Asımı zârı günahkâr ümmetin red eyleme
Nefsi bend etmiştir anı gülzemi isyana gark
NA’T
Balı bürcü risalette hakikat mâhıdır Ahmet
Fazilet kevserinde bir muazzem şahıdır Ahmet
Nebiler serveri hetmi rusüldür me’hezi küldür
Resulu insü cin hem habibullahdır Ahmet
Uluvvu şanını bildirdi sübhanellezi Esra
Ebülervahı bâlâ kadri ulâ cahıdır Ahmet
Cenabı pâki mutlak badi icadı alemdir
Hudanın sirri hikmetinden tamam âgâhdır Ahmet
Niçin olsun derûni mevkıf mahşerde şermende
Şefi-i desteğiri Asım pirahıdır Ahmet
NA’T
Şefaat madeni kânı atasın ya Resulallah
Nebilerden Muhammed Mustafasın ya Resulallah
Vücudu hazretinden kâinatın halkına bais
Re’si ibtidasın intihasın ya Resulallah
Cenabınla eder fahrü mubahat ademü Havva
İmamül enbiyasın evliyasın ya Resulallah
Şehinşahı Resulsun me’hezi külsün müeyyedsin
Müazzezsin nazar-gâhı hudâsın ya Resulallah
Diriğ etme kerim kıl Asımı dil hasteden lutfun
Tabibi pür deva bahrı şefaatsın ya Resulallah
NA’T
Esselam ey âfitabı bürcü rifat esselam
Esselam ey vakıfı esrarı hikmet esselam
Esselam ey ümmihani hanesinden azm edip
Eyledin beytül mâdeste imamet esselam
Esselam ey enbiyalar senden istimdad eder
Zatına mahsusudur ferdü şefaat esselam
Esselam ey hil’atı mümteza-i levlak ile
Kıldı hak ancak seni mesruru vuslat esselam
Esselam ey bulmadı bir vech ile miracını
Gerçi İsa da göğe kıldı azimet esselam
Esselam ey gök yüzünde iki şak oldu kamer
Parmağından kıldığın demde işaret esselam
Senden ey şah ru siyeh garkı günah Asım dahi
Rûzu şeb ağlar diler ihsanı himmet esselam
NA’T
Habibi kibriyadır seyyidi alem Muhammed
Nebiyyi muhteremdir mefharı adem Muhammed
Vücudu pâkindir baisi vücudu halka serteser
Ebül ervahdır sirri hakka mahrem Muhammed
Müyesser olmadı peygamberane emri miracı
Sünufu enbiyaya serveri hatem Muhammed
Muhammed olmasaydı kâinat olmazdı peyda
Anınçün bu şerefle azami akdem Muhammed
Zehmidarı künhüsün isteme hem sen dahi Âsım
Usatın zahmine bahş eyleyen merhem Muhammed
NA’T
Kâinatın sebebi hilkatısın ey medeni
Hazreti hak özüne sevdi habip etti seni
Sensin ol şahı rüsül Me’hezi kül bi şüphe
Sever elbette seni canı gönülden seveni
Oldı hâki kudumun kehli uyunu alem
Yoluna nice feda etmiyelim canı teni
Hizmeti gaşiye darınla mübahi Cibril
Seni gökte yerden göğe ref’ ettiği şep rebbi gani
Sen ol mabudu hudasın ki demi feyzinde
Saffeti neşvü nema buldu bihiştin çimeni
Kaldı hafinle tahayyürde senadid-i Kureyş
Seti seyfinle zebûn oldu gürüh ve semeni
Asım lütfüne muhtacım eya seyyidi halk
Seyyiatım ile mahşerde hacil etme beni
İLAHİ
Hadısanı halkı isbattı kıdem eyler sana
Yok şerikin yok nezirin mutlaka sensin huda
Tîği layüs’el ile kat’ ettin lisanı alemi
Kalmadı bir kimsede hiç sabrı an çün cera
Zikrini eyler cemadat zevil ervahı hem
Oldular münkatdır emrin enbiyayı evliya
Öyle sanısın ki yetmez sunune aklu beşer
Var eyledin sen yok iken şemsü kamer arzu sema
Rızkı taksim eyledin nahnü kasemnade ezel
Serteser muhtacı lutfundur senin şahı geda
Serveri alem habibin Mustafanın aşkına
Asımı zârın ilahi derdine eyle deva
NA’T
Fuyûzatı ilahi intişar eyler seher vaktı
Niyaza müttakıler ibtidar eyler seher vaktı
Yeter hâbı teğâfülde geçirdin ömrü evkatın
Ki arifler gözünden dür nisar eyler seher vaktı
Ne bulduysa seher vaktında buldu zümre-i merdan
Gözün aç sa’yı kıl gafil güzar eyler seher vakti
Yatarken halk gafil zikr eyle sende uyanık ol
Selah erbabını hak kâm-ı kâr eyler seher vaktı
Uykuda kalma ilkaatı şeytaniyyeye uyma
Hazer eyler bidarı kâr eyler seher vaktı
Kesafet aleminden sen seni ihraca sa’y eyle
Kesafet adamı çün şermesar eyler seher vaktı
Seher bir vaktı kâmil olduğundan fehm ettiğindendir
Demadem Asımı dilhasta zar eyler seher vaktı
NA,T
Nebiler serveri Hakkın Habibi Mustafa sensin
Şehi evladı ademsin Reisi Enbiyasın sen
Eriştin ta makamı KABE KAVSEYNİ EV EDNA’YE
Beli nezdi İlahide Melekten müctebasın sen
Sana mahsusudur Tacile örmek hil’atı Levlak
Kemalı fazl ile esrarı hakka aşınasın sen
Eğer sen olmayaydın kâinat olmaz idi Peydâ
Hakikat baisi halku süreyyayü serâsın sen
Şefi’i her dû alem pişivayı zümre-i nâdan
Cemadata zevil ervaha mürseli muktedasın sen
Resulu kibriyaya tut yüzün Asım tezarrule
Derûni derdini arz eyle muhtacı devasın sen
YALVARIŞ
İlâhi sen o Halıksın ki mahlukatı var ettin
Kimin pür itibar ettin kimin bi itibar ettin
Zemini âsümanı mihri mâhı cinnü insanı
Meşiyet iktizasiyle nihandan aşikâr ettin
Vücude geldi ol hâkiden hem Adem ve Havva
İkisin bir birine yek muhabbetlerle yâr ettin
Getirdin nesli İsmail belinden bir Muhammed kim
Güruhu enbiyadan fazl ile pür iştihar ettin
Anı celb eyledin ta kabe kavseyni ev ednâye
Habib ettin şefi ettin beğendin ihtiyar ettin
Muhammed ol Muhammed’dir melazü melce-ü cümle
Meyadini risalette keremle şehsüvar ettin
İlâhi rû siyeh müznibi muhakkar Âsımı zârı
Rehi aşkında anın sekri kim bir kemi gubar ettin
YALVARIŞ
Dilde hû dilberde hû serada hû fezade hû
Canda hu cananda hu Mecnunda hû Leylade hû
Hep lisanı hal ile eşya kılur tevhidi hak
Çeşmi irfanile baksam su eder deryada hû
Bul hüviyet menzilin arif isen ger hû eyle
Meclisi meyhanede hû menzili mev’ade hû
Aşıkı sadık olan hû suz geçer mi bir nefes
Her nefes hu mevkıfı dünyada hû ukbade hû
Hu ile vasıl olursa leyk makamı vuslata
Gülde hû gülşende hû vadide hû sehrada hû
Alem zevkı kederde Asıma hû’dur delil
Yokta hû varlıkta hû rahatta hû gavgada hû
GAZEL
Fitili şem’i bezmi rişte-i canımdan alsınlar
Meyi yakutu fem-i çeşmi giryânımdan alsınlar
Deyin bülbüllere kuş gibi gelsinler çimenlerden
Usuli âhı zârı kalbi nâlânımdan alsınlar
Beni rüsvay eder divane dil yanımda durdukça
Anı Allah için ehli vefa yanımdan alsınlar
Haber ver ey seba gevheri fürûşanı bedehşene
Akiki lâlı gülgunu kızıl kanımdan alsınlar
Güruhu şairanı asrı Âsım arzı şerh eyle
Rüsumu şi’ri pâki metni divanımdan alsınlar
GAZEL
Eyledi aşkın gürûhu aşıkane hatem beni
Kanda varsam parmağıyle gösterir alem beni
Zahmi sinemde görenler kesretti müjgân okun
Zan ederler tîriden mamul bir adem beni
Şöyle sarfı nakdı dil ettim ki aşkı yarı’da
Gıbte eylerdi bana görseydi ger hatem beni
Mübtelayı pertevi ruhsarı alem ta bügâm
Sanma kim bend eylemiştir türe-i perçem beni
Asıma geçti günüm ümidi sirri vesl ile
Etmedi ol sirre yarım bir gece mahrem beni
GAZEL
Kalmışam vadi-i hayrette gel imdada seba
Bir haber ver o periden dili naşade seba
Bana bu sahne-i aşk içre olan cevri sitem
Olmadı ne Mecnuna ne Ferhada seba
Mahasel cilvegehi aleme geldim geleli
Olmadı silsile-i aşkından âzade seba
Türbe-i pâke sürüp yüzlerini vaktı seher
Aşk ile başla hemen nâle-i feryada seba
Âsım’ın halını arz eyle cenabı şeyhe
Yolun uğrarsa eğer hitta-i bağdade seba
GAZEL
Var ise yüz babı halkın var bizim bir babımız
Maksat üzre devr eder ol babıda dolabımız
Hüd fürüşan ile yoktur bizde ünsü iltifat
Gün harasat ehlidir alemde hep ahbabımız
Hamdilillah görmedik her gez riyadan bir eser
Cami meyden münakisdir zevki nabı abımız
Neyle meyle şive-i dilberle olduk kâmiyap
Mesti layakıldır anınçın bizim elkabımız
Zikrü fikrü yar ile elkap güzarız Asım’a
Yani bidarız vürut etmez du çeşme habımız
GAZEL
Derûn-u aşkımı izhar eden her âh-ı zârımdır
Beni risvay kılan alemde çeşmi eşkibarımdır
Bütün evkatı ömrüm geçti hamunu muhabbette
Bana nisbetle mecnunu cefakeş belki yarımdır
Kesilmezse nola feryad-ı âhım rûzi şep cana
Ki gül ruhsarının devrinde her mevsim baharımdır
Bu sözler bu tassarruflar çıkar hep hâne-i dilden
Kalem ol hanıkah-ı pâkide kutbu medarimdir
Acep midir ayağım çekmesem meyhaneden Asım
Mukaddes menzilimdir mersedi darı diyarımdır
GAZEL
Hançeri gamze-i yârı göricek etme hazer
Külli şey’in halkun ettea bi kader
Aşktan rehberi kûyi talep uşşaka
İnnemel sadıku kad saddaka kavli nazar
Menzili kâni li mahbubi Kâbeden velâ
Seceratı simarı ve riyazü neher
Kalmadı mihnetimiz pertevi tâcü felege
Hüsnün mâh-u felek elbühcetü zaher
Âsımım gönlümü ettim sana kurbanı feda
Eda âteytü bi gübşü lek ve sabhü nehar
GAZEL
Gülün nazı niyazın andelib-i zar olandan sor
Humarı mübtelayı sağarı ser mesar olandan sor
Sebatından ne rütbe naz’ü feyzün olduğun her dem
Tarik-i istikamette hüddemi perkâr olandan sor
Bahar eyyamını benden sorma gülzârın demi zevkın
O faslı ruhu bahşayı güli bimar olandan sor
Tecessüs etme zinciri belayı bi haberlerden
Bu kaydı dâm-ı zülfü dilbere duçâr olandan sor
Cefalar çektiği aklın dil ve dîdede elindedir
Eza ve cevir itba-ı hele sirri kâr olandan sor
Velayette müşir olsa müridi devleti bilmez
Her ahkâmı nedimi meclisi hünkâr olandan sor
Bütün ibhamı merhuni ne bilsin zahidi nâdan
Şiarı şiiri Asım vakıfı eş’ar olandan sor
GAZEL
Açılır gonca-i maksudumuz elbet bir gün
Vusla tahvil olur endişe-i fırkat bir gün
Ömrümüz her nefes âlam ile geçmez ebed
Gider efkâr gelür işi meserret bir gün
Yarı köyünde devam eylediğim müddetçe
Gelmedi hatırıma hûri cennet bir gün
Eyle meyhanede sen pîri mugane hizmet
Sunar âher sana ol sagarı himmet bir gün
Şi’rimi seher helal eyliyecektir Asım
Avni bâri ile tabimdeki safvet bir gün
GAZEL
Nedendir rûzu şep gülşende âhı zârın ey bülbül
Serâser suzeşi amiz oldu hem küftârın ey bülbül
Nice uşşakınam kuvve-i feryadı cûşunla
Gülü kurtarmadın gitti elinden hârın ey bülbül
Havayı aşkı pervane gibi ketm etmedik böyle
Cihane şayi ettik nokta-i esrarın ey bülbül
Visalı gül müdür vadın ve ya ki hârı mı fikrin
Bu bazar içre mübhemdir ziyan ve kârın ey bülbül
Geçer eşar ile evsaf ile alemde evkatın
Senin de var idi Asım gibi eşarın ey bülbül
GAZEL
Nigâra devri la’linde şerabı nabıdan geçtim
Ayak çektim rehi işret ki ahbabıdan geçtim
Hemen encümü şümarım nutka-i halım hayaliyle
Uyku görmez dü çeşmim ihtiyarı hâbıdan geçtim
Yöneldim ebrûyi yâre doğru istikametle
Bihamdillah şimdi secde-i mihrabıdan geçtim
Demadem şîve-i takdire dilpesend olsam Asım
Kalup babı tevekkülde ben özge babıdan geçtim
GAZEL
Eyhame seri kûyI rızadan mı gelirsin
Ya cilvegâhi miri ziyadan mı gelirsin
Takdir eder erbabı meani kelimatın
Sen hizmeti bezmi şuaradan mı gelirsin
Cana şu latifane tasibane revşiyle
Dert ehline türbetü devadan mı gelirsin
Ta subhe kadar her gece gülşen tarafından
Bülbül güle icrayı tüvadan mı gelirsin
Roman okuma derdi dili pervanemi anla
Tersa peçelik etme romadan mı gelirsin
Tarifi suhande dihenin masdar oluptur
Asım rahı maksuda yârıdan mı gelirsin
GAZEL
Sakıya eyyamı güldür işi işret vaktıdır
Bezimden kesme ayağın kim mürüvvet vaktıdır
Ağzını öp camı cihanın elin ko göksüne
Zamirimizce şîre-i engüre hurmet vaktıdır
Maye-i hemden bizi dûr etme ey pîri mugân
Zümre-i dîli teşnikane lutfü himmet vaktıdır
Her taraftan rû nüma serhi sefidi sebze zerd
Bak hele ayine-i gülzare ibret vaktıdır
Ben niçin mehcuru helvethane-i yârem henüz
Bülbülün şimdi güle şadabı vuslet vaktıdır
Kalmamış ağyarı duydum yarı kûyide bu şeb
Durma azm eyle gönül ol semte fırsat vaktıdır
Asıma kim okusun kim dinlesin eş’arını
Hem öze hem de söze alemde izlet vaktıdır
GAZEL
Agaze-i ahenge seda eyledi bülbül
Uşşaka neva ile sela eyledi bülbül
Aşkınla bu şeb minber şah güle çıktı
Ehli dil ile hutbe eda eyledi bülbül
Terk eyledi gülşende bütün rahatı hâbın
Canane zehi canın feda eyledi bülbül
Ateşte refik oldu Halil deyû kendin
Şayeste-i esmayı Hudâ eyledi bülbül
Asım bu seher goncanın ayağına düştü
Bilmem ne idi haylı reca eyledi bülbül
GAZEL
Sedefden mi mürekkep dişlerin dürrü adenden mi
Kızıl yakutudan mı leblerin füssü yemenden mi
Humarı sûzi reşk dîde-i mekkârın ey âfet
Nigâhı ilmin sen âhûden mi âhû senden mi
Bürûdet zahir oldu germi ülfette bir nebze
Bu gaflet bu tekâsül söylemezem senden mi bende mi
Figane nâle neye feryad edersin söyle ey bülbül
Teşekki hârıdan mı gonca-i nazik dihendenmi
Muhabbet neşr olur Asım mezâyayı kelâmından
Şu sözler kaysiden mi ser güzeşti kûyi kentdenmi
GAZEL
Şerabı lâlı tabın eylemişti ervahı
Ne İsmail gelmişti ne zemzem zemzem olmuştu
Risalet tahtının sultanı olmuştum hakikatta
Ne Davut oğlu yitmişti ne hatem hatem olmuştu
Adem esvatının ihyasına sen bais olmuştun
Ne Hıdır ecsame gelmişti ne İbnü Meryem olmuştu
Cerahanı dîli uşşaka berehmi nehşi idi uşşaksın
Ne mecrûh vardı meydanda ne merhem merhem olmuştu
Sireşk efşan idi badı ref’ine dîde-i Âsım
Ne ebru olmuş idi beyda ne aktü şebnem olmuştu
NA’T
Nuri hurşidi kamer me’hezidir ruhsarın
Her şeye şamil olup anınçın envarın
Şöyle mirac gecesinden berûdur çarh senin
Deli olmuş tolanır görmeyeli ruhsarın
Vasfın dabhı feyzi ezeli’i hakdır
Can bağışla nola zemzeme-i rüftarın
Herkat ve şecer şems ve kamer mi yalnız
Haddan efzûn senin mucize-i âsarın
Ya nebiyyi Arabi Asımi zâre lütfet
Dahil eyle anı da meslekine ebrarın
NA’T
Merhaba ey şahı pürfadil ve serir levlak
Geldi şanında senin nezim ve ma erselnak
Sidre hayranı kad dilkeşin olmaz mı senin
Ol vakıtdan beri aşkınla dolaşır eflak
Kudretiyle seni hak kıldı tabibi hâzık
Zehi isyana şefaatını etti tîrin
Ben niçin minneti gaflette geçirdim nidem ah
Katlı çün mucip olur kasdile terki misvak
Ya beni Asım’ı dil-hastayı red etme medet
Kapuna geldi senin zâra hazin ve gammak
Asım efendi Aşağıdaki şiiriyle Celaleddini Rumi Hazretleri ve ona olan bağlılığını ne güzel ifade etmektedir.
GAZEL
Mevliyem , mevliyem mevliyem Mevlevi
Bende-i mulla celaleddin sahip mesnevi
Her nefes ruhum sima eyler sefa ve Sıtkı ile
Camı neyzen oldu şevki nâleden gönlüm evi
Salikin tenvir ederse nola mevlanayı rum
Şemsi tebriziden ziyayı pertevi almıştır ziyaya pertevi
Kâbe-i maksudunu vasıl olur bi iştibah
Yolda kalmaz bu Tarik-i nazeninin rehrevi
Vayedarı himmet olmaksa müradım Âsıma
Şîve-i bahşı mesnevive eyle ihlasın kavî
GAZEL
Gezeriz hasreti Leyla ile Mecnunu gibi
Döneriz hayret ile Gerdişi Gerdûni gibi
Bezli nakt ile güzellerle hemen bâdeler iç
İdharı zeri sim eyleme Karun gibi
Yoğimiş meclisi yâranı neşat âvariden
Sûzişi sâzü dili nağme-i kanun gibi
Gami ferda-i tahayyül nedir ey bîharap
Var iken dafi’i gam bade-i gülgüni gibi
Âsıma dök dihen nev sedef tab’inden
Dil pesendane kelâmsın dürrü meknûnu gibi
GAZEL
Razı aşkı akıbet bülbül gibi ibraz olur
Kim ki erbabı muhabbetten neva âğaz olur
Bilmezem hikmet nedir aşıklar ettikçe niyaz
Zümre-i maşukuda meyil cefayi naz olur
Sirri aşkı saklamak mümkün değildir aşıka
Böyle müşkil halıdır günden güne gammaz olur
Genç vaktında dahi söyler idi şi’iri dilkeşi
Asıma zârı kim kocaldıkça sühan pervaz olur
GAZEL
O çeşmi hûn feşane ebrûların sahip olmuştur
Acep bir padişahdır mülkü hüsne sahip olmuştur
Bana ey mehlika miratı rûyun hâki köyün pes
Eğer çi bazılar sûru nihbete talip olmuştur
Günah isnat ederler ehli taba seher perestane
Ne batil mezhebe sefi revişler sahip olmuştur
Nedendir bilmezem bu kâr-ı gâhı dehride böyle
Demadem mübtela mağlubu dilber galip olmuştur
Derûni derdini her hazra arz eyleme zira
Mürüvvet ehli Âsım haylı demdir gayip olmuştur
GAZEL
Ben bu işretgâhıda mesti meyi nam almışam
Saye-i piri muganda şeyh iken şan almışam
Zikri fikri yarıdan hali değildir hatıram
Geceler ta sübhe dek bidarı bihap almışam
Asıma devrinde ol servi revanın ba’de zin
Çok gazel söyler daha tab’i sühandan almışam
GAZEL
Zülfünle vâbeste kaydı gayriden âzadeyim
Yek vücudun irtibat eyle sana dildâdeyim
Olmışam bed mest çeşmi fitne pervazın senin
Sakıya zan eyleme mahmuru zevkı badeyim
Hamdi lillah aşk vadisinde kesbettim kemal
Kaysiden meşhur bir uşşakı fevkaladeyim
Verdi hazret pertevi mührü muhabbet tab’ime
Şöyle ki ayine veş gerdûni kederden sâdeyim
Vare vare Asıma şirin gazeller söylerim
Himmeti üstadı eş’are hemen âmadeyim
GAZEL
Bildiğim haylı selamet köşe-i meyhanedir
Sıkıl erbabı sefvet neş’i peymanedir
İntizamı alemi temyizi idrâk eyleyen
Sireta akıldır ama sureta divanedir
Nağmesini eyle sefayı mey ile geçsun vaktımız
Sevdiğim işret demidir meclisi mestanedir
Dane-i halına meyl etme sakın dilberlerin
Ademi cennetten ihraç eyleyen bir danedir
Desti lütfunla nola âbâd edersen gönlümü
Asımın kâşane-i kalbi acep viranedir
GAZEL
Merkezi bâla teri envarı kur’andır gönül
Kişveri âzayı insanide sultandır gönül
Salih olsa fasit olsa cesim tabidir ana
Gevheri zübde-i sanduka-i candır gönül
Olmasın cenk âver âsarı meyli mâsiva
Sineni pâk eyle kim miratı rahmandır gönül
Muktedirdir zabtü teshire seraser alemi
Tahtigâhı cismi ademde süleymandır gönül
Er isen Asım gönül yap desti isti’dat ile
Kim nezergâhı cenabı hayyı sübhandır gönül
GAZEL
Husulu izzi dili ademe ehbabıdır bais
Figânı sâze seyret şiddeti mizrabıdır bais
Tezarrula edep erbabının tut dameni pâkin
Cihanda iktisabı feyze çün adabıdır bais
Nola saffet verirse cismi rindane meyi gülgün
Ki her şeyin hayatında hulul abıdır bais
Gönül ciş-i cebini yarı asarı cefa sanma
Bu rütbe arzı naze hep humar habidir bais
Gönülde Asım’a doğru cihet ebrusidir yarın
Cemi kıblesine heykel mihrabıdır bais
GAZEL
Rûzi vuslat hatırı nâşada ettikçe zühur
Allah Allah ansızın eyler şebi firkat zühur
Gülşeni köyünde yarın zevkliyim dembedem
Yadıma gelmez hayalı cinan revze-i hur
Her nere gitse gönül dildarından kalmaz geru
Aşıkı sadıklara seyyanıdır nezdi yeki dûr
Âfitap ise olur elbet pezirayı zeval
Etmesünler hüsnüne alemde dilberler gurur
Bir dakika zevkı aşkı Asım’a terk eyleme
Sürat ile saatı evkatı ömür eyler mürûr
GAZEL
Rindi bi pâk ne emir vezi ne ferdayı bilir
Sakin meykededir sağar sehpayı bilir
Rızk için yüz suyunu pâyına halkın dökmez
Arifi kan’i olan bir deri Mevlayı bilir
Ehli hak babı tevekkülden ayağın çekmez
Sahnı alemde ne ağayı bilir ne paşayı bilir
Sorma hiç meseleyi işkı tüvankerden kim
Bilmez ol noktayı cemi serveti dünyayı bilir
Demedin sen de zamirinde olan manayı
Sevdiğim söyleme Asım’a manayı bilir
GAZEL
İçmeseydim sakı’i mümtaz elinden bade ben
Alem içre harmanı ömrüm verirdim bade ben
Kakili rehm-i dildare meylinden beri
Olmadım zinciri sevdadan henüz âzade ben
Mübtelayım bir güli rühsara bu çâki zârede
Ayib olur mu bülbül âsa başlasam feryade ben
Öğredirdim nokta-i mevhume-i aşkı tamam
Olmuş olsaydım muasırı Kays ile Ferhade ben
Gas dergâhında canım eylerim mutlak feda
Azm edersem Âsıma ger hitta-i Bağdade ben
GAZEL
Hanı oldem kin dili bimar ol dem şad idi
Hem demi dildar idi ağyarıdan âzad idi
Varid oldu bi tekellüf her ne gelse hatıra
Bahtiyardan necmi tal’i saad idi münkad idi
Leyle-i şirin bezminde olurdu cilveger
Şöhretim ol asırda Mecnun idi Ferhat idi
Nakşı hüsnü yarı ben nakş eylemiştim sinede
Ne telamizim bu fende sani’i behzat idi
Eylemiştim kûyi hoş boyuna kesbi iktiran
Aşinayı alem ol hengâmıda hep yad idi
Asıma ol vakit emsalların ne oldu bilmezem
Sureta viraneler sirette hep âbad idi
GAZEL
Şu kirpikler şu kaşlar şu bakışlar pâyıdar olsun
O sinem tîği mujgânınla cana zehmedar olsun
Ben efgan eyledikçe lâl olur gülşende bülbüller
Hele ey gonca-i nazende eyyamı bahar olsun
Gönül ayılmasın devrin’de hergez neş’e-i terden
Demadem çeşmi mahmurun gibi mesti humar olsun
Seni şepta seher meclis be meclis çeşti cu’u eyler
Dili divanede mümkün müdür sabrı karar olsun
Bütün gevher nisar eyler idim meydanı nezm içre
Hele Asım meta-i şi’ire kadrü itibar olsun
GAZEL
Bahar olsun açılsın goncalar vaktı çimen olsun
Dolaşsın sakı’i gülçehreler meyhaneler şen olsun
Tehice kalmasın bu saha-i alem de üftade
Yanında bir güzel olsun Hüseyn olsun Hasan olsun
Sayılmazsa nola uşşakıdan Mecnun ile Ferhat
Reva mıdır er olsun mübtalayı aşkı zen olsun
Nedir böyle hıram etmek gururu hüsnü ile cana
Üful eyler nihayet Yusuf zerin resen olsun
Sakın söz bilmeyenlerle konuşmasın dahi bari
Müsahip olduğun Asım gibi sahibi sühan olsun
GAZEL
Râhı aşkında fedadır kim canım benim
Küfrü zülfünden huda hıfz etsin imanım benim
Gerdenim vabesti zinciri aşkındır senin
Hünkazi olmaz anınçün ahdü peymanım benim
Vare vare taşı toprağın eder la’lı akık
Kan değer köyünde her şep çeşmi giryânım benim
Dur mı derdini yarın derûnundan tabib
Çünkü ol hoş derdidir Asım de dermanım benim
GAZEL
Mülkü hüsnün aldı cana halı anber buların
Görmemişti rûmide şah olduğun Hinduların
Hatırı naşadımın cemiyetin tefrık eder
Nefha-i badı seherden türre-i kisvelerin
Hep hayalı dîde-i sihri afzenin senin
Azimi râhı bayaban olmada ahuların
Aşık isen intizarı çari yâr ol ey gönül
Adetidir mutassil cevreylemek mihruların
Asıma naz eyleme geçti şebabet mevsimin
Gaip oldu şevkı ruhsarın göründü moların
GAZEL
Nedendir merhemin diriğ edersin
Görmeden sinemin yaremin tabip
Kimse kurtaramaz yâreden beni
Dilerim kurtara yaradan tabip
Yâredir dûr eder yaradan beni
Yaresin kavuştur yâre sen tabip
Gizlidir gönülde yâre görünmez
Hançer ursa pâre pâre görünmez
Âsımın yâresi yare görünmez
Meğerki bağrını yarasın tabip
GAZEL
Nev nihalım naz eder arzı niyaz ettikçe ben
Dinlemez tenha görüp ibrazı raz ettikçe ben
Ser çeker servi gibi âfaka ol ateş mizac
Gülbe-i hicranda âhı dıraz ettikçe ben
Mürgü dili titrer gebu terü derûni sinede
Her ne değilim seyri çeşmi şehbaz ettikçe ben
Aşkı sevk eyler beni kûyi hakıkat semtine
Asıma endişe-i suyi mecaz ettikçe ben
GAZEL
Geh nevazişler edersin sevdiğim geh itap
Bu usulu hubruyana iç te niyaz eyleme
Duramazsın bir kadem hersuye ağaz etmeden
Nev hıramım yarı nazı kendine bar eyleme
Böyle tenhalarda ağyar ile suhbet etme gil
Gonca-i tersin özün hem meclisi har eyleme
Mevsimi geldi oku şirin gazeller Asıma
Bülbülü gülzarı nezm ol terki eşar eyleme
GAZEL
……………………………………………….
……………………………………………….
