Mesele
sineklerle uğraşmaktansa,sineklere vücudu ısırttıran,onları celb ve cezbeden
durumun tesbitini yapmak...
Bir
asırdır meydana gelen aksama ve aksaklıkları tesbit ve teşhis etmek... Hastaya yapılacak
en iyi acil bir tedbirdir.
Evet,en
büyük kaybımız”Zaman israfıdır.” “Kaybolan asırlar”. Bizi uğraştıran sinekler
değil,sinek üreten bataklıklardır.
Değmeyen,kıymet ifade etmeyen,sineklerle yıllarca uğraş tık,
Uğraştırıldık;kaybettik,kaybettirildik...
Gerek
dahili,gerekse harici ellerin karıştırması ve karıştırılmasıyla hiç yoktan bu
millete mesele çıkarılışmış ve yıllarca onun ile meşgul edilerek,sürekli suçlu
sandalyesine oturtturulmuştur. Suçlu arandığında ise bir türlü bulunamamış,zira
suçlu hep meçhullerde kalmış... Meçhuliyeti ise,nihâyet malumiyetinden!!!
-İki
yol var;biri,gelen neslin önündeki engellerin kaldırılması. İkincisi,gelen
neslin engelleri aşması.
Ancak
ikinci bir yol olarak,üçüncü bir şık olan kaderin tecellisi olarak ortaya
çıktığını görmekteyiz ki o da;her ikisi...
Ayrılıklar
içerisinde neticede birlik ve beraberlik;
-Engelleri
tanımayanlar,kaldırmaya çalışanlar ve engelleri aşanlar. Aşmaya ve açmaya
çalışanlar...
-Peki
zararlar nasıl telafi edilecektir?
İşçilikten
ustalığa tüm insanımızın katılımını,imar ve tamire katkılarını sağlamak
gerekmektedir. Başta vakıfların ihyasını ve ihya hareketlerinin
hareketlenmesini sağlamakla...Kanunlarda düzenleme...Eğitimde ciddiyet ve
kalite...Ekonomide denge ve düzen yoluna gidilerek,ihmal edilen akıl ve kalb
ihmal ve eksikliği ve de birbirinden kopmanın yerini;maddi-manevi mükemmeliyet
almalı ve de doldurmalıdır.
-Tarihi
parlak olan bir milletin bu kadar çarpışması,tarihi karanlık ve çarpışmalarla
geçen bir milletin ise bu kadar barışık ve zahiri sessiz geçmesi gayet
düşündürücüdür...
Karanlık
bir ortamda birbirimizi tanımadan ve anlamadan kavga etmekteyiz. Işıkları
yakmalıyız!
Hiçbir
devirde,hiçbir devletin tarihi,bizimki kadar uzun müddet,bir asırdır gizlenip
de saklanmamış,üstü küllenip de perdelenmemiştir.
Harama,su-i
istimallere geçit var,helale yok..ve yasak...
-12
Martın generali olan Muhsin Batur’dan itiraflar:”Kurtuluş savaşından sonra
cumhuriyet ilan edildi. Haddi zatında buna demokratik bir rejim denemez;ama
demokrasiye giden yolu hedefledi. O zaman tek parti rejimi var,devrimlerin
yerleşmesi için bazı katı önlemler alınmış.”
-“Demokrasiyi
de anlamadığımız için meclis ve parti tahakkümü başladı. Bir partinin mecliste
diğer partiyi susturması,kurtuluş savaşında iki numaralı görev yapmış bir
insanın meclisteki sözlerine dahi yayın yasağı uygulanması,tahkikat
komisyonlarının kurulması sonunda 27-Mayıs olayını patlak verdi.”[1]
-Türkeş
diyor:”Bir ihtilal olarak 27 Mayısı planlayanlardan,öncülüğünü yapanlardan
biriyim...
...her
türlü hukuk düzeni,en iyi ihtilal düzeninden üstündür,iyidir..”
-“Bazı
generaller her gün genel kurmaya gelip genel kurmay başkanına bilgi
veriyorlar,ikili oynuyorlardı. 12 Mart olmazda 15 mart olabilirdi.”
