|
|
Can Ataklı, Türkiye'nin çok konuşulan gazetecilerinden biri. Mehmet Ali Birand ve Cengiz Çandar'ın kovulmasına yol açan ‘andıç'taki imzayı deşifre eden isim oldu. Çalıştığı Sabah gazetesinden atıldı. Kendi ifadesiyle ‘misafir gittiği programdaki performansı beğenilince' Star Medya Grubu Başkanlığı'na getirildi. Buradaki ömrü, Uzan şirketlerine el konulmasına kadar sürdü. İki yıldır işsiz. Zaman'ın sorularını cevaplayan Ataklı, Türk siyaset tarihine ‘postmodern darbe' olarak geçen 28 Şubat’ta halkın nasıl kandırıldığını belirtiyor. İlginç olaylar yaşadığını kaydeden Ataklı, Refah-Yol hükümetini çökertmek için ‘üst düzey bir general' diye başlayan haberler yapıldığını hatırlatıyor. Ataklı, “Komutanlarla her gün konuşulup söyledikleri manşet yapılırdı. Bir gün, ‘Paşam bugün ne yazalım?' diye sordular. Paşa da ‘Kafanıza göre bir şey çakın.' dedi. Sonra komutan söylemiş gibi haber yazdılar.” ifadelerini kullanıyor. Ataklı, bazı komutanların, “Bu dediklerimi yayınlarsanız en az 3 milletvekili daha istifa eder.” dediklerini aktarıyor. Türk halkı üzerinde 28 Şubat sürecinde yürütülen psikolojik savaşın önemli unsurlarından biri de Aczimendilerdi. Ataklı, Aczimendilerin ‘birileri’ tarafından ceplerine para konularak İstanbul’a getirildiğini iddia ediyor. Deneyimli gazeteci, bazı çevrelerin 28 Şubat’taki olağanüstü atmosferden yararlanarak, ceplerini doldurduklarına da dikkat çekiyor. 8 Temmuz 1996’da Refah-Yol hükümetinin güvenoyu almasıyla başlayan ve 28 Şubat 1997’de yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısından ismini alan süreçte, medyanın rolü hep tartışıldı. Ataklı, Refah-Yol’un iktidardan uzaklaştırılmasının ardından, 28 Şubat’ı eleştiren yazılar kaleme aldı. Daha önce Sabah’tan kendi isteğiyle ayrıldığını söyleyen Ataklı, şimdi ise gazeteden koparıldığını anlatıyor. Tayfun Devecioğlu, kendisini arayarak, “Ağabey artık birlikte çalışamayacağız.” demiş. Medya dünyasını, “Aydın Doğan aleyhine 53 gün art arda yazdım. 54. gün Dinç Bilgin’le ortak oldular.” sözleriyle özetliyor Ataklı. 30 yıldır mesleğin içinde olan gazetecinin, daha sonraki durağı Star oldu. Star Grubu’nda o gelene dek 28 Şubat sürüyormuş gibi yayın yapılıyordu. Ataklı, eleştiri oklarını hükümete yöneltti. Sert muhalefet, TMSF’nin 14 Şubat 2004’te Star TV’ye el koymasına kadar sürdü. Ataklı, Uzan Grubu’nun uzun süre asker yanlısı haberler yapmasını ise şöyle açıklıyor: “Cem Uzan’ı, 2003’ün Ağustos ayında ordunun muhtıra vereceğine inandırmışlardı.” Star’a el konulmasının ardından ikinci kez işinden olan Ataklı, Cem Uzan’la her gün görüştüklerini söylüyor. Uzan’a haksızlık yapıldığı inancını taşıyor ve “Uzan’a inanıyorum.” diyor. “Cem Uzan için siyasetçilere, yurtdışına yazdığım mektupları toplasanız, binlerce sayfa kitap olur.” diyen Ataklı, en son geçtiğimiz günlerde, Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt’ın daveti üzerine Ankara’da şehit ailelerinin de katıldığı bir toplantıya gittiğini ve Büyükanıt’a Uzan’ın durumu hakkında bilgi verdiğini anlatıyor. Ancak Büyükanıt’ın herhangi bir tepki vermediğini ve yorum yapmadığını ifade ediyor. Can Ataklı, 28 Şubat’ın sır perdesini aralayacak bilgilere de sahip. Usta gazeteci, hükümeti düşürme taraftarı olan komutanların, haberlere nasıl müdahale ettiğini ilginç örneklerle anlatıyor. Sürecin başrol oyuncularından eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya bağırsak kanserine yakalandığında, Ataklı köşesinde ilginç bir yazı kaleme almış ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller’in kendisine, “Erkaya’yı çok severim. Yardıma hazırız. Amerika’da tanıdığımız uzmanlar var.” dediğini yazmıştı. Yazının ardından Ataklı’yı dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak aramış. Çiller için, “O kadına ihtiyacımız yok, biz paşamıza bakarız.” demiş. Telefonda Özkasnak’la aralarında geçen diyaloğu paylaşan Ataklı, “Ben kendisine, söylediklerini köşemde yazabileceğimi belirttim. O ise ismini vermeden ‘bir üst düzey komutan’ diyerek yazabileceğimi söyledi. Özür dileyerek bunu yapamayacağımı ilettim. İsminin yazılmasının da bir mahzuru olmayacağını dile getirdim. Ancak o diğer komutanlarla görüştükten sonra tekrar arayacağını ifade etti. Ertesi gün telefon etti, ‘Bu kadın (Çiller) bir densizlik yapmış; ama söylediklerimi yazmanıza gerek yok.’ dedi.” diye konuşuyor. Özkasnak, 28 Şubat sürecinde gazetecilerin yakından tanıdığı bir isim. Gazeteci-yazar Mehmet Altan için, “Onun makadına süngü takar, cepheleri gezdiririm.” demişti. Hürriyet Gazetesi yazarı Sedat Ergin’le bir tartışmasında; medyayı bilgi kırıntılarını alıp manşet yapmakla suçlamış ve gazetecilerin kendilerine espri bile yapmaya cüret edemediklerini kaydetmiş ve bazı yazarların meslektaşlarını kendilerine ihbar ettiğini açıklamıştı. Bu arada gazeteci Cengiz Çandar, andıçtaki imzalardan birinin Özkasnak’a ait olduğunu yazmıştı. Genelkurmay’ın gazetecilere ve yargı mensuplarına verdiği brifinglerin mimarının o olduğu ileri sürülmüştü. Ataklı, eski Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir’den de bahsediyor. 28 Şubat sürecinde yazdığı yazılardan dolayı Bir’in kendisini ‘Erbakancı’ zannettiğini anlatan Ataklı, “Fakat daha sonra Çevik Bir’le bu konuyu konuştuk, artık dostuz.” şeklinde konuşuyor. Ataklı, andıçtaki Çevik Bir ismini, 1999 yılında Öküz dergisine verdiği röportajda deşifre ederek, “O satırlar Sakık’ın ifadesine, İstanbul sosyetesiyle sıkı fıkı olan bir komutan tarafından eklendi.” tespitinde bulunmuştu. Çiller, patronu hedef aldı desteği kestik 28 Şubat’ta medyanın Refah-Yol’a saldırma sürecinde önemli kilometre taşlarından biri de Tansu Çiller’in Sultanahmet mitingiydi. DYP Genel Başkanı Çiller, 10 Mayıs 1997 tarihinde partisinin Sultanahmet mitinginde yaptığı konuşmada, medya patronlarını hedef almıştı. Can Ataklı, mitingden bir gün önce Çiller’i makamından aradığını; fakat ulaşamadığını ifade ederek, şunları aktarıyor: “Çiller’e, yarınki mitingde Dinç Bilgin aleyhinde konuşmaması halinde, kendisine destek vermeye başlayacağımızı söyleyecektim. Ama o beni tekrar aramadı. Ertesi gün de mitingde istemediğimiz şekilde konuştu.” 25.02.2006 |
AİHM: KEMALİST İDEOLOJİ ELEŞTİRİLEBİLİR
Atatürk'e hakaretten hapis yatan yazar Odabaşı, Türkiye'yi mahkum ettirdi
"DÜŞ ve yaşam' adlı kitabında Atatürk'e hakaret ettiği gerekçesiyle, 1998
yılında 1 yıl 6 ay hapis cezasını çarptırılan ve hapis yatarak cezasını çeken
Yazar ve Şair Yılmaz Odabaşı, AİHM'e açtığı davada Türkiye'yi 6 bin Euro ödemeye
mahkum ettirdi. Yayıncıya da 2 bin 450 euro ödenmesine hükmeden AİHM'in
oybirliğiyle verdiği kararda, Odabaşı'nın kitapta Atatürk'ü değil, "Kemalist
ideolojiyi' hedef aldığı belirtildi.