Nevhiramın gizlü gizlü verme yüz ayineye
Bu meseldir söylenür olmaz muhabbet müşterek
Leyla-i zülfün hayaliyle fezayi fikredeyiz
Düşt ve küştte etmekteyim şeb ta seher mecnunu tek
Pâyimal olur nice Asım gibi dil hastalar
Esteri naze suvar oldukça ol devletlu bek
FAHRİYE
Ehlı danış can bahadır gevheri endişeme
Aynı can dense acep mi masdarı endişeme
Pür hatip pür belagattır kariham dür döker
Cami’i dilde çıkınca minberi endişeme
Birhümadır evcı nezmi mucizevü ilhamıda
Bir kulak tut nağme-i bâlü per endişeme
Huru ğilman şahit mutadı fikrü zikridir
Bir behiştim bak mezakı kevseri endişeme
Kefe-i mizanı şiire koymazam her bir sözü
Gerçi çok şair dirilmiş mahşeri endişeme
Tanı hasidden ne perva kârı zârı nezmide
Tiğ duymaz tize geçmez miğferi endişeme
Bir bir enva-i makalat ede bağı şivede
Nahlı bâladır erişmez ol seri endişeme
Itrınak ettin dımağı alemi bir afetin
Dane-i halın düşüptür gözlüklü endişeme
Gamze-i dilber gibi dilden işler cane dek
Bağrı hessadın dayanmaz hançeri endişeme
Görmedim namı mukayyed buluna şair gerek
Eyledim gayetle dikkat defteri endişeme
Canü dilden müşteridir Asıma erbabı dil
Mahzeni idrâkta halisane zerü endişeme
GAZEL
Arzuhalıma keşki olsaydı bir kudret bana
Suretin gördükte ol şuhun gelür hayret bana
Şivesinden her yana durmaz akar sular gibi
Razıyım ger olsa istiğnası her saat bana
Yandırır te’siri âhım şüphesiz bu alemi
Böyle kalursa eğer bu sûzişi hasret bana
Ben mecruhu heddenin çeşmi yarım ey tabib
Çekme merhem çün meşakkat verme hiç zahmet bana
Sergüzeştim Asıma efzundur Mecnuniden
Gerçi kim târümar etmiştir evvel şefkat bana
GAZEL
Göz önünden bir nefes dûr olma ey nuri beser
Feyzim artır eyledikçe hüsnüne sık sık nezer
Gâhı çeşmingâhı müjgânı deler kanım döker
Tîği gamzın sevdiğim ancak bu dâvalar keser
Döğmelerle sine-i semihine pünhan eyleme
Rahm kıl ayine-i ikbalıma verme keder
Nola mesken eylesen çeşmi pınarın ey senem
Bu meseldir kim periler su kenarında gezer
Râhı visali yarıda Asım henüz âhestesin
Bilmez misin su gibi evkatı ömür eyler güzer
GAZEL
Kûş eyle hele nâle-i kalbim neye benzer
Bak bezmi firak içre sereşkin neye benzer
Meşhuru zahmedarı sinanı sitemim ben
Hep cismi nazarımda açılmış güle benzer
Hurşit ise de hüsnüne mağrurluk etme
Alemde ne kim varsa cana hep sana benzer
Hubanda enva-i rûşena olur ama
Bu şive-i nadide bir özge şeye benzer
Bir nev ile adem anı teshir edebilmez
Asım o peri işveyi bilmem neye benzer
GAZEL
Çıkar sineden bigâneni ruhum çıkar tenden
Hulul etmiş hayat ey kaş ya mutlak bana senden
Vücudumda açılsın dağlar sûzeşi aşkınla
Dili zarım teneffüs eylesin barı o düzenden
Cerihi çeşmi gamzindir gönül müjgânını saymaz
Ne perva zehmedarı tiga cana zahmi sûzenden
Okudu zülfüne vâbestedir serrişte-i canım
Vücudu va hazer fark eylemez kimse seni benden
Şu denlu aklı fikrim almış ol çeşmi siyahım kim
Şep tarını teşhis ede bilmem şahü ruşenden
Seri kûyun bırakmam kesreti ağyare nisbetle
Çıkar mı zaga ragmen bülbülü şuride gülşenden
Benem üstadı fenni nazmi dilem gelsun Asıma
Kim isterse mezayadan ola zevk ile bu fenden
GAZEL
Seba es canandan seherdir
Haber ver derde dermandan seherdir
Gelip âvaze-i ya hayyı ya hu
Kamu âbadı vurandan seherdir
Ayak altında kalmış mührü zarım
Getür bûyı Süleymandan seherdir
Ubudiyyet yolun tut yatma gafil
Habersiz olma sultandan seherdir
Tağafül uykusun terk eyle Asım
Müradın işte sübhandan seherdir
GAZEL
Hezarı aşkım amma bir güli taze nihanım yok
Cihan bağında hayfa baisi ahü figanım yok
Acep mıdır hava var olmasa seyri çimenzare
Kenarı cûyi dilcûde benim sabrü revanım yok
Acep mi sende olsa iktidarı ah gülşende
Dili zârında ey bülbül benim zârı nihanım yok
Yanımdan hiç dur olmaz demadem günce-i hasrette
Gaminden özce cana şimdi yarı mihribanım yok
Kemale ermiş ol hurşidi evci naz ey Asım
Nigâha zerrece tabi du çeşmi hûn feşanım yok
GAZEL
Çemende çünki sakının ayağından alamet yok
Kıyardım kendime billah amma elde kudret yok
Senin kûyun koyup birbir gayrı kûyu kıblegâh etmek
Bihakkı Kâbe-i ulyâ için benim gönlümde niyyet yok
Yanar pervane şem-in ataşinden eylemez feryat
Beli ayını aşkta feryada ruhsat yok
Nesi benzer gülün ol verdi hüsne anda ey bülbül
O ebru yok ,o çeşmü merdümü üfken yok o tal’at yok
Nola lenger salarsan zevrakâsa bahri işarette
Kenarı mihneti eyyame dilde kasdı ric’at yok
Otur,eşki nemnaki dû çeşmin nukli cam eyler
Ayağ üzre zehirlenmekte zahit ferti lezzet yok
Tutalım Kevser olmuş bade meclisi cennetül me’va
Baharı vusleti dilbersiz ey Asım letafet yok
GAZEL
Ey bülbülü dil nalevü ahı seherin yok
Bu bağıda besbelli ki bir verdi terin yok
Bahtı siyehim hâbı kederden yele dönmez
Ey âhı sehergâh eserin yok eserin yok
Kanlar dökülür rehgüzerinde senin amma
Ey mesti meyi camı tegafül haberin yok
Ruhsarı hata verdesinin mâhı cebininin
Aşk görmedin ey ayine bari kederin yok
Yarın nice gündür seri kûyindesin Asım
Var ise senin eğlenecek gayrı yerin yok
GAZEL
Dil aşıkın olmuş benim amma haberim yok
Kanda seni görmüş yine amma haberim yok
Bak gerdenime turraların halkası geçmiş
Zencire düşürmüş beni sevda haberin yok
Bir mertebe almış beni sehpayı muhabbet
Namustan ey aklı hudara haberin yok
Zülfündemi dil cahı zenahdânemi düşmüş
Ey Yusufu gamkeşteden asla haberim yok
Bülbül gibi feryadı figân etsem acep mi
Ol goncadan ey Âsımı şeydâ haberim yok
GAZEL
Bir bülbülüm amma güli nikeht figenim ben
Bu bağıda hiç baisi seyri çemenim yok
Pervane-i sûzilfeti aşkım gönül amma
Bir şem’a-i pertev figeni encümenim ben
Sebta bekadem ayine-i mihri vefayım
Karşımda dili tûti-i şirin sühanım yok
Gülzârı gamim eşki terim katrelerinden
Bir gayrı yüzüm ak ede bergi semenim yok
Ey bülbülü şuride güzeldir gülün amma
Şirini nutki güli gonca dihenim yok
Ey Yusufu gülçehre yayılmazdı şirişkim
Etrafa dili südde-i berilhazenim yok
Daim yoluma gelmedi eşki teşim Asım
Andan hele bir gayri benim rehgüzârım yok
GAZEL
Bir bülbülüm ama gülü bihare perim yok
Çün dağdan özge dahi bir zibi serim yok
Zülfün yeliyle hep seri kûyinde uçurdum
Kanda gideyim şimdi meded balü perim yok
Yakup sıfat beyti hazende nola kalsam
Ol Yusufu gülzârı sühandan haberim yok
Vaiz başına hoşça koyup tacı otursun
Meyhanede şimdi benim ey sofi terim yok
Divanımı tertip edersem nola Âsım
Bu safha-i eyyamıda gayrı eserim yok
GAZEL
Çerhi dunun gerçi hiç mihri vefasın görmedik
Hak cezasın versin amma , az cefasın görmedik
Bülbülünde şevki yoktur güllerinde âbı tab
Biz bu bağı köhnenin hiç bir sefasın görmedik
Fenni tıbta gerçi çok taklibi evrak eyledik
Derdi aşkın ey dil amma bir devasın görmedik
Yok açılmış semti gülzarı sefaya revzeni
Bu sarayın âh kasrı dil küşâsın görmedik
Girye engiz olmaya bin dertle germiyyeti
Siz bu bezmin bi şerabı gam ruhsarın görmedik
Eşki ah ile meğer imtizaç etmiştir gönül
Deşti aşkın mutedil âbü havasın görmedik
Gerçi gördük nezmi yâranda ferehza çok eda
Asimin amma edayı canfedasın görmedik
GAZEL
Şikâyet gamzendendir sen dili nâşadı söyletsen
Dilin amma bulur bin cürmün ol celladı söyletsen
Beli çok rahne görmüş teşnesinden büsbütün amma
Neler gelmiştir anda başına Ferhat’ı söyletsen
Hezâran cevri var azarı çok bir lütfü yok amma
Kabahat bende ol şâhı sitem mutadı söyletsen
Neler söylerdi derdi dağı dilden ney gibi cana
Bu mutadı figânı nâlevu feryadı söyletsen
Ne çeşminden ne müjgânından eyler şekva ey Âsim
Şikayet gamzendendir hem dili nâşadı söyletsen
GAZEL
Rûyi dilcûdur gül her dem baharı aşıkın
Türre-i pür tabdır zülfü nigârı aşıkın
Hüzni hicri sünbülünle sernigundur sebzesi
Kanda olsa bellidir ey dil mezarı aşıkın
Ey güli ter andelibi bağı hasret , dir nola
Âhu efgân , ile geçse ruzigârı aşıkın
Bâdı âhı hep gubar efraz bir ah durdurur
Hiç açılsın mı du çeşmü eşkibarı aşıkın
Varmayınca hâki pâyı yâre ey Âsim nola
Durmasa bir yerde aşk bi kararı aşıkın
GAZEL
Cane kâr etti gönülden gami hasret giderek
Yine çıktı hele bak mihri muhabbet giderek
Erişir sergi sitem yarden ey dil bir gün
Sen görürsün ki konar başına devlet giderek
Ey şehi hüsnü baha maye-i derdi ser olur
Derdi dil-i pür neşve-i nahvet giderek
Ey gönül âfeti cânı du cihandır şimdi
Dahi bilmem nolur söyle o âfet giderek
Gamze-i şuh ile Âsim sakın ülfet etme
Seni baştan çıkarır mest ile sohbet giderek
GAZEL
Ah , eylediğim nalevü efgânı unuttun
Ey gül hele bu bülbülü nâlanı unuttun
Bâd ile dahi köhli gubarı seri kûyin
Göndermedin Ah ,aşıkı giryânı unuttun
Ey Yusuf ey Yusufu gül pireheni misri tegafül
Bu mutekifi gülbe-i ahzanı unuttun
Döndün o büti işvegerin Kûyine Asim
Car ise yine aklı perişanım unuttun
GAZEL
Nazı yok derdime yârü mihribanımdır gamın
Birdem ayrılmaz yanımda tende canımdır gamın
Her gece sarsam acep mi sine-i bi kineme
Gayre yoktur meyli şûhi dilsitanımdır gamın
Dilde yeter etsem acep mi sed hazar izaz ile
Ta ezelden hem demim ,ruhu revanımdır gamın
Küncü hasrette komaz tenha beni ölsem dahi
Hemdemi dirine-i derdi nihanımdır gamın
Ta ezelden hemnişini Asimi nâ şâd idi
Ol sebepten hasili hatır nişanımdır gamın
GAZEL
Ey dili seri zülfi büti simin bere düştün
Sed reşkü hased hak bu ki nazik yere düştün
Yolsuzluk idi ey dili sermesti muhabbet
Dün saye sıfat hâki rehi dilbere düştün
Namkı tarabı alemi âb elde dururken
Zahit ne acep dağdağa-i kevsere düştün
Ey bikrü mugan dün gece tehade mi vardın
Dünden beri dü nane kârin dillere düştün
Ey şahidi mana seni garkı güher eyler
Asim gibi bir merdi güher pervere düştün
GAZEL
Dili gamın bir bir bana söyle zebandır hançerin
Hasili bir maliki hüsnü beyandır hançerin
Kurtulurlar nûş edenler hep tab’i hicrandan
Bir mübarek âbı can bahşı revandır hançerin
Arzu etmez mi aşık mu meyanın koçmağa
Dembedem ey şuh amma eder meydandır hançerin
Gâh serde gâh dilde gâh sehni sinede
Ana yer etsem nola yârı candır hançerin
Sine-i Asım’da bak bin zahmı yer kadar vardır
Ey şehi sermesti nahvet al kandır hançerin
GAZEL
Kanı ol zaman ki sormam yoluna şitap ederdin
Sana ben selam versem bana sen itap ederdin
Kani ol zaman ki ey şuh bu izharı hat nümûde
Sehi penç sale iken alnını nikap ederdin
Kani ol zaman ki şepta beseher ben ah ederdim
Sen ise ferağı hatırla sefayı hap ederdin
Kani ol zaman ki ben nûşi demi dû çeşm ederdim
Sen ise çemende düşmenle demi şerap ederdin
Kani ol zaman ki ey Asimi zâr gaminde
Dili geh piyale geh muyü , geh rübap ederdin
GAZEL
Bezmi ezelden biz dahi bednamı aşk idik
Yani esiri bâde-i gülfamı aşk idik
Seyyade dâmü dane dahi yâd idi gönül
Bizler esiri dâmı gam encamı aşk idik
Mecnun kadehcesün dahi görmüş değildik biz
Asım’la kâse kâse çeşmi bütanla aşk idik
GAZEL
Nigâhı zârı hâhı gâhı gâhımdan mi incindin
Yahut cana nevayı âhı şahımdan mı incindin
Beni öldürmeğe tam etmişken el çektin
Efendim nazara-i tacili hâhımdan mı incindin
Yine ey nevnihalı bağı nâzı ağyare meylettin
Nedir badi’i baisi bâdi âhımdan mı incindin
Niçin yüz dönderirsin benden ey nazende cananım
Akan hûni dili hasret penahımdan mı incindin
Ne var alsan ele cana desen ey hatırı Asim
Perişani-i keysûyi siyahımdan mı incindin
GAZEL
Getirdin kûyi dilberden gubar ey bâde hoş geldin
Beni köhli haremle bolca ettin yâde hoş geldin
Dokundun mu dili ahzana barı arşa çıktıkta
Hele ey tîri ahı zarı ateşzede hoş geldin
Kim istikal eder ey gam seni şadi-i var dilde
Yerindir ey enisi hatırı nâ şad hoş geldin
Bulurdum ol güli gülbini kursi hüsne ey Asim
Dedi ey bülbüli revnak dahi feryade hoş geldin
GAZEL
Aşıkım nâle benim ebrûyi pür tab senin
Rûberu ah benim ,hançeri zehrap senin
Ey felek etme bu nâşüdi esiri firkat
Rûhi dildar benim mihri cihantap senin
O gülün alma lebin ağzına ey mürgi çemen
Lebi dildarı benim gonca-i sirap senin
Zülfü zahidemiş yâre hatü lep dermiş
Meclisi devair benim köşe-i mihrap senin
Acep ağyarı bu taksimi eder mi mahsus
Sen büti şuhu benim Asim’i bitap senin
GAZEL
Bahri cünunu aşka düşen mübtelaların
Bakmaz yüzüne Kays gibi aşinaların
Ağyarı bed likaya vefalar bela imiş
Yoksa sefa gelir bana gayrı cefaların
Dersi belayı hicr ile gam hanede beni
İnletti hayli ey dirrü dilber sedaların
Ferşi cinane sanma sezavar eder seni
Mescid içinde sofi kuru bu riyaların
Nagbuti neyi sükker ederse acep midir
Asim hemişe hame-i şirin edaların
GAZEL
Sen ey âhu rakibi sekmenişle ülfet etmezdin
Değildin böyle vahşi bizden evvel vahşet etmezdin
Bileydin geçtiğim şep ta seher ey afeti devran
Bana tahmili kâbusu belayı firkat etmezdin
Beni dilbeste-i keysu eden dildarı görseydin
Bu denlu ey ecel bu hastaya sen sıklet etmezdin
Bileydin kesreti rindan içinde zevki ey zahit
Misali bumu her dem arzuyu vahdet etmezdin
Eğer Âsim sana ol andelip arzı melal etse
Çemende şeka perdazı fartı mihnet etmezdin
GAZEL
Cûşişi eşkü dû çeşmim bir zaman eksik değil
Dilde zira mâye-i derdi nihan eksik değil
Ey hezarı dil havadıd ettiğin zarü hazin
O gülün gülzarı köyünde figan eksik değil
Tîr iken döndü kemane kâmeti erbabı aşk
Var ise anlarda fikrü ebrûvar eksik değil
Eksilirse gam acep mi hatırı meyhaneden
Desti üzre gül gibi rıtlı girân eksik değil
Huni çeşmim ben bu yüzden döksem asim vechi var
Cevri güha gûni çarhı bi eman eksik değil
GAZEL
Vasl ile hunaberiz olmakda bir alemdir gönül
Hicr ile kan dökmek amma başka bir demdir gönül
Ehli aşkın hatiri hâlı mıdır gamde hele
Zerre sızmadı kadehten şöyle pür gamdır gönül
Asitanında kalırmış eşki çeşmi aşıkın
Ah amma ol şehi hubana mahremdir gönül
Benden evvel yüz sürmemiş hâki pâyı dilbere
Etmesin bu vez’i artık eşki ter nemdir gönül
Picü tabı Âsimi dilhastaye bais yine
İmtidadı şamü hicri zülfü pür gamdır gönül
GAZEL
Aklü fikri sabrımız gibi perişandır gönül
Var ise aşüftevi keysûyi canandır gönül
Kanda varsa ey güli ter bülbüli şûride veş
Dembedem yâdı rûhi pâkinla nalandır gönül
Taze taze dağı hûn alûd dûdi âh ile
Şimdi reşki lâlezarı bülbülüstandır gönül
Kanda varsa bak havayı sünbülü cananeden
Dembedem ebrü baharı gibi giryandır gönül
Etmez itfa çâki sinemden dökülse bahrı aşk
Ateşi aşkiyle Âsim şöyle sûzandır gönül
GAZEL
Güftü gûyi derdu gamde hem zebanımdır gönül
Hasılı gahsar asa hem figanımdır gönül
Dembedem dökse bu yüzden sineme eşki terin
Vechi vardır vakıfı derdi nihanımdır gönül
Benden ayrılmaz gamü şadide hemdemdir bana
Hasili derine yarı mihribanımdır gönül
Çok değildir nakdı eşkim hâke döksem dembedem
Bir tükenmez turfa genci şamı kânımdır gönül
Şahı heft iklimi derdim Âsimi hoş demi gibi
Meclis ara bir nedimi nüktedanımdır gönül
GAZEL
İnletirsin kúhsarı şöyle nâlansın gönül
Var işi bimarı derdi hicri canansın gönül
Başın üzre sünbülü dûdi derûn eksik değil
Belli kim aşüfteyi zülfü perişansın gönül
Su gibi aksan acep midir yerinden semtu semt
Maili reftarı her servi hıramansın gönül
Çâki sinemden sirişkim etmedi etfa seni
Var ise narı gami aşkıyle sûzandır gönül
Mübtelayı derdi aşk oldun meğer Âsim gibi
Kanda olsan gehi nâlan gehi giryânsın gönül
GAZEL
Deşti aşkın âhı badı hem de badıdır gönül
Vadi-i mihri muhabbet başka vadıdır gönül
Ol kemandar ebrûların köşesinde düştüğü
Hisse-i uşşaka sehmi nâ müradıdır gönül
Dameni zülfü değil ikaza narı fitneye
Bais ancak ettiğin bu âhı badidir gönül
Bikri ismet perveri piri muganım kim görür
Şimdi ancak şad eden rindanı adidir gönül
Süphu mahşer ibtihacı azmü hulde benzemez
Şadi’i nevruzu vuslet başka şadidir gönül
Ahı böyle çektiren ahı derûnun Âsimin
Şamı hicri zülfi dilber imtidadır gönül
GAZEL
Nevbahar erdi yine bir taze bağ ister gönül
Dağ amma dağı neşki derdi bağ ister gönül
Bu ayağ el vermez asla harı ender harıdır
Tayı deşti derde bir başka ayağ ister gönül
Şahı gamdır ah ile derdi derûnun var iken
Hiç bu nevbette ne tablu ne otağ ister gönül
Ver meta-ı vasl için peşin nakdı canını
Çarşûyi aşkda pazarı sağ ister gönül
Hayret ender hayrete Âsim düşürdüm kendimi
Ne visali yâr mümkün ne ferağ ister gönül
GAZEL
Ah etmesin mi ey güli ter andelibi dil
Bak âbü tabına nice kılsın şekibi dil
Sen şûhi kine cuya ben âşüfte olmagın
Her dem bu yüzden akmadı eşki garibi dil
Ey tane sazı her tebi ferharı dürrü çin
Sensin bu namı dilkeşi hüsniyle zibi dil
Mürgı hezare kendi makamın unutturur
Şevki ruhunla nağme-i hatırı firibi dil
Sehi vesli dost gehi firak aşina olur
Asim bilinmedi dahi sirri acibi dil
GAZEL
Çok âh etti bülbül lütfü arzuyi dil
Göstermedi ol gonca dili âh rûyi dil
Doldu şerabı nabı gami aşkı yâr ile
Almaz mı ya neşattan artık sebûyi dil
Ol servi nazın ayağına edeli revan
Enharı hulde naz eder oldu bu cûy-u dil
Ey gam biz anı işitiriz cin-i türrede
Sinemde etme beyhûde esb cüstü cûy-i dil
Âsım baharı gamde gedeyanı aşıkı
Sunsa o şahı naze nola taze bûy-i dil
GAZEL
Başım üzre âhı dûdi pür şerar eksik değil
Var ise sinemde narı aşkı yar eksik değil
Zülfü dilberde perişan etmede hep dillerin
Hasılı uşşaka cevri rüzgar eksik değil
Ey gönül böyle geçermiş rûzigârı aşıkın
Hatırı zarında her dem bir gurbet eksik değil
Tazelerden köyü dilber olmasa halı nola
Ey gönül bağı cinan içre bahar eksik değil
Fikri vasfı lalı canan eyle asim rûzi şep
Destimizde hame-i cevher nisar eksik değil
GAZEL
Nişane dilde duru çeşmi ebrûvan gafil
Atıldı tiri kaza şest ile keman gafil
Peserdi arzı cemalına ol peri rûyun
Letafetinden olur tarfi çeşmi can gafil
Zühuru nev heddi ruhsarı tabıdarından
Dü çeşmi nazar averi fitne-i zaman gafil
Nezaketi suhanı dil rûbaye meftun
Ki andan oldun bihaber zeban gafil
Şu resme zafü nehafet tenimde var Âsim
Güzarı ahı dilimden gami nihan gafil
GAZEL
Ne sırdır bu açıldı goncalar nevrûzundan evvel
Figane geldi nürgu nâlevi nevrûzundan evvel
Acep mi ayine almazsa berki feyzi nevrûzi
Ki bağı hulde döndü deştü der nevrûzundan evvel
Derûni lâlenin sevdası yerden depreşip durdu
Ayağına çemen gül bağlar nevrûzundan evvel
Telef sazı hava eyler çemende ehli gülşende
Görürsün kalmıya hiç simü zer nevrûzundan evvel
Ve bil cümle dili takvayı zahit dağ dağ etti
Bu tabı derdi camı bikeder nevrûzundan evvel
Nola güftare gelse andelibanı saray ey dil
Misalı Asimi sahip hüner nevrûzundan evvel
GAZEL
Yine gitti koyup gül gibi rengin lanesin bülbül
Üğüttü var ise ol yerde âbü danesin bülbül
Değil gülşende yer yer nazara-i hunberi çeşmi
Özün etti gülün lal ile ferş hanisin bülbül
Salındın har ile ey gül açıldın badı eşcare
Nice zapt eylesin ahı dili divanesin bülbül
Nola şehperlerin kaldırsa verse karşıdan nerkis
Yaman gözden sakınır hasili caneden bülbül
Değildi pençesinde verdi pür şebnem meğer Asimi
Tutar elde arakla bir dolu peymanesin bülbül
GAZEL
Güller açıldı açar derdi nihanın bülbül
Söyler artık tutamaz hiç lisanın bülbül
Jâleden bağda bir hoşça buyun vermiştir
Hâre salsa ne acep tîgı zebanın bülbül
Boşanırsam hele feryadı gamı ruyunla
Unutur bağda ay gül bu figanın bülbül
Bağıban goncaları sebze ile bağlamazsın
Çünki arz etmededir rişte-i canın bülbül
Camı gülden arak şebnemi nûş eylemezse
Şüpheden açmaz idi hiç dihanın bülbül
Bağıban el yudu gülzarda kat’i gülden
Döktü saçtı şu kadar eşki revanın bülbül
Gül kulak tutmaz idi etmese tahsil eğer
Benden Asim hele bu hüsnü beyanın bülbül
GAZEL
Nice demdir mukımı sine-i bi kinemizdir gam
Ezelden aşina bir hemdemi diriganımızdır gam
Yeri olsa acep mi başımızda ey hezarı dil
Güli gülbune füruzu gülistanı sinemizdir gam
Acep mi gevheri can gibi hıfz etsek anı ey dil
Deruni sîne-i viranede gencinemizdir gam
Nola her dem sürahi veş bizimle olsa hemzanu
Meali neşve-i camı meyi dû sinemizdir gam
Bizimle rûberu olsa demadem vechi var Âsim
Ki biz tuti’i mısri mihnetiz ayinemizdir gam
GAZEL
O mahın ateşi aşkından ahı aşkı bar etmem
Cihana mihri âsa sûzi sinem aşikâr etmem
Yüze nem var ise ol dema çıkar bu dideden ey dil
Aninçün küncü gamde arzuyi vasılı yar etmem
Gözükmez aksi verdi tal’atı selvi hiramanın
…………………………………………………
Gülüm yok bir şikeste per hazarı zahmedarım ben
Bu bağ içre anınçin arzuyi nevbahar etmem
Benim her bir sözüm bi şüphe erdi haddı icaze
Ben amma bir zaman nazmımla Âsim iftihar etmem
GAZEL
Yok kararım durmazam bir yerde yarı görmesem
Olmuşum aşüftesi şûhi barı görmesem
Kûhi derdi deşte gamde çektiğin Ferhadü Kays
Ben de bilmezdim o şûhu şivekârı görmesem
Gözlerim nemnak olur ey mah barı rûberu
Hicri ruhsarında mihri tabdarı görmesem
Her güli ahmer nihal nahlı matemdir bana
Sahni gülşende o servi gülüzârı görmesem
Tazelendi eski derdi hicri yarı gülizâr
Goncalarla barı ey Âsim ne zarı görmesem
GAZEL
Aklım var iken türce-i canane-i görsem
Kendim hele kaydı dili divanemi görsem
Aklım gider ey dil olurum şöyle siyah mest
Her kanda ben ol gözleri mestaneyi görsem
Dünyaya değer cevhere sen malik olurdun
Koynumda eğer ol durri yektamı görsem
Düşse dile tabı ruhu sad çâk tenimden
Mihr ile münevver yine kâşanemi görsem
Elbette gelir hatırı zâre dili Âsim
Gam hane-i pür vahşeti viranemi görsem
GAZEL
Bak dîde-i pür hûnuma peymaneye döndüm
Bu na’ra-i dilden ise meyhaneye döndüm
Hep âh ile tahrik ederim halka-i zülfün
Zincir ile oynar bak o divaneye döndüm
Nalemden eğer anlamadınsa beni bir hoş
Bak sîne-i pür dağıma cânaneye döndüm
Dil derdile pür sîne ise âh ile berbad
Bu aşk ile gencine-i vîraneye döndüm
Ebnayı zamane arasında hele Âsim
Bu nekmi dilaviz ile biganeye döndüm
GAZEL
Nev bahar erdi gelin gül gibi handan olalım
Bülbüle karşı çemenlerde gazelhan olalım
Sebzeler sünbüli mişkine yine sarmaştı
Bizde dil bestiyi keysûyi perişan olalım
Ateşi şemi rûhi dilbere pervane sıfat
Yakalım balı peri her gece sûzan olalım
Zülfi canan diyerek rişte-i çûya düşelim
Kaysı divane gibi silsile-i cûban olalım
Rûzigâr ahır eder kühlü dû çeşmi havra
Biz ey cisim gubarı rehi canan olalım
Çarhı dûn bahrı sirişik üzre hubabe dönsün
Söyle ey dîde-i gam hicr ile giryan olalım
Dağdar eyleyelim sînemizi ey Âsim
Dembedem sûz ile neyler gibi nalan olalım
GAZEL
Bu dağa nola dili bi kararı söylettim
Yine güli ter ile bak hezarı söylettim
Açıldı gonca-i rengini andelibi dilin
Çeministanda ol gümüzarı söylettim
Kesilmedi seri zülfin hikayeti gerçi
Bütün gece dili aşüftekârı söylettim
Getirmemiş biri narı firakına takat
Cihanda ben nice bin kühsarı söylettim
Ne gam bu darı fenaden gidersem ey Âsim
Felekte namımı nazmimle barı söylettim
GAZEL
Alemde cefayı gami bi kinede buldum
Herdem dil ile hemden anı sinede buldum
Bir girye kuru âh ile ey dil ele girmez
Neyli güheri vusletti nakdinede buldum
Gördüm nice mahruyi felekte senin amma
Ey mah nazirin yine ayinede buldum
Billah eseri mucize-i isi-i zahit
Ol şuh ile nûşi meyi dûsinede buldum
Dil çâk ise asim sühanımdan nola lü’lü
Bu gevheri tab’ım gibi gencinede buldum
GAZEL
Sataştı derdü game şad gördüğün gönlüm
Hezar kaydı var azad gördüğün gönlüm
Yıkıldı gamle güzergâhı o aşıkın şimdi
Yerinde yeller eser âbad gördüğün gönlüm
Yatar figân-gede-i tende şimdi dembeste
Enisi nale vü feryat gördüğün gönlüm
Düşürdü kendiyi damı belayı hirmana
Kemendi ah ile seyyad gördüğün gönlüm
Caminle nale gûnüm şimdi hûn içer sakı
Süründü badeye mutad gördüğün gönlüm
Seza değil dahi dersi cünini her fende
Kemal-i aklile üstad gördüğün gönlüm
Gami firak ile gurbette aşina oldu
Vatanda Âsim ana yad gördüğün gönlüm
GAZEL
Niçin incindi şehi işve penahim bilmem
Hazer üzre olayım ah günahım bilmem
Kim perestiş eder ol mihri cihan araya
Kim alır hale-i ağuşuna mahim bilmem
Gami halü hatı dilber ki uzarsa ahır
Nice olur ah benim halı tabahım bilmem
Beni öldürdü hele hasreti canegah amma
O cefakâre kalırmı benim ahım bilmem
Beni nakamı huzur etmede ey Âsimi zar
Sebebi düşmeni bahtı siyahim bilmem
GAZEL
Bigane gönlümüz gibi yok ey sefayı gam
Hüzne muhip neşate adu aşınayı gam
Ey ah söyle Zühreye geçsin sürürun da
Billah kader verir bana gayrı nevayı gam
Gelsin meyi elem içelim içelim bezmi hüznide
Bağı cihanda var ise eğer ger mübtelayı gam
Mürgi dilim bu sîne-i pür dağı bulmazsa
Kanda bulurdu gülşeni hatır küşayı gam
Bu nazmi sûzi bahşı dili ehli derdden
Asim bilindi dildeki var iptilayı gam
GAZEL
Ya kaldır hâki firkatın ya pâyımal eyle sultanım
O hal üzre koma bu zârı bir hal eyle sultanım
Diyarı firkatın abü havasından alil oldum
Ya öldür ya diyarı vasle isal eyle sultanım
Sirişkim izzi rifattan cüda bir bî sütun oldum
Sataştıkça seni yollarda iclal eyle sultanım
Nesim asa dili aremiz gezmekte köyünde
Gami zülfünle barı anı işgal eyle sultanım
Gelirsen tende canın var iken evvelce tirinle
Şifayı sedr olur peygamı irsal eyle sultanım
Ne mümkün vuslet amma bari bu dil haste-i hicrin
Olunca vade-i vusletle iğfal eyle sultanım
GAZEL
Neşve ol neşve idi minneti sehpaye yoğ idi
Zevk ol zevk idi kim hacleti sevda yoğ idi
Bezm ol bezm idi kim hiç lebi sakıde gönül
Bu geda bu cemi pür şevketi dünya yoğ idi
Demler o demler idi çeşmi bütan gerçi müdam
Bade har idi vela surişü gavga yoğ idi
Rif’at ol rif’at idi rif’at için her gûna
Bu tabasbüs bu temelluk bu temenna yoğ idi
O gülün bülbülü pür gulgulu olmuştu gönül
Bağı alemde gülü bülbüli şeyda yoğ idi
Sana hemta nice olur alemi bâlada dahi
Ruh idim sen sanma hiç sana hemta yoğ idi
Saf idi aksi cemalında dili Âsimi zar
