27 MAYIS 1960
İHTİLALİ
“
İhtilal kendi çocuklarını yer.”
27 Mayıs ,hükûmet olmayan ancak iktidar olan İsmet
İnönü’nün 10 yıllık muhalefetteki tezgâhının mahsulüdür.
Seçim
yoluyla hükümeti elde edemiyen İnönü,ihtilalle bu işi başarmaya çalışmıştır.
Muhsin Batur hatıralarında:”İnönü’nün sözlerini okuyarak ihtilal yaptık.”der.
İhtilâlin
en büyük sebebleri 1925-50 arası uygulamalara uymamasıdır. Milletin
maddi-manevi rahatlamasını hazmedememedir. Öyle ki bu on yılın serbestliğinin
acısını çıkarmak üzere 1960’da konulan 163. madde kazığıyla milleti otuz yıl
inim inim inletip,neredeyse 1950 öncesine rahmet okutacak derecede,kendi
halkımıza güvenmiyerek,maneviyatlar camiye ve vicdanlara hapsedilmiştir.
Anahtarları da ellerinde olarak...
İhtilalin
en büyük sebeblerinden biri,belki de en birincisi;Türkçe okutturulan ezanın
tekrar aslına çevrilerek Arapça aslıyla okunması,İmam-Hatib ve İlahiyatların
açılması,Din tedrisatına önem verilmesi,az dahi olsa –Dine dönüş-çileden
çıkartan amillerdendi.
10
yılda beş bin caminin yapılması ihtilal için geçerli değil midir? Dini eğitim
yapan okullar 12’den 19’a çıkmış,daha da ileri giderek,Orduda imam bulundurmaya
kadar gidilmiştir.
İrtica,Laiklik,Atatürkçülük
dinin de üzerinde bir esas olarak her vesile ile kalkan ve bahane
yapılmış,onların arkasına gizlenilmiştir!
İ.
İnönü’nün harcamak istediklerini Atatürke şikayet ederek karşı karşıya
getirdiği gibi,onun takipçileri de İnönüyü takiben aynı tarzı
uygulayıp,Atatürkçülüğün arkasına sığınmışlardır. Acizliğin bir ifadesi
olarak...
Kapatılmaz
yaralar açan 27-Mayıs ihtilali iç-de İnönü,dışta da Amerikanın el birliğiyle
gerçekleşmekte,diğer iki ihtilale de kapı açmak suretiyle milleti senelerce geriye
götürmüş olmaktadır.
İşin
aslına bakılacak olursa,oynanan oyunların hepsi aynı oyun ve yollar hep aynı
yere çıkmaktadır. Sadece sahnenin dekorasyonu,oyuncu ve aktörler,aletler ve de
filmin oynanış şeklinde ufak tefek farklılık olup,sonuç aynı sonuç. Baş
rollerde oynayanlar hep hayatta kalıyorlar. Piyonlar ise hep ölmekteler. Hep
ölmemek,ayakta ve hayatta kalmak için başkalarını öldürmek ve öldürtmek
mecburiyetinde olduklarını ve de olmaları gerektiğini hissederler.
1925’den 50’ye kadar
devam eden gidişat,1960-70-80 ve sonrasında ,28-Şubat-1997’de farklı bir durum
arzediyor. Sanki asıllar yerlerini vekillere devretmiş gibi... Yapılamıyan ve yapılması gerekli olanların
vasiyet suretinde yerine getirilmeye çalışılması için ısrarla uygulanmaya
çalışılmaktadır.
Bir
zamanlar Süleyman Demirel’in özel bir sohbetinde söylediği sözde;meseleyi biraz
daha netleştirmektedir:”Laiklik,bir şemsiye ise,İslâmiyet’de o şemsiyenin
altında,dışa taşmıyacak bir şekilde,onun sınırları altında bulunmasıdır.”
Ve
Alparslan Türkeş’in Bir İngiliz diplomata 13 arkadaşıyla birlikte çıkarıldıktan
sonra Yeni Delhi’deki 1962 yılına ait bir beyanatında Türkiye için gerçek
idealini şöyle belirtiyordu:” Lasky tipi sosyalizm”[1]
Bir
hedefin yapılması için gerçekleştirilmeye çalışılan mücadeleler ve
belirsizlikler.