Yılmaz Odabaşı, Düş ve yaşam adlı kitabı nedeniyle, "Atatürk Aleyhine İşlenen
Suçlar' kapsamında, 5816 sayılı yasanın 1/1. ve 2/1 maddeleri gereğince 1 yıl 6
ay hapis cezasına, kitabın yayıncısı Niyazi Koçak ise 2 milyon 725 bin lira para
cezasına çarptırıldı. Odabaşı'nın kitabında, "Kemalizm, Mustafa Suphi ve
yoldaşlarını katletip, kominist partisi kurdurmuş değil midir. Kemalizm,
komünist olduğu gerekçesiyle Nazım Hikmet'i yıllarca hapishanelere atmış değil
midir? Dersim'de Şeyh Said isyanına kadar irkiltici örneklerle, on binlerce
Kürdü, Kemalizmin ideolojisi katletmiş değil midir" biçiminde ifadeler yer
almıştı.
Odabaşı, mahkumiyetinin ilk 50 gününü Bursa E Tipi Cezaevinde, kalan süreyi ise
Saray Kapalı Cezaevi'nde tamamlayarak, Eylül 1999 yılında tahliye edildi.
YAYINCIYA DA 2 BİN 450 EURO
Odabaşı ve Koçak'ın avukatı Hülya Sarsam'ın, AİHM'e açtığı dava sonuçlandı.
AİHM, Atatürk'ün çağdaş Türkiye için sembolik bir şahsiyet olduğunun gözardı
edemediğini belirterek, Yılmaz Odabaşı'nın yazdığı "Düş ve Yaşam' adlı kitaptaki
yazısında, "Doğrudan Atatürk'ün hedef alınmadığını, eleştirinin Kemalist
ideolojiye yönelik olduğunu ve kitapta şiddet veya silahlı direnişin teşvik
edilmediğini' vurguladı.
AİHM, oybirliğiyle verdiği kararda manevi tazminat olarak Odabaşı'na 6 bin,
Koçak'a da 2 bin 450 euro, mahkeme masarfları için de her ikisine 2 bin euro
ödenmesine hükmetti.
DEVLETİN GİZLİ VE ÖZEL ORDUSU
Kurduğu özel ordu, getirdiği gizli silahlar ve yaptıkları derin operasyonlarla gündemi sarsan Batman eski Valisi Şarman, cezaevinden tahliye oldu ve o Özel Ordu'yu anlattı.Yakın tarihin en çok tartışılan isimlerinden biri olan eski Batman Valisi Salih Şarman, 16 ay yattığı cezaevinden geçtiğimiz günlerde tahliye edildi.
1994 yılında terörle mücadele için özel birlik kuran Şarman, ihtiyaç duyulan silahları getirmek için Bulgaristan’la hava köprüsü oluşturulduğunu söyledi. Dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’in emriyle askerî uçakların kullanıldığını kaydeden Şarman, özel birliği devlet mekanizması içinde kurduklarını ifade ediyor.