Dahi meşşatede mir’atı mücella yoğ idi
GAZEL
Keşte-i aşkı dolaşmaz kefeninden gayrı
Zahmıne yok yapışır pirehanından gayrı
Nesi vardır o şehin gücü dili aşıkta
Hançeri gamze-i hatır şikeninden gayrı
Zülfün ettiklerini aşıka takrir edemez
Her serimu dile gelse diheninden gayrı
Nakşı şiirini meğer haylıca şirin yazmış
Kıl ki mani femi şirini sühandan gayrı
Aklü fikrü dili cananın güzel aldın bir bir
Asimin ah nesi kaldı ki teninden gayrı
GAZEL
Rahm eder gehi bütan aşıka senden gayrı
Kimse çekmez sitemi her demi benden gayrı
Bulmadın hiç dili mahzunuma bir eğlence
Mey ile dilber ile seyri çemenden gayrı
Gördüm esbabı cemalın o büti tannazın
Safha-i ayine-i dilde dihenden gayrı
Rehzeni hicri bütan şöyle soyar aşıkı kim
Hiç komaz nesneyi cisminde kefenden gayrı
Hemdemi isi-i iklim olamaz kimse benim
Asimi ruh dahi cismi sühandan gayrı
106
GAZEL
Ey bâdı seba yarin hattından eser yok mu
Hiç rûsiyeh ağyare bir kare haber yok mu
Eşkim seri köyünde hâke karışır gelmez
Avdet eder ol yerden bir gayrı gider yok mu
Gördün mü bu gün ey dil sen gaze-i gammazın
Aşıklarını yarın yanından geçer yok mu
Har üfkenü cevr olma bülbüllerine ey gül
Ahı seheri gâhı anlarda çeker yok mu
Sahni çemeni aşkın bülbülleri dembeste
Gülzarı melahatta bir gonca-i ter yok mu
Har mühre-i nadanı nakde satılır bir bir
Hiç kimse demez amma bir dürri güher yok mu
Güftare nice gelişin tûti gibi hiç Âsim
Ayine-i kalbinde sad güne keder yok mu
GAZEL
Göreydi yar bilmem bu dili gamharı neylerdi
Ya anı böyle mahzun görse aya yar neylerdi
Biraz def etmese derdi derûnun şahı gül üzre
Figane ahile bilmem hezarı zar neylerdi
Güler giryan görünce leyk bilmem görse ömründe
Beni bir kerre handan , çahrı bedgiradır neylerdi
Egerçi görmeseydi rindi sermesti kime aya
Atardı senki ta’nı zahidi huşyar neylerdi
Cihanda olmasa mir’atı kalbi aşık ey asim
Kime arzı cemal eylerdi ya dildar neylerdi
GAZEL
Gelir yok yanıma şimdi gami dildarıdan gayrı
Sorar yok halımı ölsem dahi ol yarıdan gayrı
Eğer hakister olsam ateşi sûzanı hicrandan
Döner yok üstüme dûdi dili hamharından gayrı
Ne hasil eyledin sevdayı keysûyi siyahından
Perişani-i efkârı dili efkârdan gayrı
Benim nem kaldı hâki pâyına isare şayeste
Bu demlerde sirişki dide-i hûn barıdan gayrı
Nice kan ağlamaz hep gezdiği yerde hezar Asim
Nesin görmüş gülün hiç zahmi yar harıdan gayrı
107
GAZEL
Acep berzahte kaldım ben ne dilber nazdan geçti
Ne dil köyünde feryadı fiten perdazdan geçti
Seri zülfünle hayli mirgi dil derbeste durmuştur
Anınçin lane-i diriğıne pervazdan geçti
Duyarsın ey şehi zulmaferini hüsni beşer
Ne diller tigi tizi gamze-i gammazeden geçti
Acep şuridelik tutmuş dili zarı nesim âsa
Yine var ise köyü dilberi tannazeden geçti
Ne rüsvaylıklar ey Asim çekersin dahi sabreyle
Ne dilberden gönül ne camı meste sazdan geçti
GAZEL
Ben ol şirin lebe meftun idim feryat anılmazdı
Keserdim kûhi derdi tişe-i polat anılmazdı
Hezarı verdi rûyi yar idi dil bağı alemde
Güli ter andelibi ateşin müzdat anılmazdı
Akardı cûyi hûni çeşmim ol servin ayağından
O dem Ceyhun ile Seyhun dahi Şimşat anılmazdı
Esiri pençe-i şahini çeşmim dilber olmuştu
Bu mürgı dil dahi hicr ile seyyad anılmazdı
Senin şevkı lebinle rûberu guya idi Asim
Dahi mir’atı tûti kanat ile nekkat anılmazdı
GAZEL
Asrımızda dühteri rez gibi afet kopmadı
Ol ayağa binmeyince bir kıyamet kopmadı
Ahile bâdı sabahın ittifakı bu imiş
Zülfün asa sünbili bağı letafet kopmadı
Esmeyince bâdı ahım ey nihalı işvebaz
Meyani canperveri şirini vuslet kopmadı
Başın üzre ey felek her dûne sen meyl etmedin
Geçmedik yerden yere bir bu felaket kopmadı
Eksik değildir ger desem ey Asimi nükte şinaz
Tab’ım asa bülbülü bağı fesahat kopmadı
GAZEL
Gönlümü baştan çıkardı kakilin sevdaları
Korkarım bir gün o serkeşte tutar sahraları
Kim bakardı sureti mecnune yanında eğer
Ol bütün tasvir olunsa aşıkı rüsvaları
Ta kıyamet ebrü pür sevdadan ey dil kan yağar
Huni eşkim söyle hûnin eyledi deryaları
Nerkisi mestaneyi bidar eder dil habıdan
Ol gülün feryade gelse bülbülü şeydaları
Hicri kaddından benimle şöyle döndü sahnı bağ
Raksa birden geldi sandım servicu araları
Ey ecel gel kandasın candan usandırdı beni
Köşe-i firkatta yarın vade-i ferdaları
Sözlerinden belli ey Asim ki arş ayinedir
Misrı nazmın tuti’i guyayı sükkerhaları
GAZEL
Bezmi gamde hûni çeşmin eyledin ey şuh mey
Sinei pür sûzi def hem bu dili gamhar ney
Gönderirsin sen beni ahır adem iklimine
Ey şehi hüsni baha bu cevri çekmek tabegey
Kimse görmezdi ayağın zahidin meyhanede
Ey dili pür gam gerçi olmasaydı bade ey
Ey gönül cemiyeti bazice gahı köhnede
Kim bilir kangı gedaye diye ahır tac gey
Nezmi pâki canfezayi dilkeşin gönder heman
Gönderirsin ehli dil yârane Asim tuhfe şey
GAZEL
Çâki sineme açtı yâre dahi
Dilde var sed hazar yâre dahi
Gelmedin bülbüle gülün berkin
Rüzgar aldı bir kenare dahi
Şebi firkat nihayete erdi
Çıkmadı o mah pâre dahi
Gûyi eşkim füzün olmakta
Gelmedi ey gönül karare dahi
O gülün şevkı vusletin bulamaz
Erse Asim nice bahare dahi
GAZEL
Sanma ey dil çemene berki güli ter düştü
Bülbülün katre-i hûni dili yere yer düştü
Sünbülüstane düşersem nola manendi resim
Dili zarı hevesi zülfi muanber düştü
Kademin çekse nola ateş olup benden oyar
Katre-i hûn yerine dîdeden ahker düştü
Nahı nev sanma senin gamzelerin havfinden
Desti celladı felekten yine hançer düştü
Nazra fâş olmaz isem mihre acep mi Asim
Çeşmi giryanıma aksi ruhi dilber düştü
GAZEL
Bana ta’n eyleyen nakşi rûhi dildarı bilmezmiş
Beli her mürg sevt aver güli gülzarı bilmezmiş
Nice teşbih edersin dilbere seyri çemanzarı
Yerinde kaldı amma şive-i reftarı bilmezmiş
Cinan vasfında vaiz hep mufassal kıssalar söyler
Meğer biçare hayfa zevkı köyü yarı bilmezmiş
Nice ta’n eylemez zahit bana bir katre ney içsem
O bahrı bi kenarı rahmeti gaffarı bilmezmiş
Ara yerde yanıp yakıldı çeşmi zarım ey Asim
O fettan ise süphi sûzi dîl gamharı bilmezmiş
GAZEL
Seni halka-i alem hüsn ile magbuti hur etmiş
Anınçin ins-ü cinde derdi mendin çok zuhur etmiş
Seba keştu güzarı alem etsin bi karar olsun
Seri zülfünde yarın gönlümü çok bihuzur etsin
Müşarün bilbenan etmezmisin uşşakı lütfunla
Yine hatırla ey kaş yat irin hutur etmiş
Züleyhanın işittim Hazreti Yusufla destanını
Rehi aşkında Asim ol azizin çok kusur etmiş
GAZEL
Al ile şirişki ter o simin yere düşmüş
Kalmaz ayak altında pek âla yere düşmüş
Ol nahlı serfiraze giran gelmek olmaz
Aşüfteleri sünbül ile yeksere düşmüş
Ateş yeter aşkınla başında şebi gamde
Pervane ise şem’i ziya küstere düşmüş
Teskin edemez anı şebnem sûzişi bu pek
Çoktan dili sad pare ol verdi tere düşmüş
Şerh etse nola mesihaye nutk ile hame
Asim gibi üstadı sühanpervere düşmüş
GAZEL
Durma ey canı aziz turra-i canane karşı
Aklü dil anda imiş var yürü yârane karşı
Nice bir bağda ey cûy gezer çağlarsın
Eşki çeşmim gibi var lücce-i ummane karşı
Demesinler sana mağlubi riya ey vaiz
Meclisi meyde yürü halka-ı rindane karşı
Sana lazım ise cemiyeti hatır zahit
Ne hatı nevrese ne zülfi perişane karşı
Gel yine Asim ile bir demi ruhani sür
Yani ey nazik canane dîl-ü cane karşı
GAZEL
Hukka-i lalında ol kim dürri dendan gizlemiş
Derdine uşşakı zarın anda derman gizlemiş
Damına çâki giribanın getirmiş aşkını
Ta’atı hüsnünde ol kim rişte-i can gizlemiş
Görme hârü hasle müjgânım beraber çeşmi ter
Anların altında bin deryayı umman gizlemiş
Bülbülü sermest edip gülşende etmiş narezen
Asitanı gülde ol kim camı rehşan gizlemiş
Hâme sanma Asimin destinde vermiş lulesin
Zülmet içre ol kim aynı âbı hayvan gizlemiş
GAZEL
Andelibi dil cihanda az gülistan görmemiş
Leyki rûyun gibi verdi gülbini cam görmemiş
Cûyi eşkim çok dolaşmış gerçi bağı alemi
Kaddine benzer veli servi hiraman görmemiş
Geldi geçti çok güzel amma o şuhun mislini
Hiç dû çeşmi layenamı çarhı devran görmemiş
Kat’i kûhibisütune takatı olsa devran nola
Kuhûken derdi teb’i hicranı canan görmemiş
Nazmi Asim sayeperdir şahidi gülçehredir
Rûyi pâki tab’ı darı mihri rehşan görmemiş
GAZEL
Atmadık tîri belâ ol kâsü ebru kalmamış
Sehmi müjgân gibi amma biri doğru kalmamış
Sehni deşti kerbelaye döndü vadi’i kerem
Çeşmesarı kubkurudur bir içim su kalmamış
Bağı dehrin hârı azarı dahi ser tizü ter
Bir güli lütfünde amma renk ile bu kalmamış
Ey gönül yabane atma sen kemendi ahını
Sevmemiş ağyarından kaçmamış bir ahu kalmamış
Şimdi Asim gezmeye kan aldırır dil hastadır
Ol tabibi canü dilde gayrı darü ilaç kalmamış
GAZEL
Gönül esiri seri zülfi yar olup kalmış
Misalı şane o kayd içre zar olup kalmış
Sorarsa halı dili zârım ey seba ol gül
Dehârı gamden o bülbül fikar olup kalmış
Azim eser mi kodu bi sütünda ferhad
Hezarı âhı dilimden gubar olup kalmış
Şerabı nabı tükenmiş bu camı minanın
Anın bu cur aları zehrı bar olup kalmış
Nice ruhamı tarabgahı Husrev ey Asim
Gedayi pür game sengi mezar olup kalmış
GAZEL
Bu taze reviş servi hiramanıma mahsus
Her şive-i nev hasili cananıma mahsus
Birden hele bir sinede sed zahmi açmış
Tîgi nigehi çeşmi füsun pervere mahsus
Cennet demesin ya ne desin kûyinde Adem
Mahzuni dile ilkayı neşat ol yere mahsus
Gayrı nice aksın dahi rûzi ezel olmuş
Bu çeşme-i çeşmim o parı peykere mahsus
Candan eser etmek nola Asim vasfına
Vasfı lebi şirini bu kilki tere mahsus
GAZEL
Canda eser etmek nigehi dilbere mahsus
Anda bile zahm açmağa ol hançere mahsus
Hicrinle nice dide-i nemnak var amma
Kan ağlamağa dide-i giryânıma mahsus
Her yerde açılmaz güli biharı muhabbet
Bu şûle heman sîne-i sûzanıma mahsus
Vardır beli çok bülbülu gülzarı gam amma
Feryadı demadem dili nalanıma mahsus
Erbabı belagat arasında hele Asim
Bu hüsnü eda tab’i sühandanıma mahsus
GAZEL
Hoş gelir bezmi sefade şem’i nur efsane raks
Nola fanusi hayal eylerse çün pervane raks
Ol sehi kad rûyun aksa bağıda badı seba
Ettirir hem serve hem bergi güli handene raks
Cûş edip camlar sebular aktılar ayağıma
Şöyle ettim arsa-i meyhanede rindane raks
Yad olundukta senin zülfini şephunun eder
İki tebli desti maliyle dili divane raks
Gül güler bülbül öter,mey köhne sakı tazedir
Etmesin mi gülistanda Asimi mestane raks
GAZEL
Ah edip yâdı kaddinle kim eder zühhad raks
Ol acep mi ettirir haşakı hâre bad raks
Firkatı kaddinle cana şöyle dil sermestedir
Baga varsa zan eder kim etmede şimşad raks
Sen o âhusun izin buldukta fartı şevkden
Kendiyi zapt eylemek bilmez eder seyyad raks
Badı ahım varsa rûzi haşre dek eylerdi hep
Girdi kabri kaysü zarı meşhedi ferhad raks
Çarhı encümandarı sanman pür şerare dûd ile
Her şep eyler badı ahı Asimi naşad raks
GAZEL
Derdim aktırmak mıdır her dem düdalıktan garez
Söyle ey ömrüm nedir bu bivefalıktan garez
Garki girdabı bahrı hayret oldum dostum
Bilmem ağyare nedir bu aşınalıktan garez
Şahı istiğna sine-i mülki aşk olmuştu Kays
Seyri leyli idi ancak ol gedalıktan garez
Rast söyle ey seba uşşakı dilberden misin
Bir makamın yok nedir bu binevalıktan garez
Hatırı uşşaka ilkayı kaderde var ise
Dilberin mir’ata böyle rûnümalıktan garez
GAZEL
Evvel nigah etti dili nâlane taarruz
Sonra giderek eyledi tâ cane taarruz
Zapteyle migehini medet ey çeşmi siyehim
Gitsin dil-i can etmesin imane taarruz
Ey dil çekelim çare nedir derdi muhari
Çün vaiz eder sagarı rindane taarruz
Etmekte seba ah ile dildare giden hep
Bu sünbüli dûdi dili sûzane taarruz
Ya rab ne olur haki kor şem’aye her şeb
Eyler rûhi cananeye pervane taarruz
Rindanını şikeste mi etmez diriğ etme
Ey şane o keysûyi perişane taarruz
Geçsin güli gülzarı ümidim yare Âsim
Her harı anın etmede damane taarruz
GAZEL
Hezarı derdi gamım etmem arzuyi neşat
Bu bağı köhneye gelmezdim olsa bûyi neşat
Esen bu dûdi dilimden nikaplar çekerim
Görünse müstaba-i gamde gahruyi neşat
Göründüm ey gönül alemde bir dem-i hürrem
Şikeste yatmasa peygûleden sebuyi neşat
Bu köhne bağ hezaran hezan dîdede hiç
Demide olmaya bir dahi nazı bûyı neşat
Bu harı zarı belade gel etme ey dili zar
Misalı asimi gamdide cüstü cûyi neşat
GAZEL
Sanmam buzahmi sinemi hiç merhem ihtilat
Elmas sevali ile eder herdem ihtilat
Derdin mi dil mi sinede fark etmek olmadı
Derdinle şöyle etti dili pür gam ihtilat
Mürgi hezarı bağı dilkeşim …………
Zagu geladı zag ile hiç etmem ihtilat
……………………………………
Herkese ey dil etme sakın ihtilat
………………………………………
Zira çoğaldı ahremeni adem ihtilat
Mahsusi mihr olmayacak vechi eylemez
Bikri sühanle Âsimi ise dem ihtilat
GAZEL
Sanmayın gelmiş ola girdi lebi canane hat
Yazdılar etrafına bir laliden fincane hat
Hak budur kim pek yaraşmış öyle nazik kıt’aye
Bi misal olmuş keşide ey dili ferzane hat
Zan ederler zülfidir ya dûdi ahımdır benim
Kimse bilmez geldiğin hiç ol mehi tabane hat
Ey gönül bak hitte-i rusare-i pür tabına
Yazdı desti kudret ancak ateşi sûzane hat
Hattı la’lı dilberi gördün mü ey Âsim hele
Hattı yakuti nola nesh etse ol şahane hat
GAZEL
Dil oldu tal’atı pür âbü tabdan mahzuz
O zerre vişki olur afitabdan mahzuz
Firakı duri dirazınla döndü aşıkı zar
O düzehi yeki olmuş azabdan mahsus
Saraydi sineye bulsaydı derdi Eyyubu
O denlu oldu gönül izdiraptan mahzuz
O mübtela nice senden geçer ki her dem olur
İtabu gamze-i mestü harabdan mahzuz
Osandı alemi faniden Âsim ölse nola
Bu ömri bi bedelinde şitabdan mahzuz
GAZEL
Sûzişinden ey dil eylerdi ruhi canane haz
Dahi bezm ara değilken şeme’vü pervane haz
Çok değildir hûni dilden eylesem nühcamı pür
Etti zira bademizden gamze-i mestane haz
Sen bu meyden leblerinle korkarım sakı hele
Yine eylersin beni mestane-i peymane haz
Mülki dilde taş taş üzre komaz ceysi sitem
Malik oldu ana zira bir şehi virane haz
Desti himmet hep şikeste beste asla sağı yok
Ol sebepten asim oldum şehbazı lane haz
GAZEL
Buse-i la’lından etmez mi dili mehcur haz
Badeden vallahi eyler her zaman mahmur haz
Hasta dil derdü gamın geldikte şadi kesbeder
Eyler ahbabın kudûmundan beli rehcur haz
Dil seri zülfünde ol ruhsarı görmek haz eder
Şem’adan etmez mi bidarı şebi deycur haz
Afvi ahı mesti-i aşkınla şad etti beni
Safhı özründen beli eyler dili mahzur haz
Aksi hüsnünden dili Âsim acep mahzur olur
Etmemiş mi ya tecelliden dırahtı tur haz
GAZEL
Çün çırağın yaktı ruhsarından ey dil darı şem
Etse hakister nola pervaneyi her barı şem
Bezmi gamde firkatı rûyunla hem eşkin döker
Hem derûnundan âhı ateş zâde eder ey yarı şem
Hizmet etmiş istikamet üzre bezminde nola
Sırçadan olsa sarayı nail olmak kârı şem
Dağı yakmış farkına işler kayıtlı dembedem
Fartı aşkından senin ey ateşin ruhsarı şem
Alsa etrafın nola pervaneler etfalı veş
Her şeb ey Âsim okurmuş metl’ül envarı şem
GAZEL
O şuhu görmeğe dünya kadar peyda olur mani
Ki eski dûdi ahı cûşişi sevda olur mani
Ne mümkündür nigâh etmek sana serbef camile
Şua-i âfitabın nazar aya cane olur mani
Senin bülbüllerin feryat eder sayfi şita ey gül
Ne faslı gül muharrik ne hazan asla olur mani
Ne mümkündür alınmak köyü yâre dîde ağlarken
Selamet bulmağa cûşi hûni derya olur mani
Ederdim şem’i camı meclisi efrûzi safa Asim
Velakin tut ki ta’ne-i âda olur mani
GAZEL
Erdi bahar düştü dile arzuyi bağ
Etsem acep mi cûyi sifat cüstü cûyi bağ
Bahri cunûne dek nola ger etmese karar
Bir serde aktı bu dili şeyda çü cûyi bağ
Ey şahı naz gidelim tarafı gülşene
Billah açıldı hem gül hem taze bûyi bağ
Rindan acep mi curaların dökse bağıda
Faslı baharda o imiş âbı rûyi bağ
Asim esiri zülfi nigarız acep midir
Olsa zamanımızda bizim güftü gûyi bağ
GAZEL
Sinede gül gibi neyler aşıkı serbeza dağ
Ta derûni dilde yaksın la’le asa taze dağ
Ahı dilden bellidir sûzi deruni aşıksın
Sinesinde ney gibi göstersin evvel taze dağ
Faslı gül erse açılsa bir kenarı cûyıda
La’le veş gösterse al ol servi bağı naze dağ
Bilse caiz kangı koldan yaktılar Âsim seni
Tazeler yaktırdı kolda dilbere tannaze dağ
GAZEL
Lütfedip üftadelerden etme ihsanın diriğ
Yani kaldır hâki rehden etme damenin diriğ
Hatırın tatyip etsin hâki pâden lütfünü
Etmesin düştükçe zülfi anber efşanın diriğ
Aşıkı dilhasta-i mahsudi firket sevdiğim
Eyleme abı hayatı tîgi berranın diriğ
Lütfün inkâr eylemem ey şahı istinga penah
Hak budur kim etmedin bir kere hicranın diriğ
Zevki cismanı vü ruhaniye meylin var ise
Etme Âsim simutenlerden sakın canın diriğ
GAZEL
Uşşak nice salmaya hûlar taraf taraf
Gönderdi meyfüruş sebûlar taraf taraf
Ol serve gülşen ehli havadar oldular
Hep cüstü eder anı cûlar taraf taraf
Şevkı ruhunla mürgi dil ah etti var ise
Kaçtı tuyuri zemzeme cûlar taraf taraf
Geçti selamet ile seba çini türeden
Asim nisar etmede bular taraf taraf
GAZEL
Feyzi seba ile güli gülşen dila latif
Her bir makamı bülbüli nazik ede latif
Vermez mi heşt cenneti adem bu aleme
Fasılı güli nevayi hezaru seba latif
Bilmem ne güne geldi sana günci meykede
Zahid o yer gelir hele her dem bana latif
Gördün mü eşkü ahımı ey servi sefiraz
Olmaz diyarı gamde hiç abü hava latif
Asim hemişe vasfı ruhun böyle rec eder
Olsa acep mi her gazeli dilbera latif
GAZEL
Hep cüstü cûyi goncada bülbül taraf taraf
Salsa acep mi sûz ile gul gul taraf taraf
Dilbeste-i tarı büti turadır nola
Olsa demide bağda sünbül taraf taraf
Nerkis acep mi mesti-i hap olsa bagda
Şevkı lebinle akmada hep mül taraf taraf
Uşşakı bineva gibi ol guncayi arar
Asim seba ile verakı gül taraf taraf
GAZEL
Dü çeşmi hûn feşanımdan biri ceyhuni hun ancak
Biri ey ganzes cevr aşında seyhuni hûn ancak
Dökersin kanını her dem ayaga tigı müjgânla
Nigahı müptelayı bade-i gülguni hûn ancak
O kâfir gamzeye kar eylemez ceyşi niyaz ey dil
Heman eylerse eyler dîdeden şephuni hun ancak
Hilalı çarhı gördüm rüstemane bunca kan dökmüş
Bu zarı kine cûyun tifli'de meftuni hûn ancak
Senin devrinde Asim giryanek olmuştur ey mahru
Demaden aşkı hûn alut ile gelduni hûn ancak
GAZEL
O maha aşık isen derdü ahın ey dili zar
Havade gubini misli sahap mevc ursun
Nesimi ahını gönder o şuha peyder pey
Ruhunda türra-i pür picütap mevc ursun
Bir âh eyle ki behrı sirişkinin Asim
Firazı du zeha rûzi hesap mevc ursun
GAZEL
Gör elden ol sanemi anberin nikap yüzün
Dü çeşmim ah benim görmez oldu şap yüzün
Çevir gamze-i meh tal’atını havfinden
Sipehri nemce-i mir’atı âfitap Yüzün
Yüzüne bakmaz eğer doğsa bin mehi Ken'an
Gören o mihri müniri cihan tab yüzün
Hayalı la’l ile gitmez harareti hasret
Ne sud görsede hap içre teşne ab yüzün
Hezar güne teşekkür ederdi halına Kays
Göreydi Asimi mecnuni dilharap yüzün
GAZEL
Esiri zülfi idi kim belli piçü tabımdan
Ne kayde düştüğüm anlandı iztirabımdan
Garibi reazarı derdim ki sebzeler yerine
Hemişe sünbüli matem biter türabımdan
Acep mi mahveşani cihan alırlar ise
Hemişe tabı cemalı o afitabımdan
Dayanma bahtı siyahım sihpiri gaddare
Sakın sakın hele ahı dili harabımdan
Sipihre çıkmasa da dûdi ahım ey Asim
Esiri zülf idiğim belli picü tabımdan
GAZEL
Kırıp uşşakı tigı gamzeyle kane girmişsin
O rengin saların şahittir ey canane girmişin
Geçip zülfi mutarradan hatı pür tabıda kaldın
Acep çok kayde rûyi can için ey şane girmişsin
Dili Rûşen edip reşki zevilbeser etmişsin
Gözüm nuru o dem kim dide-i giryane girmişsin
Dil-i gül gonca-i muğber mi etti bad gülşende
Nedir badı yine ey andelip efgane girmişsin
Zebanından seni ey nazmı Asim hiç gidemezler
Misalı şûhi nev peyda dili yarane girmişsin
GAZEL
Düşmenlerimin hatırını abad edeceksin
Bu cevr ile yani beni berbat edeceksin
Ey şuh eda ey zülfi siyeh sende bu sevda
Ey dil var iken çok dahi feryat edeceksin
Kamı ferah efzayı visaliyle bileydim
Bu dehride ey büt kimi irşad edeceksin
Cadıyu fusun perveri çeşmi siyehinle
Alemde ne çok fitneler icat edeceksin
Dindirmedi birden matarı eşkini gerdun
Bu demleri Asim dahi çok yad edeceksin.
GAZEL
Hep vasfi seri türra-i dilberde kalırsın
Elhak dili hoş lehce güzel yerde kalırsın
Bahrı gemi dilden ne haber yâre verirsin
Ey tir sen ancak yorulup yerde kalırsın
Mugpeçenin zülfüne yeltenme Asim ferağ et
Badı seba sen dahi kâferde kalırsın
10-HAFIZ MAHMUT EFENDİ
(1844-1904)
İstanbul Sultan Ahmet Medresesinde tahsilini ikmal etmiştir. Varna’da müderrislik yapmıştır.
Kendisini şiir yazmaya teşvik eden Muallim Naci’nin şu mısrası meşhurdur.
Maksadın tahsili itminan ise
Zikr-i Hak’dan olmasın kalbin tehi
Taze kıl şam-u seher imanını
“Kul huverrahmanü âmenna bihi”
Hafız Mahmut Efendi genellikle Hilmi mahlasını kullanmıştır. Muallim Naci’nin kendisine atfen yazdığı bir şiirinde:
Nigâh-ı rahm etme dîde-i canandan ümit
Ki her müjgan hûnefeşandır bir neşteri fessat
Semend-i tab’ıma Naci ne rütbe dizgin etsin
Yine olmak ne mümkün heminan-ı Hilmi üstad
Alim ve şair olan Hafız Mahmut Efendi’nin müfret medhiye ve gazel türünde yazdığı şiirleri dikkate şayandır.
Tatlı ye tatlı tekellüm eyle
Ola tûti gibi kadrin âli
MÜFRET
Mir’at-ı dilim matla’-ı envarı sıfat et
Dildarını ta mümkin ola ru’yet ilahi
KIT’A
Şol günde beni eyleme rusvayı cihan kim
Ra’şaver ola havfi celalınla cehennem
Bağışla beni mefharı kevneyne Hudaya
Madama ki çıktı o sultanı muazzam
MEDHİYE
Bu medhiye ulucami’de minberin solundaki küçük dolapta muhafaza edilen sakalı şerif üzerine yazılmış ve oraya asılmıştır.
Lihye-i pâki Resûles-sakaleyn
Etti tenviri uyûnu ümemi
Ger zemin eylese fahren şayan
Arşa ilam bu lütfü niemi
Cüz’üdür ol nûr-ı muazzamdan
Tacı olanı arşa mübarek kademi
Hısnı Mansur’e bu devlet bu şeref
Mahza Allahı Rahimin keremi
MEDHİYE
Ey bülbül-i hoş nağme-i gülzar-ı risalet
Vey gence-i sehray-ı çimenzar-ı risalet
Ey baisi icadı cihan maden-i ihsan
Sensin çün zehirü deri divarı risalet
Ey mahrem-i Hak vakıfı esrar-ı ev edna
Zi kadri şeref muhbiri ihbarı risalet
Olsak nola biz asi vadi’i günahkâr
Sen rahmet ile eyledin ihzarı risalet
Hep ehli hata umar lütfi ki sensin
Feryadı nes ümmeti serdar-ı risalet
Hilmi kuluna rûz-ı nedametle şef’i ol
Ey pür kerem ve matla-ı envar-ı risalet
123
MÜNACAT
Tevhid-i Huda’dır sebebi hilkat-ı alem
Bir alet imiş marifetullah’a bu alem
Biz masdarı esrar kemalat iken ey dil
Fehm edemedik insan ne için oldu mükerrem
Şayeste-i envar-ı tecellidir o dil kim
Mir’at-ı sıfatı ahadiyyet ola her dem
Ya Rab dilimi mazhar-ı envar-ı sıfat et
Dildarını rü’yet ola meysuru demadem
Çirkâbı maasiye ğarikım ki ilahi
Ancak nazarı rahmet-i afvın ola merhem
Berbatlığım sığmaz hele bed hayale
Rûyim siyehinden hazer eyler şeb-i elzem
Elhasıl ümidim yine herhalde sensin
Dünyada da uhrada da ey nûr-u mücessem
Hilmi kulunu eyleme mahrumu şefaat
Ey bahri kerem halime sensin yine alem
GAZEL
Şane-i zülf-i dilavize sanarsın mahrem
Kırdığı tellere vakıf mı değilsin bilmem
Pirihenmiş seni benden ayıran ey güli ter
Bilirsin nimeti vaslınla edersin hurrem
İstemem arz-ı cemal eylesin mir’at’a
O riyakâr seni cevfine eyler munzam
Vade-i vasl ile ağyarı şerefnaz ettik
Sığışırmıydı femi naze bu sûzayı gülüfen
Hilmi ya zahid-i bed hu ile hem bezm olmak
Uykuda ademi basmış gibi kâbus-ı elem
GAZEL
Vicahen hüsnüne hayran iken kaldım gıyabında
Der-i lütfünü gözler dil turur genci nihanında
Seriri saltanat şanına layık ey per-i peyker
Gezer binlerce hûban dergâhı hüsnün hayalında
Nikabım kaldırıp arzı cemal ettikçe alemler
Temaşa eyledikçe yandı etvarı nigâhında
Bütün yağmaya vermiş mülkü varın çeyşi Hindular
Habeş Şahı oturmuş levhi hüsnün tahtıgâhında
Unuttun galiba ferdaye saldın bu perişanı
Demezsin aşıkı zarım nolur âhı figânında
Seni zülfünle bent et Hilmi’yi al bâbı firkatte
Sana kurban düşünce zebh kıl hem kabegâhında
GAZEL
Sana kim söyledi ağyarı lütfüle der âğuş et
Derinde aşıkı zarın hezarı gamle siyah bûş et
Bakıp efsûnu nâdâna uyup gittik gülüstane
Gözün aç gafil olma cûbuşi ağyardır gûş et
Çekersin sîne-i uşşaka gerçi dağ-ı dağ üzre
Nola bir kere gel uşşak ile gülşende meynuş et
Alevlendirme şem’i hüsnün pervanesi çoktur
Hututu dağı aşkın levaha-i siminde menkuş et
Nedir Hilmi dökersin eşki çeşmin kane dönmüştür
Vefasızdan elin çek bülbülü şeydayı hamuş et
GAZEL
Dilbere câyı suhendanına hayran olayım
Ben senin dîde-i mestanına kurban olayım
Gel bugün bağı letafette açıl ey gül-i ter
Gülşeni hüsnüne bülbül gibi nâlan olayım
Miski amberi buyur etti muatter dili can
Feyzi dîdare nola bir gece mihman olayım
Sen hemta hasta dile bâde sun ey saki’i cem
Uyayım bende sana zümre-i rindan olayım
Lütfün olmazsa eğer Hilmi’i şeydaye senin
Bende zülfün gibi gittikçe perişan olayım
11-SEYDİ HAFIZ
(1848-1911)
Yoksul bir hayat sürmüştür.Bu yüzden eserleri himaye görmemiştir.Elimize sadece –Dul Kadın-adlı bir şiiri geçmiştir.
DUL KADIN
Saat üç buçukta verdim bir mola
Gâhi sağa gâhi bir sola
Aman zinhar heves etmeyin dula
Gece gündüz çoktur ânın efkarı
Mevlam alsın elin hem dizini
Hain ise kör eylesin gözünü
Yatar kalkar eder rahmetliğin sözünü
Ömür binasına verir zararı
Neden bilmem gitmez bu gönlünün pası
Rahmi maderden çekerim yası
Bana derki rahmetliğin cam tası
Kap kacak yerinde kıldık kararı
Sabahtan kalkar yayar yayığı
Usul usul daim kırar fındığı
Aha derki rahmetliğin sandığı
Böylemidir bu kanunun kararı
12-HİCRİ EFENDİ
(1865-1927)
Adı Şeyh Abdurrahmandır. Hicri mahlasidir.Uzun müddet Nahiye Müdürlüğü yapmıştır. Eserleri arasında tahmisleri güzel bir üslup taşımaktadır. Mevlit ve Gazelleri meşhurdur.
