ABD’NİN DİNDARLIĞI
Dünyada Şeriatla yani dini hükümlerle yönetilen tek devleti İsraildir.Anayasasındaki Laiklikle yönetilen iki devletinden biri oranın mahsulü olduğu için Fransa,diğeri ise oradan idhal eden Türkiye.
ABD ise,Osmanlıyı taklid ederek tüm dinlere karşı toleranslı davranma görünümü vererek,dini serbestliğin uygulandığı süper devlet.
ABD ve halkının din ile bir problemi olmamaktadır.Ancak dinin halkla nisbeten bir problemi söz konusu olmaktadır.O da;Halkın-Bana değmeyen kilise ve papalık bin yıl yaşasın-derken,kilise bütün imkanlarına rağmen halkı tümüyle içine alamamakta,gittikçe kiliseye karşı bir soğukluk durumu söz konusu olmaktadır
Tıpkı bizde bir zamanlar camiyi sadece ihtiyarların doldurması gibi,orada da kilise ya çok yaşlı kimselerin uğrak yeri veya uyuşturucuyu rahat bir ortamda içmek için gelen bir kısım gençlerin uğrak yeri…
Din batıda gittikçe sorgulanmakta ve mantıklılığı araştırılmaktadır.Hristiyan dini pamuk ipliğine bağlıdır.
Bu gücünü korumak için:”Avrupa bir hristiyan kulübüdür” veya Hunginton-un;”Medeniyetler çatışması”tezleriyle dünya farklı bir çatışma mecrasına çekilerek,taraflar belli bir çatı altına alınmaya çalışılmaktadır.
Kayan insanımızdan ne kurtarabilirsek..düşüncesi…
Papa,kilise,hristiyanlık neden bu akibete düçar olmaktadır?Uhreviliğini kaybettiğinden mi..mantıki özelliği bulunmadığından mı..globalleşen dünyada insanların giderek her şey daha rahat görüp anladıklarından mı..kilisenin siyasi ve ekonomik zenginliğe kaymasından mı?
Belki hepside denilebilir..
Bugün dünyanın en zenginleri Vatikandır.”Günlük,haftalık ve aylık 200-den fazla gazete ve dergisi,150 radyo istasyonu yada emisyonu,49 tv kanalı yada kablolu yayını bulunmaktadır.Vatikanın gelirleri başta her ülkedeki Katoliklerden kesilen kilise vergisi,aidatlar,bağışlar,şirket gelirleri,hediyelik eşya satışlarıyla elde edilen gelirlerden oluşmaktadır.Basın yayından ede edilen reklam gelirleri…”(Komplo teorileri.Erol Mütercimler.294..)Tam bir aile şirketi ve holding…
Papa,”1962’den 1984 yılına kadar dünyanın çeşitli yerlerinde,463 üniversite,21212’de ilköğretim okulu açtılar.”(Age.325)
Batıda çeşitli adlar altında gizli din dışı faaliyetlerde yürütülmektedir.
“Sadece İtalya'daki değil, diğer pek çok Avrupa ülkesindeki din karşıtı devrimci hareketlerde de masonluğun izini bulmak mümkündür. The Catholic Encyclopedia, "Fransa, İtalya, İspanya, Portekiz, Orta ve Güney Amerika'daki devrimci hareketlerde masonik gruplar çok aktif rol oynamıştır. Rusya'da da masonluk ülkeyi kaplayan politik bir komploya dönmüştür" diye yazmaktadır.”[1]
Tıpkı eğitimde evrim teorisini öğretirlerken,bugün ABD başkanı:”Okullarda yaratılış gerçeği anlatılsın.”derken,”Kâinatın üstün bir zekânın ürünü olduğu teorisinin okutulmasından yana olduğunu”da söyleyebilmektedir.[2]
Bugün ABD gerek dünyada gerekse de kendi içinde islamiyetin hızla gelişen bir din olduğunun farkındadır.Bundan olsa gerektir ki,bu durum aynı zamanda kendilerini ya dinlerine bağlanmaya,ya islamiyete girmeye veyahut da zulüm ve baskı ile kendisini dünyaya isbat etmeye çalışmaktadır.
“Dünyaca ünlü Amerikan CBS kanalının web sitesi CBSNews.com’da yayınlanan araştırma sonuçlarına göre İslâm dini son yüzyılda dünya genelinde bütün kıtalarda yükselen değer oldu. Buna göre 1900 yılında dünyadaki Müslüman nüfus rakamları ile 2000 yılındaki Müslüman nüfus arasında kıtalar bazında büyük artış göze çarpıyor. Araştırmaya göre en büyük yükseliş Afrika kıtasında yaşandı.