Zaman Gazetesi'nin sorularını cevaplayan Şarman, “Özel ordu benim değil, devletindi. Silahlar kayıp değildi ve ben rüşvet almadım.” diyor. İntikam amacıyla kendisine tuzak kurulduğunu iddia ediyor. Yaklaşık 2,7 milyon dolara alınan silahları sadece kendi birliklerine değil çeşitli illere verdiklerini anlatan eski vali, “Ne getirdiysek Jandarma’ya verdik. Kalaşnikof, makineli tüfek, roketatar ve el bombaları vardı.” şeklinde konuşuyor.
eski Batman Valisi Salih Şarman, tebdil-i kıyafetle dağlarda Hizbullah kampı aradığını ileri sürüyor. Şarman, “Batman’da uyuşturucu trafiğini kesip PKK ve Hizbullah’ı bitirdiğim için buralarla iç içe yaşayan mahalli mütegallibe bir siyasi partide kümelendi, o parti iktidara gelince de, benim şahsımda örgütlerin ve uyuşturucunun intikamını alarak beni hapse attırdılar.” şeklinde konuşuyor.
Batman’a 1993 yılında vali olduğunda dağlara PKK’nın, merkeze Hizbullah’ın tamamen hakim olduğunu, tek çare olarak jandarma, polis özel harekat ve koruculardan oluşan Karma Özel Harekat Birliği’ni (KÖHB) kurduğunu belirten eski Batman Valisi, birçok soruşturmaya, spekülasyona ve mahkemelere konu olan ‘özel ordu’ konusunu şöyle anlattı:
“Özel birliği tamamen devlet mekanizması içinde kurduk. Yaptığımız her şey yasaldı. Ekibimle düşündük birlik projesini, Başbakan Çiller’e sunduk, büyük bir destek gördü, onaylandı. Genelkurmay Başkanı Güreş de destek verdi. 1000 kişilik birlik planladık; ama sayı 800’ü geçmedi hiç. Ödenek, Yüksek Planlama Kurulu kararıyla Başbakanlık’tan geldi. Toplu Konut İdaresi, örtülü ödenek gibi kaynaklardan 3 milyon dolar verildi bize. Bunun 2 milyon 700 binini silah alımına ve özel birlik, kışla kurmaya harcadık.”
Sonraki dönemde kaybolduğu iddia edilen silahların getirildiği ülkeleri de açıklayan Şarman, sözlerine şöyle devam etti: “Silahları ilk etapta Çin’den getirdik. Mesafe uzun olduğu için sıkıntı yaşadık, sonra Bulgaristan’daki kaynağı bulduk. Oradan getirmeye başladık. Bulgaristan’ın devlet kuruluşu olan silah üreticisi bir firmadan alıyorduk. Ne getirdiysek Jandarma’ya verdik. Kalaşnikof, makineli tüfekler, roketatarlar, el bombaları, gece görüş sistemleri, aydınlatma sistemleri ve bunların mühimmatı vardı. Silahları sadece bizim birliğe değil çeşitli bölgelere, illere de verdik. ABD ve Almanya’dan silah değil; ama teknik cihazlar aldık. Kayıp silahlar diye bir şey yoktu, uyduruldu. Soruşturma konusu yapılınca, hem Jandarma’daki hepsinin demirbaş kayıtlarını, hem gümrük kayıtlarını çıkardık verdik.”
Silahların Bulgaristan’dan getirilmesinin, Genelkurmay Başkanı’nın inisiyatifiyle kurduğu hava köprüsü sayesinde gerçekleştiğini belirten Şarman, Türkiye tarihinde ilk kez bir Demirperde ülkesiyle bu amaçla askerî uçakla bir hava köprüsü kurulduğunu anlattı. Salih Şarman, “Birliğin kurulması ve silahların getirilmesinde büyük destek veren Güreş, daha sonra ise beni tanımadığını söyledi.” şeklinde konuştu.