NA’T
Pertevi hüsnü kudumun aleme verdi Ziya
Doğdun ey şahı risalet nuru nev geldi Aya
Taze canlar bahşı kıldın ey Habibi Kibriya
Şevki şad ile deriz biz ya Muhammed merhaba
Hazreti Ademden evvel ruhunu halk etti Hak
Leyki hilkatte sana ol etti işbahan sabak
Şimdi ufki maksade geldi tuluunla şafak
Süphi sadık eyledi feyzi müebbet merhaba
Şanı ulviyette mümtazı cihansın ta ebed
Namı iclâlında birleşti hemen ismi ahad
Ümmetin elbet diler her hal için senden meded
Sensin ancak bu meziyyetle müeyyed merhaba
Nûri pâkin şa’şaa bahşayı dünyadır bu gün
Kaydı gamdan kainat mutlak muarradır bu gün
Feyzi revnak darıdan alem musaffadır bugün
Makdemi teşrifin oldu feyzi emcet merhaba
Yâdı mevludunla Hicri derdümendü pür zünup
Eyler istişfa’ı senden hamili derdi uyup
Zârıdan âzade kılsın bizi Allamel guyup
Afvü safha mahşeri kübrada mesned merhaba
GAZEL
Neşneyab olsun meyinle sakıya meksuru dil
Haylı demdir çünkü olmuş yarıdan mehcuru dil
Bağlanıp bir zülfe kalsın damda bir kuş gibi
Böyle bir tiri belade çırpınır mahsuru dil
Hisse yâb zevkdir devrinde eller bulacak
Yane devr olmakta böyle daim mekduru dil
İnhimakin münhasırdır zulme huni meşrebim
Böyle haletlerle oldu işte bak mazuru dil
Lütfünü şâyanı kıl bu derdimendin Hicri’ye
Bûsi la’lınla efendim kim olsa mesruru dil
GAZEL
Galiba teşnedir ,ol şuh bizim kanımıza
Ok atar nimnigâh etse heman canımıza
Yakarız balı peri ateşe pervane gibi
Bu sıfattır yakışan çünki bizim şanımıza
Vasline peşkeş edip biz dahi canı ey dil
İhtiram eyleyelim böylece sultanımıza
Sahnı gülşende bu şep naleler etti bi had
İştirak eyledi bülbül dahi efganımıza
Kendi derdimize sirren edelim hüznü elem
Hicri tasdıkı neva görmeyüp ihvanımıza
GAZEL
Merhamet kıl servi nazım sûzandır bu şep
Hoş dil mecralar açmış dîdeler kandır bu şep
Bir nigâhı lütfünle gönlümde eyler intizar
Ley ki sen bu gerdişi zülmün firavandır bu şep
Ben değil derdinle sade nâlanı feryat eden
Def,keman,mıtrıba da ağlar cümle giryândır bu şep
Vusleti dil perverin her dilde ümit gösterir
Bu emelle zümre-i uşşaka hayrandır bu şep
Nâle-i dil sözümü gûş eylesin alem bütün
Saklanmam raz-ı derûnum Hicri ilandır bu şep
GAZEL
Sürmeler çekmiş sanırsın dîde-i şehlasına
Rengi bahşı zinet olmuş çehre-i rânasına
İhtiyarımla değildir dâmı zülfe düştüğüm
İhtirari düşmüşüm ol âfetin sevdasına
Kaydı gamden bir nefes kurtulmadım bu dehride
İştaha gösterdim günden berü sehpasına
Bunca demdir eylerim köyünde yarın âhı dâd
Bir nazar kılmaz nedendir aşıkı şeydasına
Giryeden eşkimde şimdi muceler peyda olur
Hicri benzer adeta çeşm-i cihan deryasına
GAZEL
Perçeminden,gözlerinden, tabı ruhsarından ah
Nazı şivenden senin bu tavrı rüftarından ah
Ahile geçmekte her dem dehirde rûzi şebim
Cevr edersin seyr edersin yandım efkârından ah
Tel kırar diller yararsın bahsı faslı aşkıda
Böyle manalı,bahalı nezmi eşarından ah
Firkatınla hasretinle dildeki nâlane bak
Nice yansın dil dayansın sûzişi nârından ah
Ben temenni sen teenniden feragat etmeyiz
Vusleti bulmaz bulsa kanmaz Hicri didarından ah
GAZEL
Sevdazedeyim halı perişanımı gel gör
Cismimde yanan ateşi sûzanımı gel gör
Bülbüllere gülşende eder nâlayi talim
Vecd âver olan sûzişi ilhanımı gel gör
Ağyar bile halime eyvah edip ağlar
Her süphü mesâ ettiğim efganımı gel gör
Kabil mi daha ketm edeyim sirrini aşkın
Bu bahisde yazdıklarım ilanımı gel gör
Hicri bana her çend cefa etse de yarım
Etmem yine şekvaları vicdanımı gel gör
GAZEL
Dilde vardır yâre emma ana derman kalmamış
Yâr elinden yârelenmiş tende bir can kalmamış
Neylerim ey çarh artık nûşi irfanı ben
Cunbuş izhar etmeye layıklı meydan kalmamış
Bendelik etmek dilerdim âsitanı aşkıda
Mülketi hüsn içre şimdi eski Sultan kalmamış
Vadi’i pür mihneti gam mesken olmuştur bana
Bir nefes arama imkan verecek han kalmamış
Kimden istersin kerem yoktur sana dad eyleyen
Hasili dünyada Hicri kamil insan kalmamış
GAZEL
Diriga sevdiğim beyhûde ne denlu zarlık etsek
Serap asa vefadaranı ümmetten uzaklaştık
Açarsın zahmi taze tig dehri cefa seyret
Sanarken dilde müzmin derdi illetten uzaklaştık
Bayabanı emelde şimdi sergerdan olup kaldık
Yitirdik semti maksudi selametten uzaklaştık
Sezadır giryedarı mihnet olsak dehirde artık
Cefayı hicre düştük Hicri visalından uzaklaştık
GAZEL
Geçti eyyamı şebabet ömrüm oldu gayri pir
Görmedim cevrinden önce dehirde bir başka hayr
Devri lalinde niçin olmakta her emrim asir
Anlaşılmaz mâ hasel enva-i hükmü hikmetin
Gülşeni köyündeki efganıma duymaz mısın
Andelibi nağmadarı kim diye sormaz mısın
Semi züafi iltifadında nalemi bulamaz mısın
Böyle midir ehli aşka her vakitte gayrettin
Hiç temaşa eylemezsin zümre-i ağyarıdan
Gülşeninde yoktur anlara man’i hârıdan
Yüz çevirmek adetin mi aşıkı pür zârıdan
Daima anlar için mi münhasırdır adetin
Böyle haletlerle ister derdimendin vusleti
Kalmamıştır çekmeğe yar firakı tâkatı
Göster is’afi merame sende artık sur’ati
Hicri’i biçareye hiç yokmu cana nisfefin
……….
Kaşın keman ve okdur kirpiklerin de ey mah
Sinemde yareler var işte anınçin her gâh
Bu dert ile revadır eylesemde eyvah
Ben mübtalayı aşkım devrinde hâhı na hâh
Kan ağlar demadem cevrinle ey cefa cû
Nerden tevarüs etmiş bilmem sana bu bet huy
Girmez dü çeşim zare hasretle her şep uyku
Ben mübtelayı aşkım devrinde hâhı na hâh
Sevmiş bulundum ey gül bülbül sıfat seni ben
Bir günde kamiyap et vaslın ile beni sen
Firkatle kaldı bi can eyvah şimdi bu ten
Ben mübtelayı aşkım devrinde hâhı na hâh
Ağyar eder temaşa ahvalı zar darım
Paymal edip firakın hiç komadı kararım
Artırdı gitti böyle efkarı iztirarım
Ben mübtelayı aşkım devrinde hâhı na hâh
Hicri efendi Asımın gazellerinin tahmisinde çok uğraşmış ve birçok gazelleri tahmis etmiştir.Bunlardan bazılarını aşağıda sunuyor.
TAHMİS
Gülşen içre nice güllerle gınade bülbül
Düştü bir ah ile ısrar inade bülbül
Ne hoş ilhan ediyor böyle havada bülbül
Ne bahar oldu çimenlerde nevade bülbül
Güle derdi dilini eyler ifade bülbül
Başladı nağme terraz olmağa üstadane
Çırpınıp şamı seher güllerde müştakane
Dersi aşkı okuyor böylece vekarane
Bûselikten okudu hutbe-i uşşakane
Döndü tedbili makam etti sebade bülbül
Vermedi deste meyanın yine ol gül bu gece
Geçirip böyle zamanın yine ol gül bu gece
Sakladı şevketi şanın yine ol gül bu gece
Açmadı gitti dihanın yine ol gül bu gece
Ağladı sızladı çok babı recade bülbül
Gözlerimden kan akar damına düştüm düşeli
Ağlamaktır her içim bağına düştüm düşeli
Hicri divane sıfat tağa düştüm düşeli
Asim ol gül ruhın evsafına düştüm düşeli
Bana peyrevlik eder sûzi edada bülbül
TAHMİS
Görünmez çeşmi âmalıma cihanda bi vefa sensiz
Haylı hâbe düşmüştür hayat ve intiha sensiz
Nidem bu hinsi mansuru ki değmez bir baha sensiz
Bihişt olsa bu alem dûzahtır bana sensiz
Ki olmaz asla bir yerde kararım mutlaka sensiz
Tabib merhem arayı dile derdi nihanmış
Telafi ettiren mafati’i kasdı zabanmış
Yedi ulvin aşkımda bir gonca dihenmiş
Gözüm nuru server sînesin ruhu revanmış
Dîli bimare gelmez ey peri peyker şifa sensiz
TAHMİS
Sakı’ı devrin kırılmış şişesi peymanesi
Kalmamış bezmi muhabbet rindinin bir danesi
Hep harap olmuş cihanın serteser hemhanesi
Neş’e baş olmaz bana bu alemin meyhanesi
Olmuşam bezmi elestin ta ezel mestanesi
Derdi aşkı akibet etti beni horu zebûn
Kadım eğdi yaydan oldum beter manendi Nûn
Gözlerimden aşk gelmez hep gelendir işte hûn
Kakili sevda mıdır, bunca zenciri cünûn
Bir civanı şivedarın olmışam divanesi
Dün gece mehveşe bir ah ile ettim hitap
Vuslet için eyledim haylı tazurru irtikap
Anladım ümit yoktur maskede bi irtiyap
Eyledim meyhanede pîri mugâne intisap
Zail eyler bin gamim gerdûni bir meyhanesi
Aşıkı sadıklara etme hakaretle nazar
Gafil olma bir nefes ger sende varsa basar
Böyece iradı nutk etmiştir erbabı haber
Arif isen eylesin gönlüne kast’dan hazer
Beyti mamuru ilahidir gönül viranesi
Canını canan için terk eyliyen erlerdenim
Sehni meydanı vefade top olan serlerdenim
Hicri’ya sevda zede dillerde rusvalardenim
Asim’a ben de henüz meşhur aşıklerdenim
Kaysı Ferhad’ın yanımda mahv olur efsanesi
TAHMİS
Çarşûyi aşkıda hiç kâr olur mu bir nefes
Vuslete dildârıdan ikrar olur mu bir nefes
Tabımız tûti sıfat kanda har olur mu bir nefes
Bahtı habı aladumuz bidar olurmu bir nefes
Ol bed bigane meşrep yar olur mu bir nefes
Aşıkı ıhraka bais firkat olsa nar yok
Yanmada pervane meşrep ehli aşk zar yok
Görmedim bir yar kim anda nice ağyar yok
Saha-i alemde hiç ağyarsız bir yar yok
Bak hele gülşende gül bihar olur mu bir nefes
Damı zülfi yarıdan hiç varmı kurtulmak bize
Mümkün olmaz bade zin bundan reha bulmak bize
Var ise olmuş mukadder zarılık kalmak bize
İztirarıdır hamuli barı cevr olmak bize
Hâhişiyle dikse zîrü bar olur mu bir nefes
Düşmüşüz girdabı aşka talimiz bulmaz reha
Ummayız bu halı dehşet engiden eyledin şifa
Bezmi vesli yâre varmak kabil olmaz bir daha
Bilmez işretine alemde bir gün sakıya
Destimizde sagar sermeşar olurmu bir nefes
Ağlarım bu derdi aşkın ben de cana var iken
Cerhe-i iltiyamın tende cana var iken
Söyler elbet Hicri’i üfkende cana var iken
Bu reviş bu hüsnü şive sende cana var iken
Tab’i Asim tariki eşar olur mu bir nefes
TAHMİS
Sana tarif edeyim dinle şiarı aşkı
Dehşeti şiddeti emvacı biharı aşkı
Felek maksat bulamaz uçsa kenarı aşkı
Kûhi cûdi çekmez sıkleti barı aşkı
Dicle itfa edemez şiddeti nar aşkı
Ehli aşke mele kenduni hemrah eyle
Yarı köyün hele Hindu gibi sen cah eyle
Âhı zarınla anı daima âgâh eyle
Sende bülbül gibi şebta beseher ah eyle
Etmek istersen eğer seyri baharı aşkı
Ebrûları ana mihrap olur her bir gün
Semleri bâde-i gül ab olur aher bir gün
Yar ile nazlıca ahbap olur aher bir gün
Köyü maksuduna rahayap olur aher bir gün
Yedi hikmette tutan kimse miharı aşkı
Nazarı lütfi dirig eyleme tekrim eyle
Sarılıp damenine şiir yüzüne rehm eyle
Muhterem bil onları daima tazim eyle
Ayağın başına koy gül gibi tefhim eyle
Nerede görsen eğer mesti humarı aşkı
Himmet etsin bize seyrine teklif etsin
Böyle bir gayret ile gönlümü taltif etsin
Hicri arı da o vadiye terdif etsin
Enini uzununu doğruca tarif etsin
Asima varsa gören semti diyarı aşkı
TAHMİS
Gamdan azad olması bir derdi hiramandır bana
Köşe-i mihnet muhakkak bağı rizvandır bana
Haleti meyharından ağyar sûzandır bana
İtibarı mihrü cûri yar seyyandır bana
Mihirden vabeste-i cevr olmak âsandır bana
Gerçi naçizlerdenim cana saadet bendedir
Seyri kıl ahvalımı gör kim ne halet bendedir
Öyle âli himmetim çün seyadet bendedir
Aşk ikliminde ahkâmı hilafet bendedir
Dağı aşkın sînede mührü süleymandır bana
Yıkadım el deri ruhsarında ey meh ârıdan
Gayri kabil badezin dûr olması efkarıdan
Bülbül asa kayd kılmam harıdan ağyarıdan
Tîğı müjgânım dırıg etme bu cismi zarıdan
Hak bilir kim her biri bir ruh bir candır bana
Renci bahşı mihnet olma kendime bir kıl kadar
Gelmesin asarı illet fikrime bir kıl kadar
Verme bir zerre bedenni kadrime bir kıl kadar
Tefrika verme şuuru tabi’me bir kıl kadar
Baisi cemiyet ol zülfi perişandır bana
Hicri’ya ömrüm geçer bin türlü âhı vâhıda
Sarfı kıldım nakdı ömrü akıbet bu râhıda
Kaydı mihnet inledir hep kendimi ey vâhıda
Acepmi mesti müdam olmak bir işretgâhıda
Asima peymane keşlik ahdü peymandır bana
13- AKİF HOCA
(1865-1933)
Devlet memuru olarak görev yaptığı anlaşılan Akif Hoca bir müfredinde haksızlığa uğradığını dile getirmektedir. Hakkında geniş bilgi edinemememize karşın birkaç gazeli elimize geçmiştir.
MÜFRED
Beni derp ettin bay hazretleri sanma ki helal ettim
Seni bir Bab-ı Alişane arzıhal ettim.
* * *
Zahidin sevme güzel dediği hep sözlerini
Bir bulaşık kaba koy çalkala da itine dök
* * *
İster öldür ister azad et düşerse şanına
Seyyid-i evlad-ı adem bende-i fermanına
GAZEL
Ey gönül yine bilmem neler izhar edeceksin
Hicrinle mi sen gönlümü bizar edeceksin
Bir nazarın ile şad ediyorum beni gâh’i
Şimdi ne acep hasret-i didar edeceksin
Uftadına ketm eylediğin va’dı visali
Bilmem acaba kimlere ikrar edeceksin
Dünyada beni vuslun ile şad edemezsen
Mahşerde mi eltafını izhar edeceksin
Hicranın ile ağlatarak Akifi şahım
Ben anlıyorum ruhumu bimar edeceksin
GAZEL
Ahı kim neyleyeyim gün be gün artar kederim
Ne beladır ki tükenmez bu benim derd-i serim
Yine eflake çıkar derdi dilin nehaları
Korkarım ki seni ey! Mah yakar âh-ı şererim
Varsın alamı gamım cümlesini bar etsin
Bu da bir çiledir ey dil kaderimdir çekerim
Günde bir hal ile eyvah diğergûn oluram
Daha bilmem ne kara günlere saklar maderim
Akifa yâr-ı vefa görmedim eyvah ahır
Göz açık bağrı yanık sine kızıl kan giderim
GAZEL
Nigâra, nazı istinaların üstazıdır şevki
Değil beyzadeden bilmem kimim evladıdır şevki
Utandırmış nigahı dehrinde çeşmi gazalını
Cihanda dilfekârı üfdâdenin seyyadıdır şevki
Deri meyhaneyi bend eylesem dâmı perçemle
Ölürsem çıkmam ondan sakinin mutadıdır şevki
Meyanı mumuyanı nazına sırma kemer sarmış
Amansız gamzesiyle alemin celladıdır şevki
Tebessümle düşürdün Akifi cahı zemahdane
Bu etvarın belagat ehlinin berbadıdır şevki
GAZEL
Ne devlettir nigara ben devahûşumda hap ettim
Hekimane seri ram eyledim keşfi nikap ettim
Kolay mı nazeninim dâmeni lutfuna el vermek
Tenim çoktan beridir rehgüzârında türap ettim
Gönül ankasını bend eyledim zenciri zülfünden
Halas olmaz anı mustagraki bahrı gülap ettim
Canımdan geçtim içtim bâde-i la’ı lebinden mey
Sıyamı vusletim efkârını evvel şerap ettim
Ölürsem Akif’a bezmi şerabı mey’den ayrılmam
Ki ben ihlas ile piri mugana intisap ettim
14-HAYDAR EFENDİ
(1869-1927)
Rüştiye ve medrese tahsili görmüştür. Nahiye, Orman ve Hususi Muhasebe müdürlüklerinde çalışmıştır.
İçli bir şairimizdir. Şiirlerinde aşkı ve meyi terennüm eder. Gazel,Medhiye,Na’t türünde şiirleri vardır. Affı için Allah’a ve Resulullah’a yalvarışları,sızlanışları dikkat çekicidir.
MÜFRED
Kör körüne her yere atma elin
Ara bul sende nihandır emelin
KIT’A
Kalmadım yalnız başıma dûçar-ı gam oldum
Geldi yanıma afv-i günah eyledi canan
Gam kalmadı müstağrakı nazı niem oldum
Ey piri mugan haydara gayrı gadep etme
Geldim yine meyhane sabit kadem oldum
KIT’A
Nice erbabı kalem cayı tedennide kalıp
Evci ikbale suûd etmede bir çok hazele
Keşfi raz etme cihan batsa füru mayelere
Aldanıp atfi vefa eyleme bir menzile
KIT’A
Mürgı dîde-i cerh eyleme ey şuh hazer eyle
Teşhiri silah eyle de urma güzel eyle
Kesri dil badi olacak söz işidirsen
Aldırma sakın mes’eleyi gel haber eyle
GAZEL
Sen sen ol kimseye izhar-ı kabahat etme
Halına şükr ederek hakka şikayet etme
Kimi sadık görünür meclisine davet eder
Sakın ol meclisi ağyare icabet etme
Eğer bir kimse sana lütfi kerem eylerse
Sonradan nankörlük edip ana hıyanet etme
GAZEL
Gönül bir mültefit ehli sühan dildare çarpıldı
Letafetli gülüşlü hoş gidişli yâre çarpıldı
Sual etme meâlı nâmeyi kalbimden ey Afet
Okurken ehli haller mest olup divare çarpıldı
Dilim pervane veş devran ederdi girdi hattından
Geçip kasden hattımdan ateş-i ruhsare çarpıldı.
Derûnum aç ciğergâh nazar kıl ibret al cana
Sanarsın zülfi garı Hayderi Kerrare çarpıldı
Neden feryadı ah etmedesin süphü mesa Hayder
Elimden çıktı yarım pençe-i ağyare çarpıldı
GAZEL
Neş’eden mahrum olur meftun-i canan olmayan
Halı aşkı anlamaz dûçar-ı hicran olmayan
Zevki şevkı lezzet-i dünyayı idrak eylemez
Kûyi yâre azm edip hemdemle mihman olmayan
Gusseden âzade zan etme cihande kimseyi
Daima magmum olur her lahza şükran olmayan
İlleti teşhis edip izharı acz etti tabip
Çare saz olmaz bu derdi aşka lokman olmayan
Bir melek sima gül-ü rânâyı kim halkeyledi
Bilmiyor hallakını erbab-ı iman olmayan.
Hayder’a bir vechile şuride dil aşık değil
Yar elinden ah edip çaki giriban olmayan
GAZEL
Bâde yok dildade yok zannetme kim dünyadeyim
Gamı habım başıma çektim acep rüyadeyim
Hısn-ı Mansur’da terakki eyledi eş’arı mey
Kıyyesin elli kuruştan almağa hülyadeyim
Akçasızlıktan dema dem ahı feryat eylerem ben
Sanma kim erbabı servetten evladı beyzadeyim
Bu nazmim miri bektaşa ber güzarolsun varin
Safderun oldum günahı cürmiden bir azadeyim
Hazreti ihsanı zişanın gönül divanesi
Besniden üzüm gelmez ben mecnunu fevkaladeyim
…………………………………………
Meclisi rindanede didarına üftadeyim
Mesleki Hayder de şeyh efendi aşkına
Ben hulusa kalb ile her dem müridi badeyim
GAZEL
Ben azarken bir bir ol sevdiğim dildareyi
Halka-i tevhide buldum şeyh efendi zadeyi
Mesti nazım aşk ile ikmalı ezkar eyleyip
Meclisi rindane gel elden yetiştir badeyi
Şivekarım bir dakika gitme yanımdan sakın
Boş yere feryadı ah ettirme bu üftadeyi
Bin nasihat eyledim bir çok hikaye söyledim
Metha aldım ben hemen ol şuh sadeyi
Her ne varsa kıl feda teslimi can et kendine
Hayder’a elden kaçırma yarı fevkaladeyi
GAZEL
Bak şu dildaye bak çâki giriban ediyor
Dilrubânın gabgabi cevrini ilan ediyor
Hele bir dilberi rânaya gönül verdim ki
Yadı zülfü benim her lahze perişan ediyor
Demi vuslette niçin hiddet eder cananım
Yüzünü görmeyen insanı pişman ediyor
Haydera müjde sana şu vefa pişesinin
Bu gece bezmi dilarasına mihmar ediyor
GAZEL
Günahım işret olsun affeden Allah-ı Ekberdir
Bu halı ta’n eden insan değil bir laet-i şerdir
Biri gizli günah etse olur mu gözleri mahmur
Bilinmez böyle mücrimler neler vardır neler vardır
Kıyamet kopsa da görsek ibadullahı seyretsek
Sukara,zümre-i sofi,müra-i hep beraberdir
Benim bu işretimde kıl kadar hakkul abd yoktur
Şefiül müznibin affettirir emri mukarrerdir
Çekersen bir kadeh bâde,günahkârım,benim sade
Ne kâfir var bu dünyada bilen yok,sade Haydardır
GAZEL
Dıl,müjde sana müntesibi bezm-i cem oldum
Tâki meyi sun mazharı lutfu kerem oldum
Bir mah kadar işreti terkeyledim amma
Canım çıkacak mertebede ben verem oldum
Yarim da küsüp gitti meyi terk edişimden
Kaldım yalnız başıma dûçar-u gam oldum
Geldi yanıma affu günah eyledi canan
Gam kalmadı müstağrak-ı nâz-u niam oldum
Ey pîr-i mügân Haydare gayrı gazap etme
Geldim yine meyhanene sabit kadem oldum
GAZEL
Kudrette meserret hane-i kalbi ferağ etmiş
Firak-ı yâr için yanmış tutuşmuş bir ocak etmiş
Elem,endişe,gam daim hüküm ferma derûnumda
Bu tatlı zevki,şevki,neşeyi bizden irağ etmiş
Benim ol hasmı canım vadi-i aşk içre düşmanım
O şuh-u bî vefayı bezmi ağyare çırağ etmiş
Güli zibayı görse dil hemen ilanı aşk eyler
Gönül bu mesleğinde vechini her yerde ağ etmiş
Nasıl çâk-ı giriban,zâr-ı efgân etmesin Haydar
Felek gül yüzlü yarı şimdilik bizden yasağ etmiş
GAZEL
Şiddeti gamden yine bak ıztırabım artıyor
Dem be dem derûni dilde iltihabım artıyor
Ben neden dehrin sefihane muvakkat zevkini
Gün be gün fartı ceraimle azabım artıyor
Ehli aşkın ben iken bir merdi serbestanesi
Yâre izharı muhabbette hicabım artıyor
Vuslatı dildarden ümmüdümü kat eyleyüp
Yârı rüyada görür zanla cevabım artıyor
Bir vefadır olsa da keşfi derûn etmek muhal
Haydara bilmem nedendir içtinabım artıyor
GAZEL
Mürgü dîl-i cerh eyleme ey şûh hazer eyle
Teşhir-i silah eyle de vurma güzer eyle
İğfal olarak eyleme isyana tasaddi
Ben hüsnüne meftun mu olurdum kader eyle
Kim ektiyse beynimize töhmü fesadı
Ya Rab anı bir lahzada zîr-ü zeber eyle
Kesri dile bâdi olacak söz işitirsen
Aldanma sakın meseleyi gel haber eyle
Haydar duruyor gamzesinin hançeri hazır
Meydana girip sineni aç da siper eyle
GAZEL
Sakın ol etme teessür kaderi lemyezele
Nigu-bed yazılıdır çünkü kitabı ezele
Keşfu rûz etme cihan batsa firumayelere
Aldanıp atfı vefa eyleme bir mübtezele
Nice erbabı kalem cây-ı tedennide kalıp
Evci ikbale suûd etmede bir çok hazele
İki bin aylığı ayda alarak bir cahil
Konferanslar veriyordu gece sınıfı değele
Ser-i kârda bulunan kuşçuya matuf sanma
Baksa kim anlayacak münderecatı gazele
İstirahat edecek on sene sonra millet
Muktedirler yetişip kalmayacaktır cehele
Daha var söyleyecek sözlerim ama haydar
Hâme tekmili kelâm eyledi etti acele
GAZEL
Sanma tahrir ediyor ğusse-i dehri kalemim
Yazıyor hâl-i perişanımı her lahze benim
Kerâmet nabzıma bir atfı nazar eyle tabib
Zannedersem kara sevdaya tutulmuş veremim
Haşre dek vaktini hasretse ânı tahrire
Yine ikmal edemez hame bu dilde elemim
Derdimi Lokmana açsam da deva eyleyemez
Artıyor ateş-i aşkınla derûnumda gamım
Dilbere gayrı yeter Haydar bu cevr-u cefa
Kurudukça kurudu kalmadı hiç tende nemim
MEDHİYE
Senin hicranı aşkınla ilahi aşıkan ağlar
Visalın derdine düşmüş hemen halkı cihan ağlar
Erişmezse eğer La Taknetu dan aleme Rahmet
Beşer ağlar,melek ağlar, bütün kevni mekan ağlar
Firakın ateşi dilde devam eylerse süphanım
Gözüm ağlar,gönül ağlar,bedende gizli can ağlar
Perişan haline rahmet gedadır aşıkın Hayder
Bağışla cürmü isyanın senin için her zaman ağlar
MÜNACAT
Aman ya fehr-i alem dehr-i süflide perişanım
Günahkâr olduğumdan rûz-u şeb nâlan-ı giryanım
Penahım ilticağahım Resulullahı Zişanım
Beni tahlis kıl müstağrakı deryayı isyanım
Nedametler edip âlayışı dünyadan el çektim
Hevay-ı nefse uydum evvela şimdi perişanım
Olur zirü zemin cayı karar akibet bir gün
Misafir hane-i darı fenade çünki mihmanım
Habibi Kibriya cemiyet-i rûz-i kıyamette
Şefaat eylemez mi müslimanım ehli imanım
Beni has ümmetinle haşrü neşret ya Rasulallah
Hulusi kalb ile çün tabi’i ahkâmı Kur’anım
Bu mücrim Hayderi âzade-i nar-ı cehim eyle
Teemmül eyledim ezher cihat şayanı niranım
MEDHİYE
Medet ey evliyalar serfirazı şahı Geylani
Garıkı lücce-i feyz eyledin bilcümle ihvani
Der-i kudsiyetinden celbi himmet eylemek üzre
Müridanın çıkar ta âsümâne âhı efgani
Sığınsa haleti nez’inde hasta Hazreti Pire
Alır şeytan elinden tefretül aya içre imani
Gürühi devrişan-ı mazhar-ı gufran için daim
Bu şeyhi Abdulkadir’e olmuş küşade labı Rebbani
Hemişe ilticagâhım anın dergâhı zişani
Olur bu Hayder’e elbette istimdadı ruhani
MESTİLLİK
Çekiştirdim ,çakıştırdım mesti harap oldum
Akıl baştan gidip aslım gibi sanki turab oldum
Etibbaye sual et derdimi sari değil cana
Firakı hasretinle illeti uşşakı musap oldum
Bu şep piri mugane zümre-i bade füragane
Ziyaretler virip şayetse-i ecri sevap oldum
Bugün dehşetli yangın hane-i dilde zuhur etti
Yanar dağlar gibi yandı vücudum hep harap oldum
Unuttum alemi dünyayı Haydera başka hal oldum
Cihanı terk edip üftadeyi şevkı siyap oldum
Aşağıdaki şiir Kab Camii şerifin banisi merhum H.Muhammed Ali Efendi içindir.
MERSİYE
Öyle bir ibrazı hizmet eyledin ki millete
Ey kerim ibni kerim şan verdin islamiyete
Hısn-ı Mansur da bu kabcami harap olmuş iken
Emri inşasında dindarane geldin gayrete
Fatiha han olmak üzre herkes bâ’des-selat
Bezlü nakdü şeref ettin secdegâhı ümmete
Lihye-i zatı kibriyanın hamili
Mazhar olmazmı daha imdadı ruhaniyete
Hazreti Hacı Muhammet-de bu miri Ali
Mektebi hayriyede ders verdi ehli himmete
Tarihi hicri bin üçyüz kırk birinde camiin
Buldı inşası hitam şayetse oldun cennete
MERSİYE
Bu idi Besnide erbabı himmet
Ederdi hayır işe bezli mürüvvet
Eya miri Muhammed bu cihanı
Temaşa eyledin hiç var mı lezzet
Necabet cevherinde mir olan
Yetiştirmişti bir ehli hamiyet
Bin üçyüz otuz altı tarihinde
Bir gün darı bekaye etti rıhlet
Namazda sordular Hayder bu zatı
Dediler cümlesi şayanı Ahmet
AZAMETİ KUDRETİ İLAHİ
Mekrü fitne hayrü şer dest-i uluhiyyettedir
Gerdişi dolabı alem hep yed-i kudrettedir
Küre-i arzın yuvarlak çevrilip devr etmesi
Halıkın halk ettiği çarhında ki kuvvettedir
Daimi sanma muvakattır cihanın neş’esi
Ehli imane sürur-i manevi cennettedir
Kainata vermek üzre rûzi-u şep nur-i Ziya
Kevkeb-i şevk-i lamer her lahza bir gayrettedir
Zan edersem ermiyor aklın melekler haline
Asumanda her biri Allah için hizmettedir
Müslümanlar bir vakit görmez cehennem ateşi
Cennet için cümlesi bir mevkı’i rif’attadır
Harikulade beni adem ne icat eylese
Mahreci evvel yine hikmette ya heyettedir
Gürlerse gök patlasa şimşek ne halet gösterir
Bir bulut cevv-i semada bak ne bir dehşettedir
Kalbigâhı ümmete dergâhı rabbı izzete
Kim teveccüh eylerse Mevla ana nusrettedir
Kişver-i dünya veliden bir zaman hali değil
Dinde zafiyet görünce başka bir surettedir
Hayı hevesi dehriden Hayder feragat eyleyip
Şimdi bir tenhaca yerde kûşe-i rahattadır
Şair çaya olan düşkünlüğünü şöyle anlatmaktadır.
ÇAY
Doldur ki nûş edeyim safi şekerli çayı
Her derdlere devadır tebdil eder havayı
Ak kuyruk olsa çayda bir defa içmek ayda
Bimar isen sagaldır hiç istemez devayı
Kazanlılar , Acemler Kevser deyu içerler
Buhara ile Dağıstan çaydan bulur şifayı
Allı yeşilli çaydanlık demlense verse sakı
Bir bâdesin içende zihne verir cilayı
Kaynasa ger semaver yanında olsa dilber
Seyr eyleyin cemaat mecliste ki ziyayı
Çinli ile Japonya efgan ile Buhara
Tibban taharri etmiş çaymış veren gıdayı
Çayda olan sefaya bir dürlü aklım ermez
Üç dört kadeh içince kurmaktayım kafayı
Ey sakı ger ne olur Hayder ricalar eyler
Sun bir kadeh şu çaydan hoşça sürün sefayı.