Sonuç
da:Türkiye de net olarak yapılmaya çalışılan ve oynanılan oyunların temelinde
yatan tek gerçek,tek hedef;bu milleti bin yıllık mazisinden koparıp,dinden ve
inançtan mahrum bırakmaktır.
Nitekim
A. E. paşanın meclis zabıtlarındaki notlarında da belirttiği üzere:”Rusya
kominizmi Türkiyeye sokmak için en iyi zemini halk partisi zamanında
bulmuştur.”
Bediüzzaman
Hazretlerinin de belirttiği gibi:”Bu parti ve bu partinin devamı olan
müntesiblerinin yüzde beşi bu düşünce ve harekette olup,ancak yüzde doksan
beşine hakim durumda ve yönlendirici güçtedir. Aynı hal hala devam etmekte,din
düşmanlığı,proğramlarının birinci maddesini oluşturmaktadır.
1925
Mayıs 1960 darbesinin ve sonraki darbelerin gerekçeleri pek gerçeği
yansıtmamaktadır. Zira tek sebeb olarak anarşi gösterilse bile,işin garib
tarafı bir gün önce her taraf kaynar iken,,bir gün sonra her taraf gül-gülistan
olmaktadır. İnsan da,sanki göz yumuluyormuş gibi bir his uyanmakta ve öyle bir
intiba doğmaktadır.
Nitekim
12-Eylül ihtilalini yapan Kenan Evren’e Demirel başbakanken ihtilalden önceki
karışıklıklar hakkında bilgi verip,bastırmalarını söylediğinde Evren:”İhtilal
olgunlaşsın...” Ondan sonra geleceğini söylemişti. Çok hem de pek çok gariptir.
1965’de
Deniz Harb okulunu bitirip,ordudan atılan “68 kuşağının ihtilalci sosyalist
önderlerinden olan Sarp Koray’da CIA’nın
komplosuna gittiğini söyleyerek şöyle diyordu:”Bizden,Türkiye’yi bir darbeye
hazırlamamız istendi.”[2]
O
günkü darbecilerden aktif olan biri de sebebi şöyle açıklamıştı:”Ben D.P’ye
Arapça ezanı getirdiği gün düşman olmuş ve o günden itibaren bu hükümete karşı
darbe yapmayı düşünmeye başlamıştım.”der.[3]
O
halde 27 Mayıs ihtilalinin başta gelen sebeblerini sıralayacak olursak:
1)Laiklik
adına...
2)Atatürkçülük
ve Kemalizm düşüncesini devam ettirmek.
Nitekim
ihtilalden sonra ilk iş,dünyada hiçbir yerde uygulanmayan kişilerin kanunla korunması
kanunu biz de 5816 sayılı kanunla korunma altına alınıyor. Hem niçin korunuyor?
Bir
şey gizli ve örtülü kaldıkça ve de yasakla korunulmaya çalışıldıkça toplum
tahrik edilmiş olur. Bundan dolayı laiklik ve Atatürkçülüğün yüzündeki perenin
kalkması ile meselelerimize çözüm bulma yoluna gidilebilir. Yoksa her yapılacak
işte bunların getirip toplumun önüne bir engel gibi koymakla çözüm sağlanamaz.
Problem arttırılmış olur.
Türkiyedeki
darbelerin sırrı:Laiklik ve Kemalizm düşüncesinin yüzüne perde geçirmek
değil,keşfi ile bilinebilir,ve de anlaşılabilir.
-1950’deki
D.P hükümetinin Türkçe okunan ezanı Arapça aslına çevirmenin bu partiye 10 yıl
kazandırdığını söyleyen Bediüzzaman,Ayasofya’yı da açmaları halinde ilel-ebed
yadedileceklerini söyler.
Bu
partinin ilk dini hürriyet ve serbestiyeti başlatmış olması da ihtilalin diğer
bir sebebini oluşturmakta idi. Zira 1925-50 arası 25 yıl süren
İbadet,Kur’an,Kur’an harfi,Ezan,Sarık,Cami ve Dini eserler,dince kutsal olan
değerlere büyük engeller ve yasaklar getirilmişti.
-27-Mayıs-1960
ihtilali ve diğerlerinde en büyük rolü masonlar oynamıştır. Laiklik ve
Atatürkçülük ise,onlar için tam bir can simidi ve susturucudur. İthamlar
ise;İrtica. Düşünmek lazım değil mi?Kimler,kimlerle,kimlere karşı,hangi
gerekçelerle,niçin ihtilal yaptı? Ve de yapmaya devam ederek bunu bir gelenek
haline getirdi? Hesaplarını önceden mi yaptılar? Oysa 27- Mayıs- 1960 ilk defa
halkça açılan bir hükümet idi.