CBS’te yayınlanan rakamlara göre 1900 yılında Afrika kıtasında yaşayan Müslümanların bütün kıtaya oranı yüzde 32 iken, 2000 yılında bu oran yüzde 40,5’e yükseldi. Asya kıtasında ise Müslüman nüfus yüzde 16,3’ten yüzde 22,5’e yükseldi. Avrupa’da da durum yükseliş yönünde. Buna göre 1900 yılında Avrupa’daki Müslüman oranı yüzde 2,3 iken aradan 100 yıl geçtikten sonra bu oran iki puan artarak yüzde 4,3’e yükseldi.
1900’lü yıllarda Müslüman nüfusun çok azınlıkta olduğu Amerika kıtasında da İslâmiyet hızla yayılıyor. Bilhassa son günlerde İslâm’ın aşırı rağbet görmeye başladığı haberleri gelen Latin Amerika’da Müslüman nüfus oranı yüzde 0,1’den yüzde 0,3’e yükselmiş durumda ve bu oran gittikçe artıyor.
Kuzey Amerika’da ise 1900’lü yıllarda kıtadaki Müslüman oranı yüzde sıfır olarak belirlenmiş iken 2000 yılında yapılan araştırmada kıtanın yüzde 1,4’ünün Müslüman olduğu tespit edilmiş. CBS’in yayınladığı sonuçlara göre Okyanusya’da da yüz yıl önce Müslüman oranı yüzde 0,2 iken şimdi ise yüzde 1’in üstünde seyrediyor.”[3]
Evvelden ABD’de binin üzerinde cami,4 milyonun üzerinde Müslüman varken,bugün camilerin sayısı on bini geçmiş,Müslümanların sayısı on milyonun,ABD’de bir yılda Müslüman olanların sayısı 500 olup,ikinci din olarak kabul edilmiş,11 Eylülden sonra Müslümanların sayısı 4 kat artmıştır.
Müslümanların en çok yayıldığı yerler;Askeriye ve hapishaneler olmaktadır.
Yüksek morale muhtaç olunan yerler.Zenciler arasında da büyük bir artış söz konusu olmaktadır.
Yapılan bir araştırmaya göre:En dindar ülke ABD.
“Amerikan haber
ajansı Associated Press, uluslararası kamuoyu yoklaması şirketi Ipsos ile 10
ülkede kamuoyunun siyaset ve din ayrımı ile dini inanış konusundaki tavrıyla
ilgili bir kamuoyu araştırması yaptı.
13-26 Mayıs'ta yapılan araştırmada ABD, Avustralya, İngiltere,
Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Güney Kore, İspanya ve Meksika'da yaklaşık
1000'er yetişkin kişiye, ''din adamlarının hükümet kararlarını etkileyip
etkilememesi, dinin insan yaşamındaki önemi,Tanrı'ya varlığına inanıp inanmama
ile hangi dine ve mezhebe mensup olunduğu'' gibi sorular yöneltildi.
Yapılan kamuoyu yoklamasında ortaya çıkan sonuçlar ülke ülke şöyle
sıralanıyor:
-ABD-
Araştırma, ABD'de insanların dini inanışının, kamuoyu yoklaması yapılan
bütün ülkelere göre daha güçlü olduğunu gösteriyor.
ABD'de 10 kişiden 8'i Tanrı'ya inanıyor ve bu gruptakilerin çoğu Tanrı'ya
şüphesiz inanıyor.
Amerikalıların hemen hemen tamamı inancın kendileri için önemli olduğunu
belirtirken, yüzde 2'si Tanrı'ya inanmıyor. 10 kişiden 9'u dinin kişisel
yaşamlarında önemli olduğunu söylerken, 10 kişiden 4'ü din adamlarının hükümet
kararlarını etkilemeye çalışması gerektiğine inanıyor.
ABD'de Cumhuriyetçiler, Demokratların çoğunun aksine, din adamlarının
hükümet kararlarına etki etmeye çalışması gerektiğini düşünüyor, bu da
Demokratların dindar kesimin oylarına ulaşma teşebbüsünün önündeki güçlüğün
işareti olarak görülüyor.”[4]
Buda göstermekte
ve Bediüzzamanın da haber verdiği üzere;dünya devletleri içerisinde islamiyete
toplu olarak girecek devletler arasında olarak ABD'de görünmektedir.