ŞAPKA HAKKINDA BİR MANZUME
Birden bire ref’ olsa da acûba kıyafet
Türk milleti bu vahşete verseydi nihayet
Vurmuş başına kürt olacak sivri külahı
Daim vatana etmede icrayı hıyanet
Dünyayı fesada veren ey şeyhi riyakâr
Git ahrete sonra bize eyle şefaat
Bak manzaraya her biri bir kisve içinde
Bir ecnebi görse diyecek amma rezalet
İdamına hükmetmede kanun-u adalet
Bir kimse eğer eyler ise mülke ihanet
İnbayı taassubda çalışmaz mı hükumet
Her cübbe giyen olmuş idi ehli keramet
Dine ne zarar vermede serpûş-u temeddün
Gir camiye ta haşre kadar eyle ibadet
Olsaydı hele devri tağallübde izale
Halk eyler idi büsbütün ilanı şetaret
İ’la edecek bu vatanı devri temeddün
Millet bulacak en sonu şehrahi selamet
Asra göredir şimdiki bu tarzı telebbüs
Entari,âba vakti cehaletteki adet
Et Kürtlerin eşkâline bir defa temaşa
Haydar acaba var mı birisinde zerafet
İTİRAF VE TAZALLÜM
Çekildim inzivaya zevki dünyadan edip ikrah
Ne yapsam seyyiate hazreti Allah olur âgâh
Mücazatım büyüktür kendim ettim eyledim eyvah
Meğer bu cürmü bî payanımı afveylesin Allah
Beni mağlubu mahkum eyleyen hep nefsi emmare
Muhakkak yevmi mahşerde olur bu yüzlerim kare
Bu denlu pür günahım affına hiç ola mı çare
Meğer bu cürmü bî-payanımı afveylesin Allah
Yaşım kırkı bulup halen sefahette sebat ettim
Feraizden iken bir çok zaman terki salât ettim
Bu borcu vermeden hasbel kader belki vefat ettim
Meğer bu cürmü bî-payanımı afveylesin Allah
Bana şiddetle şeytan dinledim verdikçe iğvayı
Kanardım cenneti âla sanırdım keyfi dünyayı
Ayıldım sonradan derpişi kıldım havfı Mevlayı
Meğer bu cürmü pâyanımı afveylesin Allah
Bu halim sû-i ahvalim yakışmaz bir müslümane
İtaat eylemekte kâhilim ahkâmı Kur’ane
Bu halda ben dahi girmiş bulundum sınıfı isyane
Meğer bu cürmü pâyanımı afveylesin Allah
Bütün nâ hak yere hem cinsime olmuş idim düşman
Hasseten ihtirasattan ferağat etmedim bir an
Buna bir vechile kâil olur mu Hazreti Yezdan
Meğer bu cürmü pâyanımı afveylesin Allah
Riyakârane sözler söyleyip halkı inandırdım
Yalanlar serdedüp yüzlerce insanı dolandırdım
Usûl-i hileyi tatbikide şeytanı kandırdım
Meğer bu cürmü pâyanımı afveylesin Allah
Maaşıma mukabil etmedim hakkıyle bir hizmet
Yarın rûz-i cezada hakkını dâva eder millet
Olur mu bunca bu ahvale karşı cennete vuslat
Meğer bu cürmü pâyanımı afveylesin Allah
Tesadüf etmedim gezdim dolaştım bir vefakâre
Nedendir döndü ikbalım terki bahtı idbare
Beni öz kardeşim görse arardı kaçmağa çare
Meğer bu cürmü pâyanımı afveylesin Allah
Gücendiğim bir insan nerde olsa zam ederdim ben
Elimden gelse en çirkin mahallata girerdim ben
Eğer fırsatta bulsam zîr-i pâyimde ezerdim ben
Meğer bu cürmü payanımı afveylesin Allah
Hele bende olan bir kimsede yoktu fena gıybet
Bu haslet olmasa sadır olurdu aklıma hiffet
Anınçün talim idbare döndü bundan al ibret
Meğer bu cürmü pâyanımı afveylesin Allah
HAZRETİ PEYGAMBER’DEN İSTİŞFA ETME
MÜNACAT
Meded senden bana ey fahr-i alem
Dahilim bab’ına pejmurde halem
Hayale akla gelmez ki günahım
Münacat etmeye dembeste lalem
Sığındım serfiraz-ı enbiya’ya
Şefaat eylemez mi pür vebalem
İmanım çünki vardır bi zebanım
Sezayi afvü lütfü zülcelalem
Resul-i kibriyadır destigirim
Anın çün Haydara feryadı nalem
TEVHİDİ BARİ
Nice bir hânu-manı tar umar eyleyen Allah
Serapa arse-i pür narı gülzar eyleyen Allah
Vücudu olmayan eşyayı kimdir halk eden Halık
Cemii nesneyi bir lahzede var eyleyen Allah
Kimi gülşen serayı afiyette zevk eder daim
Kimini çaresiz derde giriftar eyleyen Allah
Kimini saltanat şevketle dehre padişah eyler
Kimini nân-e muhtaç fakre dûçar eyleyen Allah
Yatırmış nice insanı uyur balını gaflette
Kimini ahiret havfiyle bi-dar eyleyen Allah
Zelazilden yıkıp hak ile yeksan eder dehri
Nazar kıl tarfetül-ayn içre imar eyleyen Allah
Yahudinin ne haddı eylesin peygamberi salip
Mesihin dinini çarmıha berdar eyleyen Allah
Cenabı Yusuf u cahı zeminden eyleyip tahlis
Seraser milki Mısra hükümdar eyleyen Allah
Teni Eyyubi eklibel etmek ne mümkündür
Bu hayvanı muzırrı dahili gar eyleyen Allah
Tarik-ı hakka irşad eylemek üzre o fir’avnı
Âsayı Hazreti Musayı bir mar eyleyen Allah
Aliyyel Mürtezaye sû-i kast etmek ne cürettir
O İbni Mülcemi küfre sezaver eyleyen Allah
Gazay-ı kerbelade ehli beyti katl eyliyen kimdir
Lain ibni Ziyade kelbi honhar eyleyen Allah
Neden bir bir vusleti canan için mestü harap olmak
Güruhu aşıkanı aşkla bimar eyleyen Allah
Kes artık nale-i feryadı ey Hayderi bizar
Seni elbette birgün vasıl-ı yar eyleyen Allah
ŞAHI NAKŞİBENDİ HAKKINDA
Zizeban eyler meram etse güruhu ahresi
Zahira batında Hallakı cihan himmeti re’si
İstese suzan eder bir demde hep harü hası
Ger dilerse nura garkeyler serapa herkesi
Şah Nakşinin müessir kuvve-i kudsiyesi
Mektebi ilmi ledünnün hace-i danüşveri
Vakifi sırrı hakikattır keramet mastarı
Arifi deryayı hikmettir şeriat mihveri
Mucibi feyzi saadet laceram hak' i deri
Şahi Nakşinin müessir kuvve-i kudsiyesi
Her okundukça sefa bahşeyi hatm' ı hacegam
Salıkanı raşedar eyler sadayi aşikan
Batinen yani Bahaddin idi ol şahi cihan
Nami yad oldukça der kaddesallah müslüman
Şahi Nakşinin müessir kuvve-i kudsiyesi
Daima erbabı irfanın teveccühgahıdır
İştihar etmiş bu bir dehrin veliyyüllahıdır
Mucizatı enbiyanın fıtreten agahıdır
Kainatın alemi zulmette mihrü mahıdır
Şah Nakşinin müessir kuvve-i kudsiyesi
Nesli paki ehli beyti Mustafaya mülteki
Haddı zatında naki hem mütteki hem münteki
Bir nazar affetse müstağfir olur yüzbin şaki
Payesi nezdi ilahide hemişe mürteki
Şahi Nakşinin müessir kuvve-i kudsiyesi
15-HADDAD
(1868-1890)
Asıl adı Ahmetdir.Kaleli Resulgillerdendir.Genç yaşta şiir yazmaya başlamıştır.Mahcup biz mizaca sahiptır.Dervişane bir hayat sürdürmüş olup evlenmemiştir.Bir çok şiirlerinin olduğu söylenmekle birlikte ancak bir şiiri elimize geçmiştir.
MÜNACAT
Bunca isyanımla ben subhanemi yalvarayım
Mücrimim, asi kulum, sultan' a mı yalvarayım
Hazini cennet emini vahyi Rabbulalemin
Hazreti Cebrail-i rıdvane mi yalvarayım
Yeryüzünde cümleden eşraf makamı müteber
Kabe' i Beytel Haram eyvanemi yalvarayım
Yoksa ol şehri Medine Cennet' ül Me’va yemi
Ravze' i Ahmet şefaat kane mi yalvarayım
Yoksa ezvacı mutahhar Hazreti Ayişe yemi
Ya Hadice Seyyidül nisvanemi yalvarayım
Ali evladı Muhammed cümle ashab' ı güzin
Ol Ebubekir Ömer Osman' a mı yalvarayım
Hem Aliyyül murtazadır.İbni ammi Mustafa
Hayder' i kerrare ol aslana mı yalvarayım.
Bu saçın leyla gibi Haddad' ı mecnun eyledi
Aklımı yağmalayıp divane mi yalvarayım.
16-NAKİP ZÂDE ATÂ EFENDİ
(1875-1933)
Medrese tahsili görmüştür. Adıyaman’ın tanınmış hocalarındandır.
Müfred, Gazel,Tarihçe,Beyt, tarzında şiirleri vardır. Kapcami’nin kitabesi Ata Efendi tarafından yazılmıştır.
KİTABE
Bir harabe zâre dönmüşken bu cami serteser
Kıldı inşa Hacı Muhammed Ali bey namıver
Etyeb-i emvalin ibzal etti ol merd-i güzin
Çün vücuhu birre sarf etmek âna eser-i peder
Fazlı eltafınla isyanın bağışlaya gıyas
Evc-ü bâlaya erince nâle-i eynel-mefer
Ehl-i garın kelbini cennetle tebşir eyledin
Lihye-i pâki habibin hadımıdır bu meğer
Pişver-i rehber ana danışver olsun çârıyar
Rûzu desta hizde olsun şefiül hayrül beşer
Kim dilerse tarih-i tecdidi bilmek ey Ata
İnnemel âmalü binniyat okusun fehmeder
………
Bu sehmi gülşeni alem serâpa hâre dönmüştür
Nazar kıl aynı ibretle harabe zâre dönmüştür
Ki düşmüş meyilden mizanı bazare dönmüştür
Yakar insanı her dem bir tutuşmuş nare dönmüştür
Gönül bir merkez-ı enva-ı gamdır dilde pür nemdir
Tevalı caşı neygir-i felek insan için semdir
Araştırmak ne lazımdır elem alemde müdgamdır
Cihanın gerdişi eyyamı hep hanhane dönmüştür
Zamanın ahırı bir an oluptur ademin bir dem
Aceptir bu hayalata kapılmış zümre-i adem
Kabul etmiş mi dehrin açtığı yareler merhem
Bu gülüzare basiretle bakılsa zare dönmüştür
Nice afrasiyabın zöhre-i ikbalı sönmüştür.
Gerçi birgün bu mihmanhaneye her kim ki konmuştur.
Bu ibretgâhı alem dersi ta evvel okunmuştur
Cihanda varsa Ata ikbalı hep edbare dönmüştür.
MÜFREDLER
Bir kahve verdin amma bir de sigara lazım
Gönlümde gam elem var def’ine çare lazım.
* * *
Hâlıktan utan rızkı sakın gayrıdan umma
Müsbet olan er rızkı Alellâhı unutma
* * *
Talihim şol haldedir ki şemisten nur istesem
Ya döner garbe gider ya bulutta gizlenir
* * *
İştaki etme Ata’ya bahtı nakırı camiden
Her kişi gerdengeh-i ferman-ı kâf-u nun olur
KIT’A
Ömürdendir diye Tophane-i temaşâya
Atıldı gülleler veş münzeviler câyı izletten
Bileyim dersen şeker bayramının sakın ey dil
Lebi cânaneden bûs eyle sorma gayrı lezzetten
KIT’A
İşittim gûşina söylerdi mene sagarın sere
Dili bimarı zâre çare sensin bir de ben cana
Atâ’ya aşkı zevkin hep kadehtendir.
Kadeh bir mey-i sandûha-i ahenk kim cana
KIT’A
Ey peri,bülbül gibi efgane düştüm gel yetiş
Akdı çeşmim sel gibi ummane düştüm gel yetiş
Geceler ta sübhe dek ağlaram Yakup gibi
Hazreti Yusuf gibi zindane düştüm gel yetiş
17-HASMİ BABA
Adıyamanın Tut ilçesinde dünyaya geldiği bilinmekle beraber doğum ve ölüm tarihleri tespit edilememiştir. Ancak şair Nabi’ye muasır olduğu tahmin edilmektedir. Şairin elimize geçirebildiğimiz Müfred ve Gazellerinden parçaları sunuyoruz.
MÜFRED
İntisab-ı ehli izzet baisi izzet olur.
Kör harı İsa ile ahadı merkep bir değil
KIT’A
Ya öpmeli ya kucaklamalı ey şuhu meyanın
Beyhude mi ben bu kemeri aşkı kuşandım
Gördükçe şitabım füs pişime o büt der
Ben ateş-i aşk oldum Hasmi sipendim
GAZEL
Artırır cevrini ol şunu cihanın giderek
Ben dahi artırırım ah-ı figanım giderek
Çekmezken iki ebrularının kahrını dil
Çar ebru oluyor kaşı kemanın giderek
Eleman oldu sualı ne cevabım Hasmi’ya
Kalmadı nutka mecal kesti emanım giderek
KIT’A
Hayalı tarı zülfün asuman akla çıktık ta
Gönül mürgu havalandı makarrı laneden geçti
Geçilmez aşkı dilberden ne hikmet Hasmi’ya bilmem
Fenamuşu peder etti gönül hem aneden geçti
18- NUSRET EFENDİ
Nusret Efendi’nin doğum ve ölüm tarihleri araştırmamıza rağmen bulunamamıştır. Adıyaman merkez Ulu Camide imam’lık yaptığı bilinmektedir. Meyvelerinin hasselerinden bahseden Fevaki adlı bir eserinin olduğu söylenmekte ise de maalesef elde edilememiştir. Müfred,Beyt ve Gazellerinden birer örnek bulunabilmiştir.
MÜFRED
Lâle haddın kaşına kim ki senin dedi hilal
Lefz-i beyhude deyip eylemiş ol eğri hayal
KIT’A
Esme ey bâd-ı sabâ bir dahi canan eline
Deste zülfün dağıtıp düşme rakibin diline
Şimdi yüz vermez o şûh sehergah yeline
Nazar et gözlerimin hun ile memlu seline
GAZEL
Yazarsam derd-i hicranı kalem tahririden aciz
Dilersem vasl-ı cananı lisan takririden aciz
Helak oldu vucudum mülk-i seylabı sırişkimden
Tecemmüle mühendisler kalır tamiriden aciz
Bu illet kim benim vardır. Eflatun’i zaman bilmez
Tedavide kalır lokman yine tedbiriden aciz
Müneccim kevkebi bahtım görüp kaldı tahayyürde
Dedi bu tal’i ne nusha te’siriden aciz
O caduyu zaman kim Nusret’a bir devmefeştir
Süleyman-ı zaman olsa kalır teshiriden aciz
19-SITKI EFENDİ
Sıtkı Efendi’nin doğum ve ölüm tarihleri tesbit edilememiştir. Adıyaman merkez Ulu Cami’nin kuzey’e bakan kapısının (Türk kakmacılığının şaheserlerindendir) 1320 (M.1904) tarihini taşıyan , tarih tanziminde emeği geçen Sıtkı Efendi’ye ait olduğu bilinen kitabe’den bu tarihlerde yaşadığı anlaşılmaktadır.
Sıtkı Efendi’nin daha bir çok şiirlerinin bulunduğu tahmin edildiği halde , ancak bahsi geçen kitabesi ve bir de gazeli elimize geçmiştir.
KİTABE
Küşâde olur erbab-ı selate
Der-i rahmet-meabı fevz-i Mevla
Lisan-ı hal üzre nakşın eyler
Demadem fedhulu manasın ima
Bu ziba Cami’in vasfında güya
İki mısralı bir beyt-i dilara
Düzüp Hacı Muhammet Şambayati
Bıraktı bir eser bir misli hemta
Dedi tarih tanziminde Sıtkı
Mürettip oldu bu nev perde inşa
GAZEL
Bir derde düş kim anda ana deva yoktur demesünler
Bir dilberi sev kim anda vefa yoktur demesünler
Yakup gibi hücre-i gehvareyi kendine beytul hazen et
O gülbe-i ahzanda ayn ve sefa yoktur demesünler
Yusuf gibi bir mansebi caha düş ol kim
Ol belde-i Kenanda Züleyha yoktur demesünler
Mecnun gibi vadi-i sahralarda derbeder ol
Ferhad’e Şirin, Mecnun’a Leyla yoktur demesünler
Sıtkı’ya meylin bir dilber-i rana’ya dümen et kim
Ol şive-i neftarında anın edası yoktur demesünler
20-SITKI EFENDİ (BESNİLİ)
Adıyaman’ın Besni ilçesinde doğdu.Hayatının büyük bir bölümü Besni’de geçmiştir.Sadıkağazadelerdendir.Arapça ve Farsçaya vukufiyeti vardır.Osmanlıca yazılmış olan şiirlerini divanın' da toplamıştır.Küllüyatının oğlu Abdullah Efendinin yanında olduğu bilinmektedir.Kuvvetli bir şair olan Sıtkı Efendi Duyunu Umumiye ve Banka memurluklarında bulunmuştur.Bir müddette tahsil müfettişliği yapmış ve 60 yaşından sonra emekli iken vefat etmiştir.
Elimize geçen şiirlerinden örnekler:
MÜFRED
Bu gamlı zalimin elinden sıtkı ne gam yuttun
Görenler desinler yar elinden yareli gittin.
MÜFRED
Bülbül' e bir tuzak kurduk
Geldi bir semerli eşek düştü.
GAZEL
Serfürü eyler görenler, servi reftarın senin
Lal olur, bülbül işitse, naz' ı güftarın senin
Leb kızıl ruhlar kızıl, destinde cam' ı mey kızıl.
Kim kızıl divane olmaz, görse didarın senin?
Can verir cam' ı lebin, şimşir' i gamzen can alır
Allah Allah... ne temaşadır bu etvarın senin
Ab' ı lalinle yetiş imdade ey şuh el eman
Yaktı yandırdı vücudum, tab' ı ruhsarın senin
Kakül' i müşfinini vasfeyle herdem Sıtkıya
Çin' i Maçin' i muattal kıldı iş’arın senin
Yazdığı şiirlerinin kendisinin olmadığı iddiası üzerine aşağıdaki şiiri yazmıştır.
GAZEL
Dehri zire benim daima efkârı ğamim var
Şad olmadı bir demde gönül pür elemim var
Gaddar felek hançeri kahrinde esirem
Zahmeyle dedim ol dedi cevri sitemim var
Şimden geru bu çakhate ben nazeme lazım
Canımdan usandım ve ölümden hazarım var
Esbabı nedir dersen eğer,halımı fehmet
Yağmaya veren aklımı sevdayı serim var
Hal bu oldu ki sermayeyi ömrüm sele verdim
Bilmem ne yaman talihi bahtı kaderim var
Sıdkı ne kadar olsa yine kesme ümidin
Madamaki senin sahibi lutfu keremin var
Vallahi bu gazel garının değil nefsi benimdir
Erbaba garez bazı taraftan ürenim var.
21- SARIŞEYHOĞLU ÖMER MAZHAR EFENDİ
(1877-1923)
Adıyaman’ın Kadiri tarikatı büyüklerinden Hacı Mustafa Efendi’nin oğludur.
Sarı Şeyh diye tanınmış bir ailedir . Medrese öğreniminden sonra , Rüştiye öğretmenliği , Adliye Başkatipliği ,Belediye Başkatipliği ,son olarak da Hocaömer Camii imamlığı görevlerinde bulunmuştur.Bir ara yönetimle arası bozulunca Kastamonu’ya sürülmüştür.
Mazhar mahlasını kullanan Ömer Efendi , çevresinde sevilen , sayılan bir kişidir.Sesinin çok güzel olmasından dolayı tekkelerde gazel terennüm ettiği bilinmektedir.
Başta mevlit olmak üzere gazel türünde birçok şiirleri vardır. Biz burada elimize geçen birkaç gazelini sunacağız R.1340 yılında yazıp tamamlıdığı mevlidi 1977 yılında yayınlanmıştır.
GAZEL
Sana pervaneyim ey şem’i tecella severim
Bülbülüm ben seni ey gonca-i ziba severim
Bu muhabbet ben ile mahşere dek gitse gerek
Ölürüm terk edemem ben seni hala severim
Beni mazur buyurun aşkımı ilan etsem
Neyleyeyim ben seni pünhan ve püheyda severim
Dilde bir narı muhabbet şirengiz amma
Bilemem anlayamam ben kimi âya severim
Ser bülend olsa nola fikrü hayalım Mazhar
Beher günlerine yine ben bir kameti bâla severim
GAZEL
Ey gönül şu hasbıhale bir bilir yarane sor
Mübtelayı zar olan ehli aşk irfane sor
Her tabib gûşi aşka yar olup sorma ilaç
Suretâ derler meseldir hikmeti lokmana sor
Zülfi canane dolaşma lütf edip badı saba
Sine-i abı hayatı nuş eden merdane sor
Çekme takatmı kaldı bende yarın mihnetin
Bağı hüsnün güllerde sen sünbüli reyhane sor
Nusha-i ibret değil mi Mazhar aşık rusvalara
Görenlerden ayrı düştüm var anı devrane sor
GAZEL
Şu benim halı perişanım gören sûzan olur
Ehli imanın yanar bağrı du çeşme kan olur
Halıma âgâh olan mü’’minlere hacet değil
Dini ayrı kâfir olsa didesi giryân olur
Kapuna geldim efendim sen bana kıl merhamet
Çünki dergâhın dili bîmareme derman olur
Ahımı enduhımı feryadımı nâlanımı
Guş eden kâfirde olsa Mazhar’a âyan olur
Gam yeme essabru miftahul ferc’tir Mazhar
Tar güne sabreyleyen nail-i ihsan olur
GAZEL
Aşağıda ki gazelini Ömer Efendi merhum gözlerinden rahatsız olduğu günlerde Adıyaman Trahom hastahanesinde tedavide iken doktor Ramiz Bey için yazmıştır.
MEDHİYE
Hep tababet ilmine mahir imişsin Ramiza
Hem nazik riayetle mazhar imişsin Ramiza
Çok çırağın vardı şükür kıl Allaha sen
Hep cihan doktoruna amir imişsin Ramiza
Paresi az olanlardan az alırmışsın beğim
Rızkına kanı olana şâkir imişsin Ramiza
Hem tedavi isteyeni bir nakdı yok yarım hoca
Çün gedaya sahip nazir imişsin ramiza
Ger yarım molla hekimler dini ile candan eder
Amma sen bir hâzıkı nadir imişsin Ramiza
Hocaya daim verirler istemezler adeti
İşte bu hoş adeti naşir imişsin Ramiza
Bu tevazu sende iken şüphesiz cennet senin
Herkese hürmetli hoş hatır imişsin Ramiza
Her kazadan saklasın Hakimi Mutlak seni
Tam bir ehli merhamet nâsır imişsin Ramiza
Pak tiynet âli himmet her işte la nezir
Sen gibi hiç yoğ imiş tahir imişsin Ramiza
Kapuna düştü bu kemter Mazharı red eyleme
Çünki ihsan etmeğe kadir imişsin Ramiza
MERSİYE
Muştak gönül aşık süphanı Hüseyne
Ol kanı kerem mukbil rahman Hüseyne
Ol Hazreti Fahrı Rüslün fitreti ayni
Ferzende-i pâki şehi merdan Hüseyne
Her şamı seher zarı kılup bülbülü oldum
Biz bendesiyiz Âl-ı Resulus-Sakaleyne
………………………………………
Lanet yezide girdiçin kanı Hüseyne
Bin lanet ile olmadı teskini hararet
Çün şimir lain kıydığı için canı Hüseyne
Ben nice ana etmiyeyim laneti her an
Çok etti cefa hazreti zişanı Hüseyne
Ey Mazhar o şahlar şahının yoluna can ver
Vasil olasın belki o cananı Hüseyne
Sarı Şeyh Ömer Mazhar Efendinin Babası Şeyh Mustafa Efendinin Sahabeden olduğu söylenen Hasanı Mekki için yazmış olduğu Şiir elimize geçmiştir:
MEDHİYE
Bu bir dergahı azamdir makam' ı esfiyadır bu
Cenabı Hazreti Hakdan bir lütfu atadır bu
Eğer çeşmi basiretle bakup fehmetseler anı
Biladı Hısnı mansure acep daru şifadır bu
Ne izzet ne şeref vermiş Taala işbu dergaha
Karargah eylemiş Sultan Hasan mekki gibi şaha
Buna kıymetli çok zatlar eriştiler ulu cahe
Şeref bahşeyler ihvane acep nuru ziyadır bu
Demadem sıtkı ihlas ile kıl hizmet eya Şeyh' i
Makamı paki ashabı Resulu Kibriyadır bu.
NAT' I ŞERİF
Doğdu bezme yine mah' ı münevver bu gece
Tal' atınla ruşen oldu mah' ı enver bu gece
Geliyor cuş' u huruşa havz' ı kevser bu gece
Müjdeler ümmetine doğdu server bu gece
Tanzim olur kevn' ü mekan bu gece
Tezyin olur arş-u Rahman bu gece
Teşrif eder aleme Sultan bu gece
Olacak din' i mübine ulu rehber bu gece
Lütfediyor Hazret' i Sübhan bu gece
Açılıyor sünbül' ü Reyhan bu gece
Bahşediyor bizlere Yezdan bu gece
Saçacak cümle cihan' a dürrü cevher bu gece
Not: Adıyamanlı birine ait olduğu bilindiği halde Şairin ismi tesbit edilememiştir.
(Kaynak kişi: Hafız Hacı Güzelkeleş)
22-NAKİBZADE AHMET FAİK ÜSTÜN
(1880-1949)
Hukuk tahsil ettikten sonra uzun süre hakimlik görevlerinde bulunmuş ve Siverekte vefat etmiştir.Vefatına kadar da (20 seneye yakın) avukatlık yapmıştır.Bir çok şiirinin olduğu bilinmekle birlikte elimize ancak iki gazeli geçmiştir.
GAZEL
Ruhsun endamıyın terkibi fevkaladedir
Sanki ruhsarı kızıl femin süzülmüş bâdedir
Güllere teşbihi adettir melek simalerin
Mesti nazım,gül ve bülbül de sana üftâdedir
Pürceyabı vuslatı te’nine kâr etmez riya
Kesbi kurbiyyet ne tesbih ne de seccadedir
Hatıra gelmez temannayı visalin bir nefes
Bence ezvakı muhabbet küncü istiğnadedir
Herkesin bir derdi varsa Faika bilmem neden
Hatırı nâşâdı yüz bin derde gerdandâdedir
GAZEL
Yıkılmış kasrı mürgü ümit lanesiz kalmış
Düşüp dâm-ı belayı dehra hayfa danesiz kalmış
Yıkılmaz vehmu firkatten gönül mamure-i hicran
Yazık bu mağr-ü bum-i hatırın viranesiz kalmış
Dağıttın galiba giysuyi anber famı kestin de
O tımarhane-i sevda neden divanesiz kalmış
Sual eyle hümar-ı nerkis-i mestinden ey cana
O bezmi dil rubade varmıdır peymanesiz kalmış
Ben ol mestane-i bezmi elestem şöyle kim saki
Dimağımda o neş’e badesiz meyhanesiz kalmış
Dağılmış akl-u fikrim aşktan hep tarumar olmuş
Perişan perçemdir sanki çoktan şanesiz kalmış
Nice aşıkların destanı söylendi bu dillerde
Serencamındır ancak Faike efsanesiz kalmış.
23-MEHMET SOYLU (HOCAZADE)
(1890-1949)
Babası da hoca olduğundan halk arasında Hocazade namıyla tanınmıştır.Çocukluk hayatını medresede ve babasının yanında ilim tahsil ederek geçirmiştir.Şer' iye katipliği ve istidacılık yapmıştır.Ayrıca Besni dokumacılar kooperatifinde Müdürlük ve bir süre de Müftü Vekilliği görevlerinde bulunmuştur.Besni' de ölen ve ölümüne acınan bir çok kişinin mezar taşına yazılmak üzere şiirler kaleme almıştır.Hâki mahlasını kullanmıştır.
MÜNACAAT
Kapın saillerinden bir gedayem ya Resulallah.
Beni reddetme muhtacım a' tayem ya Resulallah
Penahım ruzi mahşer bab' ı ihsanın keremkara,
Umidi devleti zılli hümayem ya Resulallah
Kabul et ehli beytin bendeganından olam ben de,
Bu yolda arzu recayem ya Resulallah.
Helas eyle bu kenter bedeni ya Seyyides saadet.
Havayı nefs elinden mübtelayem ya Resulallah.
KITA
Kime kaldı bu dünya malikane
Bu rane olmamış varım revane
Huda' nın bir misafirhanesidir
Bu alem ehli benzer kârubane
Müftü olmak için Diyanet işleri başkanlığına hitaben şu dilekçeyi yazmıştır.
Hakika demi devlete ettik de dehalet
Elbette olur mazhar' ı tarif' i diyanet
Terketmediğinden dolayı bab' ı nikehfin
Kıtmire nasip etti Hüda bahtü saadet
Olsam ne olur meclis' i ilminde tüfeyli
Emret bulayım saye' i fazlında selamet
Memurunun is’afına mani ise keydim
Çöz kaydımı tahsilim çün eyle delalet
Etsin keremin şad' ü bekam tasvibe bilindi.
Kurtulması için eyle günahkâra şefaat
Bigâne değil dahil cemiyette ilmim
Red etme beni yok mu bana hakkı veraset
Hirmal ile havip olmaz iken ehl' i feraiz
Mahcup düşerek nafili yer tuttu iadet
Şekvaya mahal yok var iken nahrü kasemna
Beş yer ver bize meydan' ı tevekkülde kanaat
Hâki ederek arz' ı meram bekle fütuhat
Şayet gelmiş ola bu dem vakti icabet
Şanına meğer gelmiş ola vakt-ı icazet
Babası Ahmet Rüşdi Efendi için yazdığı tarih:
Ahmet Rüştü Efendi hoca-i sahip kemal
El çekip bu masivadan eyledi azm-i visal
Mukteda-yi ehl-i İslam hadimi Beyt-i Hüda
Faik ul akranı vel-emsali memduhil-hisal
Dest-i sakiden içib encam ecel peymanesin
İrcii emr-i Azimüş-şane kıldı intisal
Böyledir ahval-i dünya kimseye kalmaz
Bir misafirhanedir gösterdiği vehm-i hayal
Ruhunu rahmetle dilşad ed kusurun mağfiret
Cennetül-Firdevsi de göster likaya Zel Celal
Haki’yi zar-i cüda kıldın pederden ey felek
Ahı kim dünyada görmek bir dahi muhal
Sal-i tarihin yazarken geldi hatifden nida
Rahmetullahi aleyh devrez-zemani vel-leyal
Kab Caminin Tarihi:
Haci Muhammed Ali yani Kerimzade Kerim
Hoş bina eyledi Kab camii ba avnirahim
Eyleyüb tarz-ı cedit üzre temelden inşa
Şöyle kim olmuş idi eski bina misl-i remim
Ehl-i islamlar etdikde eda-yi salat
Yazıla defterine ecr-i mensubat-i azim
Ola bu hizmeti memduhası makbul-i Hüda
Vere lutf-i kereminden ana cennat-i naim
Bir gelip tarihini söyle dua kıl haki
Dilerim nail-i amal ede Hallak-i Kadim
24-KEMAL ATALAY
( 1901-1993)
Besnide Rüştiye mektebinden mezun olduktan sonra Adana' da öğretmen yetiştirme kursunu bitirdi.Osmanlıca latin alfabesine geçildiğinde Harmanlı da öğretmen olarak göreve başladı.Daha sonra Belören,Balkar,Çelik ve Besnide öğretmenlik yaptı. 1942 yılında Akçadağ Eğitmen kursu öğretmenliğine atandı.Yurdun değişik bölgelerinde Başöğretmen olarak görev yaptı.Son olarak Ankara merkezde öğretmenlik yaptığı sırada 38 yıllık hizmetten sonra 1962 yılında emekli oldu.Memleketi olan Gölbaşına dönerek buraya yerleşti.Arapça ve Farscaya aşina olan Atalay mesleğine olan bağlılığı okuma ve incelemeye verdiği önemle geniş deneyimli kişiliğiyle kendisini çevresine sevdirmiş örnek bir öğretmen olarak ün yapmıştır.