Yoksa
kapanmak istenen yeni bir devir açılmak isteniyordu da,buna mani olmaya mı
çalışılıyordu?Veya en azından tehir edilip,geciktirme yolları mı deneniyordu?
Sorular..sorular? Ve de arkasındaki meçhuller? Ancak bu meçhuller nereye kadar?
Cumhuriyetle
birlikte bir çok olayların Cuma’ya gelmesinde yapılan ibretli bir tesbitte
özetle şu durum müşahede edilmektedir:Hadis de ,kıyametin Cuma günü kopacağı
ildirilir. Bir çok durumlar ahirzamanın belirtilerini bizlere göstermektedir.
Bunlardan hareketle:
-23-Nisan-1920.Cuma.Cumhuriyetin
Kuruluşu.
-27-Mayıs-1960.Cuma.İhtilal.
-12-Mart-1971.Cuma.İhtilal.
-12-Eylül-1980.Cuma.İhtilal.
-16-Aralık-1960.Cuma.Kurucu
Meclis Kanunu yürürlüğe girdi.
-6-Ocak-1961.Cuma.Kurucu
Meclis açıldı.
-14-Ekim-1960.Cuma.Demokrat
partililerin yassı ada da yargılanmaya başlaması.
-15-Eylül-1961.Cuma.İdam
kararının verildiği tarih.
-15-Eylül-1961.Cuma.MBK’cıların
bu kararı onayladıkları gün.
-Nitekim
12-10-1960 tarihinde milli birlik komitesinin 51. birleşiminde toplantının
hangi gün yapılacağı gün hususunda çıkan tartışmada üyelerden Suphi Karaman şu
teklifte bulunur:”Efendim Cuma günü toplanalım. Bundan önceki toplantılar da
hep Cuma günü oldu. Ayrıca şu da var,buraya da Cuma günü geldik.(Yani 27 Mayıs
1960)
Kamil
Karavelioğlu:”Arkadaşlarımız Cuma günü mü olsun,yoksa buna lüzum yok mu? Başka
bir gün olmaz mı diyorlar. Evvela bunu bir oylayalım.”
Vehbi
Ersü ise:”Cuma günü,Cuma günü,efkarı umumiye bizi itham ediyor. Laikiz.
Anayasaya bun dercetmekle ne kazanıyoruz,bilmem.”
Cuma
kabul edilince V. Ersü:”O halde başkan anayasadan laiklik kelimesini
çıkaralım.”[4]
Ne münasebet varsa?
Atatürk
de T.B.M.M’yi Cuma günü açmıştı. Bütün bunlar elbette tesadüf olmasa gerek.
İngilizlerin
30 yıl boyunca saklayıp,bu yıldan sonra yasağın kalkmasıyla açıkladıkları
belgede:”Menderesin ve diğer hükümet üyelerinin idamını Sovyetlerin
istediğini:”Türkiyeye baskı yaparak gerçekleştirdiklerini belgelerler.”[5]
İlhan
Murad ise bu İngiliz belgelerinin de:”Son derece akıllı bir İngiliz
taktiğidir.”der.[6]
-15-Eylül-1961’de”Yüksek
adalet divanı”nın verdiği karar neticesinde mazlumlar idam edilir. Silahların
konuşmasıyla –bazıları zorlansa da- 13’e 9 oyla idama karar verilir. Talat
Aydemir ısrarlıdır. Taraftarlarının da şayiaları şudur:”Eğer mahkeme idam
vermezse orada görevli subaylar Menderesi ve Bayarı vuracaklardı.” Koca devlet
üç-beş kişinin keyif dümeninde dönmekte...
Zulmün
ipini çekenler daha sonraları taltif bile edildiler. Yani karar veren”Yüksek
adalet divanı” üyelerinden Necdet Barıcıoğlu,Servet Tüzün,anayasa mahkemesi
üyeliğine,başkanlığına kadar yükseldi. Zulmü teşvik için...