-12
Eylül ile 12 Mart farkı konusunda ise:”12 Eylülün komuta kademesinde birlik ve
beraberlik vardı,bizde ise yoktu. Komite konseyinde birbirimizle uyumlu
değildik. Kuşak farkımız vardı,en genç bendim.”
-“Demokrat
partiyi askerler kapatmadı. Halbuki askerlerin kapattığı sanılır. Bir avukat
dava açtı ve öyle kapandı.
...
12 Eylülde tek kişi vardı. Kenan Evren ne dediyse o oldu. Maalesef onun
görüşleri hiç de ilerici görüşler değildi.”[2]
Genelkurmay
eski başkanı ve DYP Kilis milletvekili Doğan Güreş:”Askeri darbelerin
Türkiyenin ilerlemesini engellediğini söyle”yerek;kendisine de “darbe
yapılmasını”telkin eden mektupların geldiğini söyleyip,böyle bir şeyi
düşünmediğini de belirtmektedir.
Çekiç
güç konusunda ise yorum yapmaktan kaçındığı belirtilerek,bu konunun milli
güvenlik kurulunda değerlendirilmesi gerektiğini söyler.[3]
Evet.
İleride meydana gelecek olayların ilklerinden biri de;İttihat ve Terakkiye
karşım gösterilen bir tepki olayıdır.
İrtica
senaryoları ve uydurmalarının diğer adıdır 31 Mart...
İleride
ortaya konulacak ve atılacak olan senaryolara bir adım ve ayak atmadır 31
Mart...
Tüm
menfiliklerin halka,geçmişe,İslama mal edilmeye çalışmanın diğer adıdır 31
Mart...
Yapılacak
işlere meşruluk kazandırmak amacıyla toplumun başı üzerine konulan “Demoklesin
kılıncı”nın diğer bir adıdır 31 Mart...
31
Mart 1909’da seçilen kurbanlar-kurbanlık olarak seçilip-,ileride de seçilecek
olan kurbanların diğer adıdır 31 Mart...
-Olayın
“İttihadî Osmanî adlı gizli bir cemiyetle başladığı ifade edilirken,gizlilik
kendisini korur.[4]
-“İyilik
zannıyla kötülük yapmak”kuralına,yapılanlar ne kadarda benzemektedir.
Evet.
Çok renklerin çalkalandığı bu olayda;tek bir renk görülüyordu:Şeriat...
Bir
irtica olayı olarak yansıtılmaya çalışılan bu vak’ada hedefler ve
hesaplar,ileriye dönüktü.
Belki
de ileride yapılacak ihtilallerin çekirdeği olarak atılmış ve ekilmişti.
Bediüzzaman
olayı şöyle özetliyor ve netleştiriyordu:”hem şeriat istiyorsunuz,hem şeriata
muhalefet ediyorsunuz.” Zira “İtaat farzdır”diyordu.
-“Her
taşın altından çıkıyor.”derler. Doğru. Şu İngilize bu atasözü ne kadar da
uyuyor, değil mi? Hele 31 Mart ve ona benzer olayların altında..
Bir-iki
asırdır,peş peşe yapılmakta olan;suyu iyice bulandırmak,o bulanıklık esnasında
yapılması gerekenleri yapmak...
Ancak
işin hazin tarafı;mesele ve problemin çözümünün yıllar ve asırlar almış ve de
alacak olmasıdır. Buda delinin değil de,çok akıllı birinin kuyuya bir taş
atması,yıllarca akıllıların bir türlü çıkaramamasına benziyor...
Ve
şu da görülmektedir ki;sudaki bulanıklılık oranının,berraklık oranından –kıyas
olarak- hala fazlalığını korumasıdır.
Bu
birazda tahribin kolay,tamirin güç olmasından da kaynaklanmaktadır.
Çok
yönlü hedefler ise;surların yıkımıdır. Yani;Abdulhamid,arkasından
Osmanlı,devamla İslâm alemi ve neticede İslâmın imhası idi...