Şiirlerini “AÇILDI” isimli şiir kitabında toplamıştır.
1993 yılında Gölbaşı ilçesinde vefat eden şair evli ve dört çocuk babasıdır.
YURDUM SEN NE GÜZELSİN
Dağlarında mor geyikler dolaşır
Ovasında asil atlar oynaşır
Yamacında keklik tavşan kaynaşır
Benim yurdum dünyaların güzeli
Tarlaları kaynaklarla suludur
Bitkilerle başaklarla doludur
Türk milleti her milletten uludur
Dağı taşı çiçeklerle bezeli
Vadileri yeşil bağla süslüdür
Öküz inek koyun kuzu beslidir
Türk milleti her milletten seslidir
Çokça sevdim ben bu yurdu güzeli
Ormanında güzel kuşlar ötüşür
Toprağında neler eksen yetişir
Türkün gönlü yurt aşkıyla tutuşur
Biz yaşarız bu toprakta ezeli
BAYRAK
Ecdadımın ünüyle
Dolu destan gibisin
Kahramanlar elinde
Zaferle şan gibisin
Senin güzel uçuşun
Ruhumun neş’esidir
O sevimli uğultun
Türkümün bestesidir
Gölgen yeşil ağacın
Gölgesinden serindir
Sana sevgim annemin
Sevgisinden derindir
Uçuşundan duyarım
Yükselmenin tadını
Kalbimde yaşatırım
Senin güzel adını
Solar görsem rengini
Al kanımla boyarım
Yoluna can bağışlar
Sevgine ben doyarım
Yüksel bayrağım yüksel
El yetmesin başına
Küçük yaştan vurgunum
Senin hilal kaşına
25-ABDURRAHMAN FEHMİ BİLGİN
(1906-1988)
1917 yılında ‘Numune i İbtidaiye’ mektebini bitirdi. Fıkıh ilmi ile ilgili bilgisini babası Abdulgani Efendiden aldı. Diğer taraftan okumaya ve ilme olan hevesi sebebiyle Fıkıh,Kelam,Tefsir,Hadis,Tasavvufla ilgili bilimsel eserleri incelemek suretiyle İslami ilimlerde kültürünü zenginleştirdi. Kaymakamlık özel kaleminde görev yaptığı sırada edebi yazılar yazma konusunda kendini geliştirdi. 1928 yılında yapılan harf inkılabı sırasında iki yıl kadar muallim vekilliği yaptı. Daha sonra bir müddet Belediye muhasipliği görevinde bulundu. İlmini ve kültürünü geliştirmek düşüncesiyle bir süre inzivaya çekilmeye karar verdi.
Bu maksatla iki yıl Çençen köyünde imamlık yaptı. 1947yılında tekrar Adıyaman a döndü. Ve aynı yıl Hoca Ömer camii imam hatipliğine atandı. 1973 yılında emekli oldu.
Toplumun her kesiminden kişilerin ziyaret ettiği Hacı Fehmi Hoca kendisinden faydalanmak istenen bir bilge kişi olarak tanındı.
Gençlik yıllarından son günlerine kadar sivil toplum örgütlerinde aktif görevler üslendi. 1936 yılında beş arkadaşıyla birlikte Adıyaman Spor Kulübünü kurdu. Adıyaman Ortaokulu yaptırma derneği, okul aile birliği vb. derneklerde etkin çalışmalar yaptı. Başta Üniversite öğrencileri olmak üzere ilme ve irfana iştiyak duyan bir çok kimse sohbetlerinden istifade etme imkanı buldular. Risale’ i Nuru anlayan ve çevresindekilere açıklayan Bilgin, 1957 yılında İsparta’da Bediüzzaman’ı ziyaret ettiğinde;Bediüzzaman Hacı Fehmi Hoca’nın daha önce yazdığı –Ey Risale-i Nur- adlı şiirini göstererek;
-“Fehmi şiirlerini çok beyendim. Bak yanımda bulunduruyorum”demiştir. Sebilurreşad mecmuasında ve mahalli gazetelerde bir çok şiir ve makaleleri yayınlanmıştır. İmamlık yaptığı süre içerisinde Cuma hutbelerini bizzat kendisi kaleme almıştır.Deruni bir duygu ve düşünce ortamında yazılmış olmalı ki hutbe okuduğu sırada hem kendisi hemde kendisini dinleyen bir çok kimseler gözyaşlarını tutamazdı.Ne yazık ki, o edibane yazılmış olan bu hutbeler kaybolmuş,sağlığında da bulunamamıştır.
'' Gönül Damlaları'' adlı şiir kitabı 1987 yılında yayınlanmıştır. 14 Şubat 1988 tarihinde 83 yaşında Hakkın Rahmetine kavuşmuştur. Eski Belediye mezarlığında medfundur.
Bütün şiirleri “Gönül Damlaları”adlı kitapta mevcud olduğundan,biz burada bu kitapta olmayan sadece “Ey Risale-i Nur”adlı şiirini almakla yetiniyoruz.
“Gönül Damlaları”adlı şiir kitabının 2.baskısı hazır durumdadır.
EY RİSALE-İ NUR!
Senden doluyor vicdanlara hep hazz-ı sürur
Senden doğuyor kalplere her mânay-ı huzur
Misbahı müeyyed kıldı seni zat-ı şekûr
Nuru-ı ezelin mişkatısın ey risale-i nur
Burc-ı ebedin mirsadısın Ey Risale-i Nur
Bu asırda ümmet’e bir ihsan-ı hudasın
Sen bu hüviyetle evet mahz-ı hudasın
Hak yolda daim ve dalaletden de cüdasın
Nur-ı ezelin mişkatısın Ey risale-i Nur
Burc-ı ebedin mirsadısın Ey Risale-i Nur
Mizabısın pürnur inna a’teyna mağzının
Hem dahi miftah-ı inna fetehna remzinin
Veddühasısın gümansız nübuvvet şemsisin
Nur-ı ezelin mişkatısın Ey Risale-i Nur
Burc-ı ebedin mirsadısın Ey Risale-ı Nur
Dense sezadır ki sana mir’at-i hakaik
Vechinde celi nice bin hikmet-i dekaik
Rüşt menba-ı nutkunda ki manay-ı rekaik
Nur-ı ezelin mişkatısın Ey Risale-i Nur
Burc-ı ebedin mirsadısın Ey Risale-i Nur
Ey dürre-i kenz-i kemal ru’yunda safa var
Ey şule-i nuru cemal sadrında şifa var
Elbetteki fasık’a berkinde cefa var
Nur-ı ezelin mişkatısın Ey Risale-i Nur
Burc-ı ebedin mirsadısın Ey Risale-i Nur
Şehbân aşarak seb-ı semavatı gezersin
Bu kevn-i mekan olan nice esrarı süzersin
Şakirtlerini dönerek irfanla bezersen
Nur-ı ezelin mişkatısın Ey Risale-i Nur
Burc-ı ebedin mirsadısın Ey Risale-i Nur
Sihr iptaline Lem-ı âsa sende göründü
Hem nefes-ı feyz-ı Mesiha sende göründü
Bir cilve-i hulku azime sende göründü
Nur-ı ezelin mişkatısın Ey Risale-i Nur
Burc-ı ebedin mirsadısın Ey Risale-i Nur
Cümle-i âyât-ı Güzin meal olmuş sana
Anın çün ehl-i İslam ahlaf olmuş sana
Lutfu Rabbani hoşca hal olmuş sana
Nur-ı ezelin mişkatısın Ey Risale-i Nur
Burc-ı ebedin mirsadısın Ey Risale-i Nur
Revnak-ı hüsnün Füruğ-ı arşı âlâdan mıdır
Bu tecelli sana seyr-i senadan mıdır
Füyuzun yoksa ol sırr-ı ev ednadan mıdır
Nur-ı ezelin mişkatısın Ey Risale-i Nur
Burc-ı ebedin mirsadısın Ey Risale-i Nur
Ya rab bu hakir Fehmi’yi hem bezm-ı visal et
Nur zümresinde koy da anı hüsnü hisal et
Cümlemizi ol hazreti Üstaze Bilal et
Nur-ı ezelin mişkatısın Ey Risale-i Nur
Burc-ı ebedin mirsadısın Ey Risale-i Nur.
26-MEHMET ZEKİ ADIYAMAN
(1910-1980)
Malatya İdadi Mektebinden mezun oldu. Tokat İline İlkokul Öğretmeni olarak atandı. Daha sonra sırasıyla Doğanşehir ilçesinde, Adıyamanın Kömür köyünde,Kahta ilçesinde,son olarak da Adıyaman’da öğretmenlik yaptı.1954 yılında emekli oldu. Ve politikaya atıldı. Okul ve Cami yaptırma derneklerinde aktif görev almak suretiyle Adıyaman’a büyük hizmetlerde bulundu. Özellikle 1954 yılında Adıyaman’ın Vilayet olmasında gösterdiği çaba ile tüm Adıyamanlıların teveccühünü kazandı. Herkesin Zeki Hocası oldu ve Adıyamanlıların takdir ve sevgilerinin tezahürü olarak 1969 Milletvekilliği genel seçimlerinde milletvekili olarak T.B.M.M’ye gönderildi. Milletvekilliği süresinde de Adıyaman’a ve Adıyamanlılara hizmet etmenin aşkını ve heyecanını çok sevdiği hemşehrileriyle paylaşmaktan mutluluk duydu.
Milletvekilliğinden sonra memleketi olan Adıyaman’a döndü. Bu sürede de boş durmayıp Adıyaman’ın tarihi ,coğrafyası,kültürü,şair ve edipleri ile ilgili araştırmalarda bulundu.
1980 yılının Şubat ayında Adıyaman’da vefat etti. Eski belediye kabristanlığın’da medfundur.
“Adıyaman ve Şairleri” adlı eseri 1939 yılında (İstanbul Cemal Azmi basımevi)”Samsat tarihi” adlı eseri ise 1973 yılında (Fon matbaası-Ankara) yayınlanmıştır. Ayrıca Adıyamandaki sahabe-i kiram,Adıyaman Evliyaları,Adıyaman Şairleri ile ilgili araştırmalarda bulunmuştur.
Şiir denemeleri de olduğu bilinmektedir.Aşağıda birkaç şiirini sunuyoruz.
GURUP
Melal çöktü ufuka
Yamaçlar siyahlandı
Dağlardan yükselen bulut
Karanlığa yaslandı
Güneşin son ışığıyla
Parlayan gümüş dere
Şu hazin sükunete
Nennilerle bağlandı.
ANNEME
Bir yıl önce beraberdik yollarda anne
O günler ne sevimli ne güzeldi anne
Dağlar,taşlar sanki gülüyordu
Yollar yosmalar gibi süzülüyordu
İkimiz de aynı ümide koşuyorduk
Bir an kavuşalım diye düşünüyorduk
Gece dağ başlarında gecelemiştik
Neş’eli idik baştan başa şendik
Aylar günler geçti fakat heyhat
O yollarda şimdi, bensizsin anne
Acep sorarlar mı uçan kuşlar
Kederli halını gördükçe anne
Unutmam unutma ki sende anne
Gün gelir yine sana kavuşurum
Duanı esirgeme benden canım anne
BU GÜN DE GELMEDİN
Sevgilim bu gün de gelmedin dün de
Neden durmadın vadinde
İnkar edemem bi vefa değilsin
Sevgilim bu günde gelmedin dün de
BİR ÇİFT GÖZ
Çamlı dağlardan süzülüp gelen ırmaklar
Menekşe kokulu yataklardan akıp gelirsin
Tanıdım anlamışsın belli renginden
Onun da bir çift gözü vardı seninkinden
DÜNYA
Dünya’ya gelmek diyorlar eğlenmek
Bir şey anlamadım kederden başka
Hayat bence bir ızdırap yığını
Yüklendim onu bütün varlığımca
Neşe denen şeye inanamadım
Dünyanın felsefesi ah ,yine keder
Hayat müthiş bir veca’dan beter.
GÖZLERİNE
Gözlerinin yeşilliği hatırlatır denizi
Ne derinlik var.cezbesine tutuldum
Aşk kaynağının ak köpüklerini
Maviliğinde duydum bakışlarından okudum
SEVGİLİ İÇİN
Bu sabah gene hayalinle uyandım
Bakışlarının alevine yandım
Sevgimin çılgınca ihtirasında
Taranmış zülfüne dolandım kaldım
Geçiyordun karşıma fakat çekinerek
Kalbin çarpıyordu hep heyecanla
Sunardın bûseler karşı karşıya
Tebessümlerinin hârına yandım
Sevgilim.seni görmedikçe eririm
Lütfünü esirgeme pek muztaribim
Duyurmak isterdim aşkımı sana
Yanan ateşiyin son kandiliyim
AYRILIK
Kokun gelsin diye izine koşardım
İlk günlerimde avare dolaşırken
Ayrılık sevgilim.bilsen ne acı
Okudun kalbimde ki gerçek ızdırabı
BAYRAM
Sevgilim.geçen bayram yeşiller geymiştin
Bu yüzden sana ben yeşil ördek demiştim
Bu bayram ben matemli karalıyım
Sen yoksun,içimden yaralıyım
GÖZLÜYORUM
Gözlüyorum sevgilim gelecek diye
Gözlerin yollarda ah kaldı yine
Hatırımdan asla çıkmıyordun
Ayrılık ateşi son bulur diye
27-SÜLEYMAN ARİF EMRE
1923 yılında Adıyaman’ın Besni ilçesinde doğmuş,İlk öğrenimini Besni’de,Ortaokulu Akçadağ’da ,Liseyi Malatya’da bitirmiştir.1944 yılında A.Ü.Hukuk Fakültesinden mezun olmuştur.Fakülte öğrenciliği sırasında Ankara Defterdarlığı,İçişleri Bakanlığı,Diyanet İşleri Başkanlığında çeşitli memuriyetlerde bulundu.1950’den 1958’e kadar Ankara’da,1958’den 1960’a kadar Adıyaman’da serbest avukatlık yapmıştır.1965-1969 döneminde Adıyaman Milletvekili,1973’den 1980 yılına kadar İstanbul Milletvekili olarak Parlemento’da bulunmuştur.1974-1977 yılları arasında kurulan koolisyon hükümetlerinde Devlet Bakanı olarak görev almıştır. Hürriyet, Yeni Türkiye ve Milli Selamet Partilerinin kurucularındandır.
Eserleri:
1- Devletimizin Bağımsızlığı ve Avrupa Topluluğu(Akabe Yayınevi -1989 )
2-Siyasette 35 Yıl ( 3 cilt- İstanbul 1990)
3- Suların Şarkısı (Şiir- İstanbul 1990(Akabe Yayınevi)[1]
'Su' adlı şiiri, Ali Koçak tarafından ilahi olarak bestelenmiştir.
YAYLA
Dumanlara bürünmüş kaybolur hülya gibi.
Sahralarda çiçekler ağlaşır leyla gibi,
Gönül Mecnuna döner çılgınlaşır yaylada,
İner akşam ruhlara bir kara sevda gibi,
Duygularda kanarken akşamların melali,
Gönül hareketinden yanar göklerin lali,
Sonra birden bastırır kainatın celali
Yaylada gece başlar sonsuz bir mana gibi.
Bilinmez bu yıldızlar hangi ahın yadıdır?
Geceler derdlilerin erilmez muradıdır,
Çamlarda uğuldayan gurbetin feryadıdır.
Ezellerden ebede uzanır nefha gibi.
Burda karar başkadır akiller divanedir,
Yürekler pare pare bakışlar mestanedir,
Zaman girmez yaylaya hayat bir efsanedir.
Kaybolan hatıralar yaşanır rüya gibi.
Belalıdır,delidir,fırtınalıdır dağlar.
Aşıklara kahreder hasret sineyi dağlar.
Irmakların sesinde yar ağlar,ağyar ağlar.
Ayrılık yankılanır yükselir sayha gibi.
Başını taştan taşa vurarak ağlıyorsun,
Söyle menba ne oldu ki böyle çağlıyorsun?
Yeter allah aşkına bağrımı dağlıyorsun.
Neden böyle coşarsın bülbülü şeyda gibi?
Kavalıyla artırır kalblerin sızısını,
Dolaşarak çobanlar dağını yazısını,
İnsafsızca ayırır anadan kuzusunu,
Olmaz acı şikayet ah o vaveyla gibi.
Kuşların cıvıltısı başka bir derttir gönül,
Bülbüllerin çağrısı sanki afettir gönül,
Yayla rahatlık değil bir felakettir gönül
Ne çareki bilinir cennet'i ala gibi,
192
Serinlemek dilersen çıkma yayla başına,
Belalar tuzak kurmuş toprağına taşına,
Başını derde sokar gark eder göz yaşına,
Sevdaya kapılırsın sürükler derya seni,
Bende bir hal var bugün yoksa ben aşık mıyım?
Yüce dağlar başında parlayan ışık mıyım?
Dinmez sağnaklar gibi derde karışık mıyım?
Bilmem neden söylerim böyle bi perva gibi..
Ruhlar ezelden beri bir dilberin hayranı,
Yakar her cismi canı güzelliğin seyranı,
Kar eylemez bu hale yaylaların ayranı,
Olmaz safa cihanda derdi dilara gibi,
Yaylayı böyle sevmiş kurmuş yüce yaradan,
Hak tecelli ederse kesret kalkar aradan,
Vahdet sırrına eren kurtulur her yaradan,
Şifa olmaz kalblere gurbeti mevla gibi..
ADIYAMAN’DA AKŞAM
Şeftali rengine boyandı evler
Maziden tad kaldı damaklarında
Sevdanın pembesi gözlere güler
Her akşam bu şehrin ufuklarında
Döner bu kafile yusubu kuşu,
Budur emellerin en son uçuşu,
Sanki bir güzelin veda bakışı,
Gariplik semtinin uzaklarında,
Sonra herşey susar düşünce kalır,
Bir arzu gönülde derince kalır,
Rüyalar ilkbahar rengini alır,
Gül açar ruhların şafaklarında,
28-ABDURRAHMAN ŞEREF BİLGİÇ
1929 yılında Adıyaman' da doğdu.İlk öğrenimini Adıyaman' da,Orta Öğrenimini Malatya ve Adana' da tamamladı.1955 yılında A.Ü Hukuk Fakültesinden mezun oldu.1966 yılına kadar yurdun çeşitli yerlerinde Hakim ve Savcılık görevlerinde bulundu.O tarihten sonra da Serbest Avukatlık yaptı.Emekli olduktan sonra İzmire yerleşti. 2004 yılında İzmir' de vefat etti.
Edebiyata ve dolayısıyla şiire karşı yakın bir ilgi duydu.Mahalli Gazetelerde çeşitli konularda yazdığı makaleleri ve şiirleri yayınlandı.1999 yılında ''Her Telden'' ve yine 1999 da '' “Adıyamanlım” şiir kitapları yayınlandı. Basıma hazır çalışmaları ise; ' Mektuplarım'' Adıyaman' ın Tarihi ve Coğrafi durumu ile, Turizm ve Gaptaki Yeri'' ve “Adıyaman' ın Toplumsal ve Yöresel Yaşam Tarzı” bulunduğu bilinmektedir.
Biz buraya ' Adıyamanlım ' adlı şiirini almayı uygun gördük.
ADIYAMAN’LIM
İhtiyar torosların genç delikanlısı
Toprağından fışkırır petrolün canlısı
Mertlik,kardeşlik,Türklük ve dostluk yanlısı
Gap-ın bekçisidir,yiğit Adıyamanlım
Hüsnü Mansur senin ecdad adındır
Yedi yaman kardeş geçmişteki şanındır
Toprağından kokan koku asil kanındır
Sözünün eridir,benim Adıyamanlım.
Bağrında adım başı evliyalar yatar
Nemrut,Cendere,Pirin ayrı bir renk katar
Tarihin bu dem dünyaya nam ve şan satar
Adıyla sanıyla yaman Adıyamanlım.
Çıktın yokuşundan hacı Ahmet düzüne
Ziyaret yolu nur saçar o güzel yüzüne
İnanır herkes senin o mertçe sözüne
Benim delikanlım,güzel Adıyamanlım…
29- ALİ KOÇAK
1932 yılında Adıyaman' da doğdu.İlkokulun 4. sınıfından ayrıldıktan sonra ilkokulu, orta okulu,liseyi, ve İ.H.L’yi dışardan bitirdi.Bir süre baba mesleği olan gömlek ve picama terziliği yaptı.1970 yılında müezzinlik imtihanını kazanarak müezzin olarak göreve başladı.Daha sonra İmam Hatip olarak görevine devam eden Koçak,1992 yılında emekli oldu.1956-58 yılları arasında Ankarada ''Musiki Sevenler Cemiyeti' nde musiki öğrenimi gördü.Daha sonraki çalışmalarıyla konu ile ilgili bilgi ve deneyimini arttırdı.Enstrumanla ilgili pratiğini keman üzerinde yoğunlaştırdı.Dini musiki' nin önemini ve değerini gençlere anlatma fırsatı buldu.Mesleki hayatı süresince incelemiş olduğu ilmi eserlerle kültürünü zenginleştirdi.Bu konuda da çevresine faydalı olmanın çabası içinde oldu.
Şairlik yönü de bulunan Koçak' ın bir kaç şiirinide aşağı alıyoruz:
200
201
RAMAZAN
İşte geldi mü’minin beklediği Ramazan,
Ayırdedilir bu gün inanan, inanmayan,
Akşam olunca herkes çekilir evlerine,
Yemekler yenilince kan gelir yüzlerine.
Biraz dinlenme faslı ondan sonra teravih,
İşte şimdi gerçekten Ramazan oldu sahih.
Teravihten dönünce cemaat üçer beşer,
Sahur vaktine kadar rahat bir uyku çeker.
Zurna sesi duyulur sahur vakti olunca,
Yastıktan kalkar başlar davullar vurulunca.
Sahurluk da yenince gençler ve ihtiyarlar,
Kur’an' ı hatim için camide toplanırlar.
Hafızlar okumaya başlayınca sırayla,
Sahifeler çevrilir parmakların ucuyla.
Herkes dikkat kesilir çünkü okunan Kur' an
Toplanmıştır cemaat feyzalmak için ondan,
Sonra bitince bir cüz okur sabah ezanı,
Müminler sükun ile hep birden dinler anı.
Artık kılınır namaz imam efendi önde,
İşte böylece iman tazelenir her günde.
Bir ay tamam olunca Ramazan sona erer
Gafiller biçareler ömrünü heder eder.
Allah nasip eylesin tekrarını görmeği,
Budur yarabbi senden müminlerin dileği.
ÖMRÜM
Kır düştü saçlarıma geldi ömrün hazanı,
Evvelce düşünmedim şimdi geçti zamanı.
Beyhude uçtu günler kışı bahar sanırdım,
Meğer değilmiş öyle nice nice yanıldım.
Hayalim bir kuş gibi daldan dala konardı,
Kah dağların başında kah düz yolda koşardı.
Bazen çıkar semaya her yanı seyrederdi,
Dilerse gönlü şayet hemen yere inerdi.
Ben böyle dolaşırken çoklar Hakka erişti,
Toparlanayım derken ecel geldi yetişti.
Pek çok esef eyledim ettiğim günahlara,
Çok kusurlar işledim sığmaz pek hesaplara.
Bitti tükendi yaprak hayatın defterinde,
Artık kalmadı takat titreyen dizlerimde.
Gün batmak üzeredir ömrümün akşamında,
Bir daha doğmaz güneş ne bu gün ne yarında.
NEFSİM
Şu nefsimin elinden,
Usandım ben dilinden,
Günahların kirinden,
Kurtar Alah' ım kurtar.
Utanmak ona ardır,
Can elinden bizardır
İşleri hep zarardır,
Kurtar Allah' ım kurtar.
Ne desem kar eylemez,
Hak dilinden bilemez,
Nasihat hiç dinlemez,
Kurtar Allah' ım kurtar.
Hep kendini beğenir,
Masivayla eğlenir,
Günahlara belenir,
Kurtar Allah' ım kurtar.
Yıllardır esiriyim,
Ne ölü ne diriyim,
Ben şaşkının biriyim,
Kurtar Allah' ım kurtar.
Aşkın ile yanayım,
Nurlarına kanayım,
Sana kurban olayım,
Kurtar Allah' ım kurtar
Zikrinle meşgul eyle,
Lütfeyle irşad eyle,
Rahmeyle kerem eyle,
Kurtar Allah' ım kurtar.
Kolaydır her şey sana ,
Ağlarım yana yana,
Rabbim rahmeyle bana,
Kurtar Allah' ım kurtar.
Ali der ki ideyim,
Ben bu ilden gideyim,
Ten kafesin nideyim,
Kurtar Allah' ım kurtar.
30-MEHMET KEZİK
1934 yılında Adıyamanda doğdu.İlk ve Ortaokulu Adıyamanda bitirdi.Adıyaman İmam-Hatib Lisesinde memur olarak göreve başladı.32 yıllık Devlet Memurluğu hizmetinden sonra 1993 yılında emekli oldu.1999 yılında vefat etti.
Hece vezninde yazmış olduğu şiirlerini “Seni Söyler”adlı şiir kitabında topladı.1994 yılında yayınlanan şiirlerinde tasavvufi konular ağırlık kazanmaktadır.
Şiirleri yayınlandığı için biz burada sadece bir şiiri yayınlamakla yetiniyoruz.
SENİ SÖYLER
Seherde öten bülbüller
Burcu burcu kokan güller
Aşk okuyan dertli diller
Seni söyler,seni söyler.
Kırlardaki kelebekler
Süt emen nazlı bebekler
Gökyüzündeki melekler
Seni söyler,seni söyler.
Deli deli esen yeller
Yağan yağmur,taşan seller
Feryad eden sarı teller
Seni söyler,seni söyler.
İfadeler,hep tarifler
Nazeninler ve zarifler
Üstad olan ol arifler
Seni söyler,seni söyler.
Gerek dilsiz,gerek natık
Canlı-cansız tüm yaratık
Kezik durma zikret artık
Seni senden,seni söyler.
31-SABRİ GALİP NAKİPLER
1940 yılında Adıyaman’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Adıyaman’da tamamladı. Daha sonra A.Ü.Dil Tarih ve Coğrafya fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi.
Babasının Adıyaman’da çıkardığı “Demokrat Adıyaman” gazetesi, gazeteciliğe ilgi duymasına sebep oldu.
Öğrenciliği ve İstanbulda çeşitli liselerdeki öğretmenliği sırasında Ulus, Zafer ve yeni ortam gazetelerinde düzeltmen, muhabirlik ve sekreterlik yaptı. Şiirleri “Kubbe Altı” dergisinde yayınlandı. “Dünyam 1994” “Sağanak Altında 1996” “Sırıl Sıklam-Yapayanlız-Çırılçıplak-2000” şiir kitapları yayınlandı. “Başlangıcından Bugüne Türk Şiiri” adında 2000 sayfalık bir çalışması bulunmaktadır.
“Dünyam” adlı şiir kitabından güzelleme adlı şiirini aşağıya alıyoruz.
GÜZELLEME
Seherle birlikte yatmış gibisin
Nitekim saçların şafak kokuyor
Bülbüle bir bahçe satmış gibisin
Kolların,bacağın leylek kokuyor.
Sesin derelerde akan su gibi
Dem çeken ruhuma doldun hu gibi
Bin demet çiçeğin vazosu gibi
Boynun,göğsün,avcun yaprak kokuyor
Öyle güzelsin ki ağlarken bile
Gülümser göz yaşın kirpiklerinde
Bir yağmur sonrası gibi derinde
Her zaman mis gibi toprak kokuyor.
32-MAHMUT ÇETİNKAYA
1940 yılında Adıyamanda doğdu.1950 yılında Adıyaman Yeniyol İlkokulu
4. sınıfta iken maddi imkansızlıklar sebebiyle okuldan ayrıldı.Daha sonraki yıllarda İlkokuldan mezun oldu.Baba mesleği olan marangozlukla uğraştı.Babasından tevarüs eden şiir merakını değerlendirerek devam ettirdi.Yıllara yaymış olduğu şiirleri duygulu ifadeler içerdiğinden halk arasında benimsenmiş türküleri vardır.Örneğin 'Git Güle Güle' gibi eserleri sanatkarlar tarafından radyo ve televizyon programlarında terennüm edilmiştir.Yazmış olduğu ilahi ve kasideleri de halkın beyenisini kazanmış ve dilden dile dolaşmaktadır.
Halen sanatını devam ettiren Çetinkaya duygu ve düşüncelerini şiir kalıplarınıa dökmekten geri kalmamaktadır.
Biz burada türkü olarak terennüm edilen şiirleirnden bir kaçını almayı uygun bulduk.
BEYAZI SEVMEYEN ARAP
Beyazı sevmeyen arap
Dişlerin beyaz değil mi
Yaz günleri gök yüzünde
Doğan ay beyaz değil mi
Sevindir bahar havası
Bembeyaz pamuk tarlası
Kış ayları kar havası
Yağan kar beyaz değil mi
Başında okuyan hoca
İhramla giderler hacca
Yıkılır kapın pacan
Kefenin beyaz değil mi
GİT GÜLE GÜLE GELİN OLASIN
Havalar ayaz gelin hanım
Bu da mıraz gelin hanım
Yazması pembe gelinlik beyaz
Git güle güle gelin olasın
Adıyaman eline yuva kurasın
Çağırın gelinin kardeşini
Çeksin düğün atın başını
Anası silsin gözün yaşını
Git güle güle gelin olasın
Adıyaman eline yuva kurasın
Kapı bıçağı adet alınır bizde
Dini nikah kıyılır oğlanda kızda
Çifte telli meşhurdur çalınır sazda
Git düle güle gelin olasın
Adıyaman eline yuva kurasın
NE ŞİŞ YANSIN NE KEBAP
Ne şiş yansın ne kebap
Güzele bakmak sevap
Çileli gün geçirenler
Evliyadır muhakkak
Güzeller dertli olur
Kader gözün kör olsun
İki gönül bir olunca
Samanlık seyran olur
Çile bana yar oldu
Kalbim sitemkar oldu
Şu koskoca geniş dünya
Bana bir mezar oldu
Çileli benim başım
Elliyle vardı yaşım
Hayallerim suya düştü
Menzil olmadı taşım
URFA İLE ADIYAMAN
Sözleri Adıyaman makam Urfanın
Bir gününü görmedim ben bu dünyanın
Fakirler zengin oldu, zenginler fakir
Neyine güveneceksin bu yalan dünyanın
Adıyamandan geçer Urfanın yolu
Evliyalar diyarı hep sağı solu
Misafir perver olur Güneydoğulu
Ne zatlar geldi geçti bu yalan dünyadan
Atatürk barajının serin havası
Yeşillere büründü Harran Ovası
Su altından haykırır Samsat kalesi
Senede bir kurban alır aynalı sazan
Ah ediyor toprak için köylü Ramazan
33-FAHRİ BİLDİK
1942 yılında Adıyaman’da doğmuştur. İlk ve orta öğretimini Adıyaman’ da tamamladıktan sonra İ.Ü Hukuk Fakültesini bitirmiştir. Halen Adıyaman’ da serbest avukatlık yapmaktadır. Çocukluğundan beri Edebiyata ve musikiye olan ilgisini ve sevgisini öğrencilik ve meslek hayatı boyunca da sürdürmüştür.Üniversite öğrenciliği sırasında Türk Musikisi Konser vatuvarına devam etmiş.Devlet Sanatçısı Dr. Teoman Önaldı ‘dan ud ve musiki dersleri almıştır.
Adıyaman Musiki Derneğinde uzun yıllar koro şefi olarak görev yapmış,gayretleriyle Türk Sanat Müziği konserleri verilmesini sağlamıştır.
Çeşitli makamlarda bestelediği kırkı aşkın şarkıları vardır. Bestelerinden bir kaçı Repertuar Kurulu’ndan geçmiştir.Ayrıca iki yüzelliden fazla şarkı sözü ve şiirleri vardır.Türk Sanat Müziğini Adıyaman’a sevdiren bestekarımız halen Gaziantep Üniversitesi Adıyaman Eğitim Fakültesi Türk Sanat Musikisi dersleri vermektedir.Şiirlerini genellikle ayrı ayrı kıta halinde yayan şairin şiirlerinden birkaç örnek sunuyoruz.
KITA
Hayatın tatlı geçsin silinmesin arzular
Gözlerimden bir damla akmasın buruk yaşlar
Seneler hep geçiyor durmasın aylar yıllar
Gözlerimden bir damla akmasın buruk yaşlar
KITA
Hasretin içimdedir silinmez yüreğimden
Bakışırken anlarım sevgini gözlerinden
Esen ılık rüzgarda tutarım ellerinden
Bakışından anlarım sevgini gözlerinden
KITA
Bulutlarla öpüşür, benim güzel dağlarım
Bir his dalar içime, hüngür hüngür ağlarım
Sevginle hasretini, yüreğimde dağlarım
Bir his dalar içime, hüngür hüngür ağlarım
KITA
Sen gönlümde yeşeren nadide bir çiçeksin
Dokundukça tenime hep beni büyülersin
Baktıkça gözlerine tatlı tatlı gülersin
Dokundukça tenime hep beni büyülersin.