Darbeciler
insanlar tarafından böyle taltif edilirken,kader tarafından da tam bir adalet
edilmekteydi:” 1961 yılında Adnan Menderesi idama mahkum eden yüksek adalet
divanında savcı olarak görev yapan Ferruh Adalı kimsesiz bir şekilde öldü.
Aydının –Kuşadası ilçesinde uzun süre tek başına yaşadığı evde ölen Ferruh
Adalının cenazesine kuşadası belediyesi görevlileri dışında kimse katılmadı...”[7]
İşte
akibet,darbecilerde ölür...
Turhan
Dilligil notlarında:[8] “Biz
12 Eylül 1980 tarihindeki silahlı kuvvetler müdahalesini gerektiren anarşik
ortamın 1968 yılında belirdiğini kabul edemeyiz. Biz daha geriye giderek:27
Mayısın kaynağının bile 1960’larda değil,çok partili demokratik rejime ilk
adımların atıldığı 1946 öncesinde aranması gerektiği inancındayız.”
“Üniversitelerimizde
1960’lı yıllarda yalnız legal siyasi
partilerimiz
değil,hatta kanun dışı gizli Türkiye Kominist
partisi bile örgüt kurarak çalışmalarını sürdürmekteydi. İstanbulda 28-Nisan
1960 günü meydana gelen üniversite olaylarında seken bir kurşunla yaralanıp
ölen Turan Emeksiz’in”Türkiye Kominist Partisi üniversite hücresi
sekreteri”olduğu”Bizim Radyo”nun o günlerdeki bir yayınında açıklanmıştır.”[9]
“Siyasetin
üniversite ve yüksek okullarımıza 1960’lı yıllardan önce girip-örgütlendiği
ve”Üniversitelerin masum istekleri”nin çoktan siyasi eylem hazırlıklarına
dönüştürüldüğü kesin belgelerle tesbit edilmiş olduğu halde 27-Mayıstan sonra
en çok istismar edilen ve 27 Mayısa gerekçe yapılan konuda gene”Öğrencilerin
masum istekleri ve hürriyet aşkı”demogojisi olmuştur.”[10]
“Türkiye
Cumhuriyeti devletinin iç ve dış düşmanları her girişimde gençliği
kullanmışlardır. Devlet yönetimine karşı girişimlerde gençlik,hep öne sürülmüş
fakat hep bir “araç” olarak kullanılmıştır.
Ortam
hazırlandığı anda gençlik geriye itilmiş ve asıl darbeciler ön plana
geçmişlerdir. Demek oluyor ki memleketin tehlikeli ortama sürüklenmesinde
gençler kullanılıyor ve faka son darbe”nin sırası gelince,insiyatif siyasi
muhterislerle cuntacıların eline geçiyor.
Cunta
faaliyetine gelince;bu gizli hizip çalışmaları Türkiye Cumhuriyetinde Atatürk
döneminden beri var olmuştur. Çok partili parlamenter rejim uygulaması
başladıktan sonra ise cunta sayılarında da artış olmuştur. Bu yer altı
çalışmaları uygun ortam kollayarak ve iktidar özlemi çeken siyasilerle gizli
işbirliği sürdürerek zaman zaman
memleketimiz için çok tehlikeli durumlar yaratmıştır.”
“Demokrat
parti muhalefette iken kendi yararına yapılacak hükümet darbesine asla müsaade
etmemiştir ama 1950 yıllarından sonra iktidarda bulunduğu süre
içinde,muhalefetle işbirliği yapan cuntacıları bertaraf edememiştir.
1957
yılında Demokrat parti iktidarı” 9 subay harekatı”nı önlemiş ise de ciddi,köklü
ve kesin önlem almadığı için,1960 yılının 27 mayısında kendisine karşı yapılan
darbe harekatı”na engel olamamıştır.
27
Mayıs ortamını öğrenci olayları hazırlamıştır. Buna rağmen MBK. döneminde de
gene geriye itilip horlanan ve gerektiğinde kullanılan araç:Eğitim çağındaki
gençlik olmuştur.
“Şimdi
kendi kendimize bir defa daha ve yüksek sesle soralım:”Türkiye 12 Eylül 1980
durumuna nasıl sürüklendi?” Kim ne derse desin,bizim kesin inancımız
şudur:”Türkiye dedevlet düzeni 27 Mayıs 1960 darbesi ile rayından
çıkarılmıştır.” “o tarihten sonraki bütün gayretler sadece geçici dengeler
sağlamış ve bu yüzden de sonunda 12 Eylül 1980 harekatı zorunlu hale
gelmiştir.”