BİR İNGİLİZ SEFİRİNİN ÇOK GARİB
İFŞAÂTI :
“1910
senesinde İngiltere sefiri Cirad Lavsır İstanbuldan,İngiliz dışişleri bakanı
Harding’e gönderdiği mektub;İttihat terakkinin içinde rol oynayan masonların ve
bunlara kapılan tînetsiz bazı kimselerin hallerini ve durumlarını acib şekilde
tasvib ediyor.
Mektup,29
Mayıs 1910’da yazılmış,ancak mektubun mahiyeti ve ifşa ettiği sırlar İngiliz
siyaseti icabı uzun zaman saklı kalmıştır. Ta 1974 yılında Londra üniversitesi
siyasal bilgiler öğretim üyesi Prof. İli Kiduri tarafından Arabik politicak memores F.O 8000 adlı
kitabında ve "“ritanya dış ileri bakanlığı belgeleri,193 A,”başlığı ve
rakamıyla neşredilmiştir.
İngilizce
olan bu kitap,sonraları Prof. Dr. Muhammed Tevfik Hüseyin,Arapçaya tercüme
ederek Bağdad’da münteşir”Afakı Arabiye” mecmuası 9. sayısında,sahife 56-dan
63-e kadar ki bölümünde ve mayıs 1978’de neşredildi.
Ayrıca
kitabul insan vel iman sahife 16-23 de de bu mektubun bazı kısımları
neşredilmiş. bunlar:
“Aziz
Şarl,23 Nisan tarihli Gords’ın telgrafı ve 25 Nisan tarihli
telgrafınız;Mısır’daki Muhammed Ferid,İstanbulda Masonlardan bir temsilci tayin
ettiği şayiasına dairdir. ittihat ve terakki cemiyetiyle iç içe oldukları ve
buradaki jön Türk hareketini idare ettiklerini ve buradaki
Masonların,Türkiyedeki rol sahibi oldukları söylenen Avrupa Masonları hakkında
biraz malumat vereyim:
Şimdi
size gizli ve şahsi olarak şunları bildiriyorum ki;Bu yeni Masonluk
hareketi,İngiltere ve Amerikadaki Masonlardan ayrıdırlar. Buradakiler son
derece siyasi ve gizlidirler. Çok gizli şekilde ve çok ustaca bunlara hülûl
edilmezse durumlarından hiçbir malumat elde edilemez. Zira her hangi bir şahıs
bunların ufak bir sırrını ifşa etmek istediğinde;onların gizli zebanilerin
elinden çekeceklerini de beraber düşünür.
Hem
de siz bilirsiniz ki;Jön Türklerin Paristeki hareketi,Selanikteki Jön Türklerin
hareketinden tamamen ayrıdır. Oradakiler,bunların hiç durumlarını ve
nizamlarını bilmemektedirler.
Şimdi
Selanikte yüz kırk bin yahudi yaşamaktadır. Bunların sekiz bini İspanya asıllı
yahudilerdir. Yirmi bini ise,”Lavi” sülalesinden olup müslümanlarla beraber
yaşıya gelmişlerdir.
İşte
bu İspanya asıllı yahudilerin çoğu,geçmişte İtalya cinsiyetini almış
olup,İtalya locasına bağlıdırlar.Çünkü Roma belediye reisi Yahudi Nasan,Roma da
masonluk için çok büyük ve müessir bir loca teşkil ettirmiş,aynı
zamanda”Nozati” ve “Sonino” adlarındaki iki yahudi reisi italya millet
meclisinde masonluklarıyla bilinmektedirler.”