KITA
Ruhumu dinlendirir İstanbulun sonbaharı
Konuşur ağaçların sarı kuru yaprakları
Baktıkça haykırır denizin mavi dalgaları
Ruhumu dinlendirir İstanbul’ un sonbaharı
KITA
Her güneşin batışı içimi bir hoş eder
Duygularım çarpışır içimden çıkar keder
Hayalim güzel renkler gönlüme akıp gider
Duygularım çarpışır içimden çıkar keder
34-AHMET NEVFEL ÖZÇELİK
1945 yılında Adıyaman da doğdu.İlk ve Orta öğrenimini Adıyamanda tamamladı.1963 yılında İstanbul Zincirlikuyu yapı Sanat Okulundan mezun oldu.1964 yılında Adıyaman Milli Eğitim Müdürlüğünde İnşaat Teknisyeni olarak göreve başladı.1969 yılında İstanbul Akşam Tekniker Okulunu bitirdi.Askerlik dönüşü bir müddet serbest çalıştı.1971 yılında Türkiye Elektrik Kurumu Gaziantep Bölge Müdürlüğünde göreve başladı.Daha sonra Adıyaman Bayındırlık ve İskan Müdürlüğünde Yapım Şefliği,Şube Müdürlüğü ve Müdür Yardımcılığı görevlerinde bulundu.
1995 yılında emekliye ayrıldı.
İstanbul’da öğrenci iken başlayan şiir ve musiki tutkusu kendisini bu alanda ciddi çalışmalara yönlendirdi.Müsizyen Doktor Teoman Önaldı’dan Musiki Nazariyatı, Nota,Usul,Makam ve Ud dersleri aldı.Memuriyeti döneminde bu çalışmalarını yavaşlattı.Fakat emekli olduktan sora önceki birikimini değerlendirerek serbest ve hece vezninde şiirler yazdı,beste çalışmalarını hızlandırdı.Yaptığı bestelerden bir kaçını aşağıya almaktayız.
Ayrıca;-M.Fethullah Gülen’in “Ravza”,”İlahi Devrikli Akkirmaniden”,”Şevk Yolu”,”Sultanım ilahi”,”Akıncı Türküsü”,”Fena ve Beka”ve “İlahi münacat”adlı şiirlerini bestelemiştir.
Halen bu çalışmalarını büyük bir gayretle sürdürmektedir.
NEFES
Hak yarattı seni bedene koydu
Her kanda gezersin bilirim nefes
Bu alıp vermeden hani kim doydu
Cana cansın diye muhtacım Nefes
Geldin otağıma ağıtla girdin
Çektim de nefesi hayata erdim
Seninle Allah...hu seninle derim
Gidene dek benden razı ol nefes
Gülenle gülerken bitmez dirisin
Seferde olana inler gibisin
Ayrılık denince dönmez birisin
Rabbime kul için muhtacım nefes
Sultan sarayında farkına ermez
Fakir Sultan olsa bir kere vermez
Secdeye varırım yeter mi yetmez
Hakka doğrulmaya fırsat ver nefes
Bilemem ömürde ne sayı olasın
Rabbin ilminde can pazarındasın
Mevlanın emrinde hak yolundasın
Bizi de yolundan ayırma nefes
Ah vah edip yanmak neye yarar ki
Şu dünya nefese taç olmaz ki
Asa süleymana dayanamaz ki
Bedeni terk edip çıkmışsa nefes
Alır Allah derim hu. kana kana
Son sözün bu olsun sakın unutma
Yolculuk başlarken cennet vatana
Nevfel le birlikde gidesin nefes.
35-MEHMET HALİT ASLAN
1946 yılında Adıyaman’ ın Pınaryayla köyünde doğdu.İlk öğretimini aynı köyde, Orta öğrenimini Adıyaman’da tamamladı.1967 yılında Diyarbakır Eğitim Enstitüsünden mezun oldu. Antakya Atatürk Lisesine Türkçe öğretmeni olarak atandı.1971 yılında Tut Lisesine, 1985 yılında Afyon Başmakcı Lisesine müdür olarak,1985 yılında Adıyaman Çelikan ilçesi Milli Eğiim Şube Müdürlüğüne,1992 yılında Samsat ilçesine,1993 yılında Adıyaman İHL’ye,1999 yılında Adıyaman Anadolu Lisesi edebiyat öğretmenliğine atandı.Halen aynı okulda görevini sürdürmektedir.
Şiir, çocuk edebiyatı inceleme ve eğitim yöneticiliği ile ilgili çalışmaları bulunan Aslanın yayınlanmış ‘Devletin Gençlere Bakış Açısı’ ve ‘Bizim Yunus ‘ adlı eserleri vardır. Şiirlerinden iki örnek sunuyoruz.
SENİN İÇİN
Bir yaprak olsam senin dalında
Bir sevda olsam senin dilinde
Nereye gideyim senin elinde
Bir sevda olsam senin dilinde
Bir menekşe olsam senin elinde
Geceler uzar bitmek bilmezler
Gözler uyku almaz sevda sezerler
Kirpikler kılıç kesilir, uyku kesmezler
Bir sevda olsam senin dilinde
Bir menekşe olsam senin elinde
Ufuk ufuk uzanır aşkın arzusu
Yürekleri ağlatır sevda çağrısı
Islatır yastıkları senin bakışın
Bir sevda olsam senin dilinde
Bir menekşe olsam senin elinde
Damla damla yağan yağmur olsan
Ilgıt ılgıt esen başak olsan
Her bahar gibi bana koşsan
Kalbimde çığ gibi yuvarlansan
Bir sevda olsam senin dilinde
Bir menekşe olsam senin elinde
ÇOCUKLAR
Çocuklar:
Yarının sevgi çiçekleri,
Kalbimizdeki sevgi yumakları,
İlerleyin aydınlığa...
Birlik-dirlik arzusu
Beslesin damarlarınızı
Pınar...pınar
Savaş çağrıları
Silinsin yüreklerinizden,
Nisan yağmurları gibi
Bedelsiz bir çağrı olun
Tüm insanlığa
Sevgi,barış-dostluk
Damarlarınızdaki kan olsun
Mutluluk ırmağına yürüyün
Başlarınız dim dik yüzünüz güleç
Gözlerinizde sevgi yağmurları
Beklenmedik rüzgarlar
Yıldırmasın sizleri
Barış,sevgi,çalışkanlık
Damarlarınızı besleyen kan olsun.
37-MUSTAFA SUCU
1950 de Adıyaman İli Besni İlçesinde doğdu.İlk öğrenimini Besni’ de yaptıktan sonra 1968’ de Adana Erkek Lisesini 1969 da Akçadağ İlk öğretmen okulunu ve 1973 yılında da Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisini bitirdi.1969-1974 yılları arasında Besni’ de İlk okul öğretmenliği 1974-1980 yılları arasında çeşitli illerde Ticaret Lisesi Meslek dersleri öğretmenliği ve Ticaret Lisesi Müdürlüğü görevlerinde bulundu.1980 yılında da emekli oluncaya kadar Adıyaman İl Kültür Müdürü olarak görev yaptı.Ayrıca burdur Eğitim enstitüsün’de İ.Ü Adıyaman Meslek Yüksek Okulunda bir süre ders vermiştir.Emekli olduktan sonra Besni’ de de dershane müdürlüğü yaptı.
Eğitimci,yönetici,şair ve yazar olan Mustafa Sucu ‘ nun ‘Adıyaman İli ve İlçeleri’ adlı eseri ve ayrıca çeşitli gazete ve dergilerde yazıları şiirleri yayınlandı.’Besni İlçesi’ ve ‘Şiirlerim’ adlı eserlerinin basıma hazır olduğu bilinmektedir.
SEVMEK GEREK (1986)
İman ile dolmak için,
Hal ile bir olmak için,
Kalp huzuru bulmak için,
Sevmek gerek, sevmek gerek
Düşmandan kurtulmak için,
Arkadaş ,dost bulmak için,
Dost kıymeti bilmek için,
Sevmek gerek, sevmek gerek,
Kalpleri okşamak için,
Aşk yolu döşemek için,
Sağlıklı yaşamak için,
Sevmek gerek, sevmek gerek,
Aydınlığa koşmak için,
Zor dağları aşmak için,
Allah’ a kovuşmak için,
Sevmek gerek, sevmek gerek.
ADIYAMAN
Fıratın Göksu' nun özü var sende
Ademin Havvanın izi var sende
Cenneti alanın hazı var sende
Dünyada bir eşin yok Adıyaman
Şambayat karpuzu Çelikan balı
Gergerin cevizi Kahtanın narı
Besni ise üzüm fıstık diyarı
Gölbaşında gölün çok Adıyaman
Samsatın sıcağı Akdağın karı
Buğday tarlaları yazın sap sarı
Adıyaman, Besni Kahta hisarı
Nemrut dağı sende bak Adıyaman
Camiler türbeler sarayların var
Simsimler turalar halayların var
Bayramlar,düğünler, alayların var
Cennete benzersin sen Adıyaman
Tütünün buğdayın çeltiğin serttir.
Temmuzun sıcağı başına derttir
Toprakların cömert, insanın merttir.
Türklüğe sembolsün sen Adıyaman
Tut ve Sincik beldesi ilçe oldu
Atatürk barajı su ile doldu
Hani çataltepe, Çamgazi’n ne oldu
Barajlar ilisin sen Adıyaman.
38-EBUBEKİR AYTEKİN
1951 yılında Adıyaman’ın Pınaryayla (Artan) köyünde doğdu. İlk ve Orta okulu Adıyaman merkezde okudu. Gaziantep Öğretmen Okulunu 1969 da bitirerek 5 yıl sınıf öğretmenliği yaptı. Daha sonra Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulu Müfettişlik Bölümünü bitirdi.
Çeşitli ilk ve orta dereceli okullarda otuz iki yıl öğretmenlik,yöneticilik ve müfettşlik yaptı.
1999’da Zonguldak İli Kilimli kasabası İlköğretim Okuluna Edebiyat öğretmeni olarak atandı. 2001 yılında kendi isteği ile emekli oldu.
Çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlanmış şiirleri yanında ulusal ve mahalli gazetelerde çok sayıda köşe yazıları yayınlanmıştır.
Basına hazır olduğu bilinen “Öyküleri”uzun yılların araştırmaları sonunda hazırlanmıştır.Biz burada sadece “Adıyaman Türküsü”şiirini almayı uygun gördük.
ADIYAMAN TÜRKÜSÜ
(EMMİ-YEĞEN ATIŞMASI)
I
Küheylanı bağladım havludaki kazığa
Üç dört hıtap daha kat mendildeki azığa
Ebzer , Aboş, Paşamgil kalmasın çoluk çağa
Hep beraberce gidek güzelim Karadağ’a
Nakıbın Havuzu’nun arkasındaki bağa,
Küheylanı çöz emmi havludaki kazıktan
Hıtabını geri al mendildeki azıktan
Ebzer , Aboş Paşamgil hepsi rahmetlik oldu
Nice evler yapıldı inerken Karadağ’dan
Hiçbir eser kalmadı ne bağçadan ne bağdan
Çırçır Pınarı akar her derde şifa vardır
Papur yolundan gidek Bozbey Yolu çok dardır.
Abo Paşa Deresi ceviz, nar, mişmiş, erik,
Bahçaya girilmiyor, etrafı diken hardır.
Çırçır pınar yok emmi, yıkıp bina yaptılar,
Allah’ı unuttular, pula kula taptılar.
Abo Paşa Deresi, şimdi kuru bir dere
Kestiler ağaçları, yol yaptılar o yere.
Bir hoyrat çığır yeğen, duysun Kalalı Memoş
Belki duyar da gelir Dellal’in oğlu İboş,
Üçgever’de toplanmış, cümbüşler çalınıyor,
Nara sesleri gelir, içmeden oldum serhoş.
Ne hoyrat kaldı emmi, ne de bir cümbüş çalan,
Şimdi bir pop çıkmış ki türküler oldu yalan,
Ne Kalalı Memoş var, ne Dellal’ın İboş’u
Ne de baki bir sada, kubbeden geri kalan.
II
Artan’dan çıktım yola, giderken şehre yayan
Hasret içimi yakar, dayan yüreğim dayan.
Duzhanı’nda yatardık, ne gezer döşek yorgan
Bin dokuz yüz bilmem kaç senesiydi o zaman.
Duzhan kapalı emmi, restore edilecek.
Şimdi orda yatan yok, turist gelip gidecek.
Pireli döşek yorgan desen kimse inanmaz
Bir zaman han olduğun kimseler bilmeyecek.
Ne kadar da gözeldi Kavi Yolu’nda güller,
Paşa hamamındaki peştemalı püsküller
Kabaltından inerken Pörçüklü Cemal Dayı
Ne dilberler görürdü ak yüzlerde kaküller.
Kavi Yolu’nda emmi, ne bahça kaldı ne gül,
Bağlar da viran oldu, artık bunu sen de bil.
Ne kadar da üzülsen inan ki değer buna.
Bir mendil de ben verim, al da gözyaşını sil.
Tabakhana deresi, Kasım Ağa bahçası,
Ötede Ebzer Gaffar, maneviyat sofrası.
Hasanmekke, Hıdrellez, Yedikardaş nerdedir?
Gölebatmaz Pınarı, kalaylı bakır tası.
Gölebatmaz var emmi, amma kimse bilmiyor.
Yedikardaş, Hıdrellez kimse gidip gelmiyor.
Küçük büyük tanımaz, komşu hakkı bilen yok,
Şimdi her şey bol amma, zengin bile gülmüyor.
Beri Körpüsü’ndeki beriye gitti bacım.
Evimizin direği, benim ise baş tacım.
Beriden döner dönmez kıllotik yapar bize
Kel küfteyi bitirdik, gelsin pıssik umacım.
Beri denilen yerde köprü falan yok şimdi.
Sürü kayıp, çoban yok; fukara da tok şimdi.
Ne berivan var emmi, ne süt sağan bacılar,
Kuzu, kıdik sesi yok; yalan dolan çok şimdi.
III.
Ne denı çok istiyor pendirli helva canım,
Onu ne hoş yapardı Maralı İmmi Hanım.
Şimdi memleketimin hasretiyle coştum ki;
Çıkarıp hançer vursan, akmaz bir damla kanım.
Emmi ! Pendirli helva pastanede satılır,
Eski tadı kalmamış, kimbilir ne katılır.
Bildigin yemeklerin adını unuttular,
Ne maskan var, ne taka, ne damlarda yatılır.
Kerkişin tarafından şenlik sesi geliyor.
Pıttey Zeynep def çalar, yüreğimi deliyor.
Zey’e doğru giderken Abdurrahman Baba’ya
Pirin mağarasından iniltiler geliyor.
Hiçbir taraftan emmi şenlik sesi gelmiyor.
Pıttey Zeynep’i sorsan şimdikiler bilmiyor.
Riyakarlık, gösteriş ayyuka çıkmış inan
Cami, mescit çok lakin, kimse namaz kılmıyor.
Ayrancı Bazarı’nda tuluk ayranı var mı?
Musalla sokakları şimdi hala çok dar mı ?
Abdulgani Baba’dan, Hacı Ebzer Baba’ya
Geceleyin giderken seni korku sarar mı?
Ayrancı Bazarı’nı hurdacılar doldurdu,
Teknoloji gelişti, zenaatı kaldırdı.
Kollo Dayı da öldü kimse kalmadı emmi,
“Ne zaman öldü ?” dersen çok olmadı; bıldırdı.
Kör olsun zalim felek zehir kattı aşıma,
Beni hasret bıraktı bacıma, kardaşıma.
Kendi kendime sordum: Öksedin mi sılayı?
Dedim: Kurban olayım toprağına taşına.
Biz de zalim felekten nasibimizi aldık.
Bir zamanlar ne idik, şimdi nerede kaldık.
Medeniyet sanarak gavura benzemeyi,
Unuttuk özümüzü hepten gaflete daldık.
(IV)
Kaç yıldır ayrılmışım eşimden yoldaşımdan,
Recep dağı ben miyim? Duman kalkmaz başımdan.
Eğir çayından geçip sılaya varsam şimdi,
Acep kaç kişi kaldı, bacımdan kardaşımdan.
Ne kardeş kaldı emmi, ne kahır çeken bacı
Hepsini toprak aldı, acı üstüne acı.
Eğir çayından geçip sılaya gelsen bile
Kimseyi tanımazsın, herkes sana yabancı.
Ne diyorsun yeğenim, bir kere geleyim mi?
Melmeketi özledim gelip de göreyim mi ?
O kadar çok oldu ki neredeyse unuttum
Ölürken son nefesim orada vereyim mi ?
İstersen gelme emmi, gelirsen “Ah!” edersin.
Şimdikileri görsen dövünüp “Vah!” edersin.
Eski Adıyaman’ı unutmadınsa yeter
En iyisi gelme sen, “Eyvah, eyvah!” edersin.
39-HASAN DUYMAZ
1953 yılında Adıymanda doğdu.1973 yılında Valiliğin düzenlediği şiir yarışmasında 'Ne Güzelsin Adıyaman’ şiiriyle birinci oldu.Şiir yazma şevki artan Duymaz bir çok şiir yazdı ve besteler yaptı.Adıyaman 'Halk Oyunları Derneğini' Amatör Spor Kulüpleri Federasyonunu kurdu.Adıyaman Musiki cemiyeti başkanlığında bulundu. 'Deli Gönül' 'Sevdalım' Yollara Düştüm 'Nerdesin' v.b yaptı. Bu besteler mahalli sanatçılar tarafından icra edilmektedir. 'Ne Güzelsin Adıyaman’ adlı bir albümü bulunmaktadır. Şiir yazmaya devam ettiği,Adıyaman ve çevresi’başlıklı bir araştırmasının basıma hazır olduğu bilinmektedir.
Şiirlerinden iki örnek sunuyoruz.
1 ARALIK 1954
Zurnacı çal,
Davulcu vur kardaş,
Bu gün bir aralık günü,
Türküler söylensin meydanlarda,
Demir yap yumruklarını
Vur mermer göğsüne,
Yılların özlemi bu
Giyin be bacım giyin
Basmadan çiçekli fistanını
Hani zubunun
Puşun nerede,
Hani pöçüklü yemenin babo,
İlikle kırk düğme yeleğini,
Mendil elde,şal belde,
Alın açık, ayakta çarık,
Bir gül ireyhan dalı tak,
Ak göğsünün üstüne,
Nara at hoyratça,
Meydanlarda bu gün ...
Bu gün bir aralık günü,
Senin benim bizim günümüz,
Selama dursun bu gün bulutlar,
İnceden inceye iliklerimizi ıslatan
Bir yağmur yağsın.
Sevinç gözyaşları dökün,
Sazlarda duygular dile gelsin
Manilerle; gazel lerle, şiirlerle
Çal lo çal Abdo;
Dik hava olsun,
Sonra bağla lorke'yi
Katıl halaya
Tilili çal anam,
Oyalı yazman başında olsun,
Gurur dolu göğsünle haykır,
Hani ipek mendilin elinde
Coşun bağırın,eğlenin,haykırın
Bu gün Adıyaman 'ın sevgi ve mutluluk günüdür babo,
Bayrak direkte, gönül birlikte olsun
Çünkü bu bizim milli bayramımızdır
İl ufkunu süsleyen şanlı bayrağımızdır.
40-MAHMUT RECEP KARADAĞ
1953 yılında Adıyaman' da doğdu.İlk okulu Adıyaman merkeze Bağlı Ilıcak(Fırlaz) Köyünde Orta öğrenimini Adıyaman' da, Yüksek öğrenimini ise Trabzon Eğitim Enstitüsü’nde tamamladı.Gerger Lisesi ve Adıyaman Lisesi Türkçe öğretmenliği yaptı.Çelikhan Pınarbaşı (Bulam) Temel Eğitim Okulu Müdürlüğüne atandı.Bir süre kendi isteği ile öğretmenlik görevinden ayrılarak 10 yıl kadar ticaretle iştigal ettikten sonra Adıyaman İ.H.L Türkçe öğretmenliğine atandı.Halen Bir Aralık İlköğretim okulunda Türkçe öğretmeni olarak görevine devam etmektedir.
Hikaye yazarı olduğu bilinen Karadağ' ın Şiir denemeleri de vardır.Şiirlerini 'Sen Hiç Sevdin mi' adlı kitapta toplamıştır.Hikaye kitaplarının da basıma hazır olduğu ve yakın zamanda basılacağı ifade edilmektedir.Adı geçen Şiir kitabından 'Su' adlı Şiiri aşağıda yayınlıyoruz.
41-MUSTAFA AVNİ ÇELİK
1955’de Adıyaman’da doğdu. İlk,Orta ve Lise Öğrenimini bu ilde yaptı.1976 yılında Balıkesir Necati Eğitim Enstitüsünün Türkçe bölümünü bitirdi ve aynı yıl Elazığ’da öğretmenliğe başladı.Bundan sonra sırası ile Adıyaman Ortaokullarında,Hatay-Hassa Akbez Ortaokulu, Adıyaman Lisesi,İstanbul İçerenköy İlköğretim’de Türkçe ve Edebiyat Öğretmenliği yaptı. 1985 yılında Adıyaman İl Milli Eğitim Şube Müdürlüğü de yapan M.Avni ÇELİK son görev yaptığı Adıyaman Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliğinden Mart 2005’de emekli oldu.
1987 yılında Lisans Eğitimini de tamamlayan M.Avni ÇELİK’in ilk şiirleri Adıyaman ve Elazığ yerel gazetelerinde ve bazı sanat ve kültür dergilerinde yayılanmıştır.Şiirlerinden birkaç örnek sunuyoruz:
ZAMANI SUÇLAMAK MI … NİYE ?
Zamanı Suçlamak mı? Neden ?Suçu ne?
Kendini bilmemişse insan,
Aydınlık yollar var iken
Karanlığı seçmişse.
Yüzünü döndürmemişse güneşe
Aya hasret türküsü söylemişse..
Ve kuyuların kuru karanlığında boğmuşsa duygularını
Suçu ne zamanın
Zamanı suçlamak niye?
Hayat bir yumak olmuşsa düğüm düğüm
Arzular beleşte birer birer noktalaşmışsa..
Görmemişse gözler gayretli karıncayı
Bal yapan arıları,dal patlatan tomurcukları….
Ve kulaklar duymamışsa kutlu doğum seslenişlerini
Eller uzanamamışsa tutunmak için uzatılan dallara
Ayaklar akılsız başın kahrıyla yorgunsa
Suçu ne zamanın
Zamanı suçlamak niye
Girift olmuşsa düşünce, mayınlaşmışsa
Olmadık yerde patlamışsa küçültmüşse ‘ben’i,
Aşk, kollarda mahkûm edilmişse arzu mühürüyle,
Doyumsuzluk hürriyetleştirilmişse ihtiraslı bedenlerde
Köhneleştirilmişse geçici güzelliklerle hayat
Ve hayata hayat küstürülmüşse
Günün seher serinliği kucaklamamışsa bedenleri
Yaşıyoruz diye öldürmüşsek yaşamayı
Suçu ne zamanın
Zamanı suçlamak niye.
BEKLEYİŞ
Sükûtun rıhtımında dakikalarca
Belki günler, belki aylar, belki yıllarca…
Kim bilir kaç kez seyredeceğim batan güneşi,
Başım eğik kaç kez döneceğim kim bilir.
Haberler her günün huzmeleriyle gelecek mi?
Beklerim.
Beklerim gözlerim yollarda, kapıda kulaklarım.
Kim bilir hangi çiçek saçacak kokunu
Hangi rüzgar söyleyecek diyar diyar
Dalga dalga sevdamın şarkısını.
Bekleyiş bu…Yıpranacak belki varlığım,
Geceler bir ahtapot gibi saracak beni,
Gündüzler, sensizliğin ıstırabıyla inletecek belki
Kim bilir, belki de hıçkırık boğacak beni.
Yalnız kalmak:
Bu, sensizliğin içime düşürdüğü korku
Kim bilir hangi baykuş taht kuracak yuvama
Hangi rüzgar uğuldadıkça çıldıracağım,
Korkarım kimsesizliğinde, yapayalnız
Kesilecek hayat bağım.
Duygu, ölüm döşeğinde can çekişirken odamda
Gözlerim ürkek ürkek gezinir duvarlarda
Bir yanda sensizlik yakar, gurbetse öbür yanda.
İşte yine çöktü karanlık, zulmetteyim bu gece
Bu gece bir yaprak yine kopacak dalından,bilirim.
Bilirim kaç gönül hüzünlü, kaç kalp kırık
Benimse dudaklarımda bir şarkı dolanır
Güftesinde bekleyiş, nağmesinde ayrılık.
Sükutun rıhtımında dakikalarca
Kahreden, öldüren bir bekleyiş…
42-S.SİNAN UYANDI
1955 yılında Adıyaman’da doğdu.İlk ve Orta öğrenimini Adıyaman’da tamamladı.Adıyaman Sanat Entistüsüsünü bitirdikten sonra 'Adıyaman Gazetesi' nde çalıştı.Askerlik dönüşü, Adıyaman Endüstri Meslek Lisesinde 1979’da teknisyen olarak göreve başladı.Halen aynı akulda mobilya dekorasyon bölümü teknisyeni olarak çalışmaktadır. Şiir denemelerine devam eden Uyandı' nın insan sevgisiyle yüklü olan şiirlerinden iki örneği aşağıya alıyoruz.
EN GÜZEL TEMENNİ...
Yaşlıların azalan vakitlerini beklediği
Caminin bitişiğine küçük bir çay ocağı
Zorla ayakta duran yaşlı bir mekan
Ve gözleri bir birine aşina yaşlı insanlar
Birinin yokluğu hemen farkedilir
Hani falan yok bugün
Hasta mı öldü mü yoksa
Her eksilenin sandalyesi doldurulur belki
Kendi yeri değil
Ama yaprak misali dökülür
Eksilir bir bir güzel yüzlü insanlar
Şeyho Dayı çalıştırır çay ocağını
Halden bilir mazlumdur Şeyho Dayı
Kim bilir nice insanların hasına hizmet etmiş
Nice çekilmezlerin kahrını çekmiştir
Ben de çay isterim bazen
Korkarım ama ses tonundan incinir diyerek
Hoca Ömer Camiini ilk tanıyanlar
Sonra seni tanır Şeyho Dayı
Alışkanlık yapar çayın dostluğun
Özlemlerini senin ocağında giderir insanlar
Buluşulacak yerdir sıcak ocağın
Sen
Nahn Donne’ i tanımazsın Şeyho Dayı
Der ki;
Denizden bir kum tanesi bile eksilse
Yokluğu hissedilir.
Allah gecinden versin bir gün
Seni çok çok arayacağım
Çokları arayacak benim gibi
Senden sonra
Bu sevimli çay ocağı kalır mı bilmem
Kalsa da sevimliliğini korur mu bilmem
Düşündükçe öyle korkuyorum ki
Bir gün gelip
Ömer amcayı görememekten
Bir gün Kemal abiyi
Bir gün muhtarı
Yıllar önce hamal Hürü’ yü kaybetmiştik
Tarakçının oğlu Şeyho’ yu
Özellikle Cuma geceleri daha bir içtenlikle
Sürekli dualar mırıldanan
Halil Hafız zavallıyı da kaybettik bu günlerde
Bir diğerini
Bir başkasını derken
Ve öyle, bir gün gelecek ki
Hiç birimiz olmayacağız Şeyho dayı
Her biri benimle aynı düşünürdür besbelli
Hak dünyada
Bir Ezanla buluşmak en güzel temenni…
EBEDİ DOSTLUK
Seni bilmem
Ben hiç doymadım doyamam
Gün gelip göçtükten sonra dünyadan
Dilerim
Bir testicinin eline geçmiş toprağımız
Karıştırsın ikimizin toprağını birbirine
Testiler yapsın
Ve böylece dostluğumuz
Ebediyete kadar kalsın
Ya da bir bahçıvanın
Halden bilen ellerine geçsin toprağımız
Okşar gibi yaysın bedenlerimizi yere
Rengarenk güller
Karanfiller fışkırsın bedenlerimizden
Sevgililerin ellerinde
Şairlerin dillerinde dolansın
Masum dostluğumuz.
43-YAŞAR AKGÜL
1956 Yılında Adıyaman’da doğdu.İlk ve Orta öğrenimini memleketinde yaptı. 1980 yılında İstanbul Eğitim Enstitüsü Türkçe bölümünü bitirdi. Halen Kilis ili Ticaret ve Sanayi Müdürlüğünde
Müdür yardımcılığı görevini sürdürmektedir.
Bugüne kadar edebiyatın bir çok dalında çalışmalar yapan
Yaşar Akgül ürünlerini çeşitli dergi ve gazeteler de yayınladı.
Şiir ve öyküleri Mavera’da, Eleştiri ve inceleme gibi düz yazıları
Yeni devir,Mavera ve Girişimde yayınlanan yazarın “Şiir Haritası”(1987) adlı denemeleri Girişim Yayınları, ilk şiir kitabı “Ahir Zaman Şiiri” (1991)
adlı kitabı Kardelen Yayınları arasında çıktı. “Yangında İlk Kurtarılan Şiirler”(1997) adlı şiir kitabı ise Beyan Yayınları arasında çıktı.”Göz Yaşları İle Islanmış Bir Harita”(denemeler) ve “Yalnız ve Yorgun” (öyküler) adlı
eserlerinin ise basına hazır olduğu öğrenilmiştir.
“Ahir Zaman Şiirleri” (VIII-Kavuşmak) adlı şiirini aşağıda yayınlıyoruz
KAVUŞMAK
Terk-i zaman ettiler soyunup hallerinden
Dilleri zabtolundu mikrofonlara karşı
Bir halife sımsıkı tutunca ellerinden
Dindi vücudun hırsı bitti onca telaşın
Geçtiler yeryüzünün yanlış güzellerinden
Yeni bir karanlıktır dolaşan vakitlerde
Her gece insanları idam eden direkler
Aşk yerinden kımıldar korkusuz ve kararlı
Günahkar bir ses gelir tedirgin kesik kesik
Ya bir daha gelmezse derin ve yalnız sabah
Ay eğildi ay yere bir veli ayak bastı
Kurban olam dur hele uzaklardan mı geldin
El aldım tevbe ettim ve talimat verdiler
İyi ki ölmemişim o kudurmuş mevsimde
Artık bereket yağar kuşlar gelin götürür
Kadın para ve gıybet kuruyunca dalları
Ey ahali bu toprak bir gün isyan ederse
Sarıklılar ülkesi hal ile sohbettedir
Yabancıyız menzile aceb nerden gidilir
Mübtediler toplanıp girsinler akarsuya
Ateş gördüm titredim seviştim halkalarda
Döndü de döndü gönlüm nasıl deliye döndü
Merhaba sultan ile ağaran bilgilerim
Hayır dualar etti belalı anlarıma
Sapıtan sevgilerle terbiyesiz aşkıma
Bu bir sevdalanmadır rüyalara hükmeden
Riyalara hükmeden hatmelerde kaybeden
Zikirler tuttu seni girdin teveccühlere
Al şehvet senin olsun malım mülküm savrulsun
Kavrulsun bütün ömrüm efendimle bir olayım
44-ALPER ÖZYOL
1957 yılında Adıyaman’da doğdu İlkokulu Adıyaman’da, Orta öğrenimini Tokat İlköğretmen Okulunda tamamladı. Uzun süre Adıyaman Birsen Esensoy İlköğretim okulunda öğretmenlik ve Müdür Yardımcılığı görevlerinde bulundu.
Adıyaman ili, izci temsilciliği görevini yürütürken çeşitli okullarda oluşan izci gruplarının eğitimlerini, yetişmelerini üstlendi. İl bazında izcilik faaliyetlerinin plan ve programlarını hazırlayarak uygulanmasını sağladı.
Öğretmenlik ve yöneticilik görevini sürdürürken büyük bir azim ve irade örneği göstererek 1990 yılında İ.Ü.Hukuk Fakültesini bitirdi.Avukatlık görevine başladı.
Çok daha faydalı olabileceği genç yaşta 1991 yılında geçirdiği elim bir trafik kazasında eşi ve çocuklarıyla birlikte hayatını kaybetti.
Çalışkanlığı ve dürüstlüğüyle çevresinde sevilen ve sayılan Özyol , Edebiyata ilgi duymuş ve bir çok konuda şiir yazmıştır.
Kendisine ve ailesine Allah’tan rahmet diliyoruz. Onun Hatırasını yaşatmak adına elimize geçirebildiğimiz tüm şiirlerini yayınlamayı uygun gördük.