27
Mayıs 1960 ile 12 Eylül 1980 arasındaki yirmi yıl içinde Türkiye de pek çok
silahlı ve silahsız ayaklanma girişimi olmuştur. Eğer 27 Mayıs gerekli bir
müdahale idi ise,hemen ardından başlayan gösterilerin,ayaklanmaların,anarşinin
ve isyan girişimlerinin gerekçesi ne olabilirdi?”[11]
“Alparslan
Türkeş 1977 yılında:”27 Mayıs,13 Kasım,21 Mayıs ve Gerçekler”adı ile yayınlanan
kitabında da 27 Mayısla ilgili şu bilgiyi vermektedir:” 27 Mayıs hareketini biz
hiçbir zaman bir “İhtilal” olarak tavsif etmedik. 27 Mayıs bir ihtilal
değildir. Bir ihtilal olarak hazırlanmamıştır.”[12]
“...
27 Mayıs hareketi her safhası ile ve her yönü ile çok iyi planlanmıştı. Fakat
sonradan bunların uygulanması,çeşitli sebeblerle aksaklığa ve imkansızlığa
uğradı.”[13]
“...
Bir Türk subayı olarak,bütün çarelerin tükendiği bir devrede bu müdahaleyi en
az zararlı,en az ızdıraplı bir usulle gerçekleştirmeğe gayret edenlerden biri
bulunmak,en büyük iftiharımdır.” Ve yine eserinde devamla:”...İhtilal fikri bu
memlekette CHP iktidarı devrinde başlamış ve bu fikir partilerin,memleketin
kaderini daima uçurumlara doğru sürüklemeye devam ettikleri 27 mayıs 1960
yılına kadar gelmiştir.”[14]
“..
Daha 1946 / 47 yıllarında orduda devrin iktidarını devirmek için teşekkül etmiş
ihtilal birlikleri vardı.. Hatta,hatta,bu fikrin kökü 1941 yılına kadar
uzayabilir.”[15]
İsmet
İnönü;her zaman ve zeminde ihtilali meşru görmüştür. Bunu meşrulaştıracak
zemini de her an elinde tutmuş ve de kullanmıştır. o onun can simidi idi.
Muhalifleri üzerinde tehdit unsuru idi. Hükümeti olmasa da,iktidarı bununla
yürütmekte idi. Nitekim 1958 ve 60’daki beyanatlarında bu durum açıkça
görülmektedir.
“27
Mayıs ihtilalinden sonra Cemal Gürsel Paşanın,anayasa komisyon başkanı Sıddık
Sami Onar’a.”Cumhurbaşkanının tek dereceli ve halk tarafından seçilmesini
edecek bir anayasa yapılsın.”demesi üzerine S.S. Onar:”Laikliği pekiştirecek
tadilatı yapalım ama bu seçim getirecek olursa halk ya Said Nursi’yi
seçer,yahut da onu destekleyen profesörü (Ali Fuat Başgil’i)”der.
M.
Şevket Eygi bir makalesinde:”1960’ta 27 Mayıs darbesi olduğu zaman ihtilalciler
Diyanete baskı yaparak derhal bir Türkçe meal hazırlanması emrini vermişlerdi.
M. Kemal’in tahakkuk ettiremediği inkilabı onlar yapmak istiyorlardı. Ben o
zaman Diyanette çalıştığım için bu işin iç yüzünü iyi bilmekteyim.”Ta ki
namazda bu Türkçesinden okutmak üzere ve D.P’ye muhalefet,ihtilalin amacı olan
bu uygulamayı gerçekleştirmek...
6-5-1994
MEHMET ÖZÇELİK
[1] Zaman gazetesi.9-8-1993.
[2] Agg.2-12-1993.
[3] Agg.26-Mayıs-1993.
[4] Agg.28-Mayıs-1991.
[5] Agg.4-1-1993,Türkiye Gazt.4-1-1993.
[6] Zaman Gazt.4-1-1993.
[7] Agg.23-10-1993.
[8] 27 Mayıs’tan 12 Eylüle-adlı kitap.sh.17.
[9] Age.sh.18.
[10] Age.sh.18.
[11] Age.21-23.
[12] Age.32.
[13] Age.78.
[14] Age.122.
[15] Age.sh.13,bak.24-27.