“Bundan
birkaç sene önce;Selanikli yahudi ve şimdi selanik meb’usu olan İstanbulda
millet meclisinde bulunan Amanuel Selanikte italya locasına bağlı bir mason
locasını teşkil ettirmişti. İşte bu
yahudi Emanuel Karasso,ittihat ve terakkinin jön Türklerinden bir çok subay ve
sivilin mason olmalarında rol oynamıştır. Bunu hedefi de yahudilerin
Türkiyedeki yeni harekette nüfuz sahibi olmalarını temindir. Her ne kadar,ilk
önceleri jön Türklere,Sultan Abdulhamidin hafiyelerinin kötü muamelelerini
propaganda ile anlatarak bunların çoğunu kendi localarında muhafaza ve emniyet
altına alabileceğini söylemişse de;İsmail mahir paşa bu locanın gizli sırlarından bazı kısımlarına
muttali olmuş ve yıldıza götürmüştü. Fakat az bir müddet sonra,31 mart 1909
hareketinde,bu İsmail Mahir paşa,ittihat terakki tarafından büyük işkencelere
uğratıldı.”
“İngiltere
sefiri devamla:”ittihat ve terakkinin çeşitli adlar altında kurdukları
cemiyetlerinin hemen hepsi de mason localarına bağlıdırlar ve proğramları
yahudiler tarafından tanzim edilmektedir...”[5]
-Bediüzzaman,Divan-ı
Harbi Örfi adlı eserinde olayın gelişmesini şöyle anlatır:”Hakkın hatırını
kırmıyacağım,hakikatı söyliyeceğim. Zira hakkın hatırı alidir,hiçbir hatıra
feda edilmez. Kimin hatırı kırılırsa kırılsın,yalnız hak sağ olsun. Şöyle ki:
“Otuz
bir mart hadisesi”denilen o saika ve müthiş fırtına,esbabı adide tahtında öyle
bir istidadı tabiiyi müheyya etmişti ki;neticesi hercü merc olduğu halde,min indillah ehli kıyamın lisanına
daima mucizesini gösteren ismi şeriat geldi. O fırtınayı gayet hafif
geçirdiğinden,nisanın nısfından sonra ki gazeteleri indallah mahkum ediyor.
Zira,o hadiseye sebebiyet veren 7 mesele ve onunla beraber yedi hal nazarı
mütalaaya alınsa,hakikat tezahür eder.Onlarda bunlardır:
1)Yüzde
doksanı ittihat ve terakkinin aleyhinde,hem onların tahakkümü ve istibdadı
aleyhinde bir hareket idi.
2)Fırkaların
meydanı münakaşâtı olan vükelayı tebdil idi.
3)Sultan-ı
mazlumu sukut-u musammemden kurtarmak idi.
4)hissiyatı
askeriyenin ve adabı dindarânelerinin muhalif telkinatının önüne sed çekmekti.
(Pek
çok büyütülen Hasan Fehmi beyin katilini meydana çıkarmaktı.)
6)Kadro
haricine çıkanları ve alay zabitlerini mağdur etmemekti.
7)Hürriyeti,sefâhete
şümulünü men’ ve âdâb-ı şeriatla tahdid
ve avamın siyaseti şer’i bildikleri yalnız kısas ve kat’ı yed haddini icra idi.
Fakat
zemin bataklık ve dam ve plan serilmişti. Mukaddes olan itaat-ı askeriye feda
edildi. üssül esas esbab,fırkaların taraftarâne ve garazkarâne münakaşâtı ve
gazetelerin belağât yerine mübalağât ve yalan ve ifrat-perverâne keşmekeşleri idi. Bu metâlibi seb’ada;nasılki
yedi renk çevrilse yalnız beyaz görünür. Bunda da yalnız ziyayı şeriatı beyzâ
tecelli etti. Zira fesadın önüne sed çekti.”[6]
“Ben
mart hadisesinde şuna yakın bir hal gördüm. Zira İslâmiyetin meşrutiyet-perver
ve hamiyetli fedaileri cevheri hayat makamında bildikleri nimeti meşrutiyeti
şeriata tatbik ile,ehli hükûmeti adalet namazında kıbleye irşad;ve namı
mukaddesi şeriatı meşrutiyet kuvvetiyle i’lâ;ve meşrutiyeti şeriat kuvvetiyle
ibka;ve bütün seyyiatı sabıkayı muhalefeti şeriat üzerine ilkâ etmek için bazı
telkinatta ve teferruatın tatbikatında bulundular. Sonra sağını solundan
farketmeyen –haşa- şeriatı istibdada müsait zannederek;tuti taklidi gibi”şeriat
isteriz” demekle maksad ortada anlaşılmış oldu. Zaten planlar serilmişti. İşte
o vakit yalan olarak,hamiyet maskesini takan bazı herifler o ismi mukaddese
tecavüz ettiler. İşte cay-ı ibret bir nokta-i siyah!..”[7]
-Abdulhamidin
hatıra defterinde ise:”31 Mart gerekçesini “ittihat ve terakki cemiyeti “ile bu
cemiyete dayanan hükûmetin tecrübesizliği ve tedbirsizliği hazırladı.Başta
Kamil paşa zade ile İsmail Kemal bey oldukları halde,bir takım ittihat terakki
muhalifleri bu durumdan yararlandılar. Basın,bilmeyerek ve tehlikeyi
hissetmiyerek ateşi körüklüyordu. Nisanın birinci günü yayınlanan gazeteler
genellikle ayaklananların şakşakçısı olmuş ve Murad beyin Mizanı çok ileri
giderek subaylarını öldüren erlere gazilik dağıtmıştı.”