-Bir asırdır ABD ile olan bazı ufak diplomatik kopukluklarla beraber
savaş yapmamış olduğumuz bir devlettir.Bazı ABD ile savaş senaryosu yapılsa ve
bunun ile ilgili olarak eserler yazılıp çoksa satsa da,ABD bizim ile doğrudan
savaşmaz.Genel itibarla batı dünyası menfaat üzerine kurulmuştur.Ortadoğudaki
menfaatını düşünen ABD,böyle bir menfaatını hiçe sayıp da baltayı ayağına
vurmaz.
-Ancak ABD kendi ipini kendisi çekmektedir.Şöyle ki;Bir zamanlar Üsame bin Ladini Ruslara karşı destekleyen Amerika,kendi silahıyla vurulmaktadır.Tıpkı bizdeki Hizbullahın Mit tarafından kurulup desteklenmesi ve daha sonrada ters yöne dönmesi gibi,çünki palazlanmış ve palazlandırılmıştır.Kader…
Keser döndü sap döndü
Bir gün geldi,hesap döndü.
Bu sefer kontrol edilemez oldu.Tıpkı Saddamın İrana karşı desteklenmesi ve silahlandırılması gibi.Acaba bizimkiler mi onlardan yoksa onlar mı bizimkilerden bu senaryoyu öğrendiler.Yoksa müttefikler mi?
Hatta MİT-te çalışmış olan Mahir Kaynak El-Kaide gibi böyle bir örgütün olmadığını ifade etmektedir.Adeta o bahane edilip dünyaya saldırılmakta ve saldırı meşru kılınmaktadır.
“El Kaide, bir istihbarat servisinin yaptığı operasyonun kod adıdır. Bu yüzden de bizim önce yapılan bu operasyonu deşifre etmemiz gerekir. Çünkü El Kaide operasyonuyla dünyada bir siyasi sonuç yaratılmak isteniyor…”
Daha öncede bir çok Belgeleriyle belgelediğimiz gibi ABD 11-Eylül olaylarının dışında değildir.Dünyaya karşı asayişi temin etmekle kolları sıvayıp ancak en büyük terörü besleyen ABD,Afganista,Irak ve Arkasından İran ve Suriye gibi BOP gibi büyük Ortadoğu çerçevesinde dünya dengelerini menfi esaslar üzerine kurması,kendisini bitirecek en önemli sebeblerdendir.
Gözüne kestirdiği devletleri bazı yaftalar takarak,arkasından suçladığı hususu belgelemeden kamuoyunun desteğini almadan saldırması,silahın bir gün kendisine döneceğini göstermektedir.
Bunlar içerisinden çıkan bir fare!,çanı kendi boynuna asarsa,dünya yüzünü ona dönmüş ve onu dışlamış olur.
ABD başkanı Wilson:”Osmanlı yıkılmak mecburiyetindeydi.”der.Ve bu boşluğu kendisi doldurmaya çalışmaktadır.Ancak doldurmak bir yana,değişik boşlukları da beraberinde getirmektedir.
ABD başkanı Clinton Türkiye ziyaretindeki konuşmasında:”20 yy-ı Osmanlı imparatorluğunun yıkılması belirledi,21.yy-ı da Türkiyenin tutumu belirleyecek.” demişti.
Gerçektir.Ortadoğuya geçiş ancak Türkiye köprülüğünde gerçekleşebilir.Sulh ve güven böyle bir ortaklıkla söz konusu olabilir.
Ancak bizimde bir hatamız kayıtsız şartsız ABD-ye bağlılık olsa gerek.Araya mesafe koymalı elbette kavga etmemeliyiz.
27 Mayıs 1960-da idam edilen Dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu diyor:”Bizim en büyük hatamız kayıtsız şartsız Amerikaya tabi olmamız.Böyle bir politika sonsuza kadar devam edemez.Türkiye sırtını Amerikaya dayamakla hiçbir sonuca varamaz. Aksine kendimizden çok şey veririz.Yine de onları memnun edemeyiz.Eğer Türkiye uluslar arası platformlarda haklı olduğu bir davada Amerikaya rağmen,aksine bir görüş ortaya koyabilse,saygınlığımız daha da artar.Böyle bir politikayı uygulayan devletler her zaman öteki devletler nezdinde sözü dinlenen ve dikkate alınan devlet durumuna gelmiştir.”[5]
Mehmet ÖZÇELİK
11-08-2005