BİR BAŞKA SEVDA
Ana gibi yar bildiğim vatana
Baştan sona bu diyara vurgunum
Güzellikte eşi gelmez cihana
Türkiye denilen yare vurgunum
Isparta’nın çeşit çeşit gülüne
Çoruh’un köpürüp akan seline
Eğridir,Beyşehir Van’ın Gölüne
Uludağ’da yağan kara vurgunum
Toroslar,Erciyes,Ağrı Dağına
İzmir, Manisa’nın üzüm bağına
Altın rengi ovada başağına
Türkiyemde hep bahara vurgunum
Muş’un peynirine,Anzer balına
Ayvalık’ta yeşil zeytin dalına
Dörtyol’un,Mersin’in portakalına
Ayvaya,turunca,nara vurgunum
Kayseri’nin pastırma sucuğuna
Adana’nın kar gibi pamuğuna
Yurdumda her nimetin bolluğuna
Balıkcı elinde tora vurgunum
Kırşehir,Nevşehir,Çorum,Yozgat’a
Yeşil otlaklarda koşuşan ata
Sakarya,Menderes,Dicle,Fırat’a
Yazıya,yabana,kıra vurgunum
Malatya’nın kayısısı,kirazına
Sivas bıçağına,aşık sazına
Karakışı,baharına,yazına
Edirne’de kırkpınara vurgunum
Antalya’ya Manavgat’a,Hatay’a
Ceylanpınarında yetişen taya
Ordu’da fındığa,Rize’de çaya
Dem tutan çayda buhara vurgunum
Efenin toprağa diz vuruşuna
Dadaşın çelik gibi duruşuna
Cirit oyununa,at yarışına
Horana,halaya,bara vurgunum
Türkiye’me türkü yakan ozana
Efeye,zeybeğe,yiğit kızana
Adana’da Kadirli ve Kozan’a
Aksaray,Niğde’de Bor’a vurgunum
Çanakkale,İstanbul’da Boğaza
Aşıkın elinde konuşan saza
Çamlıbel’ de Köroğlu ve Ayaz’ a
Dadaloğlunda karara vurgunum
Bünyan,Kula,Demirci’de halıya
Ankara,Çankırı,Bursa,Bolu’ya
Halici seyreden köşke,yalıya
Saraya,kaleye,sura vurgunum
Urfa,Maraş,Antep’in gazisine
Tarihte Adıyaman mazisine
Kütahya’da çininin çizgisine
Çinide renklerden mora vurgunum
Kazanda kaynayan bulgur aşına
Kan ile çizilmiş sınır taşına
Mehmed’in eğilmez dimdik başına
Gözünde parlayan nura vurgunum
Ben,her köye,kasabaya,bucağa
Ben uğruna can verilmiş toprağa
Rengini kanımdan alan bayrağa
Ben,Türkteki o vakara vurgunum
ANADOLUM
Bir hava var ki çevremi saran
En soğuk anlarda ciğerime ılık,sıcak dolaşan
İşte pırıl pırıl kaynayan
Bu havada bulmuşum ben mutluluğu
Her nefes alış verişimde
Yüreğim bu hava ile büyümüş
Ruhumu ateşlendiren duygu hazineleri
Bu havadan almışım
Vatanımın havası, Anadolu’mun havası bu
Sanki ecdadımın nefesi dolaşıyor bu havanın içinde
İman fazilet dolu dolu
Bu hava ekmeğimde,aşımda,her şeyimde var
Bu insanlar aynı duygularla yoğrulmuşlar
Yürekler aynı duygular ile çarpar
Anadolum, Anadolum
Yine bağrımı yaktın sen
İçten içe kaynayan sular gibisin
Çok derinde gizlidir senin kaynakların
Senin sinende huzur buluyor gönlüm
Anadolum
İZCİ
İzcilik kardeşlik,izcilik bayrak
Hedef vatan için bir izci olmak
Koşarız hedefe bilmeyiz durak
Adımız yavrukurt,öbeğimiz ak.
Başkurt izcilerdir bize hız veren
Hiç durma,dinlenme,çalış der tören
Bize izciliği öğretti “şölen”
Adımız küçük izci,obamız ak
İzcilik atadan armağan bize
Nice zorlukları getirdik dize
Lider emir verir uyulur söze
Adımız ergin izci ocağımız ak.
İZCİ SÖZÜNÜN ERİDİR
İzciliği içimize sindirip
İyi insan,iyi yurttaş olalım
Yasamızı,töremizi bildirip
Sevgi ve kardeşliği bulalım
“İzci daima hazır” parola
Öbek,oymak,ocak çıktık biz yola
Hep çalışmak gerek vermek yok mola
Bizi seven gönüllere dolalım.
Marş söyleyip yürüyelim ormanda
Duyulsun sesimiz Edirne,Van’da
Denizi kucaklar dağlar bir yanda
Kampı dağın zirvesine kuralım.
Her an hergün bir iyilik yaparak
Öne çıkan engelleri aşarak
İzciliğin hedefine koşarak
Sözümüz bu sözümüzde duralım
İYİ BİR İZCİ OLACAĞIM
Hergün iyilik yaparak
İyi insan olacağım.
Kalplerde iz bırakarak
Gönüllere dolacağım
Verdiğim sözü tutarak
Sevip,sayıp,koruyarak
Onu içimde duyarak
Töremize uyacağım.
Liderden beklerken emir
Yüreğim kuvvetli demir
Ne kadar sürerse ömür
Ben hep izci kalacağım
ÖĞRETMEN GÖREV BAŞINDA
Savaş açtım cehalete
İlim meşale elimde
Hizmet yolunda millete
İlim meşale elimde
Cehaleti bozmak için
Karanlığı kovmak için
Güneş gibi doğmak için
İlim meşale elimde
Verdim en güzel bilgiyi
Dostluk,kardeşlik,sevgiyi
İlme artırdım ilgiyi
İlim meşale elimde
Öğrenciler benim canım
Sanki damarımda kanım
Bana hız veren imanım
İlim meşale elimde
Bütün yurdum köşe bucak
İlim-İrfanla dolacak
Türkiyem cennet olacak
İlim meşale elimde
GÖNÜL BAHÇEMDEN
Her yazılan şiirin bir duygu kaynağı, bir sebebi veya bir anısı vardır. Yani şiir,bir anda
yazayım demekle yazılmaz.Şiirin yazılmasını gerektirecek olayın veya duygunun yaşanması ile
şiir bir bakıma kendiliğinden yazılır.
Buna örnek olarak bir olaya,bir hatıraya bağlı aşağıdaki şiiri 27 Temmuz 1988 günü yazmak zorunda kaldım.Söz konusu tarihte Adana ili Karataş ilçesinde bir seminere katılmıştım. Türkiyenin bir çok ilinden temsilciler vardı.Bu toplantıda Türkiyenin bazı illerini
özellikleri ile saydığım “BİR BAŞKA SEVDA” isimli şiiri okudum. Maalesef bu şiirde Adıyaman’ın eski ili olan yakın komşumuz Malatya ilinin adı geçmemişti. Şiiri yazarken nedense
Malatya ilini unutmuşum.
Şiiri okuduktan yaklaşık yarım saat sonra,Malatya ilinden toplantıya iştirak eden arkadaş biraz da sitem ederek yazdığı şiiri önümdeki masanın üzerine bıraktı.Şiirde şöyle
Diyordu :
Sesini sevdiğim canım hemşehrim,
Malatya adını neden anmadın?
Komşu değilmi Adıyaman’ın
Malatya adını neden anmadın?
Küskün müsün yoksa ? gerçeği söyle
Kayısı ilk anda geliyor dile
En küçük illeri saydında bile
Malatya adını neden anmadın ?
Biz Malatyalıyız sizi severiz
Adıyaman bize kardeştir deriz
Tüm hemşehrilere selam ederiz
Malatya adını neden anmadın?
Hüsnü’yüm içimden kızmak gelmiyor
Kötü düşünceler serde kalmıyor
Yine de şu gönül söz dinlemiyor
Malatya adını neden anmadın?
Haklı bir sitemdi,ama cevap vermek gerekti “Seven insan sevdiğinin ismini gönüllerde
saklar,kimselere söylemez “ dedikten sonra kendisine şu şiirle cevap verdim.
Gözünü sevdiğim canım hemşehrim
Malatya aşk gibi gönlümde benim
Komşuyuz,kardeşiz,gülüm,şekerim
Malatya aşk gibi gönlümde benim
Kardeşler küser mi? Düşün de söyle
Kayısının tadı işlemiş dile
Malatya demeyi unutsam bile
Malatya aşk gibi gönlümde benim
Malatya eski ilimiz bizim
Malatyalı inan gözümüz bizim
Aşk için söylenmiş sözümüz bizim
Malatya aşk gibi gönlümde benim
Hemşehrim hiç kızma gönlüm seninle
Gel otur yanıma,sen beni dinle
Bunu söylüyorum inan yeminle
Malatya aşk gibi gönlümde benim
YOLLAR
Kimsesizlere eş, ağlayan yollar
Kanayan yüreği dağlayan yollar
Süzülen bir nehir çağlayan yollar
Gurbeti sılaya bağlayan yollar
Gönülden gönüle giden yollar var
Bir inişten iner,bir yokuş çıkar
Aştığı yüce dağ,bazen de bir yar
Gurbeti sılaya bağlayan yollar.
Yollar var bilinmez uzağa gider
Yollar var kurulmuş tuzağa gider
Yollar var son durak toprağa gider
Gurbeti sılaya bağlayan yollar
İnsan olan doğru yola muhtaçtır
Doğruluk insana altından taçtır
Ölçülmez,bilinmez,sayısı kaçtır
Gurbeti sılaya bağlayan yollar.
AKDENİZ
Torosların ayağına yüz sürüp
Gururlanır,köpürürsün Akdeniz.
Ananın yavruya hasretin bilip
O’na selam götürürsün Akdeniz.
Olmuştun tarihin nazlı gelini
Güneşe göz kırpıp tuttun elini
Tek martılar anlar senin dilini
Nice sırlar sürdürürsün Akdeniz.
Zaferler kazanan leventler gördün
Aşıklara ilham zinciri ördün
Bir devir öylece saltanat sürdün
Dünden haber bildirirsin Akdeniz.
Yeryüzünün sanki mavi cenneti
Kıyıların verir binbir serveti
Türkiyemin ak köpüklü nimeti
Yüzümüzü güldürürsün Akdeniz
ÇAĞIRAN SES
Haklıya hakkını vermezler neden
Haklıyı susturup ezen utansın
Böyle gelmiş böyle giderse düzen
Asla kabul etmem,düzen utansın.
Aka kara,karaya ak diyenle
Kurt olup ta kuzu postu giyenle
Devlet malı deniz diyip yiyenle
Bu kanunu yazıp çizen utansın
Bir çoğunun özü sözüne uymaz
Helal,haram demez yer ama doymaz
Mazlumun,yetimin sesini duymaz
Zulmü övüp şiir dizen utansın.
Doğruluk üstüne nutuk savurur
Çam üstüne nice çamlar devirir
Yolum doğru der de batıla yürür
Eğri,büğrü yolda gezen utansın
Haksıza dur demek,görev herkese
Güzelleşir dünya,insan istese
Kulak vermek gerek çağıran sese
Bu sesten usanıp bezen utansın.
BİZİM ELLER
Her şeyi bir başka,bizim ellerin
Aşk için söylemiş sözümüz bizim
Kokusu muhabbet açan güllerin,
Sevgiye mayadır özümüz bizim.
Yareni, dervişi, ermiş velisi
Abdal,mecnun, divanesi delisi
Hoyratı, türküsü çiftetellisi
Her makamdan çalar sazımız bizim.
Bülbül, kumru, yeşil başlı sunası
Aşka sembol gökte uçan turnası
Öküzü, ineği, sarı danası
Türkülere girmiş kuzumuz bizim.
Ormanı, yaylası, yazı yabanı
Yağmuru, boranı sisi dumanı
Yağan karın bilinmez hiç zamanı
Belli değil baharı, güzümüz bizim.
Bir ilden bir ile gurbetimiz var
Beddua, duamız, sohbetimiz var
Boş yere çekilen zahmetimiz var
İçimizi yakar sızımız bizim.
Türlü türlü yemeğimiz,aşımız
Halı,kilim,oya,iğne işimiz
Hep aşk kokar,toprağımız taşımış
Böylece yazılmış yazımız bizim.
FIRAT
Yüce dağlar aşar,vadiler yarar,
Süzülüp bir nazla,çağlar şu Fırat.
Okunur yüzünden tarihi vakar,
Bu günü geçmişe bağlar şu Fırat.
Nice devran sürüp ne günler gördü,
Türkülere nağme oldu öğüldü,
Dertliye ağlayıp gülenle güldü,
Şimdi geçmişine ağlar şu Fırat.
Suyundan içene hayat,kan verdi,
Sulandığı topraklara can verdi,
Nice gencin hayatına son verdi,
Bazen yürekleri dağlar şu Fırat.
Bu gün üzerine kurulan bentler,
Vatana su ve ışık verecekler,
İnsanlar umutla o günü bekler
Bereket, mutluluk sağlar şu Fırat.
GÖKSU
Dolu dizgin koşarak
Yüce dağlar aşarak
Doğruca gel gönle ak
Gönlüm senin bak Göksu
Bazen coşup köpürdüm
Bazen sakin süzüldüm
Tarihe maya özün
Şimşek gibi çak,Göksu
Gök gözlü bir gelinsin
Bazı yerde derinsin
Sula kadrin bilinsin
Topraklar çorak,Göksu
Rüzgarla yarışırsın
Sofraz’la karışırsın
Fırat’a kavuşursun
Fırat son durak,Göksu
NANKÖR
İnsan doğar büyür dünü terk eder
Bülbül heves alır gülü terk eder
Allah yaratır da kulu terk eder
Hayat nankör,bülbül nankör,kul nankör
Gönül Fırtınası estiği zaman
Seven kalplerde başlatır hazan
Sevgiyle gönül kıran söz yazan
Kalem nankör,kağıt nankör,el nankör
Dünyadan çoğumuz aldanıp gitti
Çokları aldatıp oyunlar etti
Ne yazık yolumuz çok çabuk bitti
Hayat nankör,yolcu nankör, yol nankör
YUNUSLA BERABER
Çektiğim çileler yaşamak ise,
Yaşamak yerine ölmek isterim,
Bu dünya bekaya basamak ise,
O baki alemi görmek isterim.
Ruhumu hapseden ben şu bedenden
Kaçıp hürriyete ermek isterim.
Benden önce o beldeye gidenden
Sır alıp açığa sermek isterim.
Mana bahçesine bir gün girip de
Yetişen güllerden dermek isterim.
Hiç kimsenin bilmediğin bilip de
Cahilin dersini vermek isterim.
Hasret çekip sevdiğine karışan,
Dostlar meclisine girmek isterim.
Aşk ateşi ile yanıp tutuşan
Yunusla ağlayıp gülmek isterim.
ÖĞRETMENİM
Okul vardı gelmiyordum
Kitap vardı görmüyordum
Yazı yazma bilmiyordum
Sen öğrettin öğretmenim.
Hepimize açtın kucak
Okul oldu bize ocak
Şimdi kitap okuyorsak
Sen öğrettin öğretmenim
Büyüğe saygı duymayı
Küçükleri korumayı
İyi bir insan olmayı
Sen öğrettin öğretmenim
Bayrağı candan sevmeyi
Milletimle öğünmeyi
Vatan için ölünmeyi
Sen öğrettin öğretmenim
Gece-Gündüz öğreterek
Bizim için verdin emek
Bilmek mutlu olmak demek
Sen öğrettin öğretmenim.
Bize neler verdin neler
Hesap yapmak,türlü hüner
Bilgi dolu hep zihinler
Sen öğrettin öğretmenim.
Öğretmenim canım sensin
Damarımda kanım sensin
Bilgide mimarım sensin
Sen öğrettin öğretmenim
YALVARIŞ
Allah’ım affın dilerim
İsyanla geçti günlerim
Ben bu dert ile inlerim
Beni affeyle Allah’ım
Sana döndüm bak yönümü
Görememiştim önümü
Gün ettiysem hep günümü
Beni affeyle Allah’ım.
Çok cahildim bilemedim
Doğru yolu göremedim
Ben ölmeden ölemedim
Beni affeyle Allah’ım.
Kör nefse uyandan oldum
Aç varken doyandan oldum
Mazluma kıyandan oldum
Beni affeyle Allah’ım.
Gönlüm yanar aşkın ile
Nefsim çoşar gelir dile
Çok günahkar olsam bile
Beni affeyle Allah’ım.
Sen bağışla günahımı
Görür duyarsın ahımı
Dilerim ben felahımı
Beni affeyle Allah’ım.
Sana açtım ben elimi
Sana yönelttim dilimi
Nefsim tatmadan ölümü
Beni affeyle Allah’ım.
Gözüm dolar yanar içim
Varlık deryasında hiçim
Ne yaptıysam benim suçum
Beni affeyle Allah’ım.
Yunus gibi olmam için
Aşk oduna yanmam için
Deryalara dalmam için
Beni Affeyle Allah’ım
BEYTULLAH’A YALVARIŞ
Günahım çok, kusurum çok
Beytine geldim Allah’ım
Gidecek başka kapı yok
Beytine geldim Allah’ım..
Hayatım geçti çileyle
Boynu bükük koyma böyle.
Misafirim, kerem eyle
Beytine geldim Allah’ım.
Bağışla tüm günahımı
Görür duyarsın ahımı
Dilerim ben felahımı
Beytine geldim Allah’ım
Elim bomboş,yüzüm kara
Sen düşürme bizi dara
Acı Ya Rab! Biz kullara
Beytine geldim Allah’ım.
Hamdım, pişip yanmam için
Feyze doyup kanmam için
Gafletten uyanmam için
Beytine geldim Allah’ım.
“Lebbeyk” buyur emrindeyim
Resulünün izindeyim
Rahmet yağan bir gündeyim
Beytine geldim Allah’ım
Bütün kullar necat diler
Dillerinde hep tekbirler
Aşkınla dolu gönüller
Beytine geldim Allah’ım
Kalbimizden sildir pası
Gıybet,buhtan,ihtirası
Olalım kulların hası
Beytine geldim Allah’ım.
RESULULLAH’IN YOLUNDA
Günahlara tövbe ettik
Şefaat Ya Resulullah
Hasretine yanıp bittik
Şefaat Ya Resulullah
Peygamberler serverisin
İki cihan önderisin
Günah yok olup erisin
Şefaat Ya Resulullah
Aşkınla yollara düştük
Hasret ateşiyle piştik
Şükür kapına eriştik
Şefaat Ya Resulullah
Ümmetine himmet eyle
Boynu bükük koyma böyle
Biz ayık olmasak bile
Şefaat Ya Resulullah
Al-i eshabına selam
Eşiğine yüzler sürem
Uğruna canımı verem
Şefaat Ya Resulullah
Sen habib-i Kibriyasın
Hak Hatemü-l Enbiyasın
Can Muhammed Mustafa’sın
Şefaat Ya Resulullah
TÜRKİYEM
Bereketli toprağınla güzelsin
Doyum olmaz sana güzel Türkiye’m
Ay yıldızlı Bayrağınla güzelsin
Doyum olmaz sana güzel Türkiye’m
Irmağına, denizine gölüne
Renk renk açan,koku saçan gülüne
Yaylalarda serin esen yeline
Doyum olmaz sana güzel Türkiye’m
Halayına,horanına,barına
Dağlarında gelin tülü karına
Kışına,yazına,ilkbaharına
Doyum olmaz sana güzel Türkiye’m
Gönül verdim toprağına,taşına
Havan,suyun,ekmeğine aşına
Ne söylesem anlatamam boşuna
Doyum olmaz sana güzel Türkiye’m
ÇUKUROVA
Akdeniz’in güzel şirin beldesi
Sana gönül verdim ben,Çukurova
Yeşil,sarı,beyaz renkler ülkesi
Cennetsin dünyada,sen Çukurova
Sende gördüm doğanın tüm rengini
Fakirin yok,halkın gönül zengini
Çok yer gezdim bulamadım dengini
Benzerin yok senin can Çukurova
Pamuğun,limonun,portakalın var
Baş eğmiş Toros’a o koca dağlar
Çağlayıp süzülür Seyhan,Ceyhanlar
Nehirle yaşarsın sen Çukurova
Adanadır senin en güzel ilin
Oradadır Ceyhan,Kozan,Kadirlin
Serin eser Akdeniz den yaz yelin
Denize bakarsın sen Çukurova
Hep söylenir konuşurken “bire” si
Bir anıttır Anavarza kalesi
Burcu burcu tarih kokan sinesi
Ulu bir tarihsin sen Çukurova
Öyle çok ki güzelliğin sayamam
Güzeli çok Kadirli’ne doyamam
Bu gönlümü senden ayrı koyamam
Cennetsin dünyada,sen Çukurova
ADIYAMAN
Adıyaman güzellikler beldesi
Yer aldığı Güneydoğu Bölgesi
Buram buram toprak kokar sinesi
“Hasadın” bölgeye şan,Adıyaman
Her tarafı yeşil bahçe ve bağlar
Güneyinde ova, kuzeyde dağlar
Göksu ile Fırat süzülüp çağlar
Nehirler yurdusun sen,Adıyaman
Dünya kadar eski senin tarihin
Tarih harikası Nemrut ve Pirin
Madenle petroldür, bugün eserin
Verdin sanayiye kan,Adıyaman
Anıt gibi “Mansur Kalesi” surun
Fırat’a kurulan baraj gururun
Barajdan ovaya yayılan suyun
Verecek toprağa can,Adıyaman
Çoktur senin güzelliğin sayılmaz
Gürlevik’ten akan suya doyulmaz
Seni gören aşık olur, ayrılmaz
Aşıkınım senin ben, Adıyaman
SELAM OLSUN
Vefalı bir dosttan selam bekleyen;
Muhabbetsiz selam ne işe yarar
Kağıda kaleme dil hasta diyen
Muhabbetsiz selam ne işe yarar
Ne demek istersen açıkça söyle
Sır yüklü duygular çekilmez böyle
Unutmayıp selam göndersen bile
Muhabbetsiz selam ne işe yarar
Kuldan yaradana köprü yol olan
Erenin gönlüne feyz olup dolan
Bu fani alemde ölümsüz kalan
Muhabbetsiz selam ne işe yarar
Hayatın manası özü muhabbet
Aşığın duygusu özü muhabbet
Yüreğin ateşi közü muhabbet
Muhabbetsiz selam ne işe yarar
ÖLÜM
Gideceğiz hepimiz ölüm denen mechule,
Sevdiğimiz fani dünyaya doymasak bile
Ayrılacağız bize can veren ruhumuzdan,
Ağlayan gözler bırakacağız arkamızdan
Dünyada bize kalan bir tek tümsek topraktır.
İki yosun tutmuş taş,birkaç kuru yapraktır.
Bil ki bu hayat baki, ölüm ebediyettir.
İnananlara ölüm,çok büyük bir nimettir.
HZ.HÜSEYİN’E İTHAF
Yay gibi eğri olsam;elde tutarlar beni,
Ok gibi doğru olsam;yayla atarlar beni,
Doğrudan aç görmedim,eğriden tok,
Eğri yay elde kalır;menzil alır doğru ok.
45-SEFER AKGÜL
1959 Yılında Adıyaman’da doğdu. İlk ve Orta öğrenimini memleketinde yaptı 1982 yılında E.Ü.İlahiyat Fakültesinden mezun oldu 1996 yılında H.Ü.Sosyal bilimler Enstitüsü Eski Türk Edebiyatı dalında yüksek lisansını tamamladı. Adıyaman Çemberlitaş İlköğretim Okulu Müdürlüğünden sonra Fevzi Çakmak İlköğretim Okulu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliğine atandı. Halen Atakent (Karıcık)Lisesi
Müdürlüğü görevini sürdürmektedir.
1971 Yılından bu yana şiirleri ve bilimsel araştırmaları gazete ve
dergilerde yayınlanmaktadır. Şiirlerini 2001 yılında İstanbul’da yayınlanan “Bekleyiş” adlı kitabında toplamıştır. Adıyaman adlı şiirini aşağıda sunuyoruz.
ADIYAMAN
Ben bir evladınım,artık bana da
Kara toprağından ver Adıyaman
Yücelerdesin sen madde manada
Şefkat kanadını ger Adıyaman
Halkın vefalıdır, bağların şirin
Eser düz alanda,yer serin serin
Çalışkandır oğlun kızın erlerin
Alnında şıpılar ter Adıyaman
Arkalarda eşin,dostun kalınca
Fırat,Göksu kuzu gibi olunca
Toroslar’a bir de bahar gelince
Senden ayrı kalmak zor Adıyaman
Ufkundaki bulut beyaz kar mıdır
Gürlevik suyuna Kevser yar mıdır
Acep senden güzel diyar var mıdır
Hele etrafına sor Adıyaman
Gönüllere senin adını kurdum
Seni ekmek suda aradım durdum
Gurbette kaldıkça benim öz yurdum
Bütün zerrelerim der Adıyaman
Senden ayrılıp ta başım aldımsa
Gurbet ellerinde yalnız kaldımsa
Mektup değil eğer mendil aldımsa
Bir dert beni içten yer Adıyaman
Ruhum sana tutkun unutma bunu
Yaşarım elbet ölümdür sonu
Bağrına basarsın Sefer oğlunu
Belki daha vakit er Adıyaman
46-MEHMET ÖZÇELİK
1960 yılında Adıyaman'da doğdu.İlk öğrenimini İstanbul’da yaptı.10 yıllık bir süreden sonra memleketine döndü.
Orta Okulu ve İmam-Hatib lisesini bitirip,iki yıllık İmam'lıktan sonra Erciyes Üniversitesi İlâhiyat Fakültesini bitirdi.24 Ocak 1986'da Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni olarak göreve başlayıp,halen bu göreve devam etmektedir.
Öğretmenlik göreviyle beraber 1991 yılından beri muhtelif Tv,Radyolarda sohbet etmekte ve gazetelerde yazılar yazmaktadır.
Araştırma ve yazılarını kendisine aid olan;- www.tesbitler.com- - www.kutludogum.org - adlı sitesinde neşretmektedir.
1997 yılında yayınlanmış 424 sayfalık Veciz Sözler adlı bir eseri mevcuttur.
İ M Z A
Ö mür durmaz,geçer gider.
Z aman kalmaz,göçüp gider.
Ç aylar akar,nehir gider.
E bed ister,uçup gider.
l akin gitmez,kalır bir şey.
İ nsanlık,iman,fazilet,ihsan.
K alır bunlar,cesed gider.
M ü’mine olur imanı yar.
E bedi cenneti,Allah’ı var.
H alıkdan ğayrısı ona bar.
M ümkinat olur,insana dar.
E vren ma’rifetine temaşagah.
T oprak mebde’ ve müntehagah.
NAMAZ
İmandan sonra ilk namaz.
Aciz insanın sermayesi ona niyaz.
Her ne mikdar yapsak da,az.
Ey Rabbim! birimizi bin yaz.
İnsanı insan yapar namaz.
Namazsız iş,işe yaramaz.
Namazsız amel aranmaz.
Olmadıkça namazdan nasibi biraz.
Ebed yolculuğunda bilet.
Parlatır alnında nuru müebbet.
Yirmi dört saatten birini sarfet.
Fani ömrü,bakiye kalbet.
Kazandırır insana define
Şaşarım senin bu haline.
Yan gelip bak bakalım keyfine.
Girersin tek başına kabrine.
Münker-Nekir halin sorar.
İyiden iyiye iyice sorar.
Paçavraların içinde cevher arar.
Fakat nafile,-yok- ki,boşuna arar.
Bir ip ve küfenin hesabını veremezken fakir.
Bunca ömrü nasıl geçirirsin hakir.
Kıyamet kopar,bitmez hesab.
Hesab için açılır,açılır ikinci bab.
Her şeyden önce sen bir insansın.
Yaratılmadın hoplayasın,zıplayasın.
Sürülür beşer mahşere.
İster Peygamber,ister Aşere-i Mübeşşere.
Nefsi nefsi der,feryad eder.
Son andaki pişmanlık ne eder?
Mizan terazi kurulur.
Kâfir durur mu,kudurur.
Sened yok elde,herkes me’yus.
Derse;-zalimlerden oldum- Yunus.
İnce elekten elenir.
Düşünürüm,bana ne denir?
“Ey Mücrimler,bu gün ayrılınız.”
“Mü’minler cennetim de kalınız.”
Sırat köprüsünden geçilir.
Namazsız yol,çileli geçilir.
Namaz kişiye bilet ve azık.
Namazsıza dünyada ve ukbâda olur elbet yazık.
Ancak,bozmuştur Allah’a verdiği sözü.
Görünce binlerce cezbedeni,gözü.
Ya Rab! her ne kadar ettiysem gaflet.
Sen affedicisin,bizleri affet.
Günde beş defa huzuruna yapılırken gaflet.
Durmam,koşarım,kılarım elbet.
Vardır bunlarda binlerce hikmet.
Ya Rab! Bizi namaz ve rasulünle haşret...
47-NECATİ ATAR
1967 Yılında Adıyaman’da doğdu.İlk ve Orta öğrenimini Adıyaman’da tamamladı.1990 yılında Uludağ Ünv.İ.İ.B.F Maliye bölümünden mezun oldu.
Serbest muhasebeci olarak göreve başlayan Atar,halen Mercan mahalli Tv.de genel yayın yönetmenidir.
Öğrenciliğinden bu yana okumaya ve yazmaya ilgi duyduğu görülmektedir.
Şiir ve denemelerinden oluşan “Kaçırılan Zamana Ait Sırlar”adlı kitabı 1990 yılında “Bu ŞehirYyabancıdır Senin Susuşlarına”adlı kitabı ise 2006 yılında yayınlanmıştır.Bu kitabından alınan “Bir Mektub Yaz Bana”adlı şiirinin bir bölümünü aşağıya alıyoruz.
BİR MEKTUB YAZ BANA
Bir mektub yaz bana
Merhabayla başlamasan da gücenmem
Özledim demesen de
Bir şarkı mırıldan usulca
Adını koyma istersen
Arar bulurum
Sever koyarım adını
Sabah çiği düşmüş çiçeklerden
Bir mektub yaz bana
Bir de resim çiz,kendi resmin olsun
Saçlarında martıları unutma
Ellerini şakağına koymayı
Dudaklarında kelimeler eksik olmasın
Konuştuğunu duyayım
Gözlerin uzak uzaklarda olsun
Dipnot düş,nerde olduğunu bileyim
Saatini çıkar komidinin üzerine bırak
Kendine kuytuluk yerde bir ayna bul
Akşam olmasın
Akşam olmasın bu gece
Bu gece rüzgar esmesin
Yağmur yağmasın çocuklar ağlamasın
Babalar işe gitmesin bu gece
Hiç kimse suç işlemesin
Kadınlar
Aşkı bir kambur gibi sırtında taşımasın
Ki aşk zindana düşse bile
Düşlerine uygun bir Leyla çıkarır zincirlerinden
Bu gece aşk üşümesin
Bir mektub yaz bana
Şehirden uzak olsun
Gürültülerden
Bakma ruhumun kımıltısız durduğuna
Bu şehri çığlığımla yerle bir edersem
Hiç kimse darılmasın
Ben geçtiğim köprülere giydiririm güzelliğini
Baktığın göğe
Bir mektup yaz bana
Akşam olmasın bu gece
Bu gece eylül
Ve ben ağlayabilirim
Koynundaki ırmağa adımı fısılda yeter
Bir çılgınlık yap/bir mektub yaz bana.
-BAŞVURULAN KAYNAKLAR
Adıyaman İl Yıllığı-1967
Adıyaman İl Yıllığı-1994
Adıyaman Tarihi.Aziz Çağlayan-1969
Adıyaman İl ve İlçeleri.Mustafa Sucu-1984
Adıyamanlım-A.Şeref Bilgiç.1998
Adıyaman Halk Müziği.Hülya Temel.2005
Adıyaman ve Şairleri-M.Zeki Adıyaman.1939
Adıyaman Sahabe Evliya ve Şuara Tezkiresi Notları-M.Zeki Adıyaman
Adıyaman Şehir Coğrafyası-Yar.doç.İhsan Köksal Alpaydın.
Adıyaman Ağzı ve Kültürü.Ahmet Akil Yağınlı-2004
Bütün Yönleriyle Besni.Halit Ertuğrul-1987
Gönül Damlaları-A.Fehmi Bilgin-1987
Gölbaşı İlçesi,Gölbaşı H.E.M notları
İki Tarih Beldesi-Hayrettin Kalkandelen-1950
Her Telden-A.Şeref Bilgiç-1991
Mevlid-Ömer Mazhar-Hazırlayan:Ahmet Şentürk-1977
İnsanlığın Kültür Mirası-Mehmet Akar
Seni Söyler-Mehmet Kezik-1995
Türkiye İller Ansiklopedisi-C/1.
Yurt Ansiklopedisi-5.Fasikül
Suların Şarkısı,Süleyman Arif Emre.1990.
Sen Hiç Sevdinmi.Mahmut Recep Karadağ.2006.
İnternet sahifeleri.