Ve”31
Mart olaylarıyla benim kesinlikle ilişkim yoktur. Hatta kendiliğinden gelmiş bu
fırsattan yararlanmaya bile tenezzül etmedim. Eğer olaylara girmek isteseydim
ve yararlanmayı düşünseydim,bu gün Beylerbeyinde değil,yıldız sarayında
bulunurdum.”
-“Eski
Şeyhulislamlardan Cemaleddin Efendi ise:”O hadisenin,ittihat ve terakki
tarafından tertip edildiğini”ifade etmektedir.”
Bediüzzaman
ise burada;nasihatlarıyla yatıştırıcı rol oynamıştır. Kendisi kesinlikle
katılmamıştır. Derviş Vahdetinin Volkan gazetesindeki kışkırtıcı yazılarına
mukabil,tesirini kırıcı ve halkı teskine tesir edici yazılarıyla bir çok
insanın katılmamasına yardımda bulunmuştur. Zira o gerçek rengi görmüş,oyunu
anlamıştı. Katılmamış,yardım da bulunmamıştır,avamın alet olmasına...[8]
31-Mart
gibi,Şeyh Said ve Menemen hadiselerinin arkasında bir komplo görülmektedir.
Nitekim hala da 28 şubat kararları ile belli kesime kızılmış,umumun malı olan
Kur’an kursları ve İmam-Hatibler kapanarak inançlı insanlar rencide edilmiştir.
Menemen
Hadisesi ki; konuda Rıza Nur şöyle der:”...Bu gün gelen Milliyet gazetesi de
Menemen isyanından bahsetmektedir.Dediğimiz oluyor.Mustafa Kemal’in,milletin
kendi aleyhinde olduğunu görünce yeniden bir terör yapacağına hükmetmiştik.
Demek başlıyor. Zannımca bu isyan ehemmiyetsiz bir şey olacak. Belki hükümet
tarafından teşvik edilmiştir.Çünki teröre vesile yapacaktır. Hatta serbest
fırka erkanın da bununla müşterek olduğunu söylüyorlarmış. İşte ne kadar
katliam edilecek menfaatlarına muzır görülen adam varsa bu vesile-i cemile ile
temizlenecektir.” Ve devamla:
“..Bu
fırka işi de bitti. Şimdi bunun intikamı ve kanlı neticesi olacak ki bu
feci...İleri atılmış türlü kahırlara,hakaretlere,maddi zararlara,hapislere
uğrayacaklar,hatta canlarını kaybedenler olacaktır.Gazi’nin seyahatı bunun
mukaddemesi olsa gerektir. Bakalım ne olacak... Bunların bütün mesuliyetleri
Fethi’nin boynundadır. Herkesin ileri atılmasına sebeb oldu,sonra alçakça
onları bıraktı.”der.[9]
Menemen’in
Belediye başkanı,Atatürk’ü kızdıran şu sözü söyler:”Bu olay,serbest cumhuriyet
fırkasını lekelemek için tertib edilmiştir.”ve Atatürk der:
“Olayın
siyasi kaynakları araştırılsın. Olayla ilgili görülen herkes şiddetle
cezalandırılsın. Verilen ölüm cezaları hemen yerine getirilsin. Menemen artık
lanetlenmiş bir beldedir. Bütün ahali boşaltılıp çevre illere dağıtılsın. Evler
yakılıp hükümet meydanına büyük bir sütun dikilsin.”