Özel ordu KÖHB’ün 8 ay içinde Batman kırsalını PKK’dan, şehir merkezini ise Hizbullah’tan temizlediğini belirten Şarman, bu başarı sonunda 1997 yılında Batman’ın OHAL kapsamından çıkartıldığını hatırlattı. Bu aşamada büyük uyuşturucu operasyonları da yaptıklarını söyleyen Şarman; “Gerek örgütleri bölgeden sürmemiz ve gerekse uyuşturucu yolunu tıkamamız, örgütlerle kucak kucağa yaşayan Batman’ın mahalli mütegallibesini kızdırdı, bize kin tuttular.” dedikten sonra, başına gelenlerin asıl sebebi olduğunu iddia ettiği ‘intikam komplosunu’ şöyle anlattı: “Bunlar bir müddet sonra bir siyasi partinin çatısı altında kümelenip Ankara’ya geçti, milletvekili filan oldular, o parti de iktidar ortağı oldu. Bu kişiler siyasi hayatlarını, yaptığımız hizmetlerin hesabını sormaya adadı. Medyayı da yanıltarak bazı şeyler varmış gibi bir linç operasyonu başlatıldı. Daha ben görevdeyken benimle uğraşmaya başlamışlardı. Hepsi kayıtlı silahları kayıp gibi göstererek hakkımda davalar açtırıldı, bir şey elde edemediler. En son, bir rüşvet araba olayı uyduruldu. O kadar basit ve komikti ki, önem vermedim. Ve hapis cezası aldım. Ama rüşvet varsa iki taraflı olur. Benim mahkum olduğum rüşvet davasında bir tek ben varım; ama rüşveti veren yok. Kim bu rüşveti veren, açıklasınlar da bilelim.”
Dağlarda Hizbullah üyelerini aradı
Şarman, hâlâ tartışılan Hizbullah’a ilişkin şu ilginç anısını anlattı: Batman’da göreve başladığımda,‘Hizbullah’ı devlet kurdu’ filan deniyordu. Merak ettim, bütün ilgili kişilere sordum. Herkes, devletin Hizbullah’la ilişkisi olmadığını söylüyordu. Resmî yapıda bunun izine rastlayamadım. Ama tatmin olmadım. ‘Dağlarda şurada burada Hizbullah kampları var’ deniliyordu. Ankara’ya gidiyorum diye çıkıp, kılık değiştirip, yanımda birkaç güvendiğim arkadaşımla o dağlarda, mağaralarda günlerce dolaştım, Hizbullah kampı aradım. Ama ne kampa, ne de en ufak ize rastladım. Hizbullah’ın PKK ile çatışması, ideoloji farklılığından ve etkinlik mücadelesindendi.
Korkut Eken’le kaderimiz aynı
Üç hapishane dolaşan Salih Şarman, hapiste büyük itibar gördüğünü, saygı duyulduğunu anlattı. Ayaş’a getirildiğinin ertesi gün Korkut Eken’in kendisini ziyaret ettiğini belirten Şarman, daha sonra ona iade-i ziyaret yaptığını belirterek, devlete yaptıkları hizmetler ve gördükleri karşılıklar bakımından Eken’le çok benzeştiklerini, kaderlerinin aynı olduğunu anlattı. Kendisinin de Korkut Eken gibi büyük haksızlıklara uğradığını belirten Şarman; “Sistem bizi o kadar dışladı ki, en yakın dost ve arkadaşlarımız bile aramaz oldu. Devletime hizmet etmekten başka bir işim olmadı. Bana AİHM’de dava aç diyorlar. Açmam. Bu devlet benim devletim, ona laf getirtmem.” dedi.
Hapishanede kitap yazdım
Hapisteyken 300 sayfalık bir kitap yazan Şarman, burada hakkındaki iddiaları hukuki yoldan ve anılarını anlatarak çürütmeye çalışıyor. Kitabı yayınlama konusunda kararsız olan Şarman, hem gerçeğin bilinmesini istediğini belirtiyor, hem de; “Ama ben bu devleti ve memleketi seviyorum, kitabı yayınlayıp yargıyı zedelemek istemem. Tamamen intikam duygusuyla mahkum edildim. Ama zaten devlet ve yargı yerden yere vuruluyor. Bu furyaya katılmak da istemiyorum.” diyor
Devlet sırları çetede...