Herkes
tarafından ittifak edilen gerçek şudur ki;Menemen olayı bir komplodur.
Nitekim daha sonraları da olduğu gibi. Burada esrarkeş
üç Mehmetler kullanılmıştır. Derviş Mehmet,Sütçü Mehmet,Şamdan Mehmet’dir.
Meslekleri belli,kendileri sarhoş kimseler olarak belli..
Dini
hiçbir yönü olmayan bir olay. Nitekim olayın içerisindekilerden biri şöyle
der:”Vallahi efendim,ben namaz bile kılmıyorum,oruç tutmadığıma dair şahitlerim
vardır.” Milletteki 60 yıllık
burukluk,suçluluk hissi Menemen tertibinin menfi neticesidir.
Menemen
olayından sonra verilen beyanatlar ya din adamına,ya bir tarikat mensubuna veya
tekke üzerinedir.
Kazım
Özalp (TBMMBaşkanı):”Tekkeler ya mekteb yapılmalı,yahut yakılmalı. Bununla
irtibatı olan diğer şahıslar da etraftan celbedilmelidir.”
Gazi
Paşa:”Kumandanlar bilmelidirler ki bu tarikat (Nakşibendi tarikatı) yok
edilecektir,siyasi irtibat aranacaktır.” Ve “Hiçbir yerde kutub ve Kutbul aktab
bırakılmamalıdır.”,”Şeyhlik ve müridliğe fiilen müdavim oldukları sabit olanlar
hakkında ağır ceza tatbiki için kanun çıkarılmalıdır.”[10]
Ancak
Kubilay’ın çavuşu olan Mahmut Özkan şöyle diyordu:”Olayı müslümanlara mal
edenler yalan söylüyor.” O halde yalan söyleyenler utansın! Yalan söyleyen
tarih utansın veya yüzündeki utanç perdesi kaldırılsın,aklansın...
MİT
Alanı Mahir Kaynak şöyle der:”1960’da basit bir-iki öğrenci ile darbe yapmak
mümkündü. 71 müdahalesine gelindiğinde 1960’dan daha ciddi bir takım sebebler
gerekiyordu. 1980’e gelince artık aynı gerekçe ile darbe yapılamazdı. Daha
ciddi bir takım hareketler oldu.Şu anda yeniden darbe yapılması mümkün ise
1980’in ötesinde bir takım gerekçeler gerekiyor. Ya iç harp olacaktır,yada
başka bir şey...Gerekçesi her hâlu kârda 80’i aşan ölçülerle olmalı.”[11]
Nitekim
1997’de yapılan sessiz darbe;Postmodern bir darbe olarak tarihe geçti.
Sivil-asker işbirliği...
13-Şubat-1925’de:”Şeyh
Said isyanı” ile “Takrir-i Sükun kanunu” çıkarılmış ve”İstiklal mahkemeleri”
kurulmuştur.
23-Aralık-1930
Menemen olayı ile de Nakşibendi Şeyhi Esad Efendi gibi şahsiyetler ortadan
kaldırılmıştır.”[12]
Sanki
olaylar,kanunlar ve uygulamalar için bir zemin oluşturulmuş ve o mecraya
sürüklendirilmiştir.
Kubilay’ın
yakın arkadaşı ve Menemen’in eski belediye başkanı Bedri Onat şöyle der:”Daha
anlatamadığım hadiseler var...Anlatmak istemediğim değil
de,anlatmadığım,anlatamadığım hadiseler var.”[13]
“Menemen
Hadisesinin İç yüzü”adlı kitabında Cevad Rifat Atilhan özetle şöyle
bahseder:”İttihatçı ve dünya siyonizmine bağlı Celal Bayar’ın sevk ve
idaresinde bulunan bir iktidardan başka türlü bir şey beklenemezdi.” Ve
“inkilab öncesi bütün kötü idare ve yolsuzluklardan bizzat o,yani Celal Bayar
mesuldür. Arkadaşlarının başını yiyen de odur.”[14]
“33
yılda üç insanın canına kıymayan mutlakiyet devrine mukabil,sekiz yılda
hürriyet devrinde darağaçlarında asılmak veyahut kurşuna dizilmek suretiyle tam
altmış bin insanın canına kıyılmıştır. Cehalet,ihtiras ve keyfi idare yüzünden
cephelerde ölen üç milyon Türk bu hesaba dahil değildir.[15]
“Osmanlı
mali hayatı Sultan Selim devrinden itibaren Yasef Nazi tarafından ele
geçirilmiştir. Bunlar şu anda dünya iktisadi hayatını elinde tutan Roçilt’lerin
dedeleridir.
Siyonist
ve mason kesafetinin çok az olduğu yerlerde bunlar ellerinde mali imkanlara
dayanarak hükümet adamlarını,parti liderlerini,naşirleri,müellif ve
mütefekkirleri satın alarak dünya siyonizmi ve masonluğunun umumi menfaatlarını
korumak ve müdafaa etmek için hamleler yaptırırlar.”[16]
“İlk
kominist merkez üyesi olan beşyüzelli dört üyeden dörtyüzkırk yedisi saf kan
yahudi idiler. Yahudi olmayanlardan iki Polonyalı,bir çek,kırküç Litvanyalı,üç
Finlandiyalı,otuz Rus,onüç Ermeni,iki Gürcü,bir Macar,oniki Alman ve 447
yahudi..Bu 447 kominist yahudiden yalnız ellisi 1917 büyük kominist ihtilalinin
iç yüzüne vakıf ve ana hedefini biliyordu,diğerleri ise mahalli ihtilal
koministleri idi.
......1917’de
rusyadaki kominist ihtilallerinin dış ve şef organizatörleri Amerikan yahudisi milyarder
Jakop Şif (tir.)(31 Mart ihtilali için bir milyon dolar,1917 rus ihtilali için
12 milyon dolar sarfeden yahudi)...[17]
“1917
Rusya bolşevik ihtilaline kadar dünya siyonizmi milletleri ırk ve din uğruna
birbirine karşı savaşlar ve iç ihtilallere sevketmiştir. 1917’den sonra dünya
siyonizmi milletlerin karşısına yeni bir taktikle çıkmıştır:İktisadi Sistem.
Şimdiden sonra dünya milletlerini pek kanlı savaşlara sevkedecek olan amil
iktisadi sistemdir. Devletlerin yıkılışı ve yeniden kuruluşuna daima iktisadi
faktörler tesir edecektir.”[18]
Özetle;Rumi
takvimle 31-Mart 1325,asıl 13-Nisan-1909’da olan bu olayla Abdulhamid tahttan
indirilmiş ve Meşrutiyet kurulmuştur. Abdulhamid Han çetelerin silahlanmasına
karşı müslümanı müslümana kırdırmamak için birliklerinin silahlarını
toplatarak,kan akmasını önlemiştir.
Sultanın
Hal’ kararını tebliğ edenler içinde bir Türk yoktu. Bunlar;Emanuel Karasso,Esat
Toptani,Âram Efendi ve padişahın uzun seneler yaverliğini yapan Arif Hikmet
Paşa idiler. Durumu öğrenen Padişah;”Bir Türk Padişahına,İslâm halifesine hal’
kararını bildirmek için bir yahudi,bir ermeni,bir arnavut ve bir nankörden
başkasını bulamadılar.”demiştir.
31
Mart vak’asının gizli tertipçilerinden Selim Sırrı Tarcan ile Rıza Tevfik bey
şu itirafta bulunmuşlardır:”1908 ihtilalinden evvel,bizleri başta İngiliz
sefiri olmak üzere fransız,italyan sefirleride çok teşvik ettiler Onlardan
büyük mikyasta fikir muaveneti ve teşvik gördük.”