|
|
Hürriyet-SUSURLUK’a benzetilen Sauna Çetesi’ne "casusluk" suçlaması da eklendi. ’Küre Operasyonu’ kapsamında ele geçirilen CD’lerde, devletin İran ve Irak’la ilgili yüzlerce sayfa çok gizli bilgilerle Türkiye’deki tüneller köprüler, karayolları ve demiryollarıyla igili çok detaylı bilgilerin çete elemanlarının eline geçtiği iddia edildi. Tutuklanan Yüzbaşı Nuri Bozkır Genelkurmay’ın İran ve Irak’la ilgili gizli bilgilerini sızdırdığı gerekçesiyle soruşturmaya "casuslukla" suçlaması yöneltildi. GENELKURMAY NEDEN İLGİLENDİ Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nca yürütülen sauna çetesi soruşturmasında incelenen CD’lerden devletin yüzlerce sayfa çok gizli bilgilerinin sauna çetesinin eline geçtiği anlaşıldı. Tutuklanan Kasım Zegin ve Mustafa Aksoy’un ev ve işyerlerinde yapılan aramalarda ele geçirilen CD’lerdeki çok gizli bilgiler üzerine, Genelkurmay Başkanlığı olaya en kısa zamanda el koyma gerekçesini açıklıyor. İRAN-IRAK İSTİHBARATLARI DOSYALARDA CD’lerde en dikkat çeken bölüm Özel Harp Daire Başkanlığı’nın, Türkiye’nin İran ve Irak’la olan ilişkileri hakkındaki çok gizli değerlendirmeleri ve istihbaratları oldu. İran ve Irak’taki son durumun da yine CD’lerde ayrıntılarıyla ele alındığı gözleniyor. Çetede ele geçirilen Genelkurmay’ın değerlendirmeleriyle ilgili bazı başlıklar şöyle: "ABD’nin Irak harekatının değerlendirilmesi, Irak’taki din yapı ve mezhepler, Irak’ta önümüzdeki günlerde meydana gelebilecek olası gelişmeler, Irak’ta bulunan Türklerin dağılımı ve yoğunluğu, Halen Irak’ta uygulanan asimilasyon politikalarının değerlendirmesi, Türkiye Irak sorunları, Irak’taki etnik yapın incelenmesi, İran ile Türkiye sorunları, ABD-İran ilişkileri, köprüler tünel fotoğrafları." KÖPRÜ, TÜNEL, ASKERİ TESİS FOTOĞRAFLARI CD’lerde köprüler, tüneller, karayolları, demiryolları fabrikalar ayrıntılarıyla inceleniyor. Özellikle tünellerin uzunluğu, genişliği, yüksekliği tüm detaylarıyla ele alınmış. Köprü ve tünellerin fotoğrafları çekilirken krokileri de çıkarılmış. Özellikle Etimesgut’taki askeri tesislerin fotoğraflarının da gizli şekilde çekildiği soruşturmada belirlendi. CD’lerde dikkat çeken bir diğer nokta ise Başkent Ankara’daki havadan atlama sahaları ile hava araçları için iniş sahalarının belirlenmiş olması. Migros ve Armada alışveriş merkezleri ile de ayrıntılı çalışmalar bulunuyor. Alışveriş merkezlerinin 2000 yılındaki inşaatından havadan çekilmiş fotoğraflarına kadar birçok açıdan çekilmiş fotoğrafın sauna çetesinde ele geçirilen CD’lerde yer aldığı belirlendi. Soruşturmayı yürüten birimler CD’lerde Armada alışveriş merkezine girişten itibaren hangi katta hangi mağazanın bulunduğuna kadar detaylı bir çalışmanın yapıldığını saptadı. Karede yok yok ’Küre’ operasyonu kapsamında gözaltına alınan ve tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan Yaşar Kaplan’ın fuar açılışında çektirdiği fotoğrafta AKP Niğde milletvekili Mahmut Uğur Çetin, AKP Antalya milletvekili Fikret Badazlı, AKP Diyarbakır milletvekili Fehmi Uyanık, AKP Gençlik Kolları Başkanı, MKYK üyesi Selim Albayrak (arkada ayakta duran sakallı) Ankara Büyükşehir Belediyesi Basın ve Halkla ilişkiler Müdürü Ahmet Recep Tekcan (Kaplan ile sarmaş dolaş olan) yer alıyor. |