Rıza
Bey buna rağmen ziyaretine gittikleri ingiliz sefirinden kabul görmediler,yıllar
sonra oğluu Londrada ziyarete gittiğinde
hem oğlu hemde kendi maddi yardım gördüğünden teşekkür için Lordu
ziyaretinde,önceki ziyaretlerinde soğuk davranmalarının sebebini
sorduğunda;istediklerinin yapıldığını ancak neticenin alınmadığını şöyle izah
etmiştir:”Zira ihtilal yaptınız,gerçi Kanuni Esasi geldi,fakat sultanda hele
hilafet müesseseside yerinde bâki...”
İlgi
sebeblerini de şöyle belirtir:”Ha...Dostum Rızâ Tevfik Bey... Biz Mısır'da
bilhassa Hindistan'da İslâm kitlelerini idâremiz altına alabilmek için
milyonlarca altın harcadık, muvaffak olamadık. Halbuki Sultan Yılda bir defâ
bir "selâm-ı Şâhâne", bir de "Hafız Osman Kur'ân-ı Kerîmi"
gönderiyor, bütün İslâm ümmetini, hudutsuz bir hürmet duygusu içinde, emrinde
tutuyor.
İşte biz ihtilâlden ve siz
Jön Türklerden ihtilâl sonunda, sultanların da, hilâfetin de, yâni bir selâm-i
Şâhâne ve bir Hâfız Osman Kur'ân'ıyla kitleleri avucunda tutan kuvvetin de
devrilmesini bekledik, aldandık. İste bu sebeple bir soğuk adem-i kabul
gördünüz..."
Sözü
yine Mahir Kaynak’ın sözüyle bitirelim:”Bugün darbe yapmayı planlayanlar varsa
Türkiye halkını;”Evet,bunun için darbe yapılır.”dedirtecek bir takım eylemlere
ihtiyaçları var. Bu da bellidir,Türkiye’nin bölünmesi...Çok vahim bir olay.
Türkiye açısından ancak böyle bir konumda askeri darbe olabilir (ve) Güneydoğu
darbeye hizmet etmiyor.”[19]diyor.
Necib
Fazıl şiirinde: Mehmed’im,başlar yüksekte
Ölsekde sevinin,eve dönsekde
Sanma bu tekerlek kalır tümsekde
Yarın elbet bizim,elbet bizimdir.
Gün doğmuş,gün batmış,
Ebed bizimdir...
-Surda
bir gedik açtık,mukaddes mi mukaddes
Ey kahpe rüzgar,her nereden esersen es...
2-4-1996 / MEHMET ÖZÇELİK
[1] Aksiyon derg.27-Mayıs
[2] Agd.13-19-Ocak-1996.
[3] Zaman gaz. 12-Mart-1996.
[4] Bak.Yeni Asya gaz.17-20-Nisan-1994.
[5] B. Said Nursi. A. Badıllı. 1 / 198-199.
[6] Age. 1 / 236,37-38, Asar-ı Bediiyye. B. Said Nursi. 316,Tarihçe-i Hayat. B. Said Nursi.58-72.
[7] Age. 1 / 239-240.
[8] Bak.age. 1 / 242-243,235-248.
[9] Yeni Asya gazt.18-12-1990,bak.Menemenle ilgili.Zaman gazt.16-12-1991,23-12-1991,25-12-1988,Milliyet gazt.30.Kanun-u evvel.1930,Bak.Din-Devlet İlişkileri. H.Hüseyin Ceylan. 3 / 161 ve devamı.
[10] Yeni Asya gazt.25-12-1990,Bak. Kemalizm.A.Dilipak.sh.346.
[11] Zaman gazt.17-12-1991.
[12] Bak.Yalan Söyleyen Tarih Utansın.M.Müftüoğlu. 1 / 290.
[13] Zaman gazt.15-1-1988.
[14] Age.sh.12.
[15] Bak.Age.sh.13.
[16] Age.17.
[17] Age.19.
[18] Age.20.
[19] Zaman gazt.17-12-1991.